1.
80'lerin kült vampir filmi. kiefer sutherland'ın vampir david karakterindeki karizmasıyla ezdiği, "iyi" karakterlerin de kendini sevdirttiği müthiş film. jason patric'in (bkz: michael) jim morrison* cool'luğu da bir başkadır tabii. yönetmeni joel schumacher yakın senelerde hayatını kaybetmiştir. corey haim'in (bkz: sam) ölümü kadar trajik bir ölüm değildir bu ama çocukluğumuzdan bir parça kopmuştur yine de.
en çok izlediğim filmdir. bir vhs kasetimiz vardı, içinde bu film vardı. onun dili olsa da konuşsaydı. tüm arkadaşlarımızı tek tek eve çağırıp birlikte yine izlemiştik. abartmıyorum 100 kere falan izlemişimdir.
filmde; sam, michael ve anneleri lucy; santa barbara'nın kurgusal bir sahil kasabasına taşınırlar. burada sıra dışı bir insan izlenimi veren dedeleriyle bir sorunu yoktur anne ve oğullarının ama elbette tüm o alıştıkları düzen değiştiğinden başlarda bu durumdan hiç memnun değillerdir. sonra arkadaş çevresi edinmeye başlarlar. lucy, yeni bir koca adayı bulur falan derken... michael, çok acayip tiplerle tanışır çok etkilendiği bir kızın peşinden giderken ve acaba annesi gizli ve daha acayip biriyle mi çıkıyordur?.. bilemem. izleyip görün...
sam'in bu kurguda çok önemli bir rolü olacaktır zira vampirlerle savaşı o ve kıyak çocuklardan oluşan yeni arkadaş grubu gerçekleştirecektir. michael burada biraz kurban gibidir ama umutsuz bir vakadır da diyemeyiz. büyükbaba... onun esas numarasını görmek içinse filmin sonunu beklemek gerekiyor.
vampirlerin ve ortamlarının punk kültüründen esinlenilerek yaratıldığını düşünüyorum ama karikatürize bir şekilde aşağılanmıyorlar burada. yani yaptıkları şeyler elbette canavarlık kategorisine girer yalnız bunun onların "doğası" olduğu da yeterince vurgulanıyor bana göre.
filmin en çok yönetmenliği, müzik kullanımı ve karakterizasyonu ile parladığını düşünüyorum. oyunculuklar da fena değil. yani kafi.
benim kuşak için çok önemli bir filmdir the lost boys. izleme tavsiyesi vermeme lüzum yok zira zaten orada burada böyle bir film olduğuna mutlaka bir zaman rastlarsınız, sevgili z ve alfa kuşağı mensupları. 80'ler döneminin yeni kuşaktan da birçok insan açısından özel olduğunu biliyorum; bu bağlamda çok yorum gördüm orada burada. işte bu film de bir 80'ler klasiği.
en çok izlediğim filmdir. bir vhs kasetimiz vardı, içinde bu film vardı. onun dili olsa da konuşsaydı. tüm arkadaşlarımızı tek tek eve çağırıp birlikte yine izlemiştik. abartmıyorum 100 kere falan izlemişimdir.
filmde; sam, michael ve anneleri lucy; santa barbara'nın kurgusal bir sahil kasabasına taşınırlar. burada sıra dışı bir insan izlenimi veren dedeleriyle bir sorunu yoktur anne ve oğullarının ama elbette tüm o alıştıkları düzen değiştiğinden başlarda bu durumdan hiç memnun değillerdir. sonra arkadaş çevresi edinmeye başlarlar. lucy, yeni bir koca adayı bulur falan derken... michael, çok acayip tiplerle tanışır çok etkilendiği bir kızın peşinden giderken ve acaba annesi gizli ve daha acayip biriyle mi çıkıyordur?.. bilemem. izleyip görün...
sam'in bu kurguda çok önemli bir rolü olacaktır zira vampirlerle savaşı o ve kıyak çocuklardan oluşan yeni arkadaş grubu gerçekleştirecektir. michael burada biraz kurban gibidir ama umutsuz bir vakadır da diyemeyiz. büyükbaba... onun esas numarasını görmek içinse filmin sonunu beklemek gerekiyor.
vampirlerin ve ortamlarının punk kültüründen esinlenilerek yaratıldığını düşünüyorum ama karikatürize bir şekilde aşağılanmıyorlar burada. yani yaptıkları şeyler elbette canavarlık kategorisine girer yalnız bunun onların "doğası" olduğu da yeterince vurgulanıyor bana göre.
filmin en çok yönetmenliği, müzik kullanımı ve karakterizasyonu ile parladığını düşünüyorum. oyunculuklar da fena değil. yani kafi.
benim kuşak için çok önemli bir filmdir the lost boys. izleme tavsiyesi vermeme lüzum yok zira zaten orada burada böyle bir film olduğuna mutlaka bir zaman rastlarsınız, sevgili z ve alfa kuşağı mensupları. 80'ler döneminin yeni kuşaktan da birçok insan açısından özel olduğunu biliyorum; bu bağlamda çok yorum gördüm orada burada. işte bu film de bir 80'ler klasiği.
devamını gör...
2.
tam 37 sene önce bugün gösterime girmiş olan filmdir.
gösterime girdiği 1987 senesinde değil de 1989-1990 gibi ilk kez izlemişimdir ben bunu. üstteki tanımında da bahsettiğim gibi en çok izlediğim filmdir. 100 kere civarında izlemişimdir. neyse, üstte yazmışım bunları zaten.
yani başka ne diyebilirim... benim için en özel yapımlardan biridir. en son birkaç sene önce izlemiştim bir kez daha. gene izlerim herhalde ara ara.
yaşasın kayıp çocuklar! bu ismiyle tanıdım ben bu filmi elbette.
gösterime girdiği 1987 senesinde değil de 1989-1990 gibi ilk kez izlemişimdir ben bunu. üstteki tanımında da bahsettiğim gibi en çok izlediğim filmdir. 100 kere civarında izlemişimdir. neyse, üstte yazmışım bunları zaten.
yani başka ne diyebilirim... benim için en özel yapımlardan biridir. en son birkaç sene önce izlemiştim bir kez daha. gene izlerim herhalde ara ara.
yaşasın kayıp çocuklar! bu ismiyle tanıdım ben bu filmi elbette.
devamını gör...
3.
az önce şu oyun setinin fotosuna rastlamamla bir tanım daha girmek istediğim, gelmiş geçmiş en fazla kere izlediğim filmdir. senelerdir izlemedim gerçi ama bu, bir daha izlemeyeceğim anlamına gelmiyor. the lost boys... çocukluğum ve ergenliğim demek resmen. yalnız çocukken bu fotoyu/seti görsem kıskançlıktan çatlardım, yalan yok. *
devamını gör...