özözünedanışır yazar profili

özözünedanışır kapak fotoğrafı
özözünedanışır profil fotoğrafı
rozet
karma: 12915 tanım: 500 başlık: 100 takipçi: 100
hey there i am using whatsapp

son tanımları


iç döküşler

içimdeki depresifliği dökmek istediğim başlık. 1 yıldır yazmamışım efendim, bırakın da birazcık içimi dökeyim.
bir süredir bir şeylerin yokuş aşağı gittiğini hissediyordum ama “dibe çok yakınım gitse gitse nereye kadar gidebilir” diyerek kendimi teselli ediyordum. o dip hiç yakın değilmiş arkadaşlar. dibin dibi varmış gerçekten. dibe tosladıkça yeni bir dip ortaya çıkıyor, matruşka gibi şerefsiz.
hani korku filmlerinde ruhları gören küçük çocuklar olur. sırf yalnız kalıp ruhlar tarafından korkutulmamak için ailelerine sarılıp kurtulmayı umut ederler ya, hah işte o şekil sarıldığım insanlar var. onları ürkütmeden, benim için kıymetli olduklarını belli ederek kıymete bindiriyorum onları. ardımda kocaman bir kara delikle gözlerinin içine bakıyorum. yaşama dair birazcık umudum olsun, bu delik beni yutacak olursa elimi tutup çeksin çıkarsınlar diye. belki bencilce bir düşünce bu bilmiyorum. sağlıklı da düşünemiyorum zaten.
uyum sağlamaya çalışıyorum. sevip sevilmek istiyorum. beklenilen olayım ya da benden bir şeyler umsunlar diye ben de beklentiye giriyorum. insan ilişkilerinde var olmak istiyorum yani. dile getirdiğim beklentilerim o kadar hor görülüyor ki beklentiye girdiğim için suçluluk hissediyorum.

kaybetmekten korkuyorum. bu korkularımı rahatlatacak, içimde sürekli olumsuzu haykıran sesleri susturacak ufacık şeyler rica ediyorum, defalarca hem de. hiçbir karşılık bulamıyorum maalesef. ne söylediğimin bir kıymeti kalıyor, ne yaptığımın. öylece boşlukta kayboluyorum. şu zamana kadar güzel şeyler olacağına dair umutlarım vardı canım sözlük. artık hiçbirine sahip değilim. hayaller kurduğum insanla hayallerimi bile paylaşamıyorum. arkadaşlarıma kapı duvarım zaten, o konuya hiç girmeyelim.

bir şeyler bitti içimde. kalan vaktimi sessiz sakin, çok insan olmayan bir yerde geçireceğim. birkaç sene daha şu hengâmeye katlanıp ortadan kaybolurum diye düşünüyorum. umuyorum yani bunu, temenni ediyorum. ya da diliyor da olabilirim. aman işte bir şeyler yapıyorum. ne yaptığımı ben de bilmiyorum zaten.
devamını gör...

anın duygusu

mutsuzluk. içim ezilecek kadar mutsuz olduğumu hissediyorum. ayrıca da toksiklik var. bu duygu değil ama zilzurna toksik hissediyorum kendimi.
başlık tekil olduğu için ikisinden birine karar vermem gerektiğini düşünüyorum. o yüzden ‘toksuzum’ sözlük. allah bu toksuzluğun belasını versin.
devamını gör...

sözlük yazarlarının ruh halini anlatan görseller

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

her şeyi içine atan insan

en başından beri böyle ise sonunun pek de iyi olmadığı insandır.

tamamen içine atmaktan ziyade belli başlı uyarıları yapıp sonrasında kabuğuna çekiliyorsa eğer en doğrusunu yapıyordur. bir şeylerin konuşmayla ya da tepki göstermeyle değişmeyeceğini anlamıştır. dile getirir, bekler, sonrasında yapması gerekeni yapar. işte o ortadaki bekleme süreci içine atma sürecidir.

yani sonuç itibariyle içine atmak var, içine atmak vaaaar. siz yine de içinize atmayınız.
devamını gör...

kaybetmek

-mağlup olmak, yenik düşmek.
-neyin var neyin yok hepsini yitirmek.
çok sarsıcı olmayan ama aynı zamanda da insanı yere yapıştırıp üzerinden dozerle geçiliyormuş gibi hissetmesine sebep olan bir durum.
şimdi de bendeki “kaybetmek”ten bahsedeceğim biraz. aşırı kötü ruh halimin beni bir şeylerin ucuna sürüklemesinden kaynaklı yardım almaya karar verdim. mecbur kaldım demek daha doğru aslında. doktora kendimi anlatmaya çalıştığım o uzun ânın içerisinde ufak bir an “hadi kaybedersem” gibi bir cümle kullandım. ne kadar da anksiyetik bir cümle değil mi? işte o anlık ânda “ne bitecek? neyi kaybetmekten korkuyorsun?” gibi bir soru yöneltildi bana. öylece kalakaldım. soru çok basit, ama benim içimdeki karmaşa o kadar basit olmadığı için ne cevap vereceğimi bilemedim. kaybetmekten korktuğum hiçbir şey gelmedi aklıma. hiçbir korkum yok çünkü. kaybedebilecek olduğum her şeyden ilk önce ben gitme eğilimindeydim daha çok.
“kaybetmekten korkmuyorum, kaybetmeden önce ben gitmiş olurum zaten çoktan”. bu kelimeler ağzımdan döküldükten sonra yanımdaki, kimsenin görmediği valizime geldi mevzu. “gitmem gerekecek, insanlar kaybolmadan ben kaybolayım düşüncesi” ile yaşadığım için elimde devamlı valizim varmış. içi de öyle bir doluymuş ki ağırlığını kaldıramaz olmuşum. valizi açmadıkça, sırtımı insanlara yaslamadıkça olmazmış bu iş. bir de sevgi açlığı varmış bende. insanlar beni sevsin diye en ufak şeye bile “hayır” diyemiyormuşum. “hadi onları kırarsam, beni sevmekten vazgeçerlerse” diye ödüm kopuyormuş. bu allah’ın cezası psikoloji hayranlık uyandıracak kadar muazzam bir şey hakikaten.
sonuç olarak insanları çok şey yapmayacakmışım. ellerinin ucu ile dokunmaları valizimi omuzlayıp gitmeme sebep olmayacakmış. “şöyle şöyle olacak” deyip onların duyguları hakkında peşin hüküm vermeyecekmişim. benim öyle hissetmeyeceğimin garantisini kim verecekmiş? ‘kendi isteği ile “kaybeden”’ değil de “kaybedilen” olabilirmişim. o yüzden kendimi kaybetme olayına bir son vermeliymişim.


kaybede kaybede kaybolacakmışım, kaybolduğum yerde de kendimi bulacakmışım anlayacağınız.


aman ne kadar çok kaybetmeli bir yazı oldu. siz kendinizi kaybetmeyin sakın. ya da daha önemlisi aklınızı kaybetmeyin. o en fenası çünkü.



ekleme: yazıyı yazdıktan sonra karşıma çıkan kitap kesitini de paylaşmak istedim. tekrar ve daha yüksek sesle:
“allahın cezası psikoloji! ne muazzam bir şeysin sen.”
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

jin jiyan azadi

türkiye’de çok ilginç bir kitle var. gerçi hepsi çok ilginç ama bu grup beni daha çok şaşırtıyor. en anlayışlı, ufku geniş ve hümanist kişilerin kendileri olduğunu iddia ediyorlar. “kürtçe ile bir sorunumuz yok, slogan terör örgütüne ait bundan rahatsız oluyoruz” deniyor, “saygı duymayı öğreneceksiniz” diyorlar. kime saygı duymayı öğrenecekler efendim? terör örgütüne mi yoksa kürtçe söylemlere mi? eğer kürtçe söylemlere ise, yeniden bir slogan oluşturulamıyor mu bu bebek katili caniyi akıllara getirmeyen? kürtçe sadece bu kelimelerden ibaret olmasa gerek. nedir bu ısrar yani.

ha yok biz terör örgütüne saygı duyulmasını istiyoruz deniyorsa da hep birlikte yok olup gidin. gerçekte hakkı savunulacak olan kürt kadınlar da sizin elinizde heder olup gitmesin lütfen.


tanım: teröristbaşı öcalan’a ait olan kalıplaşmış ifade.
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

insan olmaya çalışmak ne kadar garip bir şey. çoğu insanın hiç çabasız yaptığı şeyler için dağlar yükü çabalamak. uyumak, uyanmak, yemek yapmak, gülüşmek, konuşmak, okumak, bisiklet sürmek, temizlik yapmak… çok basit olan, basitliğinin onlarca katı çaba gerektiren bir sürü şey. hepsinin temelinde de tek şey var: var olmak- ya da var kalmak-.

şimdi bunları neden anlatıyorum. hayatımın bir noktasına kadar insan ilişkilerinde yeteri düzeyde iyi olduğumu düşünürdüm. insanlarla iyi anlaştığımı, değer verip değer gördüğümü, insanları var ederek var olduğumu sanırdım hep. bu süreçte düşünmeye ve bir şeyleri sorgulayacak zaman bırakmamaya da ayrıca özen gösteriyordum tabii.
sonra bir gün bu döngü kendi dinamiğinde ilerlerken durup dinlenme vaktim oldu. çok ufak bir an sorular sordum kendime. “çok yorgun hissediyorsun bu normal mi sence?” dedim. kesinlikle normal değildi. sonuçta istediği hayatı yaşayan bir insan yorulabilir mi? bu dinlenme vakitleri arttıkça sorular yerini kendi kendine konuşan bir iç sese bıraktı:
-empati kurma işini fazla abartıyorsun.
-şu lafı sen etmiş olsan sana demediği kalmazdı.
-90 dakikadır konuşuyorsunuz daha tek kelime edemedin.
-bu davranışın seni kıracağını bildiği halde yapmaktan çekinmedi. hala o niyetle yapmadığını mı düşünüyorsun?
-çok acınasısın yemin ederim, daha tahammül edemeyeceğim sana.
-kız sor işte aklına gelen soruyu karşıdaki insanın keyfinin kaçıp kaçmamasından sanane………. gibi bir sürü cümle.

“yaşamak” ile savaşım yetmezmiş gibi bir de bu sesler ile savaşmaya başlıyorum. seslerinin çok yüksek olduğu günler dediklerini duymazdan gelemiyorum. 90 dakika boyunca dinlediğim birine “ benim de bir sıkıntım var” demeye yelteniyorum hemen “ay boşver canım kaybolma o duygularda” denilip kestirilip atıyorum. içimdeki sesin ben demiştim edası ile kahve yudumladığından bahsetmeme gerek yok sanırım burada.
sonra bana gösterilen tepkileri aynı durumda olacak şekilde tepkiselleştirmeye başlıyorum. “ne kadar kötü bir insanmışsın.” “ gerçek yüzünü görmüş oldum” cümleleri karşılıyor beni. ağzıma sıçılıp “afiyet olsun canım” diye gönderildiğim o sohbetlerde sıçma sırası bana gelinde “dünyanın en kötü insanı” olarak ilan ediliyorum. çok üzüldüğüm bir durum oluyor, ağzımı açıp soramıyorum “neden böyle yaptın?” diye. her şey güllük gülistanlık iken sorun çıkarmak ile suçlanıyorum.

o kadar yoruluyorum ki tüm bunlar olurken, kolumu kaldıracak dermanım kalmıyor. sadece güldürebildiğim, dinleyebildiğim, iyi hissettirebildiğim, yüklerini hafifletebildiğim zamanlarda var oluyorum bu dünyada. gülmek, anlaşılmak, konuşmak istendiğim durumlarda ise profesyonelce görmezden geliniyorum.


bir kitap cümlesini sık sık hatırlıyorum şu günlerde.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


yani anlayacağınız kendim olunca yaslanacak omuz bulamama korkusu ile kendim olamadan var oluyorum bir yerlerde.
devamını gör...

kirpi sözlük'ün tarih olması

ufak bir güncelleme mevzusu söz konusudur efendim. bir süre sonra okuyup yazmaya devam edeceğiz.
devamını gör...

aşık olmak nasıl hissettiriyor sorunsalı

çocukken misafirliğe gittiğiniz evde anneni çileden çıkarmışsın da "eve gidince görüşeceğiz seninle" temalı, 3 numaralı bakışını atmış. dayak yeme korkusuyla merdivenleri tırmanmışsın ama annenden tık yok. gözünü belertip bakan kadın gitmiş, yaramazlık senfonin unutulmuş. işte tam o an içine bir rahatlık gelir, oh be dersin. üzerine yıkılan dağları kaldırmışlar da nefeslenebilme fırsatı bulabilmişsin. işte aşık olmak bende bu hissi uyandırıyor.
hayatının güzel giderken onu düşünmek çok daha güzel yapıyor her şeyi. her şey bir anda tepetaklak olunca ise varlığını hissedip o güzel sesini duyunca "oh be" diyorsunuz. aynı, o merdivenleri korkuyla tırmanıp annenizin hayat telaşına kapılması sonunda çektiğiniz "oh be" gibi.
ikinci olarak kaybolmuşluğun olmadığı bir dünyada yaşıyormuşsunuz gibi hissettiriyor aşk. dönüp dolaşıp yine onun yanında buluyorsunuz kendinizi. hiç çıkmaz yola girmemek ne kadar da güzel, değil mi?*
devamını gör...

aksi ve nalet

bunca şeyim oluşundan habersiz bir duruşu olan yazar.*

efenim kendisi ile tanışıklığım çok eskilere gitmiyor. ama yaşadığımız ve paylaştığımız onlarca şey sayesinde sanki senelerdir tanışıyormuşuz gibi hissediyorum. eskiden yazılarını okuyup sivriliğinden korktuğum insana şimdi gecenin bir saatinde öpücük atıyorum.* hayat gerçekten çok garip.

kendini yetiştirebilen, insanlığından hiçbir şey kaybetmeyen ve dokunduğu yerde çiçek açtıran insanları hep çok sevmişimdir. sen de bu insanlara en güzel örneksin. ağladığımda, güldüğümde, bunaldığımda, dökülmek istediğimde, ne zaman ihtiyacım olsa her zaman orada olduğun için çok teşekkür ederim. sayfalarca yazdığın mektuplarla hislerine ve hayatına ortak ettiğin için minnettarım sana. iyi ki doğdun canım kız kardeşim, annen iyi ki doğurmuş seni. sevdiğin işi yaparak, yanında sevdiğin insanlarla beraber nice güzel ve huzurlu yaşlarını görelim. seni çok seviyorum.

not: yön gösteren güzel bir yıldızım olarak hep boynumdasın. iyi ki varsın.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

iç döküşler

günü bitirdin yine. sevdiğin mesleği yapıyorsun ama bitmek tükenmek bilmeyen bir yorgunluk var üzerinde. şu curcuna bitse de odama gitsem diye bekliyorsun. curcuna dediğin de bir şey olsa, evdekilerin sohbeti. bunalmışsın iyice, her şey çok anlamsız, aldığın nefesler ciğerine batıyor. zaman geçiyor. hengameden kurtulup odana, yatağına gitmek istiyorsun. bir türlü geçmiyor zaman. zamanın zalimliği karşısında kurbanlık koyun gibi otururken o geliyor aklına. gün hatta günler boyu üzerine üşüşen karamsarlık anında terk ediyor seni. nefes alıyorsun ve bu sefer ciğerlerine hiçbir şey batmıyor.
günler geçiyor. arada bir aklına uğrayan kişi aklından çıkmaz oluyor. panik sarıyor her bir yanını. "ne yapacağım? neden böyle oluyor? alıştım mı acaba? ondan dolayı mı hep onu düşünüp duruyorum" diyorsun. makul bir cevabın oluyor mu peki? tabi ki hayır. düşüne düşüne devam ediyorsun hayatına. hiç kolay olmuyor bu. içinde gittikçe büyüyen bir şey var ve ne olduğunu bir türlü bulamıyorsun. nefes alırken ciğerlerine bir şey batıyormuş hissi yerini 'nefes almak ama asla doyamamak' hissine bırakıyor. asla doymayacağını bildiğin halde nefesler almaya devam ediyorsun.
çoooooook uzun zaman geçiyor. o kişi aklını iyice işgal etmiş. kendine dönüp bakınca eski halinden eser kalmadığını farkediyorsun. zihnine üşüşen karanlık düşünceler yerini "bugüne kadar yaşamamışım yahu ben. yaşamak buymuş meğer' e bırakmış. fark etmeden bir masalın içine girmişsin. dünyalar güzeli bir adam gelmiş; muhteşem sevgisi, güzel kalbi ve ışıl ışıl gözleriyle seni güzel şeylerin mümkün olduğu bir dünyaya götürmüş. ona sırtını yaslamışsın, içini dökmüşsün, beraber gülmüşsün. o gülsün, hayatında her şey yolunda gitsin diye her türlü şeyi yapmak istemişsin. bir iken iki olmuşsun. ne de güzel olmuşsun, iyi ki de olmuşsun.

dert sandığın dermanınmış öze. ikisi aynı hizaya yazılmış ama bir türlü fark etmemişsin. yaşamak denen şey de buymuş zaten.
devamını gör...

özbek mantısı

yapımı az da olsa yetenek isteyen mantı çeşidi.
tarif isteyen yazarlarımız için:
(bkz: türkmen mantısı)
devamını gör...

kitap gibi konuşmak

konuşurken ettiği bir kelime peşinde binlerce kelime gizliyormuş gibi hissettiren insanların yaptığı konuşmadır.

yazdığım tanımı tekrar okumaya cesaretim yok, zira çok saçma oldu. yine de derdimi anlatabildiğimi düşünüyorum.* nerede ve ne zaman denk gelirsem geleyim hep imrenmişimdir böyle insanlara. kafamda "ulan ne güzel konuşuyor, kafasının içinde kelimeler dans ediyor gibi, bir insan kendini nasıl bu kadar geliştirebilir?" gibi düşünceler eşliğinde dinlerim. konuşmanın sonuna kadar da hayranlığım bir gram eksilmez.
devamını gör...

hayal kurmayı bırakmak

derinliği belli olmayan bir kuyunun dibine doğru yolcu olmaktır.

mesela bilim ile ters düşen bir nokta vardır bu konuda. yer çekimi en çok nerede etki eder? sorusuna bilim "kutuplara gidildikçe" der. tamamen yanlıştır bu. yer çekimi en çok hayal kurmayı bırakan insana etki eder. böyle bir dibe çekim olamaz. karar verirken bana sorsalar söyleyecektim zaten bunu.*

haddim olmadan tavsiye vereceğim şimdi. hayal kurmaktan vazgeçtiyseniz eğer aşık olun canlarım. "onu nasıl yapacağız be öze?" dediğinizi duyar gibiyim. cevap basit; büyük konuşarak tabii. bir de inandığınız yaratıcı neyse ona bol bol dua edin. yaratıcıya inanmayanlar da evrenden isteyebilir. aman siz bi yolunu bulursunuz işte, saçmalıyorum ben.*
devamını gör...

21 nisan 2023 normal sözlük bayramlaşması

sevdiklerinizle beraber sağlıklı ve huzurlu nice güzel bayramlarınız olsun canlarım. şekerleri yedikten sonra su içmeyin sakın e mi? (bkz: ye yağlıyı iç suyu donarsa donsun, ye tatlıyı içme suyu yanarsa yansın)*
adettendir, parçamızı bırakalım.*

devamını gör...

zamansız kelebek

yüreğim ağzımda bekliyordum, şükürler olsun. şu iki gün ömrümden 2 sene götürdü, depremden önceki günümü hatırlayamıyorum. lark'ın vesilesiyle hepinize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. sağlıkla kalın.*
devamını gör...

evde kalmış yazarlar veri tabanı

varlığımın aksi ve nalet tarafından ifşa edildiği oluşum. derin uğraşlarım sonucunda olayı çözdüm ama ben, durumdan muzdarip olan herkese arz ederim.*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bardak altlığı

an itibariyle vurulduğum nesnedir. bardak ve altlığın uyumuna bakmaktan çayımı yudumlayamıyorum. çok güzelsin be zalım.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir günlüğüne başka biri olup kendini dışarıdan gözlemlemek

yakınlık hissettikçe kaçmaya meyleden lanet olası ben.


sabah olmuş. gözünü açtığın an “off başladık yine” diye içinden geçiriyorsun. halbuki doğan güneş yeni umutlar demekti senin için, hep öyle söylemiyor muydun? ne kadar da iki yüzlüsün. zor bela kalktın ayağa, yüzüne soğuk su vurmak iyi geldi, kafandan “su içime serpildi sanki” diye geçiriyorsun. bu defa samimisin. içerden mis gibi kokular geliyor, baban döktürmüş yine, şahane bir kahvaltı sofrası bekliyor seni. “hafta sonu kahvaltılarını severim, kalabalık çok güzel olur” diyen sen değilmişsin gibi miden bulanıyor. vallahi bak benim de midemi bulandırıyorsun, bari kahvaltıyı severim deme. ha bu arada, yalancı olduğunu da söylemiş miydim? çok rezil bir yalancısın. boğazına kadar doluyken iştahla yemeye çalışıyorsun. bu çaban gerçekten çok komik ama yetenekli kızsın, gram çaktırmıyorsun mide almazlığını. yüzsüz yüzsüz “biraz daha olsa yencekmiş” diyorsun. ağzımı bozduracaksın.

yapmam gereken işler var deyip odana çekiliyorsun. birisi ezkaza “ne işin var?” dese bittin. ne diyeceksin? kafanda sanki yapacak bir şey var. beceriksizsin, yalan söylemeye çalışsan iyice batırırsın kendini. neyse ki şansın yaver gidiyor, kimse sormuyor ne işin var diye, çabucak odana geçiyorsun. yatağa bakıyorsun, yatağa oturma düşüncesi içini bunaltıyor. “geceyi zor geçiriyorum, gündüz uzak olayım bari” diyorsun, bu konuda haklısın. yatakta senden pek hoşlanmıyor belli ki. koskoca odada oturacak başka bir yer yok gibi halının üzerine bağdaş kuruyorsun. sonra gider dizim ağrıyor diye ağlarsın. ne de güzel bi yüzsüzsün. şok ediyorsun beni. boş durmayayım, zihnimi meşgul edeyim bir şeylerle diye, bir sayfasını defalarca okumak zorunda kaldığın kitabı açıyorsun. defalarca okuduğun sayfayı okuyacaksın yine, gerizekalısın çünkü. hatta cengiz aytmatov okurken zihnine raif efendi gelecek birden. ikisi arasında bağlantı kuramayıp aynı sayfayı tekrar okumak zorunda kalacaksın. allah rızası için toparla biraz şu kafayı.



normalde seninle işi olmayan aile üyeleri kapını çalıp duruyor bugün. yahu kardeşim bi rahat bırakın beni midem bulanıyor diyemiyorsun. algıların da kapanmış sanırım, söylenenleri, senden istenenleri anlayamıyorsun. söylediklerini defalarca söylemek zorunda kalıyor insanlar. kendini yorduğun yetmezmiş gibi insanları da yoruyorsun. tam sana yakışır bir hareket. güç bela hallediyorsun babanın mobil bankacılık işini. “lütfen başka bir şey daha çıkmasın” diye geçiriyorsun içinden. ulan ne fenasın? babana da çok düşkünsün halbuki. hangi düşkün evlat kaçar babasından? yalancısın işte, rezil bir yalancı. kendi içinde boğuşurken yapman gereken bir şeyi hatırlıyorsun. bu defa heyecan uyanıyor içinde, çünkü gerçekten yapman gereken bir şey var. işe koyuluyorsun. çabucak bitiriyorsun işini. napacaksın şimdi? yaydıra yaydıra yapsana şu işi. salaklığınla beni dehşete düşürüyorsun. için iyice bunalıyor, hemen üzerini değiştirmeye başlıyorsun. belli ki bir yere gideceksin. şükürler olsun, moron gibi duvarları izlemeyeceğin için sevindiriyorsun beni. böyle zamanlarda senin adına umuda kapılıyorum, ama çok sürmüyor tabi. yine de sana rağmen senin için çabalıyorum.


doğru tahmin etmişim, yürüyüşe çıkacakmışsın. al işte yine o yüz ifadesi, için bunalıyor yine. iğrenç bir koku almış gibi suratını buruşturuyorsun. ooooh mide bulantın da geldi tam oldu. şimdi ne yapacaksın? evden kaçtın ama kaçtıkların hala peşinde. telefonu çıkarıp birini aramak istiyorsun. 200 kişilik liste... listeyi aşağıdan yukarıya doğru kaydırıp geri kaldırıyorsun telefonu. benim de midemi bulandırıyorsun, bu kadar mı yalnızsın? çevrende ne kadar çok insan var halbuki. bu kokuşmuş yalnızlığın gerçekten iğreti ediyor beni. “neyse” diye geçiriyorsun kafandan. “elbet sevgiyi bulunca iyileşeceğim.” ciddi misin? bu safozluğun beni dehşete düşürüyor. sen kendini sevmezken seni sevecek birini bulabileceğine gerçekten inanabiliyor musun? heh aklıma gelmişken söyleyeyim; “en gerçek sevgiler dostlukla başlar. yakın arkadaş olamadığım biri ile ömrümü nasıl paylaşayım? zaman mı geçer aynı evin içinde?” diye nutuk atıyordun ya geçenlerde, belirteyim: sen dost olmayı bile beceremiyorsun, gerçek sevgiye ulaşma işin baştan yaş yani. neyse yine de çok canını sıkmayayım, yol kenarından mı yürüsem acaba diye geçiyor çünkü aklından. beşeri çok iyi kandırabiliyormuşsun gibi allah’ı da kandıracak oluyorsun. hadsizsin.


iyi kızsın ama malsın. bulamıyorsun o çıkışı bir türlü. bakalım ne zamana kadar debelenip duracaksın.
devamını gör...

nicholai rosicky

"içimizde göğe yükselen ne çok şey var."

çok sevdiğim bir derginin yola başlama serüveni bu cümle. benim için önemli olmasının sebebi; zihnimde kendince bir şema oluşturuyor olması sanırım. birkaç kıymetli insandan oluşan, çağrışımlarla dolu bir şema. çok kıymetli bir yazar mahalle diye tasvir etmişti ya burayı, heh işte benim için de öyle burası. adına da "duraklı mahallesi" diyorum.* duraklı mahallesini anlamlı ve yaşanabilir kılan bir avuç* insan var. ben de o insanlardan birinin nickaltındayım şuan. birkaç teşekkür dökülmeye ihtiyacım var, kabul edersiniz umarım.
çoğu tanımımda ne kadar eski kafalı olduğumu belirtmişimdir. eski kafalılığım yetmezmiş gibi bir de fena içli biriyim efenim. nanayı yemişlik paçamdan akıyor yani.* sadece garip bir özözünedanışır'ken, muhteşem bir dünyada hayallerimdeki bana benzeyen bir öze olmak beni fena mutlu etti. bana benden çok benziyor yahuuu! *
"kafanızın içinde kelimeler dans ediyor" derdim, az bile dermişim. buna dans demek büyük haksızlık olur çünkü. türkülü şarkılı bir dans bu, hatta revü desek daha doğru olur.* siz de bu revü'nün yaratıcısı olarak şahane bir yazarsınız. zihninizdeki gösteri hiç tıkanmasın.**
ne kadar "yaşam motivasyon gerektirmiyor" dense de insan bazen sırtında bir el hissetmek istiyor. "yaparsın, edersin" gibi bir motivasyon değil bu, birilerinin hayatında var olduğunuzun hissettirilmesi gibi bir motivasyon. sizin hiç haberiniz olmasa da arada elinizi sırtımda hissediyorum. bunun için de çok teşekkür ederim.

ay bir sürü şey için teşekkür edecektim de burayı ağlama duvarına benzetirim diye korktum.* genel olarak toparlayıp gideyim hemen. duraklı mahallesini güzelleştirdiğiniz için, o muhteşem revüleri yarattığınız için ve en önemlisi de varlığınız için teşekkür ederim kıymetli yazar. varlığınız daim olsun.*

not: belirtmeyi unuttum mahlasınız ile kişisel bir problemim var: okuyamıyorum efendim. telaffuz etmeyi geçtim içimden de okuyamıyorum. benim için köktübit'siniz. bilgilerinize arz ederim.*
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim