#ödüllü filmler
almanya'da çalışan gurbetçi bayram'ın duygusal bir bağ kurduğu mercedes'i ile türkiye'ye yolculuğunu anlatan ödüllü türk filmi.
29. antalya altın portakal film festivali-en iyi yönetmen/en iyi kurgu/en iyi ikinci film
* istanbul uluslararası film festivali -fipresci ödülü
film, toplamda 8 ödüle sahiptir.
* istanbul uluslararası film festivali -fipresci ödülü
film, toplamda 8 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "örnek vatandaş" tarafından 23.11.2020 20:44 tarihinde açılmıştır.
21.
filmde kullanılan otomobilin modeli w126 kasa kodlu 280 se'dir. kitapta bahsedilen araç ise yanlış hatırlamıyorsam 230.6 idi. ya da 230.4 olabilir şimdi tam hatırlamıyorum kitabı okuyalı 10 seneyi geçmiştir. kitabı da çok güzeldir mutlaka okumanızı, filmi öyle izlemenizi tavsiye ederim.
filmde iki aynı model ve aynı renkte araç kullanılmış, dikkat ederseniz kaza sahnesinden önceki araba sunrooflu iken kazadan sonraki araba sunroofsuzdur (ya da tam tersi olabilir tekrar izlemem lazım).
filmde iki aynı model ve aynı renkte araç kullanılmış, dikkat ederseniz kaza sahnesinden önceki araba sunrooflu iken kazadan sonraki araba sunroofsuzdur (ya da tam tersi olabilir tekrar izlemem lazım).
devamını gör...
22.
adalet ağaoğlu'nun fikrimin ince gülü adlı romanından uyarlanan, yönetmenliğini tunç okan'ın yaptığı; gurbet, kimlik, statü ve aidiyet sorunlarını sarı bir mercedes'in üzerinden simgeleştiren 1992 yapımı bir başyapıt.
almanya'dan bir süreliğine türkiye'ye dönen bir gurbetçinin hayalini, kimliğini ve hayal kırıklığını taşıyan arabaya sarı rengi çok yakışmıştır ama bu parlaklık, bayram'ın içindeki karanlığı örtememiştir.
almanya'da işçilik yaparak büyük zorluklarla biriktirdiği parayla bir mercedes alan bayram'ın, bu arabayı türkiye'ye getirip "adam yerine konma" çabası, aslında bir yandan kimlik arayışı oldukça etkileyici bir biçimde işlenmiştir.
arabayı sadece bir ulaşım aracı değil; prestij, sınıf atlama, "ben de varım" deme aracı olarak gören tipik bir taşra psikolojisiyle karşı karşıyayız. yoksulluktan gelen insanlar için bir otomobil sahibi olmak, hele hele markası mercedes olan bir otomobil sahibi olmak bir imkânsızı başarmak gibi çok büyük, gurur duyulacak ve övünülecek bir olay.
çünkü bayram için o sarı mercedes, hem kendini ispatlama aracı, hem de yıllarca dışlandığı topluma bir “bakın ben de oldum” deme şeklidir.
küçük ucuz minibüsü ile mutlu bir şekilde yolculuk yapan alman genç ile, çok çalışarak güç bela aldığı pahalı otomobili ile pek de mutlu olmayan bir şekilde ülkesine giden bayram, batı ile doğu'nun zihniyetini gösteren bir metafor oluşturuyor. filmin bir yerinde alman genç arabasını durdurup yağmurda ıslanıyor ve bayram bunu görünce adamın delirmiş olabileceğini düşünüyor. çünkü bayram gibiler için yağmurda ıslanmak saçma sapan bir eylem. oysa alman genç için mutlu eden, romantik ve rahatlatan bir eylem. bayram için doğanın herhangi bir anlamı yok. üstelik o alman genci bile ülkemizde bekleyen biri varken, bayram'ı hiç kimse beklemiyor. tek bekleyen kişi olan amcası da o gelmeden hayatını kaybediyor.
sosyolojik olarak;
– bireyin aidiyet arayışı
– batı hayali ile doğu gerçekliği arasındaki çelişki
– sınıf atlama umudunun dönüşen sembolleri
– gösterişin içindeki eziklik
hepsi bu arabada toplanmış gibi.
ama ne yaparsa yapsın, bayram ne alman olabiliyor ne de türkiye’de öz memleketinde tam kabul görebiliyor. arada kalan bir hayat, parlak ama yapay bir yüzey.
ve bu hikâye, sadece bir adamın değil; bir dönemin, bir sınıfın ve bir toplumun da iç dünyasına tutulan ayna gibi çalışıyor. birçoğumuz bayram'a boşuna kızıyoruz. kötü niyetli olduğu için onu boşuna eleştiriyoruz. bayram aslında bizim aynaya yansıyan yüzümüz. adeta bizi bize gösteren bir tablo gibi. çünkü bayram bizim ülkemizde, bizimle, bizim kültürümüze göre yetişti. onu biz var ettik, dışladık, küçük gördük, itip kakaladık. o da biraz olsun bir insan yerine konulma, bir adamdan sayılma duygusunu yaşayabilmek için bu karaktere büründü. belki şartlar farklı olsaydı bambaşka bir insan olacaktı. bayram aslında biziz millet.
bu kitabın ve filmin analizinden birkaç kitap daha yazılacak kadar konuşabilirim. daha hakkında söyleyeceğim o kadar çok şey var ki, çok fazla yoğun olduğum için şimdilik burada bitiriyorum.
dünya sinema tarihinin en büyük eserlerinden biri olan bu filmi hala izlemeyen varsa mutlaka izlesin. sevgili ilyas salman inanılmaz bir performans sergilemiş. bir sürü sorundan dolayı ancak 5 yıl içinde ve parça parça çekilen bir filmi bu kadar kusursuz bir şekilde bir bütün haline getirmek gerçekten büyük bir başarıdır. emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
almanya'dan bir süreliğine türkiye'ye dönen bir gurbetçinin hayalini, kimliğini ve hayal kırıklığını taşıyan arabaya sarı rengi çok yakışmıştır ama bu parlaklık, bayram'ın içindeki karanlığı örtememiştir.
almanya'da işçilik yaparak büyük zorluklarla biriktirdiği parayla bir mercedes alan bayram'ın, bu arabayı türkiye'ye getirip "adam yerine konma" çabası, aslında bir yandan kimlik arayışı oldukça etkileyici bir biçimde işlenmiştir.
arabayı sadece bir ulaşım aracı değil; prestij, sınıf atlama, "ben de varım" deme aracı olarak gören tipik bir taşra psikolojisiyle karşı karşıyayız. yoksulluktan gelen insanlar için bir otomobil sahibi olmak, hele hele markası mercedes olan bir otomobil sahibi olmak bir imkânsızı başarmak gibi çok büyük, gurur duyulacak ve övünülecek bir olay.
çünkü bayram için o sarı mercedes, hem kendini ispatlama aracı, hem de yıllarca dışlandığı topluma bir “bakın ben de oldum” deme şeklidir.
küçük ucuz minibüsü ile mutlu bir şekilde yolculuk yapan alman genç ile, çok çalışarak güç bela aldığı pahalı otomobili ile pek de mutlu olmayan bir şekilde ülkesine giden bayram, batı ile doğu'nun zihniyetini gösteren bir metafor oluşturuyor. filmin bir yerinde alman genç arabasını durdurup yağmurda ıslanıyor ve bayram bunu görünce adamın delirmiş olabileceğini düşünüyor. çünkü bayram gibiler için yağmurda ıslanmak saçma sapan bir eylem. oysa alman genç için mutlu eden, romantik ve rahatlatan bir eylem. bayram için doğanın herhangi bir anlamı yok. üstelik o alman genci bile ülkemizde bekleyen biri varken, bayram'ı hiç kimse beklemiyor. tek bekleyen kişi olan amcası da o gelmeden hayatını kaybediyor.
sosyolojik olarak;
– bireyin aidiyet arayışı
– batı hayali ile doğu gerçekliği arasındaki çelişki
– sınıf atlama umudunun dönüşen sembolleri
– gösterişin içindeki eziklik
hepsi bu arabada toplanmış gibi.
ama ne yaparsa yapsın, bayram ne alman olabiliyor ne de türkiye’de öz memleketinde tam kabul görebiliyor. arada kalan bir hayat, parlak ama yapay bir yüzey.
ve bu hikâye, sadece bir adamın değil; bir dönemin, bir sınıfın ve bir toplumun da iç dünyasına tutulan ayna gibi çalışıyor. birçoğumuz bayram'a boşuna kızıyoruz. kötü niyetli olduğu için onu boşuna eleştiriyoruz. bayram aslında bizim aynaya yansıyan yüzümüz. adeta bizi bize gösteren bir tablo gibi. çünkü bayram bizim ülkemizde, bizimle, bizim kültürümüze göre yetişti. onu biz var ettik, dışladık, küçük gördük, itip kakaladık. o da biraz olsun bir insan yerine konulma, bir adamdan sayılma duygusunu yaşayabilmek için bu karaktere büründü. belki şartlar farklı olsaydı bambaşka bir insan olacaktı. bayram aslında biziz millet.
bu kitabın ve filmin analizinden birkaç kitap daha yazılacak kadar konuşabilirim. daha hakkında söyleyeceğim o kadar çok şey var ki, çok fazla yoğun olduğum için şimdilik burada bitiriyorum.
dünya sinema tarihinin en büyük eserlerinden biri olan bu filmi hala izlemeyen varsa mutlaka izlesin. sevgili ilyas salman inanılmaz bir performans sergilemiş. bir sürü sorundan dolayı ancak 5 yıl içinde ve parça parça çekilen bir filmi bu kadar kusursuz bir şekilde bir bütün haline getirmek gerçekten büyük bir başarıdır. emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
devamını gör...
23.
rivayete göre filmde iki otomobil kullanılmış olup otomobiller almanya'dan satın alınmıştır. otomobilin takla sahnesinde ilyas salman gerçekten aracın içerisindedir.
devamını gör...