bir günlüğüne başka biri olup kendini dışarıdan gözlemlemek
başlık "homo ludens" tarafından 07.02.2022 19:50 tarihinde açılmıştır.
yakınlık hissettikçe kaçmaya meyleden lanet olası ben.
sabah olmuş. gözünü açtığın an “off başladık yine” diye içinden geçiriyorsun. halbuki doğan güneş yeni umutlar demekti senin için, hep öyle söylemiyor muydun? ne kadar da iki yüzlüsün. zor bela kalktın ayağa, yüzüne soğuk su vurmak iyi geldi, kafandan “su içime serpildi sanki” diye geçiriyorsun. bu defa samimisin. içerden mis gibi kokular geliyor, baban döktürmüş yine, şahane bir kahvaltı sofrası bekliyor seni. “hafta sonu kahvaltılarını severim, kalabalık çok güzel olur” diyen sen değilmişsin gibi miden bulanıyor. vallahi bak benim de midemi bulandırıyorsun, bari kahvaltıyı severim deme. ha bu arada, yalancı olduğunu da söylemiş miydim? çok rezil bir yalancısın. boğazına kadar doluyken iştahla yemeye çalışıyorsun. bu çaban gerçekten çok komik ama yetenekli kızsın, gram çaktırmıyorsun mide almazlığını. yüzsüz yüzsüz “biraz daha olsa yencekmiş” diyorsun. ağzımı bozduracaksın.
yapmam gereken işler var deyip odana çekiliyorsun. birisi ezkaza “ne işin var?” dese bittin. ne diyeceksin? kafanda sanki yapacak bir şey var. beceriksizsin, yalan söylemeye çalışsan iyice batırırsın kendini. neyse ki şansın yaver gidiyor, kimse sormuyor ne işin var diye, çabucak odana geçiyorsun. yatağa bakıyorsun, yatağa oturma düşüncesi içini bunaltıyor. “geceyi zor geçiriyorum, gündüz uzak olayım bari” diyorsun, bu konuda haklısın. yatakta senden pek hoşlanmıyor belli ki. koskoca odada oturacak başka bir yer yok gibi halının üzerine bağdaş kuruyorsun. sonra gider dizim ağrıyor diye ağlarsın. ne de güzel bi yüzsüzsün. şok ediyorsun beni. boş durmayayım, zihnimi meşgul edeyim bir şeylerle diye, bir sayfasını defalarca okumak zorunda kaldığın kitabı açıyorsun. defalarca okuduğun sayfayı okuyacaksın yine, gerizekalısın çünkü. hatta cengiz aytmatov okurken zihnine raif efendi gelecek birden. ikisi arasında bağlantı kuramayıp aynı sayfayı tekrar okumak zorunda kalacaksın. allah rızası için toparla biraz şu kafayı.
normalde seninle işi olmayan aile üyeleri kapını çalıp duruyor bugün. yahu kardeşim bi rahat bırakın beni midem bulanıyor diyemiyorsun. algıların da kapanmış sanırım, söylenenleri, senden istenenleri anlayamıyorsun. söylediklerini defalarca söylemek zorunda kalıyor insanlar. kendini yorduğun yetmezmiş gibi insanları da yoruyorsun. tam sana yakışır bir hareket. güç bela hallediyorsun babanın mobil bankacılık işini. “lütfen başka bir şey daha çıkmasın” diye geçiriyorsun içinden. ulan ne fenasın? babana da çok düşkünsün halbuki. hangi düşkün evlat kaçar babasından? yalancısın işte, rezil bir yalancı. kendi içinde boğuşurken yapman gereken bir şeyi hatırlıyorsun. bu defa heyecan uyanıyor içinde, çünkü gerçekten yapman gereken bir şey var. işe koyuluyorsun. çabucak bitiriyorsun işini. napacaksın şimdi? yaydıra yaydıra yapsana şu işi. salaklığınla beni dehşete düşürüyorsun. için iyice bunalıyor, hemen üzerini değiştirmeye başlıyorsun. belli ki bir yere gideceksin. şükürler olsun, moron gibi duvarları izlemeyeceğin için sevindiriyorsun beni. böyle zamanlarda senin adına umuda kapılıyorum, ama çok sürmüyor tabi. yine de sana rağmen senin için çabalıyorum.
doğru tahmin etmişim, yürüyüşe çıkacakmışsın. al işte yine o yüz ifadesi, için bunalıyor yine. iğrenç bir koku almış gibi suratını buruşturuyorsun. ooooh mide bulantın da geldi tam oldu. şimdi ne yapacaksın? evden kaçtın ama kaçtıkların hala peşinde. telefonu çıkarıp birini aramak istiyorsun. 200 kişilik liste... listeyi aşağıdan yukarıya doğru kaydırıp geri kaldırıyorsun telefonu. benim de midemi bulandırıyorsun, bu kadar mı yalnızsın? çevrende ne kadar çok insan var halbuki. bu kokuşmuş yalnızlığın gerçekten iğreti ediyor beni. “neyse” diye geçiriyorsun kafandan. “elbet sevgiyi bulunca iyileşeceğim.” ciddi misin? bu safozluğun beni dehşete düşürüyor. sen kendini sevmezken seni sevecek birini bulabileceğine gerçekten inanabiliyor musun? heh aklıma gelmişken söyleyeyim; “en gerçek sevgiler dostlukla başlar. yakın arkadaş olamadığım biri ile ömrümü nasıl paylaşayım? zaman mı geçer aynı evin içinde?” diye nutuk atıyordun ya geçenlerde, belirteyim: sen dost olmayı bile beceremiyorsun, gerçek sevgiye ulaşma işin baştan yaş yani. neyse yine de çok canını sıkmayayım, yol kenarından mı yürüsem acaba diye geçiyor çünkü aklından. beşeri çok iyi kandırabiliyormuşsun gibi allah’ı da kandıracak oluyorsun. hadsizsin.
iyi kızsın ama malsın. bulamıyorsun o çıkışı bir türlü. bakalım ne zamana kadar debelenip duracaksın.
sabah olmuş. gözünü açtığın an “off başladık yine” diye içinden geçiriyorsun. halbuki doğan güneş yeni umutlar demekti senin için, hep öyle söylemiyor muydun? ne kadar da iki yüzlüsün. zor bela kalktın ayağa, yüzüne soğuk su vurmak iyi geldi, kafandan “su içime serpildi sanki” diye geçiriyorsun. bu defa samimisin. içerden mis gibi kokular geliyor, baban döktürmüş yine, şahane bir kahvaltı sofrası bekliyor seni. “hafta sonu kahvaltılarını severim, kalabalık çok güzel olur” diyen sen değilmişsin gibi miden bulanıyor. vallahi bak benim de midemi bulandırıyorsun, bari kahvaltıyı severim deme. ha bu arada, yalancı olduğunu da söylemiş miydim? çok rezil bir yalancısın. boğazına kadar doluyken iştahla yemeye çalışıyorsun. bu çaban gerçekten çok komik ama yetenekli kızsın, gram çaktırmıyorsun mide almazlığını. yüzsüz yüzsüz “biraz daha olsa yencekmiş” diyorsun. ağzımı bozduracaksın.
yapmam gereken işler var deyip odana çekiliyorsun. birisi ezkaza “ne işin var?” dese bittin. ne diyeceksin? kafanda sanki yapacak bir şey var. beceriksizsin, yalan söylemeye çalışsan iyice batırırsın kendini. neyse ki şansın yaver gidiyor, kimse sormuyor ne işin var diye, çabucak odana geçiyorsun. yatağa bakıyorsun, yatağa oturma düşüncesi içini bunaltıyor. “geceyi zor geçiriyorum, gündüz uzak olayım bari” diyorsun, bu konuda haklısın. yatakta senden pek hoşlanmıyor belli ki. koskoca odada oturacak başka bir yer yok gibi halının üzerine bağdaş kuruyorsun. sonra gider dizim ağrıyor diye ağlarsın. ne de güzel bi yüzsüzsün. şok ediyorsun beni. boş durmayayım, zihnimi meşgul edeyim bir şeylerle diye, bir sayfasını defalarca okumak zorunda kaldığın kitabı açıyorsun. defalarca okuduğun sayfayı okuyacaksın yine, gerizekalısın çünkü. hatta cengiz aytmatov okurken zihnine raif efendi gelecek birden. ikisi arasında bağlantı kuramayıp aynı sayfayı tekrar okumak zorunda kalacaksın. allah rızası için toparla biraz şu kafayı.
normalde seninle işi olmayan aile üyeleri kapını çalıp duruyor bugün. yahu kardeşim bi rahat bırakın beni midem bulanıyor diyemiyorsun. algıların da kapanmış sanırım, söylenenleri, senden istenenleri anlayamıyorsun. söylediklerini defalarca söylemek zorunda kalıyor insanlar. kendini yorduğun yetmezmiş gibi insanları da yoruyorsun. tam sana yakışır bir hareket. güç bela hallediyorsun babanın mobil bankacılık işini. “lütfen başka bir şey daha çıkmasın” diye geçiriyorsun içinden. ulan ne fenasın? babana da çok düşkünsün halbuki. hangi düşkün evlat kaçar babasından? yalancısın işte, rezil bir yalancı. kendi içinde boğuşurken yapman gereken bir şeyi hatırlıyorsun. bu defa heyecan uyanıyor içinde, çünkü gerçekten yapman gereken bir şey var. işe koyuluyorsun. çabucak bitiriyorsun işini. napacaksın şimdi? yaydıra yaydıra yapsana şu işi. salaklığınla beni dehşete düşürüyorsun. için iyice bunalıyor, hemen üzerini değiştirmeye başlıyorsun. belli ki bir yere gideceksin. şükürler olsun, moron gibi duvarları izlemeyeceğin için sevindiriyorsun beni. böyle zamanlarda senin adına umuda kapılıyorum, ama çok sürmüyor tabi. yine de sana rağmen senin için çabalıyorum.
doğru tahmin etmişim, yürüyüşe çıkacakmışsın. al işte yine o yüz ifadesi, için bunalıyor yine. iğrenç bir koku almış gibi suratını buruşturuyorsun. ooooh mide bulantın da geldi tam oldu. şimdi ne yapacaksın? evden kaçtın ama kaçtıkların hala peşinde. telefonu çıkarıp birini aramak istiyorsun. 200 kişilik liste... listeyi aşağıdan yukarıya doğru kaydırıp geri kaldırıyorsun telefonu. benim de midemi bulandırıyorsun, bu kadar mı yalnızsın? çevrende ne kadar çok insan var halbuki. bu kokuşmuş yalnızlığın gerçekten iğreti ediyor beni. “neyse” diye geçiriyorsun kafandan. “elbet sevgiyi bulunca iyileşeceğim.” ciddi misin? bu safozluğun beni dehşete düşürüyor. sen kendini sevmezken seni sevecek birini bulabileceğine gerçekten inanabiliyor musun? heh aklıma gelmişken söyleyeyim; “en gerçek sevgiler dostlukla başlar. yakın arkadaş olamadığım biri ile ömrümü nasıl paylaşayım? zaman mı geçer aynı evin içinde?” diye nutuk atıyordun ya geçenlerde, belirteyim: sen dost olmayı bile beceremiyorsun, gerçek sevgiye ulaşma işin baştan yaş yani. neyse yine de çok canını sıkmayayım, yol kenarından mı yürüsem acaba diye geçiyor çünkü aklından. beşeri çok iyi kandırabiliyormuşsun gibi allah’ı da kandıracak oluyorsun. hadsizsin.
iyi kızsın ama malsın. bulamıyorsun o çıkışı bir türlü. bakalım ne zamana kadar debelenip duracaksın.
devamını gör...