#ödüllü filmler
2006 yapımı ,3 ülkenin ortaklaşa çevirdiği film. 3 nesil macar erkeğin, 3 dönemini inceleyen filmde daha çok semboller kullanılmış.
*chicago international film festival (2006)- en iyi film
*cottbus genç doğu avrupa sineması film festivali (2006)- don kişot ödülü
*macar film festivali
* transilvanya uluslararası film festivali(2006)- en iyi yönetmen
*cottbus genç doğu avrupa sineması film festivali (2006)- don kişot ödülü
*macar film festivali
* transilvanya uluslararası film festivali(2006)- en iyi yönetmen
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "bodhisunya" tarafından 10.03.2021 09:20 tarihinde açılmıştır.
1.
ubu roi 'nin bitmek bilmez açlığı! tam anlamıyla grostek bir yapımdır. kısmen düzüşmenin, vajinanın dünyaya hakimiyet sağladığı tezini atan naralar sıkan bir komutan vardır. ve onun altında barakasında yaşayan ezik aptallığa ve vajınaya tapan, birebir bir deliğe, duvarlara değil! o yüce gördüğü penisini sokmak istediği organa tapan aptaldan söz ediyorum. buna gark olmuş oksimoron bir yaverin, beynin vajinalaşmasıyla, sadece hemhal olduğu, küçücük dünyasını yansıtır. (amma heyhat! o sıska piçin hürmet ettiği organda bu gezegeni kasıp kavurur.)
asıl hiçliğin yaratımı: iştahın evreni yutan bir pis boğazlığını açıklamış yapıttır.
patafizik eksenli –kusmuk bir beden!
-
baudrillard: ‘‘hoşnut vahşetin imgesi kral ubu’’
-
oburluğun, narsistikliğin simgesi übu 'nun protagoistliğiyle, kendi kendinin şampiyonluğunu onaylayan, vahşet tiyatrosunun pisliği olacak geberik obez, kendi bokunu yiyecek bir iştaha sahiptir. baş karakterimiz –dünyayı bokumsu bir yiyecek olarak görür.
yeme şampiyonluğuna övgüler düzmesi bundandır.
zaten oğlu ceset doldurucusudur. tıpkı artık son sahnede auguste rodin sanatındaki büst-heykeli gibi kalakalacaktır. uzamı hiç sevmediği bedeniyle birlikte donduracaktır. (o, son safadaki ölümcül aktarım ve arınma!) babasının tersine kukla-kılıklı iskeletimsi oğlu, dünyayla ve çevresindeki etkileşime dair hiçbir şey bulamaz. zaten ucubik bir bedeni vardır. aralarında uçurum olarak gördüğü, yabancılaşmayı derinlemesine sindirerek, sonunu ihtişamlaştırarak yok etmiştir kendini. lağım ağız babasının; ekrana bakarken, onun aşağılık gördüğü yiyicilerden çok, kendini izdüşümüyle özdeşleşmişliğiyle ödeşmesi gereken yegane duruş, –geberene kadar yemek idi.
neden mi? tıpkı eugene ıonesco un cehennem günlüğü eserinde bahsine ettiği gibi;
"taşkınlığı, ölçüsüzlüğü, yiyip içip alem yaparak çılgınca takınmayı seçmişim. yaşamanın böylesin de bir bedavacılık bir özgürlük tadı var. yaşamak için insan orada, çatlayıp patlayasıya bir tür intihar için yenir içilir."
ve evren ucubeyi yansıtamaz. bizzat evrenin kendisi ucubedir. dağılıp bükülmesi gibi, bu iğrenç bedenleri bize bahşederek zaten bu sunmuştur.
böyle yapımlarında anlamlandırılmaya hiç ihtiyacı yoktur. kısacası, buna benzer ayrıksı yapımlar, tiksinçlikle gelen anlamsızlığı, –içinde kaybolan yitik anlamı ve mülevvesliği yansıtan şahane bir yapımlar/dır.
asıl hiçliğin yaratımı: iştahın evreni yutan bir pis boğazlığını açıklamış yapıttır.
patafizik eksenli –kusmuk bir beden!
-
baudrillard: ‘‘hoşnut vahşetin imgesi kral ubu’’
-
oburluğun, narsistikliğin simgesi übu 'nun protagoistliğiyle, kendi kendinin şampiyonluğunu onaylayan, vahşet tiyatrosunun pisliği olacak geberik obez, kendi bokunu yiyecek bir iştaha sahiptir. baş karakterimiz –dünyayı bokumsu bir yiyecek olarak görür.
yeme şampiyonluğuna övgüler düzmesi bundandır.
zaten oğlu ceset doldurucusudur. tıpkı artık son sahnede auguste rodin sanatındaki büst-heykeli gibi kalakalacaktır. uzamı hiç sevmediği bedeniyle birlikte donduracaktır. (o, son safadaki ölümcül aktarım ve arınma!) babasının tersine kukla-kılıklı iskeletimsi oğlu, dünyayla ve çevresindeki etkileşime dair hiçbir şey bulamaz. zaten ucubik bir bedeni vardır. aralarında uçurum olarak gördüğü, yabancılaşmayı derinlemesine sindirerek, sonunu ihtişamlaştırarak yok etmiştir kendini. lağım ağız babasının; ekrana bakarken, onun aşağılık gördüğü yiyicilerden çok, kendini izdüşümüyle özdeşleşmişliğiyle ödeşmesi gereken yegane duruş, –geberene kadar yemek idi.
neden mi? tıpkı eugene ıonesco un cehennem günlüğü eserinde bahsine ettiği gibi;
"taşkınlığı, ölçüsüzlüğü, yiyip içip alem yaparak çılgınca takınmayı seçmişim. yaşamanın böylesin de bir bedavacılık bir özgürlük tadı var. yaşamak için insan orada, çatlayıp patlayasıya bir tür intihar için yenir içilir."
ve evren ucubeyi yansıtamaz. bizzat evrenin kendisi ucubedir. dağılıp bükülmesi gibi, bu iğrenç bedenleri bize bahşederek zaten bu sunmuştur.
böyle yapımlarında anlamlandırılmaya hiç ihtiyacı yoktur. kısacası, buna benzer ayrıksı yapımlar, tiksinçlikle gelen anlamsızlığı, –içinde kaybolan yitik anlamı ve mülevvesliği yansıtan şahane bir yapımlar/dır.
devamını gör...