1.
lykialı tanrı apollon, fenike kralı agenor'un küçük kızına aşık olur. çekingen ve utangaç olan bu küçüğün yanına yaklaşabilmek için sevimli bir köpek kılığına girer apollon. bir tanrı olduğu için ölümlü bir insanoğluna sevgisini açıklamaktan çekinir. bu yüzden küçük kıza bağlı, sadık bir köpek olmak onun çaresi olmuştur. kız kendisine iyice alışınca genç bir delikanlıya dönüşmüş ve kızın sevgisini kazanınca evlenmişler. bu evlilikten bir oğulları olmuş, adını da lykia dilinde "aydınlık ülke" anlamına gelen "telmessos" koymuşlar. kenti kuran apollon kente oğlunun adını vermiştir. bugünkü fethiye yakınlarında bulunmaktadır.
devamını gör...
2.
kimsenin zahmet edip gitmek istemediği bir zaman diliminde günün en erken saatinde kalkıp bir başıma neredeyse 1 saati bulan yolculuk sonucu ulaştığım antik kent kompleksinin ayakta kalan kısmıydı.
insan bazen bir yola çıkmak istese de herkes ses çıkarır doğrundan şaşırtmaya çalışır, ben öyle değildim. inadına, zorla bir meydan okumaydı bana oraya ulaşmak.
yakan güneş altında tepeye tırmanırken define avcıları tarafından tarumar edilmiş kral mezarlarının en görkemlisi olan yerin önünde oturdum.
göz alabildiğine deniz, osmanlı dönemi türk sivil mimarisinin uzaktan belli belirsiz begonvillerler örtülmüş çatıları, zamana karşı direnen saray ve kütüphane kalıntıları ile saatlerimi orada geçirdim.
düşünür insan, düşündükçe burulur, küçülür de küçülür. fakat öyle küçülür ki artık sığamaz içine patlar.
kalemim defterim her şeyim hazır gelmiştim oraya oysa tek yapabildiğim boyuna izlemek oldu yeşille maviyi… ben diye düşündüm ben… zamanı zamansız seçilmiş insan, durduğun bu yer ne anlar gördü ve onbinlerce kez güneşi batırdı üstünde
karanlık bastı ve tekrar güneş doğdu ama telmessos kaldı bir parça bile olsa
ve ben silinip gitmeden kar üzerinde duran ayakkabı izi gibi gördüm diye şişereceğim göğsümü telmessosu
insan bazen bir yola çıkmak istese de herkes ses çıkarır doğrundan şaşırtmaya çalışır, ben öyle değildim. inadına, zorla bir meydan okumaydı bana oraya ulaşmak.
yakan güneş altında tepeye tırmanırken define avcıları tarafından tarumar edilmiş kral mezarlarının en görkemlisi olan yerin önünde oturdum.
göz alabildiğine deniz, osmanlı dönemi türk sivil mimarisinin uzaktan belli belirsiz begonvillerler örtülmüş çatıları, zamana karşı direnen saray ve kütüphane kalıntıları ile saatlerimi orada geçirdim.
düşünür insan, düşündükçe burulur, küçülür de küçülür. fakat öyle küçülür ki artık sığamaz içine patlar.
kalemim defterim her şeyim hazır gelmiştim oraya oysa tek yapabildiğim boyuna izlemek oldu yeşille maviyi… ben diye düşündüm ben… zamanı zamansız seçilmiş insan, durduğun bu yer ne anlar gördü ve onbinlerce kez güneşi batırdı üstünde
karanlık bastı ve tekrar güneş doğdu ama telmessos kaldı bir parça bile olsa
ve ben silinip gitmeden kar üzerinde duran ayakkabı izi gibi gördüm diye şişereceğim göğsümü telmessosu
devamını gör...