1.
aşkın içtenlik, tutku ve bağlılık olmak üzere 3 bileşeni varmış. içtenlik ve tutku varsa romantik ilgi söz konusu olur ve zorlu süreçlerde kırılmaya müsait olurmuş. içtenlik ve bağlılık varsa arkadaşça ilgi söz konusuymuş. tutku ve bağlılık varsa aptalca ilgi söz konusuymuş. bu çekirdeğe değil kabuğa aşık olduğunu gösterirmiş. ancak bu bileşenlerin üçü de bir arada olursa kusursuz aşk olabilirmiş.
devamını gör...
2.
bir varmış, bir yokmuş. çok uzaklarda bir yerde bir üçgen varmış, bildiğimiz insanların yaşadığı bildiğimiz bir üçgen. ütopyalar ülkesinden filan değil anlatacağım öykü. bildiğimiz insanların yaşadığı bildiğimiz bir yer.
önce uzaktan gördüler birbirlerini, bir iç açıyla bir dış açı. dış açı burnunu restoranın camına dayayan bir sokak çocuğu gibi yaklaştı üçgenin köşesine, iç açı da evden kaçan yaramaz bir çocuk gibi gitti üçgenin köşesine. masal bu ya bir garson elinde bir sopayla gelip kovalamadı sokak çocuğunu. iç açı bir best seller kitaptan filan değil, dış açının gözlerinden okuyup öğrendi içini. dış açı ise iç açının gözlerinin içine baktı, sobanın yanında kıvrılmaya alışmış bir kedinin bakışları vardı, gördü görmedi değil ama hayatında bir kez olsun görüp de görmemezlikten gelmeyi istedi. gözlerindeki yalnız gecelerine sakladığı tüm yaralı anıları çekti içine uyuşuk kedigözlerini unutmak için. büyük bir andı bu, romeo ve jüliet ten daha öte bir şeydi, bir serseriyle bir kedinin büyük aşkı başlıyordu, zaman ve mekân donmuştu, konumları donmuştu, yaşam donmuştu, ufukta güzel bir manzara, üç yüzyıl boyunca bir çay bahçesinde çay içiyorlardı. iç açı ne zamandan beri kaçmak istiyordu, ne zamandan beri gerçek şeyler yaşamak istiyordu, hissettikleri duygu yoğunluğu karşısında tüm dünya diz çökmeliydi, tüm dünya bu sahneyi ıslak gözlerle izlemeliydi. iş te o an her şey olabilirdi, dış açı iç açıyı takıp koluna götürebilir, kulübelerini o adada kurup sonsuza kadar mutlu olabilirler, 50 yaşlarında yataktan huzur içinde uyanıp onun yanındaki varlığını hissedip dışarıdaki yağmur sesiyle uykularına dalabilirler...
(hooop dedi hayat bir masalda bile birleşemez bir iç açıyla bir dış açı)
hayvan ölülerinden paltolarıyla meraklı arkadaşları kapıya damlamakta gecikmedi, meraklı bakışlarıyla. iç açı onlara baktı sarhoşluğunun bahanelerini hazırladı kafasında ertesi gün için, üşüdüğünü fark etti birden paltosu yoktu. ve tüm kaçışları erteleyip sıcak yaz gecelerine, içeri kaçtı o eski yaşamına yine. söylendiğine göre iç açı hiç unutamamış dış açıyı ve canı çok sıkılıyormuş içerde, dış açıysa çoktan unutmuş iç açıyı, gözlerindeyse hala o çocuk bakışları, asi bir rüzgâr alaycılığı...
belki de bir filozof söylese aforizma olarak okuyabileceğimiz cümleler çıkmaya başladı ağzından: “her şey oyun, her şey ve bunu ciddiye almak hata... çünkü hayat ekmek almaktan ibarettir, çünkü felsefe eski yunan’dan itibaren havuz başında oturup, halkın sözcüsü olma yolunda çalışan salak gebeşlerin işi... çünkü kabile hayatından bireysel yaşama geçerken bir boşluk kaldı içimizde hiç kapanmayan... aldatmaya ve aldatılmaya yakınlığımız bundan... çünkü kargalar birbirine en bağlı hayvanlardır, bir karga sürümüz olmadığı için bu yaralar...çünkü eski taksimde eve çıkmalar bir intihar vakası ile son bulurdu her zaman...çünkü gerçeği keşfedemeyiz, çünkü algılar, çünkü gerçeğin göreceliği..
önce uzaktan gördüler birbirlerini, bir iç açıyla bir dış açı. dış açı burnunu restoranın camına dayayan bir sokak çocuğu gibi yaklaştı üçgenin köşesine, iç açı da evden kaçan yaramaz bir çocuk gibi gitti üçgenin köşesine. masal bu ya bir garson elinde bir sopayla gelip kovalamadı sokak çocuğunu. iç açı bir best seller kitaptan filan değil, dış açının gözlerinden okuyup öğrendi içini. dış açı ise iç açının gözlerinin içine baktı, sobanın yanında kıvrılmaya alışmış bir kedinin bakışları vardı, gördü görmedi değil ama hayatında bir kez olsun görüp de görmemezlikten gelmeyi istedi. gözlerindeki yalnız gecelerine sakladığı tüm yaralı anıları çekti içine uyuşuk kedigözlerini unutmak için. büyük bir andı bu, romeo ve jüliet ten daha öte bir şeydi, bir serseriyle bir kedinin büyük aşkı başlıyordu, zaman ve mekân donmuştu, konumları donmuştu, yaşam donmuştu, ufukta güzel bir manzara, üç yüzyıl boyunca bir çay bahçesinde çay içiyorlardı. iç açı ne zamandan beri kaçmak istiyordu, ne zamandan beri gerçek şeyler yaşamak istiyordu, hissettikleri duygu yoğunluğu karşısında tüm dünya diz çökmeliydi, tüm dünya bu sahneyi ıslak gözlerle izlemeliydi. iş te o an her şey olabilirdi, dış açı iç açıyı takıp koluna götürebilir, kulübelerini o adada kurup sonsuza kadar mutlu olabilirler, 50 yaşlarında yataktan huzur içinde uyanıp onun yanındaki varlığını hissedip dışarıdaki yağmur sesiyle uykularına dalabilirler...
(hooop dedi hayat bir masalda bile birleşemez bir iç açıyla bir dış açı)
hayvan ölülerinden paltolarıyla meraklı arkadaşları kapıya damlamakta gecikmedi, meraklı bakışlarıyla. iç açı onlara baktı sarhoşluğunun bahanelerini hazırladı kafasında ertesi gün için, üşüdüğünü fark etti birden paltosu yoktu. ve tüm kaçışları erteleyip sıcak yaz gecelerine, içeri kaçtı o eski yaşamına yine. söylendiğine göre iç açı hiç unutamamış dış açıyı ve canı çok sıkılıyormuş içerde, dış açıysa çoktan unutmuş iç açıyı, gözlerindeyse hala o çocuk bakışları, asi bir rüzgâr alaycılığı...
belki de bir filozof söylese aforizma olarak okuyabileceğimiz cümleler çıkmaya başladı ağzından: “her şey oyun, her şey ve bunu ciddiye almak hata... çünkü hayat ekmek almaktan ibarettir, çünkü felsefe eski yunan’dan itibaren havuz başında oturup, halkın sözcüsü olma yolunda çalışan salak gebeşlerin işi... çünkü kabile hayatından bireysel yaşama geçerken bir boşluk kaldı içimizde hiç kapanmayan... aldatmaya ve aldatılmaya yakınlığımız bundan... çünkü kargalar birbirine en bağlı hayvanlardır, bir karga sürümüz olmadığı için bu yaralar...çünkü eski taksimde eve çıkmalar bir intihar vakası ile son bulurdu her zaman...çünkü gerçeği keşfedemeyiz, çünkü algılar, çünkü gerçeğin göreceliği..
devamını gör...
3.
yani başlığı görünce aklıma threesome geldi... kafamız hep farklı şekilde çalışıyor ne yapalım ahah.
devamını gör...
4.
başlığı görünce aşk üçgenlerinin faydalı olduğunu düşünen bir teori mi çıktı diye geldim
devamını gör...
5.
şu galiba....
devamını gör...
6.
1949 doğumlu amerikalı psikolog ve profesör robert sternberg tarafından geliştirilmiş ve literatüre kazandırılmış aşkı baz alan teori; bu teoriye göre aşk üç bileşenden müteşekkildir.
1- arkadaşlık
2- tutku
3- sadakat
1- arkadaşlık
2- tutku
3- sadakat
devamını gör...