seven seconds

bir amerikan drama dizisidir.

diziyi 2018'de tavsiye üzerine web ortamında izlemiştim. sonradan netflix'te de yayınlanmaya başladı ve dizi türünde son birkaç yıldır açık ara izlediğim en iyi işlerden biriydi.

öncelikle dizinin, netflix de dahil amerikan yapımı fantastik abidik gubidik dizilere alternatif niteliğinde olduğunu söyleyebilirim.

dizi, her anlamda amerikan toplumu ve yönetim sistemine dair aklınıza gelebilecek her türden çelişkiyi işliyor.
siyahlar ve beyazlara göre farklı işleyen hukuki ve sosyal süreçler, yani ırkçılığın kurumsallaşması, yoksulları borçlandırarak yaşamları boyunca ekonomik açıdan bağımlı bireylere dönüştüren mortgage sistemi, yine yoksul gençlerin seçeneksizlikten ordu bünyesine eklemlenip aktif süreleri sonrasında kulanılıp bir kenara atılması ya da başladıkları yerlere geri dönmeleri, hastanelerdeki bir ölüm kalım mücadelesini bile hasta yakınları üzerinden finansal bir ranta dönüştüren amerikan sağlık sistemi...

dizi, amerikan toplumunun tüm bu çürümüş gözenekleri üzerine odaklanırken, başkarakterini de alkol ile sınırlarını henüz netleştirememiş, bu yüzden kişisel yaşamı da sorunlu siyahi kadın bir savcıyı merkezine koyuyor. dizi, bu tercihiyle bile salt vicdanın yeterli olmadığı, biraz da hakkını aradığınız insanlara benzeyip aynı yerlerden acıyan yerlerinizin olması gerektiği bir bürokrasi düzenini de gözler önüne seriyor.
ne tuhaftır ki 1-2 yıl sonrasında gerçekleşen ve dünyayı da çalkalayan george floyd olayında, aklıma sadece ilk bu dizi gelmemiş, sonraki süreçler de benim için önsözü okunmuş bir kitap kadar tanıdık gelmişti.
keza, oyunculukların geneline hakim diyebileceğimiz afro amerikan tercihler ve performanslar da bu dramayı besleyen en önemli damarlardan biri.
andrew dominik tarafından yönetilen ve brad pitt'in başrolünde olduğu 2012 yapımlı "killing them softly" filminde şöyle bir cümle geçer "amerika bir ülke değil, iştir." işte seven seconds dizisi, bu cümlenin açılımı gibidir.