1.
çükünden tutulup tavana asılasıdır.
terbiyesizler!.
terbiyesizler!.
devamını gör...
2.
yalan söyleyen kadının karşı cinsi. ama sözlükte bunu kadın olarak açmak yasak!!! sonra linç ediyolla. çünkü kadınlar mükemmel taam mıığğ!
devamını gör...
3.
genelde yakalanır.
çükümün deymediği bir tavan kaldığı için en yakın zamanda yalan söyleyeceğim.
çükümün deymediği bir tavan kaldığı için en yakın zamanda yalan söyleyeceğim.
devamını gör...
4.
mide bulandırıcı.
devamını gör...
5.
yakalanmıyorsa helal olsun erkeğidir. uzun uzun kurguları birbirine karıştırmayan, fire vermeden detaylandırabilen, yalana hazırlanırken zemini ıslak bırakmadan bağlamı kurabilen yiğido var mıdır? buyursun meydana.
devamını gör...
6.
yalanı kadınlar da söyler aramızda ki fark kadınlar yakalanmaz genelde, yakalanacağını bildiği yalanı da söylemez. erkekler ise yalanı söylerken yakalanır ve her zaman yalan söyler. çünkü hep partnerine yalan söylemek zorunda kaldığı işleri yapar.
devamını gör...
7.
kadınlar kadar iyi söyleyemediği için yalancı durumuna düşen erkek.
devamını gör...
8.
ne olduğun belli değil be gerizekalı
devamını gör...
9.
sıradan insandır. ya yalan söylemeyeniniz var mı rica ediyorum? "ama bizimki masum yalan..." laaaan bırak...
dolandırıcılık, insanların hayatını kaydırma, iftira vs bunlar başka mesele. ama yalan söylemiyorum diyen zaten o anda yalan söylüyordur.
dolandırıcılık, insanların hayatını kaydırma, iftira vs bunlar başka mesele. ama yalan söylemiyorum diyen zaten o anda yalan söylüyordur.
devamını gör...
10.
yalanlara sığınan bir insan gördüğümde cinsiyeti ayırt etmeksizin içim sızlıyor, acıyorum. gerçekten acıyorum.
bu acziyete değmez. doğru olun düz olun. yalanlara bezenmeyin, zihninizi böyle eğitmeyin. ilkin acıyacak belki içiniz. belki özgüveniniz bile sarsılacak. ve hatta çevrenizdeki tatlı yalan duymayı seven insanlar bile azalacak.
yılmayın.
bırakın azalsınlar. bırakın hepsi gitsinler. siz doğru olun. bu yolda çizginizi bozmayın.
geride gerçeklerle yüzleşmiş olanlar kaldıkça hayatı daha da saf ve temiz bir haliyle yaşamaya başladığınızı farkedeceksiniz.
inanın bana mükemmel ötesi bir duydugur.
yaşayın bu duyguyu.
cinsiyetin, kim olduğun, neler yaptığın, nerede olduğun, neyle karşı karşıya olduğun inan hiç ama hiç önemli değil. sadece yaşa bu duyguyu.
bu acziyete değmez. doğru olun düz olun. yalanlara bezenmeyin, zihninizi böyle eğitmeyin. ilkin acıyacak belki içiniz. belki özgüveniniz bile sarsılacak. ve hatta çevrenizdeki tatlı yalan duymayı seven insanlar bile azalacak.
yılmayın.
bırakın azalsınlar. bırakın hepsi gitsinler. siz doğru olun. bu yolda çizginizi bozmayın.
geride gerçeklerle yüzleşmiş olanlar kaldıkça hayatı daha da saf ve temiz bir haliyle yaşamaya başladığınızı farkedeceksiniz.
inanın bana mükemmel ötesi bir duydugur.
yaşayın bu duyguyu.
cinsiyetin, kim olduğun, neler yaptığın, nerede olduğun, neyle karşı karşıya olduğun inan hiç ama hiç önemli değil. sadece yaşa bu duyguyu.
devamını gör...
11.
erkeklerin en az yarısının sık sık yaptığı insani davranışlardan bir tanesidir. her zaman yalan söyleyecek bir konu ve mazeretleri vardır. hep iyilik için yalan söylerler; asla kötü niyetleri yoktur.:)
devamını gör...
12.
cinsiyetin önemi yok. yalan söylemek adi bi hareket. insanız ve adiyiz. hepimiz az ya da çok , gerekli ya da gereksiz yalanlar söylüyoruz. maalesef söylüyoruz. ama çok çok çok uçarı bi durum değilse söylenmemeli bence.
yalan , karşıdakiyle beraber kendini de aldatma durumudur.
yalan , karşıdakiyle beraber kendini de aldatma durumudur.
devamını gör...
13.
yatsıya kadar yanar o mum. illa ki çıkar ortaya, kadınlar neye inanmak isterse ona inanır. yani yalanım hiç çıkmıyor demeyin, hissettirmiyorum demeyin.
devamını gör...
14.
salaktır efenim. erkekler bok gibi yalan söylüyorlar; size "atma ziyaa" demiyorsak, sadece yalanınıza inanmak istediğimiz için demiyoruzdur.
yalana çok keskin bakmam, bazı durumlarda söylenebileceğini düşünmekle beraber; yalana itilme halini de anlarım. yani durduk yere yalan söylemekten bahsetmiyorum, bir yalan söylemek zorunda bırakılacak kadar üzerinize gelinmesini diyorum; çünkü ben de yaptım. ohho, anneme ne yalanlar söyledim efenim, hem de kuyruklusundan. klasik "mervelerdeyim" yalanlarının bin çeşidi. olmayan arkadaşları, olmayan hocaları nasıl yaşattım, olmayan okul projelerinde nasıl sabahladık da yakalanmadım şaşarsınız; çünkü annem de aptal bir kadın değildi, ben giderken o dönüyordu efenim ama ben deniz de hafife alınacak türden değildim, nitekim size önceki yazılarımda da söylediğim gibi hafızam, insanları hayrete düşürecek kadar keskindir. sadece onları "tanrım bu kız manyak!" diye korkutmamak için unutmuş, salak taklidi yapmayı tercih ediyorum. yalan konusunda da; eğer üzerimde çok baskı hissedeceğim şekilde beni sıkıştırırsanız (ki bunu sadece annem yapabiliyordu), ucu açık bir yalan söyler, sizi atlatır, onu allar pullar, devamını da mantık çerçevesinde getirerek ballı lokma tatlısı gibi yuttururum size. ancak yalana gerek yokken yalan söylenmesi halinde insan "ne gereği vardı ki geri zekalı?" diyor.
şimdi size gereksiz bir yalanını yakalayıp, taylan'ı bilmediği bir şehirde nasıl göt gibi bıraktığımı anlatacağım. o'ndan salt yalanından ötürü değil, beni aptal yerine koymaya çalıştığı fındık zekası yüzünden uzaklaştım. rica ediyorum, yeteri kadar zeki değilseniz, lütfen yalan söylemeyin. yakalanıyorsunuz ve bizler sizi her seferinde idare etmek zorunda değiliz.
sene, üniversite ikiyi okuduğum seneler olmalıydı ki kendisi ile internet üzerinden tanışmıştık. o sıralar msn denilen günah çukurunda çeşitli sohbetler ederek birbirimize kendimizi tanıtıyor ve dinlediğimiz şarkıları göstererek ne kadar tarz olduğumuzun altını çiziyorduk. anasını satayım, ekranın ardında olunca herkes zeki, herkes cool, yakışıklı, güzel ve herkesin her şeyi var. size kendisini çok başarılı ve saygın olarak tanıtan birinin, eli şeyinde otsbirci, sivilceli bir ergen ya da ellisine merdiven dayamış göbekli bir kıraathane dayısı çıkmayacağını nereden bileceksiniz?
herkese inanma hastalığımın nüksettiği zamanlardı efenim, kendim gibi bildiğimden karşımdakileri de; onların her dediğine inanıyor ve hayretler ediyordum. taylan da hayatı mükemmel, başarılardan başarılara koşmuş bir çocuk olarak kendini tanıtmaya başladığında, anlattığı tüm çelişkili hikayelerine karşın ona inanmayı seçmiştim. bir erkekte isteyebileceğiniz her şey onda vardı efenim, tip mi, var, karakter mi, var, para dersen gani.
asker çocuğu olarak kendini tanıtan ve bilindik bir aileden geldiğini söyleyen taylan, ısrarla benle buluşmak istiyordu; beni canlı kanlı görmek, bana dokunmak ve elbette birlikte olmak. naa, genç bir delikanlıdan sizi kırlent gibi koltuğa oturtup karşılıklı çay içerek "muhterem anneciğiniz nasıllar?" sohbeti edeceğini beklemeyecek kadar farkındasınızdır sanırım insan ilişkilerinin; elbette bir an evvel ten teması istiyordu kendileri. efenim, benzer hisler içerisindeydik onunla, nitekim bendeki kan da deli akıyordu.
gel zaman git zaman, msn üzerinden belli bir samimiyete erişilmişti ve nihayetinde buluşmaya karar vermiştik. morticia kadını öyle kim kimin ayağına gitmiş hesabı yapmaz efenim daha tanıyamadıysanız beni altını çizmek istedim, kafa nereye ben oraya; atladım otobüse ve onun bulunduğu ile doğru yola çıktım. bakarsanız ne sakat iş, internetten tanışıyorsun ve denk gele basıp yanına gidiyorsun. size daha önce anlattığım, beni bakire ayinine kurban etmek üzere olan o satanist beyi hatırlıyor musunuz? onun olay hesabı, bir bilinmeze gidiyordum işte yine.
satanist bey hikayem için: #1633284
beni taksim'in göbeğinde bekliyordu, telefonla "neredesin, geldin mi?" sohbeti yaparak nihayetinde onu bulmuştum.
taylan, e hani 180 vardı boyun be anam? benden kısasın ya.
bu ilk yalanıydı, görmezden gelmeyi tercih ettim efenim, "olabilir" dedim, genç insanlarız neticede ve henüz bazı fiziksel özelliklerini kompleks yapmanın üstesinden gelememiş olabilir, karşı cinsi etkilemek için özelliklerini abartı söyleyebilir. "beş-on santimin lafı mı olacak sanki aramızda; o kadar eğlenceli sohbetler etmişiz" dedim, geçtim.
yüzü güleç bir çocuktu, görünümüyle dikkat çekmeye, fark yaratmaya çalıştığı belliydi efenim; nitekim saçları uzun, renkli ve rastalıydı. ona "baban ağzına sçmıyor mu bu saçlarından için? asker babalar biraz sert oluyor diye biliyorum" dediğimde "babamla kanka gibiyizdir, birbirimizle karı kız muhabbeti bile yaparız rahatlıkla." demişti. tanrım, anası boynuzspor olurken, babasıyla bunun muhabbetini gönül rahatlığıyla gerçekleştirebiliyor olmasına nasıl şaşırdığımı anlatamam ancak tepkisiz kalarak biraz daha kendisini gözlemlemeyi tercih etmiştim. devamında beni hemen birkaç arkadaşıyla beraber kaldığı öğrenci evine götürdü ki yollar boyunca o otobüs senin bu dolmuş benim yolculuk etmekten sıdkım sıyrıldı.
bahsettiği o devasa zenginlik neredeydi? tanrım hani bir sürü miras kalmıştı bunlara? en azından altında ufak bir arabası olabilirdi. yoktu efenim, birkaç marka kıyafetten başka hiçbir şeyi olmamakla birlikte, gayet de pejmürdeydi. dedim ki içimden "kızım morticia, belki de anası-babası, oğullarına araba almaktan çekinmişlerdir kaza bela çıkarır diye, her zengin aile çocuğunun önüne her şeyi öylece sermez ki... hem belki de bohem yaşamayı seviyordur." deyip, bu şüpheden de kendimi kurtarmıştım. inanmak istiyordum, ne bileyim; niye kendini bana olduğundan farklı tanıtsındı ki? gerek mi vardı buna gerçekten?
öğrenci evine vardık ki içerisi leş efenim, köpek bağlasanız durmaz. insan "buraya misafirim geliyor" diye bari ortalıktan kirli donunu kaldırır en azından değil mi? hayır efenim, o salı pazarından alınmış baksırları, kıçından çıkarıldığı gibi halının üzerinde duruyordu. lanet olsun, donunuzu sadece sevişme anında görmeyi tercih ederim, o da beş saniye kadar!!!111 halıdaki baksırla bakışırken "gel seninle bizimkileri tanıştırayım" deyip beni ev arkadaşlarının hep birlikte oturup ot çekmekte olduğu arka odaya götürdü. tanrım, her yer duman altıydı; iki erkek ve iki kız, grup sekse ramak kalmış halde çifter çifter yiyişmekteydiler. kafaları iyi olmuş, kim kime dumduma... "bunların arasına alacaklar herhalde beni" diyordum içimden. atmosfer, o evden bi dal sevişmeden çıkarmazdı sizi.
nihayetinde karşılıklı oturmuş, sohbet ediyorduk taylanla. o sırada gözlerini fark ettim ve kendisine gayri ihtiyari "oha" dedim. öyle bir göz rengi daha önce hiç kimsede görmemiştim. size nasıl tarif etsem, ela gibi ama öyle şahane bir şekilde ki, katman katman adeta. tam ortası halka şeklinde kahverengi, bir halka yeşil, bal rengi, dışı hareli... yok, tarif edemiyorum. o göz rengi insanı alır götürürdü arkadaşlar öyle şahane bir şeydi ve "gözlerin inanılmaz güzel taylaaan!!!1" demiştim bile. "teşekkür ederim, babamdan almışım" dedi. "yaklaş" dedim. öpeceğim zannetti hırt. onu durdurdum ve "biraz gözlerini incelemek istiyorum" dedim, tanrım; bu gözler... fazla... yapay mı?
-taylan gözlerin lens mi?
-hayır. kendi gözlerim. bunu herkes soruyor ehehe.
-oha ya, lens gibi ama.
-değil. babamdan almışım dedim ya. (ve hemen geri çekiliyor, daha incelememe fırsat vermiyor)
tanrım, bu gözler için bile onun kız arkadaşı olabilirdim.
neyse efenim; yoldan gelmiştim ve kendimi pis hissediyordum, elimi yüzümü yıkamak, duş almak için kendisinden müsaade isteyerek banyoya girdim. lavabonun önünde lens solüsyonu gördüm ancak o evde yaşayan tek kişi taylan değildi. ahh kızım morticia niye yalan söylesin ki durduk yere? lensse lens derdi yani insan bu kadar salakça yalan söyler mi? e boyu için de söylemişti? yok be göz rengine kadar değil artık ya...
birlikte gezdiğimiz, güldüğümüz, eğlendiğimiz iki günü geride bırakmıştık nihayet ve ben, gerisin geri yaşadığım şehre dönmüştüm.
aradan aylar geçti efenim, kendisi ile sevgili değildik ama adı konmamış bir birlikteliği yaşamaktaydık hala. msnde denk geldikçe konuşuyor ve maceralarını dinliyordum. çok sık olmasa da, haftada bir de telefonlaşıyorduk. buluşmamızın üzerinden neredeyse sene geçmek üzereydi ki, "ben de seni ziyarete geleceğim" diye tutturdu bu. "e gel bakalım" dedim. aynı gün otobüse atlamış, bulunduğum şehre gelmiş efenim beni aradı "morticia geldim ben" diye, kendisini otogardan almaya gittim ben de.
beyaz floresanlar ile aydınlatılmış olan otobüs firmalarının bulunduğu o geniş koridoru adımlayarak, taylan'ı oturduğu yerde arkasından yakalayıp "ce-eee" diye gereksiz bir şaka yaparak karşıladım. dip dibeydik, "hoşgeldiiiin" dedim; güldük, sarıldık derken yüzüne bakınca bir şeyin değişik olduğunu fark ettim. bir şey değişikti efenim taylan'da ama neydi?... gözleri?
-taylan göz rengin daha farklı kalmış aklımda.
-ahah nasıl ya? hep böyleydi gözlerim.
bozmadım arkadaşlar, utandırasım gelmedi ama beni salak yerine koymaya çalışması artık katlanılır gibi değildi. gözlerin yurdum kahverengisi be taylan, niye "lens değil" dedin ki en başta? tanrım bu çocuk ya kendini çok akıllı sanıyordu ya da beni inanılmaz geri zekalı. yahu ortada yalan söylemeni gerektirecek hiçbir şey yokken niye bunu yapıyorsun? sinek küçüktü ama mide bulandırmıştı işte, basit bir göz rengine kadar yalan söyleyen insan daha kim bilir nelerin yalanını söylerdi. o ana kadar her yakaladığım yalanına kendimce bir açıklama getirerek kendimi ikna etmiştim ama bu da artık eşeğin kulağına su kaçırmaktı, uğraşamazdım:
-taylan canım sen az bi bekle burada, ben hemen geleceğim.
-nereye gidiyorsun?
-annemler memleketten koli yollayacaktı onu sorup geleceğim ilerideki firmaya.
-birlikte soralım.
-gerek yok kuzucum, sonra geri bu tarafa yürümemiz gerekecek taksiler için. sen otur, ben hemen sorup geliyorum.
ve ben oradan vın ahshs.
otogarın içinde taylanı göt gibi bırakıp, basmış gitmiştim. garibim telefondan ulaşmaya çalıştı, telefonu kapatıverdim.
işte böyle efenim; göz rengine kadar yalan söylemeyi adet edinmiş birine "niye yalan söylüyorsun?" diye sorup, o'nun "yok ya sen yanlış hatırlıyorsun" diye hafızamı beyhude atlatmaya çalışmasını dinleyerek niye vakit kaybedeyim ki? en güzelini yaptım. yalancıyı, bir yalanla olduğu yere mum gibi diktim, yatsıya kadar yandı, durdu, morticia gelecek diye bekledi ahssh. sonrasında da, geldiği gibi geri dönmüştür herhalde.
yalana çok keskin bakmam, bazı durumlarda söylenebileceğini düşünmekle beraber; yalana itilme halini de anlarım. yani durduk yere yalan söylemekten bahsetmiyorum, bir yalan söylemek zorunda bırakılacak kadar üzerinize gelinmesini diyorum; çünkü ben de yaptım. ohho, anneme ne yalanlar söyledim efenim, hem de kuyruklusundan. klasik "mervelerdeyim" yalanlarının bin çeşidi. olmayan arkadaşları, olmayan hocaları nasıl yaşattım, olmayan okul projelerinde nasıl sabahladık da yakalanmadım şaşarsınız; çünkü annem de aptal bir kadın değildi, ben giderken o dönüyordu efenim ama ben deniz de hafife alınacak türden değildim, nitekim size önceki yazılarımda da söylediğim gibi hafızam, insanları hayrete düşürecek kadar keskindir. sadece onları "tanrım bu kız manyak!" diye korkutmamak için unutmuş, salak taklidi yapmayı tercih ediyorum. yalan konusunda da; eğer üzerimde çok baskı hissedeceğim şekilde beni sıkıştırırsanız (ki bunu sadece annem yapabiliyordu), ucu açık bir yalan söyler, sizi atlatır, onu allar pullar, devamını da mantık çerçevesinde getirerek ballı lokma tatlısı gibi yuttururum size. ancak yalana gerek yokken yalan söylenmesi halinde insan "ne gereği vardı ki geri zekalı?" diyor.
şimdi size gereksiz bir yalanını yakalayıp, taylan'ı bilmediği bir şehirde nasıl göt gibi bıraktığımı anlatacağım. o'ndan salt yalanından ötürü değil, beni aptal yerine koymaya çalıştığı fındık zekası yüzünden uzaklaştım. rica ediyorum, yeteri kadar zeki değilseniz, lütfen yalan söylemeyin. yakalanıyorsunuz ve bizler sizi her seferinde idare etmek zorunda değiliz.
sene, üniversite ikiyi okuduğum seneler olmalıydı ki kendisi ile internet üzerinden tanışmıştık. o sıralar msn denilen günah çukurunda çeşitli sohbetler ederek birbirimize kendimizi tanıtıyor ve dinlediğimiz şarkıları göstererek ne kadar tarz olduğumuzun altını çiziyorduk. anasını satayım, ekranın ardında olunca herkes zeki, herkes cool, yakışıklı, güzel ve herkesin her şeyi var. size kendisini çok başarılı ve saygın olarak tanıtan birinin, eli şeyinde otsbirci, sivilceli bir ergen ya da ellisine merdiven dayamış göbekli bir kıraathane dayısı çıkmayacağını nereden bileceksiniz?
herkese inanma hastalığımın nüksettiği zamanlardı efenim, kendim gibi bildiğimden karşımdakileri de; onların her dediğine inanıyor ve hayretler ediyordum. taylan da hayatı mükemmel, başarılardan başarılara koşmuş bir çocuk olarak kendini tanıtmaya başladığında, anlattığı tüm çelişkili hikayelerine karşın ona inanmayı seçmiştim. bir erkekte isteyebileceğiniz her şey onda vardı efenim, tip mi, var, karakter mi, var, para dersen gani.
asker çocuğu olarak kendini tanıtan ve bilindik bir aileden geldiğini söyleyen taylan, ısrarla benle buluşmak istiyordu; beni canlı kanlı görmek, bana dokunmak ve elbette birlikte olmak. naa, genç bir delikanlıdan sizi kırlent gibi koltuğa oturtup karşılıklı çay içerek "muhterem anneciğiniz nasıllar?" sohbeti edeceğini beklemeyecek kadar farkındasınızdır sanırım insan ilişkilerinin; elbette bir an evvel ten teması istiyordu kendileri. efenim, benzer hisler içerisindeydik onunla, nitekim bendeki kan da deli akıyordu.
gel zaman git zaman, msn üzerinden belli bir samimiyete erişilmişti ve nihayetinde buluşmaya karar vermiştik. morticia kadını öyle kim kimin ayağına gitmiş hesabı yapmaz efenim daha tanıyamadıysanız beni altını çizmek istedim, kafa nereye ben oraya; atladım otobüse ve onun bulunduğu ile doğru yola çıktım. bakarsanız ne sakat iş, internetten tanışıyorsun ve denk gele basıp yanına gidiyorsun. size daha önce anlattığım, beni bakire ayinine kurban etmek üzere olan o satanist beyi hatırlıyor musunuz? onun olay hesabı, bir bilinmeze gidiyordum işte yine.
satanist bey hikayem için: #1633284
beni taksim'in göbeğinde bekliyordu, telefonla "neredesin, geldin mi?" sohbeti yaparak nihayetinde onu bulmuştum.
taylan, e hani 180 vardı boyun be anam? benden kısasın ya.
bu ilk yalanıydı, görmezden gelmeyi tercih ettim efenim, "olabilir" dedim, genç insanlarız neticede ve henüz bazı fiziksel özelliklerini kompleks yapmanın üstesinden gelememiş olabilir, karşı cinsi etkilemek için özelliklerini abartı söyleyebilir. "beş-on santimin lafı mı olacak sanki aramızda; o kadar eğlenceli sohbetler etmişiz" dedim, geçtim.
yüzü güleç bir çocuktu, görünümüyle dikkat çekmeye, fark yaratmaya çalıştığı belliydi efenim; nitekim saçları uzun, renkli ve rastalıydı. ona "baban ağzına sçmıyor mu bu saçlarından için? asker babalar biraz sert oluyor diye biliyorum" dediğimde "babamla kanka gibiyizdir, birbirimizle karı kız muhabbeti bile yaparız rahatlıkla." demişti. tanrım, anası boynuzspor olurken, babasıyla bunun muhabbetini gönül rahatlığıyla gerçekleştirebiliyor olmasına nasıl şaşırdığımı anlatamam ancak tepkisiz kalarak biraz daha kendisini gözlemlemeyi tercih etmiştim. devamında beni hemen birkaç arkadaşıyla beraber kaldığı öğrenci evine götürdü ki yollar boyunca o otobüs senin bu dolmuş benim yolculuk etmekten sıdkım sıyrıldı.
bahsettiği o devasa zenginlik neredeydi? tanrım hani bir sürü miras kalmıştı bunlara? en azından altında ufak bir arabası olabilirdi. yoktu efenim, birkaç marka kıyafetten başka hiçbir şeyi olmamakla birlikte, gayet de pejmürdeydi. dedim ki içimden "kızım morticia, belki de anası-babası, oğullarına araba almaktan çekinmişlerdir kaza bela çıkarır diye, her zengin aile çocuğunun önüne her şeyi öylece sermez ki... hem belki de bohem yaşamayı seviyordur." deyip, bu şüpheden de kendimi kurtarmıştım. inanmak istiyordum, ne bileyim; niye kendini bana olduğundan farklı tanıtsındı ki? gerek mi vardı buna gerçekten?
öğrenci evine vardık ki içerisi leş efenim, köpek bağlasanız durmaz. insan "buraya misafirim geliyor" diye bari ortalıktan kirli donunu kaldırır en azından değil mi? hayır efenim, o salı pazarından alınmış baksırları, kıçından çıkarıldığı gibi halının üzerinde duruyordu. lanet olsun, donunuzu sadece sevişme anında görmeyi tercih ederim, o da beş saniye kadar!!!111 halıdaki baksırla bakışırken "gel seninle bizimkileri tanıştırayım" deyip beni ev arkadaşlarının hep birlikte oturup ot çekmekte olduğu arka odaya götürdü. tanrım, her yer duman altıydı; iki erkek ve iki kız, grup sekse ramak kalmış halde çifter çifter yiyişmekteydiler. kafaları iyi olmuş, kim kime dumduma... "bunların arasına alacaklar herhalde beni" diyordum içimden. atmosfer, o evden bi dal sevişmeden çıkarmazdı sizi.
nihayetinde karşılıklı oturmuş, sohbet ediyorduk taylanla. o sırada gözlerini fark ettim ve kendisine gayri ihtiyari "oha" dedim. öyle bir göz rengi daha önce hiç kimsede görmemiştim. size nasıl tarif etsem, ela gibi ama öyle şahane bir şekilde ki, katman katman adeta. tam ortası halka şeklinde kahverengi, bir halka yeşil, bal rengi, dışı hareli... yok, tarif edemiyorum. o göz rengi insanı alır götürürdü arkadaşlar öyle şahane bir şeydi ve "gözlerin inanılmaz güzel taylaaan!!!1" demiştim bile. "teşekkür ederim, babamdan almışım" dedi. "yaklaş" dedim. öpeceğim zannetti hırt. onu durdurdum ve "biraz gözlerini incelemek istiyorum" dedim, tanrım; bu gözler... fazla... yapay mı?
-taylan gözlerin lens mi?
-hayır. kendi gözlerim. bunu herkes soruyor ehehe.
-oha ya, lens gibi ama.
-değil. babamdan almışım dedim ya. (ve hemen geri çekiliyor, daha incelememe fırsat vermiyor)
tanrım, bu gözler için bile onun kız arkadaşı olabilirdim.
neyse efenim; yoldan gelmiştim ve kendimi pis hissediyordum, elimi yüzümü yıkamak, duş almak için kendisinden müsaade isteyerek banyoya girdim. lavabonun önünde lens solüsyonu gördüm ancak o evde yaşayan tek kişi taylan değildi. ahh kızım morticia niye yalan söylesin ki durduk yere? lensse lens derdi yani insan bu kadar salakça yalan söyler mi? e boyu için de söylemişti? yok be göz rengine kadar değil artık ya...
birlikte gezdiğimiz, güldüğümüz, eğlendiğimiz iki günü geride bırakmıştık nihayet ve ben, gerisin geri yaşadığım şehre dönmüştüm.
aradan aylar geçti efenim, kendisi ile sevgili değildik ama adı konmamış bir birlikteliği yaşamaktaydık hala. msnde denk geldikçe konuşuyor ve maceralarını dinliyordum. çok sık olmasa da, haftada bir de telefonlaşıyorduk. buluşmamızın üzerinden neredeyse sene geçmek üzereydi ki, "ben de seni ziyarete geleceğim" diye tutturdu bu. "e gel bakalım" dedim. aynı gün otobüse atlamış, bulunduğum şehre gelmiş efenim beni aradı "morticia geldim ben" diye, kendisini otogardan almaya gittim ben de.
beyaz floresanlar ile aydınlatılmış olan otobüs firmalarının bulunduğu o geniş koridoru adımlayarak, taylan'ı oturduğu yerde arkasından yakalayıp "ce-eee" diye gereksiz bir şaka yaparak karşıladım. dip dibeydik, "hoşgeldiiiin" dedim; güldük, sarıldık derken yüzüne bakınca bir şeyin değişik olduğunu fark ettim. bir şey değişikti efenim taylan'da ama neydi?... gözleri?
-taylan göz rengin daha farklı kalmış aklımda.
-ahah nasıl ya? hep böyleydi gözlerim.
bozmadım arkadaşlar, utandırasım gelmedi ama beni salak yerine koymaya çalışması artık katlanılır gibi değildi. gözlerin yurdum kahverengisi be taylan, niye "lens değil" dedin ki en başta? tanrım bu çocuk ya kendini çok akıllı sanıyordu ya da beni inanılmaz geri zekalı. yahu ortada yalan söylemeni gerektirecek hiçbir şey yokken niye bunu yapıyorsun? sinek küçüktü ama mide bulandırmıştı işte, basit bir göz rengine kadar yalan söyleyen insan daha kim bilir nelerin yalanını söylerdi. o ana kadar her yakaladığım yalanına kendimce bir açıklama getirerek kendimi ikna etmiştim ama bu da artık eşeğin kulağına su kaçırmaktı, uğraşamazdım:
-taylan canım sen az bi bekle burada, ben hemen geleceğim.
-nereye gidiyorsun?
-annemler memleketten koli yollayacaktı onu sorup geleceğim ilerideki firmaya.
-birlikte soralım.
-gerek yok kuzucum, sonra geri bu tarafa yürümemiz gerekecek taksiler için. sen otur, ben hemen sorup geliyorum.
ve ben oradan vın ahshs.
otogarın içinde taylanı göt gibi bırakıp, basmış gitmiştim. garibim telefondan ulaşmaya çalıştı, telefonu kapatıverdim.
işte böyle efenim; göz rengine kadar yalan söylemeyi adet edinmiş birine "niye yalan söylüyorsun?" diye sorup, o'nun "yok ya sen yanlış hatırlıyorsun" diye hafızamı beyhude atlatmaya çalışmasını dinleyerek niye vakit kaybedeyim ki? en güzelini yaptım. yalancıyı, bir yalanla olduğu yere mum gibi diktim, yatsıya kadar yandı, durdu, morticia gelecek diye bekledi ahssh. sonrasında da, geldiği gibi geri dönmüştür herhalde.
devamını gör...
15.
devamını gör...
16.
#3252020
şerefsiz adi, biz senin yazdıkların doğru diye inanıyoruz.
çok severim. erkek dediğin böyle puşt, göt, yalancı filan olur zaten. evet doğru.
şerefsiz adi, biz senin yazdıkların doğru diye inanıyoruz.
çok severim. erkek dediğin böyle puşt, göt, yalancı filan olur zaten. evet doğru.
devamını gör...
17.
ben. yalan soylemeyen insan mi var.
devamını gör...
18.
bilmiyorum, hatirlamiyorum, gormedim, duymadim, konusmadim :)
devamını gör...