aksi ve nalet yazar profili

aksi ve nalet kapak fotoğrafı
aksi ve nalet profil fotoğrafı
rozet
karma: 29473 tanım: 3302 başlık: 212 takipçi: 160
Ohara buhara yahara

son tanımları | başucu eserleri


yazarların sürekli aldığı sorular

"göz altların niye öyle, birşey mi kullanıyorsun?"
"kaç yaşındasın?" evet küçük gösteriyorum .
"o dudağındaki acımıyor mu?" piercing için diyolla.
"ayağın kaç numara ya?" küçük duruyor evet, napiyim.
"evlatlık mısın?" evet ailedeki kimseye benzemiyor olabilirim ama mal, öyle mi sorulur dalyaprak? cidden malsınız ya.
devamını gör...

14 aralık 2021 illuminatiden atılmam rezaleti

sesimi duyurmam gereken rezalet.
güzel ve akdenizde gerçekleştirilecek olan planları yürütmede yardımcı olabilecek olmamdan ötürü 08.10.2020 tarihinde kapıma gelen sarı bir zarf aracılığıyla örgüte davetimi almıştım. planlanan bir kıyamet olduğunu ve örgüte katılıp güzelliğimi de kullanmam koşuluyla akdenizde yürütülecek olan projeleri domine etmemi, karşılığında ise bu planlı kıyamette beni ve ailemi özel sığınıklarda barındıracaklarını söylüyorlardı. kabul ettim tabiki. akdeniz yapılanmasının adresi zarfta yazıyordu. otobüse atlayıp gittim 2 saat içerisinde. adres vermeyeceğim tabiki arkadaşlar ama son durakta inip daha bir de yarım saat yürüdüm o rüzgarda en çok ona yanıyorum.

bana verilen görevleri eksiksiz yerine getirdim. güzelliğimi kullanarak bir çok erkeği yoldan çıkardım, verdikleri bir çok önemli şahsiyetten nude fotoğrafı aldım ve bu sayede bu şahsiyetlerin vücutları yapay zekalara tanıtılmış ve verimli döl haritası oluşturulmuştu. yeni oluşturulmak istenen kusursuz insan ırkı için elbette güzelliğimi feda ederdim. beni bilen bilir güzel erkekleri severim. epeydir de koca aramaktayım. verdiğim hizmetlerden ötürü örgütten dölleri verimli bir koca talebinde bulundum. zinhar olmaz dediler. ancak yalnızlığı hak eden bir kız değildim. işime duygularımı karıştırmamam gerektiğini, işime odaklanmam gerektiğini söylediler.

velhasıl toplantı günlerinden birinde, gözümü kararttım ve örgütün top secret kasasını patlatarak en verimli döle sahip erkeğin bilgisine ulaşmış bulundum. maalesef size bu mükemmel erkeği söylemeyeceğim göz koyabilirsiniz.

adamın adresini aldım. tabiki de kendisi karadeniz bölgesinden brir adamdı elbette başka bölgeden olmasını bekleyemezdim. herşeyden habersiz bu adam için bartın'a yerleştim, zorla çarpıştım onunla ve güzel ama kısa bir aşkımız oldu. ardından örgüt bizi enseledi. adamı güvenli bir yere aldılar, bana da 15.11.21 tarihinden beri erkeksizlik işkencesi yapıyorlar.

dün evime gelen bir zarf ile örgütten atıldığımı ve kıyamette gebereceğimi söylediler. soruyorum size arkadaşlar ruh eşini aramak suç muydu?

nereye şikayet edebilirim? resmen kullanıldım. cimere yazdım az önce. ses getirsin diye buraya da yazıyorum. desteklerinizi bekliyorum.
devamını gör...

ölü olma ayrıcalığı

her gördüğümde bıkmadan yazacağım bunu.
ölüm güzellemesini doğru bulmuyorum.
bu benim doğru bulmamamdan ziyade toplumumuzda son zamanlarda her zamankinden fazla olan intihar vakaları ve içinde bulunduğumuz psikolojik savaştan ötürü yanlış söylemler bütünü.

intihar, ölüm hakkında elbette kulaklarımızı kapatmamamız gerek, bu konularda konuşalım ama rica ediyorum güzelleme içeren cümlelerden kaçınalım. daha ne kadar açıkça anlatabilirim derdimi bilmiyorum. ölü olmak bir ayrıcalık mıdır, neresinden tutulsa ölüm güzellemesi buram buram.

16 yaşında bir arkadaşım vefat etti benim. ellerimle toprağa verdim onu. düşünüyorum, gerçekten düşünüyorum onun ölü oluşunda herhangi bir ayrıcalık ve edebi bir değer göremiyorum. hayatının en verimli en tatlı yılında öldü.

geçenlerde kore gazisi hastam öldü. onun ölümünü düşünüyorum ve hala inanın bana bunun bir ayrıcalık noktasını yakalamış değilim.

başlık sahibi yahut bu tarzda ölümü güzel, ayrıcalıklı, kavuşma vs düşünenler kendini ifade etmek istiyor, iç dökmek istiyor olabilirler. bunu çok iyi anlıyorum. bende yaptım. hemen şimdi en eski tanımlarımda dahi bunların örneğini bulabilirsiniz. anlatmak istediğim şey iç dökmek ile güzelleme yapmanın arasındaki ince çizgiye dikkat etmemiz gerektiği. mesela ben çoğu zaman içimden geçirmişimdir arkadaşım öldüğünde keşke bende ondan sonra ölseydim, onunla beraber ölseydim, öldü kurtuldu, o şimdi huzurlu gibisinden. niye inkar edeyim, hepimizin aklından dönem dönem geçti bunlar.

kendime ekstra dikkat ediyorum başkasını çürük ruh halimle ve bana kalması, günlüğümde durması gereken tehlikeli düşünceleri başkalarına okutup da etkilememek adına. bunun için rica ediyorum kişisel olarak bir probleminiz varsa muhakkak içinizi bir yerlere dökün ancak tehlike arz eden beyanlardan birazcık kaçının, zor değil. inanın bana zor değil. eleştirdiğim şeyi lütfen anlayın. lütfen mesaj kutuma gelip sorunlardan böyle kaçılmaz, intihar etmek isteyen eder gibi saçma beyanlarda bulunmayın. biraz düşünün ne demek istediğimi anlarsınız, böyle umuyorum.
devamını gör...

mademoiselle noir

kelime anlami matmazel siyahtir. rapunzel masalinin dondugu zamanlarda gecen hikaye, sari sacli guzel bir rapunzeli benimseyen haline uzulen halk, siyah sacli hasta gorunumlu matmazel siyahi seytan olarak gorduler ve onun acisina kulak vermediler.

cok guzel bir peppina sarkisidir.

hikayesi soyledir, matmazel siyah evli ve mutlu bir kadindir. daha sonra kotu bir prens matmazel siyaha asik olur ve onu reddeden guzel kadina buyu yaptirir. matmazel esini ve ailesini kaybeder. bu dakikadan sonra matmazel siyah ne gulumser, ne kahkaha atar ne de yasar..

bir versiyonuna gore matmazel siyah kulede iken onu gorup kasaba halkina sikayet eden adam ona buyu yaptirip hayatini mahveden prenstir. matmazel siyah kasaba halkiyla ayni dili konusmamaktadir, kulenin asagisindaki adama fransizca "benim adim matmazel siyah, gordugun gibi ne gulumsuyorum, ne yasiyorum ne de kahkaha atiyorum." der. kadinin solgun hasta gorunumunden korkan adam ise kasaba halkina yasayan bir olu gordugunu soyler ve insanlar sorgusuzca silahlarini alip kuleye giderler.

matmazel siyah insanlara fransizca konusunca insanlar onun cehennemden gelen bir iblis olduguna ikna olur ve uzun siyah saclarını atese vererek oldurmek isterler. matmazel insanlara direnmez, siyah saclari alev almisken hala onu kurtarmaya gelecek bir prensin varligina inanir ve maalesef yanarak can verir.

hikaye aslinda farkliliklara nasil tahammulsuz ve korkulu oldugumuzu anlatir. guzel rapunzele uzulebiliyorken cirkin matmazeli yakariz.
devamını gör...

ölen kişinin ardında bıraktığı yürek burkan şeyler

kaybettiğim arkadaşımın pek sevdiği, azar işitmeyeyim diye sürekli bana giydirdiği okul ceketi. bir zamanlar diktatör yönetimler forma kontrolü yapardı tabii..

kendisi kanserdi. okulu bu kadar seven biri daha tanımadım. bilincini tamamen kaybedene kadar okul forması baş ucunda durdu, ceketi de giydi.

onu kaybettiğimizde okul ceketini görmek tüm sevenlerini gerçekten mahvetmişti.

mezar taşı yaptırıldı ve dostumun okul ceketi de iliştirildi mezar taşına. 3 sene evveline kadar hala da durmaktaydı. şimdilerde hala orada mıdır bilmem..
devamını gör...

ilk cinayetten sonra kusmak

filmlerde klişedir, ilk cinayetini işleyen katil kusmaktadır.
bu durumu daha önce birçok polisiye filmde gördüm, araştırmaya karar verdim ve türkçe ve yabancı kaynaklarda bunun adına yapılmış bir araştırma görünmüyor. varsa da sanırım ben bulamadım.
cinayet mahallinde bırakılan popüler delillerden biriymiş kusmuk. parmak izi, eldiven, sigara izmariti, kusmuk.

redditte bu soru soruluyor, bir hemşirelik öğrencisi şöyle bir yanıt yazıyor. "savaşa veya uçuşa girdiğinizde sindirim durur veya yavaşlar. bunun nedeni sindirimin aslında çok fazla enerji almasıdır. sempatik sistem devreye girdiğinde, adrenalin adrenal bezden serbest bırakılır ve sinirleriniz aynı zamanda "daha az" bir adrenalin olan ne (norefinefrin) salgılar. "mücadele" bittiğinde, vücudunuz orijinal durumuna (parasempatik sistem) geri dönmek için mücadele edebilir. bazen tekrar normale dönmek için bir kızarma* olması gerekebilir.
*kızarma: flushing kelimesi, uçmak, kızarmak, coşkuyu vermek, flush: sifonu çekmek. bu metinde mantıklı olan kısım vücudun sifonu çekmesi gibi görünüyor.

velhasıl, savaş yada kaç olarak bilinir türkçede bu durum. savaştan bir anda güvenli ana, yani cinayetin gerçekleltiği ana geçildiğinde (kurban vücut için tehdit olarak görünür) vücut kendini temizliyor.
psikolojik olarak altında ne yatıyor bilemiyorum, ya da araştırmada gözüme çarpmadı.
olay mahalline kusulursa sağlam bir temizlik yapmak gerekir.
devamını gör...

yazarların yaşama motivasyonu

üst not: uzun tanımdır
t: yazarların yaşama tutunma sebepleri.

evet güldük eğlendik, şimdi biraz geceyi ciddi kapatmak lazım. sen mesela muhtemelen ölmeyi çok defa düşündün, yaşamak bir sefillik, sen de belki intiharı denedi, hatta birkaç kez. yada sen intihardan korktun ve geceleri ölmeyi diledin. evet oluyor öyle. varsa içinde dürten şeyler iyi oku, durumun yoksa okumaya banane.

herkesin derdi, hastalığı kendinedir. burada ne dert anlatacağım ne de hastalık. epeydir düşündüğüm bir konu, belki defalarca pes etmiş biri olarak, sürekli depresif gezen bir korkak olarak bu motivasyonu irdelemesi gereken son insanım. *
ancak samimi şekilde söylüyorum ki ölmek istediğim zamandan #183289 ölmek istediğim mekana kadar herşeyi epeyce uzun bir zaman düşündüm.

intihar kararı bence iki şekilde alınıyor. ilki aniden gelen bir karar. aniden gelen kafana gelen bir imge. tam şuanda gelen ölme isteği. birikmiş değil. öylece, durduk yere. tam şuan gebermelisin yarasa. bence bu histe bir sakınca yok, biraz düşünmeye teşvik eder, eğer gerçek bir yılmışlardansanız ancak o zaman sıkıntı teşkil edebilir. aniden kendini öldüren insanların bu kararı aniden aldığını düşünürsünüz ama aslında onlar bu gruba dahil değildir. "ama nasıl yaaa, hiç sorunu bile yoktu, daha dün gülüyordu!" hayır bu insanlar bu gruba dahil değil.

ikinci gruba dahiller. uzun süreçte alınan intihar kararı. işte en tehlikelisi, bu insanlar aniden intihar ederler, gözü karartmışlardır. anlamazsınız bile nedeni nasılı, o kadar kafaya koymuşlardır ki belli bile etmezler ki.

bu iki hissi de tattım. oturup aylarca en etkili, en acısız intiharı düşündüm durdum. araştırma dahi yaptım * mekan seçtim, kıyafet bile seçtim, mektup da yazdım.

yada tam kahkaha atarken gözümün önüne intihar sahneleri geldiği de oldu. öylece, yok yere. durduk yere.

uzun uzun yıllar, idrak edemeyeceğiniz kadar derin bir inziva, içe dönüş artık ne bok derseniz onu deyin, hah işte girdim ben ona, tüm bu kayıtsızlığın içinde kafamda değişmeyen tek şey yaşamanın bir sefillik olduğu ve derhal son bulması gerektiğiydi. her genç gibi gelecek kaygım vardı, sevdiklerimi arkamda bırakmaktan hiçbir zaman çekinmedim, ailemi de düşünmedim. bunlar bi yaşama motivasyonu değildi. güzel bir meslek yaşama motivasyonu değildi. çok sevdiğim babam değildi, yakışıklı bir sevgili değildi. para değildi, içki değildi, lezzetli yemekler değildi, gezdiğim şehirler, yaptığım tatiller, güldüğüm her şey. hiçbiri bir motivasyon değil, motivasyonun bana kazandırdığı mini hediyelerdi bunlar.

yemek, içmek, çalışmak, sevişmek için var olabilir misiniz? bunlar birer motivasyon olabilir miydi?

merak ettiklerimi düşündüm, saçma sapan birkaç şey dışında hiçbir şeyi merak etmediğimi farkettim. dünyayı merak ediyor muydum, kitapları, sanatı, bilimi, insanları? hayır. merak etmiyordum. bir kafes gibi düşünün bunu, kendi kendinizi kilitlemişsiniz ve anahtarı da yutmuşsunuz. nasıl kurtulabilirdim bundan? niye ben böyledim, siz de çok sordunuz bu soruyu biliyorum.

anlamı var mıydı bir araba almanın, her gün mesai yapmanın, oraya buraya para saçmanın, günün sonunda bel ağrısıyla yatmanın? aslında hiç yoktu. ancak bunun motivasyonu neydi?

içgüdü. yaşamak için her zaman bir içgüdü var. intihar ederken bile bu içgüdü var hatta.

bu da motivasyon sayılmazdı.

evet merak kısmına bir daha geleyim. buhran döneminden intihar etmeden sağ salim çıkıldıysa eğer insanın içinde birşeyler kalıyor. en büyük yer kaplayan da "neden intihar etmedim?" merağı.
neden intihar etmedin? işte ilk merağını buradan yakalamış oluyorsun.
bunu keşfettikçe aslında içinde bulunan diğer merakları da keşfediyorsun yabaş yavaş. ölüm arzusu dahil buna. bu ölüm merağı tam olarak nereden geliyordu? nerede ölecektim? nasıl ölecektim? acır mıydı? ağlar mıydım? ağlarlar mıydı? yaşasam ne olurdu? nereye gideceğim? intihar etmesem nasıl ölürüm acaba?

çok ciddi hastalıklarla boğuşan insanların motivasyonunu merak ettim. ne olabilirdi? acaba acı çekmedikleri bir yaşamın nasıl olabileceğini merak ediyor olabilirler miydi?

acı çekmediğin bir yaşamın nasıl olabileceğini hiç merak ettin mi? aslında pek etmedim ben, yani biraz ettim evet. sonra acılarıma çok bağımlı olduğumu farkettim, büyük ihtimalle ölüm arzusu da acıya bağımlılıktan geliyordu.

dünyaya gelişimi hiçbir zaman bir sebebe bağlamadım ancak yaşadığım ve hissettiğim, hatta aniden çöken her duygunun bile bir sebebi olduğuna inandım. yaşıyorum, bu bir motivasyon mu gerektiriyor yoksa sadece yaşıyor muyum pek emin değilim. elle tutulur bir motivasyonum var o da merak. bazen hikayenin sonunu epey merak ediyorum, zaman geçtikçe ne kadar meraklı olduğumu böyle keşfettim zaten. aslında durup öylece herşeyi izliyorsam da sebebi meraktır. yaşamak için yeterli mi? aslında evet. oturup 2 ay ölüm kurgulayabilir, kafada herşeyi bitirebilir, meraklarınızı çöpe atabilir ve şak diye hayatınızı sonlandırabilirsiniz. bu, bir kurtuluş mu emin değilim. ya kurtuluş değilse? hiç bunu merak ettiniz mi?

aslında biraz polyannacılık gibi geliyor size bu merak meselesi, gözünü karartan insan bunları düşünmez gibinize geliyor, hayır efendim hayır. herkesin hikayesi farklı ancak buluştuğumuz nokta aynı. sabah kalkıp işe gitmeye, trafikte beklemeye, ay sonunu getirmeye motivasyonumuz yok. motivasyon yok, eğlenceler de yok. yok oğlu yok. döne dolaşa ölüme göz kırpıyoruz. hayatımızda kesin olduğu bilinen birşey için can atıyoruz. çok garip değil mi aslında?
devamını gör...

kabil'in izi

mark of cain: kabil'in izi, kabil'in işareti, lanetinin sembolü. kabil'in damgası, utanç arması, tanrının merhameti.

öncelikle okumanızı tavsiye ederim (bkz: habil ile kabil)

dünyanın ilk cinayeti olan kabil'in kardeşi habil'i öldürmesinin ardından yaratıcının ona verdiği varsayılan işaretin ve lanetin hikayesidir.

kabil bir tarım işçisiydi, toprağı eker ve hasat ederdi. habil ise bir çobandı, koyunlara bakıcılık ederdi.
bu iki kardeş emeklerini tanrıya sundular ve tanrı habil'e ve onun sunduğuna saygı duydu, böylece kabil kardeşine kıskançlık besledi ve onu öldürdü.

lanetin ilk ayağı kabil'in kardeşi habil'in kanı yeryüzüne dökülür dökülmez yeryüzünün lanetlenmesiydi. habil'in kanıyla yıkanan toprak artık kabil ekse dahi ürün vermezdi.
lanetin devamı ise karışık ve birçok yorumu bulunmakta. kabil'in izi.

tanrı kabil'in karşısına çıktı ve ona kardeşinin nerede olduğunu sordu. kabil inkar etse de tanrı herşeyi biliyordu, onu lanetledi ve alnına bir iz bıraktı. bu iz her kim kabil'den intikam almak isterse intikamının ona yedi kat dönmesini sağlayan bir izdir.

bu iz tanrının merhametini ve affediciliğini de temsil etmektedir.

izin kabil'in alnında yer aldığı düşünülüyor. bazı yorumlara göre ise bu iz tanrının kabil'e utanç nişanesi, işaretlemesi.
kolda veya kafada olduğu düşünüldüğü de oluyor ancak genel olarak bunun görünür bir iz olduğu, alnında bulunduğu fikri daha yaygın.

ayrıca bir inanç daha var; amerikan protestan ırkçıları.
inançlarına göre kabil'in işareti koyu tendir. böylece ırkçı eylemlerini bu işarete dayandırıyorlar ve bu yönde öğretiler veriyorlar. bu düşünce 20. yüzyıla kadar süregelmiştir.

yahudi inanışında tanrının iz olarak kabil'e köpek verdiğini, bu köpeğin onu hem koruduğunu ve aynı zamanda da damgaladığını temsil ediyor.
aynı şekilde yine bir yoruma göre bu işaretin cüzzam olduğu, her görenin onu tanıdığı ve ondan kaçındığı, böylece kaçak ve gezgin bir hayat sürdüğüdür.
kabil'in kendini korumak için bir boynuz yetiştirdiği ve bu boynuzun da kimliğini temsil ettiği yorumlar arasında.

bu iz kim kabil'den intikam almak, ona zarar vermek isterse ettiğinin 7 katını yansıtıyor.
devamını gör...

geceye bir şerefsizlik bırak

bugün aniden aklıma geldi ve yazayım dedim.
şimdi efenim uluda bilen bilir, troll bir abi var, çok kaliteli harika bir trolldür kendisi. şimdilerde bırakmış mıdır bilmem. bu abinin troll teması "35 yaşında, hiç çalışmamış, evde sadece yiyip içen, herşeyden abartılı derecede korkan yani ödlekler ödleği, sekse karşı kampanyalar başlatan, tüm yazarlardan korkan" bir tipleme.
bildiniz dimi? evet o. 13 yıldır tirsagim nikli yazar.
günlerden bir gün nikini vermeyeceğim bir ulu hesabımda, bu abiyi okudum okudum. mesaj yazdım.
başta troll kimliğini hiç bozmadı. "aman efendim çok korkuyorum, çok tembelim, işe yaramazın tekiyim.." gibisinden. çok eğlenceliydi. hayatıyla ilgili sorular soruyor ve troll yaptığının farkında olmayan sözlüğe yeni gelmiş kız ayağı kesiyordum. coşuyordu tırsak abi. canım abim.

sonra birden duygusallaştım ben. "benimle dalga geçiyorsun ama.. inanır mısın aynı hayatları yaşıyoruz, yaşım 20 bende böyleyim.." gibisinden. başladım abiye upuzun mesajlar dizmeye. nasıl inandırıcıyım ama. nasıl hüzünlüyüm dert yanıyorum. herşeyden korkuyorum, sekse karşıyım bende, travmatik ne olaylar yaşamışım abov abov. neler neler sıktım abiye.

"sizin için çok üzgünüm kardeşim, yaranızı kaşıdığım için üzgünüm ama bu kadar şey anlattınız, size dürüst olmayı artık borç biliyorum ama ben aslında.." diyerek gerçek kimliğini ifşa etti abi. bir sürü nasihat verdi, mesleğini söyledi, ulaşabileceğim birkaç kanal bıraktı ve yardıma ihtiyacım olduğunda her şekilde yardımcı olabileceğini söyledi.

sonra tırsak abiyle konuşma seyirlerimiz değişti tabi. tırsak abiye füze gibi yalan sıkıyor, ağlıyor, ondan olmayan bir hayali karakter için ilgi alıyordum. o entrilerinde troll kimliğini sürdürüyor, bir yandan da mesajda beni teselli ediyordu.

çok özür dilerim tırsak abi. yalan söyleyip hem gerçek kimliğini bana ifşa etmene, hem de seni üzüp sahte ilgini zorla almaya sebep olduğum için. * aniden bu şerefsizliğim aklıma geldi, inan kimsin necisin kimseye asla anlatmadım, sadecene çok eğlenceliydin diye azıcık seni şe yapmış olabilirim evet, meşgul etmek diyelim. anladınız işte.
çok salak bir kızım hoff.
devamını gör...

bir yakınını kaybetmek

çok yakın bir arkadaşımı kanserden kaybettim.
uzun bir zaman onsuz gülmenin çok kötü olacağını düşündüm. sanki arkadaşım mezardayken ben eğlenemezdim gibi hissediyordum.

bana o zamanlar koçumuz şöyle demişti: "biri öldüğünde kalbimizde 40 tane mum yanarmış. 39 gün boyunca her gün 1 mum sönermiş. 40. gün yanan son mum, asla sönmezmiş. zaman geçecek ve alışacaksın yarasa; o 1 mum onun anısı olacak ve hep içinde yaşayacak."

öyle de oldu. zaman geçti, hergün birer birer mumlar söndü ama o son mum hiç sönmedi. anısı hala içimde. onunla geçirdiğim tüm harika zamanlar hala düşündükçe gülümsetiyor. onsuz da gülümseyebiliyorum, bunun korkunç olmadığını öğrendim.
devamını gör...

üniversite okumak vs meslek erbabı olmak

hala karar veremedigim versus. lise mezunuyum. kendi işimi yapıyorum. üniversiteyi bıraktım. ve hatta yeniden bir üniversite kazandım ancak gitmedim.

yaşam tarzı olarak üniversite okumak derim, şöyle de düşünmek lazım bugün benden yaşça büyük koca nesil hala üniversite okuyor, onlar belki yokluk içinde eğleniyor, ben varlık içinde sıkılıyorum. üniversite güzel mi güzel, bitirseydim yada kazandığıma gitseydim pişmanlığı var hala üstümde.

maddiyata gelirsek, işte bu benden büyük üniversiteli nesiller varsayalım mezuniyetten sonra 2 sene içinde kendi meslek dalında iş buluyor olsun. -trde zor olsa da- onlara işi öğretecek olan benim. çünkü meslek lisesinde okudum, o zamandan beridir de full olmasa da azımsanmayacak kadar çalıştım. daha kıdemli olacağım (memur olur isem) yani onlar bana göre geç kalmış olacaklar. onlar mezun olup kyk borcunu ödeyene, araba alana kadar ben bu süreçte arabamın taksidini bitirmiş oluyorum. ve hatta yaparsam da çocuğum da 1.5 yaşında oluyor.

yine de tüm bunlar üniversite mezunu olmadığım için pişman olduğum, özendiğim gerçeğini de değiştirmiyor. eğer oturup daha bencil düşünseydim şuan çalışmıyor okuyor olurdum. yani demem o ki, para saadet değil. belki üniversite mezunlarını birkaç sene içinde maddiyat konusunda ciddi bir farkla sollayacağım, ama ama ama... mutlu değilim. onların en güzel geçen yılları ile benimki kıyaslandığında çöp gibi bir hayat yaşadığım ortada. üniversite okuyanlar, 50 yaşında yorgun ve pişman olmayacak belki, hayata geç atıldığı için. ben, 30umda bundan pişmanlık duyacağım.
devamını gör...

rüyada görülen kişiye aşık olmak

geri zekalı yarasa bünyemin aylarca muzdarip olduğu hastalık.
şimdi size ne kadar aptal olduğumu anlatacağım.
geçen sene şubat tatilinde arkadaşlarımı ve kuzenlerimi görmek; kalan sürede de kafamı dinleyebilmem için başka bir şehre gittim. toplaştık kuzenlerle, arkadaşlarla görüşüldü derken aradan birkaç gün geçti ve kuzenlerle kanımız kaynamaya başladı. 4 kız kuzendik, yalnızdık. sevgilimiz yoktu, flörtümüz yoktu. sadece saf östrojen.

içlerinden benden 1 yaş büyük olan psikolog kuzenim ortaya şu fikri attı: hadi evleneceğimiz adamı rüyamızda görme ritüelleri yapalım.
canımıza minnetti, 4 meraklı türlü videolar izledik, birşeyler okuduk. öpseniz ne ritüeller denedik anlatmam.

bunun sonucunda bir takım rüyalar gördük. onları da anlatmayacağım.
rüyamda daha evvel hiç görmediğimi varsaydığım uzun saçlı, renkli gözlü ve sakallı * bir adam gördüm.
tabii türlü zorluklardan, hayatımda tanıdığım bütün erkeklerle yolda karşılarak en son ulaştığım adamdan bahsediyorum evet, milyon tane erkek görüp rüyanın sonunda bu adama ulaştım. bana elini uzattı, nazikçe sallanan bir sandaldan indirdi beni. böyle bir rüyaydı.

velhasıl rüyanın etkisinde kalmış bulundum, o saatten sonra aklımı bu adamdan alamıyordum.
tatilime erken son verdim ve eve döndüm, aklımın bir köşesinde hep bu adam vardı.

sonra nevruz oldu, kuzenlerle haberleştik ve yine bir takım ritüeller denedik. her seferinde bu adamı görüyordum.

yaz tatilinde tekrar kuzenlere gittim, ev değiştirmişlerdi. ilk kez kalacağım bir ev olduğu için tabiiki yastığımın altına anahtarı attım. delireceğim! yine bu adamı görüyordum rüyamda!

ve taa ki şu son 2 aya kadar bu adamı aradım durdum saf saf.

vazgeçtim sonra. bir kere benim zevkime dahi hitap etmiyordu bu adam. ancak sevmiştim; çoğu gece onu rüyamda görebilmek için çok yalvardım yalan yok. dış görünüşten öte birşey vardı, hep beni denizin ortasında rezil haldeyken yada sırılsıklam ıslakken elini uzatarak kurtarıyordu.

sonra düşündüm. ben zaten yüzmeyi biliyordum. bana batmak üzere bir tekneden elini uzatarak kurtaracak bir adam gerekmiyordu, gerekirse karaya kadar yüzerdim.
böylece bu hayali adamdan şimdilerde vazgeçtim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim