1990 yılı izlanda yapımı film. filmin kadrosunda ünlü şarkıcı björk de yer alıyor. film orta çağ'da geçiyor ve siyah-beyaz olarak izliyoruz. büyü yapan ve cadılık ile suçlanan bir ailenin 2 kızı kaçarken ,anneleri yakılarak öldürülüyor. iki kız kardeş,tekrar bir aile olabilmek için yine büyüye başvuracaklardır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "silvio palth" tarafından 21.04.2021 03:20 tarihinde açılmıştır.
1.
yönetmeni nietzchka keene olan, björk'ün ilk oyunculuk deneyimini yaşadığı film.*
film, ortaçağ izlanda'sında cadılıkla suçlanan iki kardeşin yaşam mücadelesini, yönetmenin grimm kardeşler masalını feminist bir bakış açısıyla yeniden düşlemesi ile anlatır. izlanda'nın olağanüstü manzarası, atmosferi görülmeye değer.
film, ortaçağ izlanda'sında cadılıkla suçlanan iki kardeşin yaşam mücadelesini, yönetmenin grimm kardeşler masalını feminist bir bakış açısıyla yeniden düşlemesi ile anlatır. izlanda'nın olağanüstü manzarası, atmosferi görülmeye değer.
devamını gör...
2.
nietzchka keene tarafından yazılıp yönetilen , izlanda'da ve ortaçağ döneminde geçen drama/fantezi filmi.
grimm kardeşlerin ardıç ağacı masalından uyarlanmış.
filmin afişinde björk'ü görünce dancer in the dark filmi aklıma geldi, aynı mükemmellikte bir şey ararken izleyeyim dedim ve son zamanlarda izlediğim en garip filmlerden birisi olabilir.
insanı geren türden bir film. hem senaryosuyla, hem filmde geçen müzikler ile, hem atmosferiyle...
o şiirsel yapısı, ama aynı zamanda da huzursuz edici bir yanının olması da aşırı etkileyici kılıyor bence.
film yavaş ilerliyor ama filmdeki derinliği, derin olmasına rağmen aşırı sakin olmasını çok sevdiğim için yavaş ilerlemesi benim açımdan sıkıntı olmadı.
ortaçağ ya da tarihsel olan her şeyden aşırı sıkılan birisi olarak ben bile izleyebildiysem yavaş akması çokta sorun değildir diye düşünüyorum.
bir de film 1986'da düşük bir bütçeyle siyah beyaz bir film olarak çekilmesine rağmen yine de görsellik açısından fazlaca iyi. sadece görsel ve müzikler bile etkilemeye yetiyor.
konusuna gelecek olursam bir ortaçağ fantezisini konu alıyor.
margit ve ablası katla'nın annelerinin cadılık suçlamasıyla taşlanarak öldürülmesinden sonra kendilerini kurtarmak için yaşadıkları bölgeden kaçmalarıyla hikaye başlıyor.
kaçtıktan sonra ise kendilerine kalacak yer bulabilmek için katla johann isimli dul bir erkeğe aşk büyüsü yapar, onu kendisine bağlar ve hayatlarını bir süre güvence altına alırlar.
bu esnada margit ise kendisinde annesinin hayaletini görebildiğini keşfetmeye başlar ve annesinin ona tehlikeyi, gerilimi hissettirmeye başlamasıyla aile içinde de bazı gerilimlerin yaşanmaya başlamasını izliyoruz.
margit'in yaşadığı görü görme olarak adlandırılan şey izlanda mitolojisinde farklı farklı anlamlara gelen bir durum olsa da onu izledikten sonra araştırıp şey edersiniz, o kısmı çok uzun ve o kadar bilgili olmadığım bir konu mitoloji konusu.
melankolik ve huzursuz edici bir garipliği olsa da olumlu anlamda farklı bulduğum filmlerden biri oldu.
grimm kardeşlerin ardıç ağacı masalından uyarlanmış.
filmin afişinde björk'ü görünce dancer in the dark filmi aklıma geldi, aynı mükemmellikte bir şey ararken izleyeyim dedim ve son zamanlarda izlediğim en garip filmlerden birisi olabilir.
insanı geren türden bir film. hem senaryosuyla, hem filmde geçen müzikler ile, hem atmosferiyle...
o şiirsel yapısı, ama aynı zamanda da huzursuz edici bir yanının olması da aşırı etkileyici kılıyor bence.
film yavaş ilerliyor ama filmdeki derinliği, derin olmasına rağmen aşırı sakin olmasını çok sevdiğim için yavaş ilerlemesi benim açımdan sıkıntı olmadı.
ortaçağ ya da tarihsel olan her şeyden aşırı sıkılan birisi olarak ben bile izleyebildiysem yavaş akması çokta sorun değildir diye düşünüyorum.
bir de film 1986'da düşük bir bütçeyle siyah beyaz bir film olarak çekilmesine rağmen yine de görsellik açısından fazlaca iyi. sadece görsel ve müzikler bile etkilemeye yetiyor.
konusuna gelecek olursam bir ortaçağ fantezisini konu alıyor.
margit ve ablası katla'nın annelerinin cadılık suçlamasıyla taşlanarak öldürülmesinden sonra kendilerini kurtarmak için yaşadıkları bölgeden kaçmalarıyla hikaye başlıyor.
kaçtıktan sonra ise kendilerine kalacak yer bulabilmek için katla johann isimli dul bir erkeğe aşk büyüsü yapar, onu kendisine bağlar ve hayatlarını bir süre güvence altına alırlar.
bu esnada margit ise kendisinde annesinin hayaletini görebildiğini keşfetmeye başlar ve annesinin ona tehlikeyi, gerilimi hissettirmeye başlamasıyla aile içinde de bazı gerilimlerin yaşanmaya başlamasını izliyoruz.
margit'in yaşadığı görü görme olarak adlandırılan şey izlanda mitolojisinde farklı farklı anlamlara gelen bir durum olsa da onu izledikten sonra araştırıp şey edersiniz, o kısmı çok uzun ve o kadar bilgili olmadığım bir konu mitoloji konusu.
melankolik ve huzursuz edici bir garipliği olsa da olumlu anlamda farklı bulduğum filmlerden biri oldu.
devamını gör...