atalay kırbancıoğlu yazar profili

kadın, atatürk, doğa, cumhuriyet, laiklik, türk milleti ve türkiye cumhuriyeti düşmanı olan insanlığın yüz karaları hariç her görüşten insanla seve seve arkadaş olabilirim diye yanıtladığım soru.

hristiyan, yahudi, müslüman, ateist, agnostik, deist, budist, komünist, sosyalist, solcu, sağcı, eşcinsel, materyalist, galatasaraylı, fenerbahçeli, beşiktaşlı, trabzonsporlu ya da başka bir anadolu takımının taraftarı vs hepsiyle arkadaş olabilirim. farklılıklar zenginliktir, dünya farklı insanlarla daha güzeldir. nasıl olsa belli bir süre yaşadıktan sonra göçüp gideceğiz. birbirimizi incitmemize ne gerek var. insanlığa güzel izler bırakalım.

dünyada birbirlerine geçirerek tren yapmaları ile meşhur yüzsüz ve hain şarlatanların hakkında bir sürü yalan uydurdukları diplomatımız.

atatürk işgalci atalarınızın, uyduruk tarihinizin, kısaca hepinizin üzerinden geçti zavallılar! ne kadar yırtınırsanız yırtının, bu gerçeği asla değiştiremezsiniz!

bu arada dünyada birbirilerine geçirerek tren yapmaları ile tanınan bu şarlatanları tasvir eden internette bir sürü minyatür bulabilirsiniz. bütün milletler bu hain davarları böyle tanıyor, bütün kitaplarda böyle geçiyorlar!

atatürk'ün zamanında cephede şamarladığı işgalci atalarının kuyruk acısını böyle iftiralarla dindirmeye çalışıyorlar. boşuna uğraşmayın, size giren boru öyle büyük ki nesliniz tamamen tükenene kadar asla acısı geçmez.

hem bir anadolu kadını kadar sıcak ve yakın, hem de bir rönesans tablosu kadar uzak ve erişilmesi zor bir güzelliğe sahip tanrıça.

atası işgalci ingilizlerle kaçmış, ''keşke yunan galip gelseydi'' diye anıra anıra cehennemin dibini boylayan ve ingiliz vatandaşlığı bulunan ajana üstat diyen işgalci artıklarının uydurduğu safsata.

o kanun senin gibi dinin arkasına saklanarak bu ülkeye ihanet eden sahtekarlar iftira atamasınlar diye var. birçoğunuz türkçe işme bile sahip değilsiniz, sahi siz hangi millettensiniz?! sizin geçmişinizle ilgili konuşmaya başlarsak, ortaya dökülecek pislikleriniz saymakla bitmez!

bu ülkenin kurucu ve kurtarıcısına iftira atan bütün vatansızlar zamanında atatürk'e cephede yenilmiş hainlerin artıklarıdır. atalarınıza ne yaptıysak, size de aynı tarifeyi uygulayacağız!

atatürk bu devletin kurucu ve kurtarıcısı olduğu için ona hakaret etmek ve iftira atmak aynı zamanda ''devletin egemenlik alametlerini aşağılama'' suçuna da giriyor. dinin arkasına saklanarak atatürk'e ve onun eseri olan türkiye cumhuriyeti'ne saldırma modası hain fetö ile birlikte tarihe karıştı. haydi yallah başka kapıya amk şeref yoksunu onun bunun çocukları. anonim hesaplarla havlamak ne kadar kolay değil mi?! size asla geçit yok zavallılar!

zamanında sütaş reklamlarındaki ineklerin memeleri görünüyor diye rtük'e ''ya ineklerin memeleri sansürlensin, ya da sütyen takılsın'' diyerek şikayet eden sapık yobazların devamı olan aptal kafadır.

birçoğunuz inanamadı değil mi? evet böyle bir şey gerçekten yaşandı bu ülkede. sütaş reklamlarında futbol oynatılan ineklerin memeleri görünüyor diye rtük'e şikayet ettiler. sapık yobazlar hayvanlardan bile tahrik olacak kadar iğrenç bir kafa yapısına sahipler. hiçbir zaman insanlık ile ortak dertleri olmadığı gibi sadece insanlığın huzurunu kaçırmak için yaşarlar. günümüzde hızla nesilleri tükendiği için gelecek nesiller çok şanslı olacaklar.

kazlara dönersek... karada yaşayabilen hayvanlar olmalarına rağmen aynı zamanda suya da çok ihtiyaç duyan hayvanlardır. suya girmek için sebepleri insanlardan daha fazladır. dünyayı kendi malı zanneden aptalların herhalde bir sonraki şikayetleri ''suda balık var, rahatsız oluyoruz'' gibi şeyler olacaktır. bu hastalıklı zihniyetin şikayetlerini dikkate almaları da ayrı bir skandaldır. birçok önemli şikayete dönmeyip de böyle uyduruk şikayetlere geri dönüş yapmaları saçmalıktan başka bir şey değil. şikayetten dolayı kümese kapatılan kazların sıcaktan ve psikolojik sorunlardan dolayı öldükleri yazıyordu. dünyada insan kadar vahşi bir canlı türü yok! keşke kaz dağları'na yapılan tecavüzü de böyle hararetli bir şekilde cimer'e şikayet etseydiniz.

adalet ağaoğlu'nun fikrimin ince gülü adlı romanından uyarlanan, yönetmenliğini tunç okan'ın yaptığı; gurbet, kimlik, statü ve aidiyet sorunlarını sarı bir mercedes'in üzerinden simgeleştiren 1992 yapımı bir başyapıt.

almanya'dan bir süreliğine türkiye'ye dönen bir gurbetçinin hayalini, kimliğini ve hayal kırıklığını taşıyan arabaya sarı rengi çok yakışmıştır ama bu parlaklık, bayram'ın içindeki karanlığı örtememiştir.

almanya'da işçilik yaparak büyük zorluklarla biriktirdiği parayla bir mercedes alan bayram'ın, bu arabayı türkiye'ye getirip "adam yerine konma" çabası, aslında bir yandan kimlik arayışı oldukça etkileyici bir biçimde işlenmiştir.

arabayı sadece bir ulaşım aracı değil; prestij, sınıf atlama, "ben de varım" deme aracı olarak gören tipik bir taşra psikolojisiyle karşı karşıyayız. yoksulluktan gelen insanlar için bir otomobil sahibi olmak, hele hele markası mercedes olan bir otomobil sahibi olmak bir imkânsızı başarmak gibi çok büyük, gurur duyulacak ve övünülecek bir olay.
çünkü bayram için o sarı mercedes, hem kendini ispatlama aracı, hem de yıllarca dışlandığı topluma bir “bakın ben de oldum” deme şeklidir.

küçük ucuz minibüsü ile mutlu bir şekilde yolculuk yapan alman genç ile, çok çalışarak güç bela aldığı pahalı otomobili ile pek de mutlu olmayan bir şekilde ülkesine giden bayram, batı ile doğu'nun zihniyetini gösteren bir metafor oluşturuyor. filmin bir yerinde alman genç arabasını durdurup yağmurda ıslanıyor ve bayram bunu görünce adamın delirmiş olabileceğini düşünüyor. çünkü bayram gibiler için yağmurda ıslanmak saçma sapan bir eylem. oysa alman genç için mutlu eden, romantik ve rahatlatan bir eylem. bayram için doğanın herhangi bir anlamı yok. üstelik o alman genci bile ülkemizde bekleyen biri varken, bayram'ı hiç kimse beklemiyor. tek bekleyen kişi olan amcası da o gelmeden hayatını kaybediyor.

sosyolojik olarak;
– bireyin aidiyet arayışı
– batı hayali ile doğu gerçekliği arasındaki çelişki
– sınıf atlama umudunun dönüşen sembolleri
– gösterişin içindeki eziklik
hepsi bu arabada toplanmış gibi.
ama ne yaparsa yapsın, bayram ne alman olabiliyor ne de türkiye’de öz memleketinde tam kabul görebiliyor. arada kalan bir hayat, parlak ama yapay bir yüzey.

ve bu hikâye, sadece bir adamın değil; bir dönemin, bir sınıfın ve bir toplumun da iç dünyasına tutulan ayna gibi çalışıyor. birçoğumuz bayram'a boşuna kızıyoruz. kötü niyetli olduğu için onu boşuna eleştiriyoruz. bayram aslında bizim aynaya yansıyan yüzümüz. adeta bizi bize gösteren bir tablo gibi. çünkü bayram bizim ülkemizde, bizimle, bizim kültürümüze göre yetişti. onu biz var ettik, dışladık, küçük gördük, itip kakaladık. o da biraz olsun bir insan yerine konulma, bir adamdan sayılma duygusunu yaşayabilmek için bu karaktere büründü. belki şartlar farklı olsaydı bambaşka bir insan olacaktı. bayram aslında biziz millet.

bu kitabın ve filmin analizinden birkaç kitap daha yazılacak kadar konuşabilirim. daha hakkında söyleyeceğim o kadar çok şey var ki, çok fazla yoğun olduğum için şimdilik burada bitiriyorum.

dünya sinema tarihinin en büyük eserlerinden biri olan bu filmi hala izlemeyen varsa mutlaka izlesin. sevgili ilyas salman inanılmaz bir performans sergilemiş. bir sürü sorundan dolayı ancak 5 yıl içinde ve parça parça çekilen bir filmi bu kadar kusursuz bir şekilde bir bütün haline getirmek gerçekten büyük bir başarıdır. emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

eşler arasındaki toplumun dayattığı kadın ve erkek rollerinin değiştirilmesini konu alan en güzel kemal sunal filmlerinden biridir.

şendul şaban, kemal sunal'ın birkaç eski filmine de selam gönderen bir film. bu filmdeki dünya tatlısı küçük kızın kemal ağabeyin öz kızı ezo olduğu bilgisi olsa da henüz bu bilginin doğruluğundan emin değilim. ece alton olduğu da söyleniyor fakat bence o hiç değil. bunun dışında ayşen gruda, ayten erman ve ayben erman gerçek hayatta da 3 kız kardeş ve hepsinin bir arada rol aldığı tek film bu olabilir. hatta bir sahnede üçü de vardı. ayrıca çok sevdiğim nermin denizci ve annesi hikmet gül de beraber rol almışlar. yönetmeni ise büyük usta kartal tibet'tir.

atmosferini en sevdiğim kemal sunal filmlerinden biridir. galatasaray'ın yıllar süren şampiyonluk hasretine de vurgu yapılmış tam bir seksenler filmi. devlet yöneticileri hakkında rahatlıkla espri yapılabiliyor. üstelik darbenin üzerinden henüz birkaç yıl geçmiş olmasına rağmen ülke şimdiki kadar katı yönetilmiyor. bu filmin her bir detayı güzel. her şeyden önce eski türkiye çok güzel. her şeye rağmen yine de ön yargıdan ya da başka sebeplerden dolayı diğer kemal sunal filmleri kadar popüler olmamıştır, fakat bir şans vermenizi tavsiye ederim.

güzel aile ilişkileri, dönemin ev dekorasyonları, komşuluklar, arkadaşlıklar, caddeler, sokaklar, parklar vs ile insanın geçmişe özlem duymasına sebep olur. milletçe ne çok değişmişiz... son 23 yılda bizi biz yapan her şeyi yok etmişler!

bu gün aramızda olmayan o değerli sanatçılarımızı sevgi ve saygıyla anıyorum, huzur içinde uyusunlar. yaşayanlara ise sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum. sevgili eski güzel türkiye'miz seni mumla arıyoruz...

birbirinden güzel yeşilçam starlarındaki auraya sahip olan güzel bir kadın, başarılı bir oyuncu, iyi bir insan, değerli bir sanatçı.

nurseli idiz, 70'li yıllarda yeşilçam filmlerinde oynasaydı, belki de dört yapraklı yoncanın bir yaprağı da kendisi olurdu. babası ile çok ünlü bir şairimiz aynı ad ve soyadına sahip oldukları için zaman zaman karıştıranlar oluyor. fakat sanatçımız, ünlü şairin kızı değildir. babası faruk nafiz çamlıbel bir akademisyendir; ünlü yazarımız ise nurseli hanım’ın büyük amcası olur.

nurseli hanımı çok severim, umarım bir gün bir yerlerde tanışırız. buraları okuyorsa kendisine sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.

2016 yılında vizyona giren ilk film kadar güzel olmadığı için hayal kırıklığına uğradığım disney yapımı animasyon filmi.

senaryoda bütünlük sorunu var ve ilk filme göre gerçek dünyadan epey uzaklaşmışlar. her yer neon ışıklarıyla kaplanmış sanki. ilk film de gerçek dünyadan biraz uzaktı fakat bu filmde iyice abartmışlar. moana yine çok sevimliydi, kıyafetleri çok şekerdi fakat ne yazık ki bu film olmamış. yine de çok sevenler olacaktır. umarım daha güzel devam filmleri gelir.

çok kaliteli bir insan, çok ilgi çekici yazıları olan başarılı bir yazar.

kendisine sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.

her kadının meme yapısı aynı olmadığı için üzülmemesi ve kimsenin de üzmeye çalışmaması gereken kadındır.

doğal meme yapısı zaten sarkık olan kadınlar olduğu gibi, memeleri sonradan sarkan kadınlar da vardır. meme büyük olunca sarkıyor diyorsunuz, küçük olunca da kadından saymıyorsunuz. siz tam olarak ne istiyorsunuz? kadınların tamamı sizin istediğiniz ölçülere mi sahip olmak zorunda?

sevgili yazarlar, kadınlar memeli varlıklardır. meme sarkabilir de, küçücük de olabilir ya da tam istenilen ölçülerde de olabilir, fakat asla tamamı aynı olamaz. farklı olmak insanın doğasında var. boylarımız farklı, ten renklerimiz, göz renklerimiz, saç yapılarımız, görünüşümüz, her şeyimiz farklı oluyor. fabrikada üretilen robotlar değiliz. her birimiz ayrı dna'lara, genetiklere sahibiz. büyük memelere sahip bir kadının memelerinin sarkması son derece doğal bir süreçtir. ömrü boyunca onları dik tutma zorunluluğu yoktur. zaten doğuştan gelen genetik özellikler sebebiyle de meme sarkabilir. yani 18 yaşında bir kızın memeleri hiç emzirmemesine rağmen sarkık olabilir. bu bir kusur değildir. bu millete insan anatomisi ile ilgili dersler verilmesi gerekiyor. erkekler olarak memeleri çok seviyoruz fakat bir kadını meme yapısından dolayı üzmek, rencide etmek, kendini kötü hissetmesini ve yetersiz bulmasını sağlamak hiç etik değil, insani değil...

kadınların olmadığı bir dünyanın hiçbir anlamı olmazdı.

regl döneminde vücutta östrojen ve progesteron seviyelerinin artmasından dolayı meme dokusundaki süt bezlerinin etkilenmesi sonucunda oluşan şişkinlik.

östrojen yağ dokusunu artırdığı için memeler daha dolgun hale gelir. memelerdeki hassasiyetin artmasının sebebi ise progesteron hormonunun bu dönemde yoğun bir şekilde salgılanmasından kaynaklanmaktadır.

gerici yobaz sapıkların olmadığı her yerde cevabı evet olarak verilecek soru.

çünkü kadınlar sadece gerici yobaz sapıkların olduğu yerlerde giyiminden dolayı tacize ya da tecavüze uğrar. onların olmadığı yerlerde çırılçıplak gezseler bile kimse dönüp bakmaz. çünkü dünyada cinsel anlamdaki tek aç kitle gerici yobaz sapıklardır. kadınlardan nefret etmelerine rağmen kadınları ağızlarından düşürmezler, kadınsız yapamazlar, fakat kendi kendilerine üremeyi başarabilseler aynı zamanda kadını anında yok edecek potansiyele de sahipler. namus kavramını kadının iki bacağı arasından ibaret zannederler, namuslarına çok düşkün (!) olan bu gerici yobaz sapıklar her fırsatta başkalarının annesinin, karısının, kızının, kız kardeşinin namuslarına dil uzatacak kadar iğrenç yaratıklardır. dünyadan gerici yobaz sapıklar tamamen temizlendiği gün hiçbir kadın tacize ya da tecavüze uğramayacak, kimse onları incitemeyecektir. medeniyet g.t baş açmak mı yeaaaaa diye anıran bu mikroorganizmalara şunu deyin; medeniyet, sizin karşı olduğunuz her şeydir çirkin yaratık. medeniyet, bir kadın çırılçıplak dolaşsa bile tacize uğramayacağını, tecavüz edilmeyeceğini bilmesinin verdiği rahatlıktır. medeniyet, kadının her şartta kendini güvende hissetmesidir. medeniyet, kadının istediği gibi giyinebilme özgürlüğüdür. medeniyet, %100 kadın erkek eşitliğidir. daha kilometrelerce uzatabilirim örnekleri...

sen hem 4 karı alıp grup yap, tarikatlarda cemaatlerde yapmadığın rezillik kalmasın, çocuk istismarları senin zihniyetinde gırla gitsin, çocuklarla evlenecek kadar sapıklıkta nirvanaya ulaş, kadını çukura atıp canavarca taşlayarak katlet, daha buraya sığmayacak kadar sayısız rezillikler yap, ondan sonra da gelip g.t baş açmak medeniyet mi yeeeaaaa diye anır! evet insanlık kanseri seni, g.t baş açmak medeniyet! yeter ki kadınların olduğu bir yerde senin gibi gerici yobaz sapıklar olmasın! senin iğrenç ötesi zihniyetinin hüküm sürdüğü yerlere bakarak bile medeniyetin tam da sizin karşı olduğunuz her şey olduğu rahatlıkla söylenebilir. siz, insanlığın başına gelmiş en büyük felaketsiniz! kadınların burnunu kesmek, yüzü başta olmak üzere bedenlerini kezzapla yakıp korkunç bir şekilde deforme etmek, insanları diri diri yakmak gibi sayısız insanlık dışı rezilliklerin hepsi sizde! siz kimseye medeniyetin ne olduğunu öğretecek bir konumda değilsiniz! çünkü siz zaten insan değilsiniz! sizin düşüncelerinizin insanlık için hiçbir önemi yok! bu arada wifi teknolojisini de o g.tü başı açık kadınlardan biri bulmuştu. keşke modern dünyanın insanlığa hediye ettiği hiçbir teknolojiyi kullanma yüzsüzlüğünde bulunmasanız! ama nerede sizde o onurlu duruş. onur, gurur, utanma gibi kavramlar sadece insana özel kavramlardır. beyinsiz mikroorganizmalarda bulunmaz. hadi şimdi defolun ilkel ve cahil dünyanıza!

dünyanın en saçma korkularından biridir.

almanca hiç de öyle kaba ve sert bir dil değildir. meselâ seni seviyorum'un (ich liebe dich) bu kadar güzel söylendiği kaç dil var? almanlar nazilerden oluşmuyor. ülkemizde bir sürü ağzı bozuk kaba insan var. bunların konuştuğu türkçe ile bizim konuştuğumuz türkçe aynı etkiyi mi bırakır yabancılarda? almanca'ya laf söyletmem. arapça gibi dünyanın en kaba dili varken almanca şiir gibi akıyor.

kadınların kendi tercihidir.

sadece gerici yobaz sapıkların bulundukları yerlerde dikkatli olmaları tavsiye edilir. o ilkel ve çirkin yaratıklar yeryüzünden tamamen kazınmadıkça kadınlar güvende değildir.

yaklaşık 205.000 nüfusa sahip, almanya'nın hessen eyaletine bağlı çok hoş bir şehir.

kardeş şehirleri arasında kocaeli'nin izmit ilçesi de vardır.

kadınlara inanılmaz yakıştırdığım, fakat konforsuz oluşundan dolayı bütün gün giymek zorunda olanlara içten içe üzüldüğüm, giyene son derece seksi ve şık bir hava katan bir ayakkabı türü.

iran'da inanılmaz yaygın olan bir estetik cerrahi işlemidir.

operasyon sonrası burunları tamamen iyileşse bile burunlarına takılan aparatı çıkarmadan günlerce gezenler vardır. bunun nedeni herkese burun estetiği yaptırdıklarını göstermek istemeleridir.

bu durum iranlı kadınlar arasında çok ciddi bir prestij meselesi haline gelmiştir. kadıncağızlar özgürce saçlarını açamadıkları için yüzlerine yatırım yapmak zorunda kalıyorlar.

bu devirde insanları gerici yobaz karanlığında yaşamak zorunda bırakan bütün insanlık düşmanı, cahil, yobaz barbarlara lanet olsun. hepiniz yıkılmaya mahkumsunuz ve dünyanın her yerinden silineceksiniz!

o bana "pamuğum" derdi ki, tam aksine aslında benim ona öyle hitap etmem gerekiyordu. o kadar güzel ve sevimliydi ki, bu hitabı fazlasıyla hak ediyordu.

şimdi çok uzaklarda ve aslında bir o kadar da çok yakınımda. seni çok özledim pamuğum, seni çok seviyorum gülayım...

tek derdi birkaç kuruş para kazanıp geçimini sağlamak olan ve sabahtan akşama kadar milletin kahrını çeken masum bir insanın çalıştığı iş yerine sırf müşteri olarak geldiği için kendini o kızdan daha yüksek bir yerde gören, son derece aptal ve egoist bir embesilin yapacağı soytarılık.

"dışarıda söylesem suratıma bir tokat patlatır, burada bize hizmet etmekle görevli bir emir kulu nasıl olsa, fırsatını bulmuşken istediğim gibi konuşayım" düşüncesi ne kadar iğrenç.

bütün emekçi hanımefendilere selam olsun.

bu tip şeylere takılıp da o güzel canınızı sıkmayın lütfen.