alice in absurdland - öne çıkan tanımları (1. sayfa)
1.
arthur
şans eseri karşıma çıkmışken yazmamazlık yapamam bu başlığa.
kamuoyuna göre imdb puanı 7.3, bana göre 10 olan çok sevdiğim yok en sevdiğim çizgi filmdir. 24 sezondur yayınlanmaktadır.
çocukken izlemek yetmez, büyürken de izlemek gerekir. çocuk gelişimi için mükemmel bir çalışma olduğu düşüncesindeyim. birbirinden bu kadar farklı karakterlerin iletişimleri, ortak yollar çizmeleri, günlük ama kafaya takılası sorunları çözmeleriyle harika bir iş olduğunu fark ettirir.
türkçe bölümlerin hepsini defalarca bitirince ingilizcelerini de izlemeye başladım. aman ya rabbi. o ne çirkin dublajdır. kulaklarım kanadı. devam edemedim, bıraktım.
bay redburn'ün eşcinsel olduğunun öğrenildiği ve evlendiği bölüm oldukça fazla tepki görmüştü abd'de.
kamuoyuna göre imdb puanı 7.3, bana göre 10 olan çok sevdiğim yok en sevdiğim çizgi filmdir. 24 sezondur yayınlanmaktadır.
çocukken izlemek yetmez, büyürken de izlemek gerekir. çocuk gelişimi için mükemmel bir çalışma olduğu düşüncesindeyim. birbirinden bu kadar farklı karakterlerin iletişimleri, ortak yollar çizmeleri, günlük ama kafaya takılası sorunları çözmeleriyle harika bir iş olduğunu fark ettirir.
türkçe bölümlerin hepsini defalarca bitirince ingilizcelerini de izlemeye başladım. aman ya rabbi. o ne çirkin dublajdır. kulaklarım kanadı. devam edemedim, bıraktım.
bay redburn'ün eşcinsel olduğunun öğrenildiği ve evlendiği bölüm oldukça fazla tepki görmüştü abd'de.
devamını gör...
2.
geceleri daireler çizerek yürürüz
yıl 2014. lise öğrencisi bir kız sıkkınlıkla ve bıkkınlıkla çevrelenmiş bir halde kendini bir kitapçıya atmış. kaybolmuşluğun yarattığı o sisle çevrilmiş halde rafları tararken gözleri eşsiz bir isme sahip bir kitapta takılı kalmış. üstüne hiç düşünmeden kitabı aldığı gibi çıkmış eve dönüş yolunda da okumaya başlamış. hikaye sarmalamış, sisi dağıtmış. cümlelerde kaymış gözleri. ve bitmiş kitap. kapatmış, kucağına koymuş. boş gözlerle karşısına bakarak hikayenin etkisinin geçmesini beklemiş. sonra düşünmüş, bir roman bu kadar etkiler mi bir okuyucuyu?
beklentinizi arşa taşımak istemem ama bu kitabın bendeki etkisi tam olarak buydu. peru'nun iç savaşını ve bir tiyatro oyunun son kez turnesine çıkan karakterlerin öykülerini okumak bu kadar etkilememeli insanı aslında. ama etkiyi yaratan konu değil, yazar da değil. ihtiyacın olduğu zamanda, ihtiyacın olan kitabı okumak. buna dikkat etmek gerek. içinizden bir ses bir kitabı oku derse size, sorgulamayın. sadece alın ve okuyun. etkisinin bambaşka olduğunu göreceksiniz.
t: bir daniel alarcón romanı
beklentinizi arşa taşımak istemem ama bu kitabın bendeki etkisi tam olarak buydu. peru'nun iç savaşını ve bir tiyatro oyunun son kez turnesine çıkan karakterlerin öykülerini okumak bu kadar etkilememeli insanı aslında. ama etkiyi yaratan konu değil, yazar da değil. ihtiyacın olduğu zamanda, ihtiyacın olan kitabı okumak. buna dikkat etmek gerek. içinizden bir ses bir kitabı oku derse size, sorgulamayın. sadece alın ve okuyun. etkisinin bambaşka olduğunu göreceksiniz.
t: bir daniel alarcón romanı
devamını gör...
3.
kayıp kentin radyosu
2007 yılında yayımlanan daniel alarcón romanı.
bu roman sizi bir iç savaşın gerçek yüzüyle tanıştırıyor. "iç savaşla bölünmüş bir toplumda kaybolanların ve talihsiz bir aşkın akıldan çıkmayacak masalını" anlatıyor. yaşanan iç savaşta arananların sık yağmur ormanlarına saklanarak orada kaybolmaları ve iç savaş sonrasında da şehre inememeleri ya da ailelerini bulamamaları nedeniyle kayıp kentin radyosu adında bir program yaparak kayıplarını arayanların sesi olan bir kadının ve kendi kaybının etrafında şekilleniyor bu hikaye.
kitabın arkasında yer alan açıklamadan şu cümle özetliyor aslında: "sadece bir ülkenin değil tüm güney amerika kıtasının ve aynı ölüm dansının yapıldığı başka ülkelerin masalı bu."
bu roman sizi bir iç savaşın gerçek yüzüyle tanıştırıyor. "iç savaşla bölünmüş bir toplumda kaybolanların ve talihsiz bir aşkın akıldan çıkmayacak masalını" anlatıyor. yaşanan iç savaşta arananların sık yağmur ormanlarına saklanarak orada kaybolmaları ve iç savaş sonrasında da şehre inememeleri ya da ailelerini bulamamaları nedeniyle kayıp kentin radyosu adında bir program yaparak kayıplarını arayanların sesi olan bir kadının ve kendi kaybının etrafında şekilleniyor bu hikaye.
kitabın arkasında yer alan açıklamadan şu cümle özetliyor aslında: "sadece bir ülkenin değil tüm güney amerika kıtasının ve aynı ölüm dansının yapıldığı başka ülkelerin masalı bu."
devamını gör...
4.
piedra ırmağı'nın kıyısında oturdum ağladım
kesinlikle okunması gerektiğini düşündüğüm, bana kalırsa en iyi paulo coelho romanı. aşkı güzellemeden, olduğu gibi anlattığı için bu kadar değerli bir kitaptır. yazarın karakterlerinin bireysel dünyalarını harika tasvir ettiğini de söylemeliyim.
devamını gör...
5.
big little lies
kadrosunu ilk gördüğümde yıldızlar geçidi mübarek dediğim dizi. oyunculuk konusunda zirvedir. hikaye o kadar gerçek gelir ki iliklerinize kadar hissedersiniz. hak verdiğim tek karakter bile olmadığından izlerken bilgisayarı kaldırıp atma, kumandayı tv’ye fırlatma hissi asla terk etmedi beni. kısaca oldukça rahatsız edici olan ama bir o kadar mükemmel dizidir. bu kadar gerçek, bu kadar etkileyen bir dizi daha izlemedim.
devamını gör...
6.
gone girl
8.1 imdb’yi nasıl aldığını anlayamadığım film. bir feminist olarak izlerken zevkten dört köşe de olmadım. 2.5 saat süren fazlasıyla uzun bir film ve kesilmeye müsait bolca sahnesi var. ilk yarım saatte ‘artık bir şey olsun nolur’ derken buldum kendimi. ki sabırlı bir izleyiciyimdir. sonu ters köşe oldu mu? açıkçası olmadı. beklenebilecek bir sondu. yukarıda a simple favor’la kıyaslanmış. bana sorarsanız kat be kat daha iyiydi o film. sondaki twist olsun, film boyunca sıkmama olsun. oyunculuklar için de ben affleck klasik bir yakışıklı adam imajı çiziyor. istediği kadını elde edebileceğini bildiği için salmış kendini. zaten kendine de oldukça iyi giden bir karakter olmuş bu. rosamund pike baya güzel bir yandan da sert bir kadın, karakteri evliliğin sabır gerektiren kısmında aşıyor sınırı. neticede canı sıkılan insanın ne yapacağı belli olmuyor. neyin neyi tetikleyeceği de. işte bu yüzden kadın erkek farketmez insanda merhamet en önemli yeti.
devamını gör...
7.
legend
sevgili sözlük bugün size 2015'te yayınlanmış olan tom hardy'nin başrolünde olduğu bu filmden bahsetmek istiyorum. 6.9'luk imdb'sini oldukça düşük bulduğumu belirterek başlayayım. ronald ve reginald kray kardeşlerin hayatının bir kesitini anlatmakta bu film. bu ikiz kardeşlerin her ikisini de tom hardy canlandırıyor. kendisinin ne kadar müthiş bir aktör olduğu malum. bu iki kardeşin 1960larda londrada estirdiği teröre tanıklık ediyoruz. sonra kardeşlerden reggie şahsen çok güzel bulduğum emily browning'in karakteri frances'a aşık oluyor. hikayede bir gangsterin aşkına ve bu aşkın ikiz kardeşiyle ilişkisine etkisini izliyoruz. değerlendirmeye geçecek olursam:
ilgili entry: #603776
beni öyle çok etkiledi ki bu film, bitirken hüngür hüngür ağlarken buldum kendimi. frances'in reggie'ye olan aşkı yüzünden katlanmak zorunda kaldığı şeyler ve sonunda dayanamaması beni aşka verilen değeri düşünmeye itti. bir bad boy vibe'ı mevcut evet ancak bu etkilenmek değil bu aşk. bambaşka bir şey. bir kadın sevmek ve sevilmek uğruna ne kadar fedakarlık göstermeli? nerede dur demeli? dur demeyi değerlendirmesi gereken yerin farkında oluyor mu ya da? paylaşılan bir entryde kadının ve erkeğin aşkı hormonel olarak kıyaslanmıştı. aşkı tanımlayan tek şey hormonlar değil ama. kadının aşkı arzunun çok ötesinde. girift bir his. bu his kapladığında kadını kaybetmemek için katlandığının farkında bile olmadığı şeylere katlanıyor belki de. ee peki durması gereken yeri nasıl anlayacak bu hülyalardaki kadın? frances neden onu ağlatmaktan geri durmayan, ona bile bile zarar veren ve kendini kontrol edemeyen bu adamdan ayrılmak yerine öldürüyor kendini? bildiği için mi bir daha aynı şeyleri hissetmeyeceğini? ve bir kere tüm benliğini sarmalayan bu his olmadan yaşamanın bir anlamı olmadığını düşündüğü için mi? bazı şeylerin bir süreç olduğunu ve kısıtlı bir an için yaşanacağını bilmek gerekiyor, hatırlatmak gerekiyor sanırım kendine. ömür boyu da o ağır aşkla yaşanmaz sanki zaten. yaşamdan tat almaksa amaç hafif olmalı hisler. gerektiğinde arkanı dönüp gitmeyi bilmelisin. yaşanan güzel anları koymalısın cebine, kötülerin de yaşanmasına izin vermemelisin.
ilgili entry: #603776
beni öyle çok etkiledi ki bu film, bitirken hüngür hüngür ağlarken buldum kendimi. frances'in reggie'ye olan aşkı yüzünden katlanmak zorunda kaldığı şeyler ve sonunda dayanamaması beni aşka verilen değeri düşünmeye itti. bir bad boy vibe'ı mevcut evet ancak bu etkilenmek değil bu aşk. bambaşka bir şey. bir kadın sevmek ve sevilmek uğruna ne kadar fedakarlık göstermeli? nerede dur demeli? dur demeyi değerlendirmesi gereken yerin farkında oluyor mu ya da? paylaşılan bir entryde kadının ve erkeğin aşkı hormonel olarak kıyaslanmıştı. aşkı tanımlayan tek şey hormonlar değil ama. kadının aşkı arzunun çok ötesinde. girift bir his. bu his kapladığında kadını kaybetmemek için katlandığının farkında bile olmadığı şeylere katlanıyor belki de. ee peki durması gereken yeri nasıl anlayacak bu hülyalardaki kadın? frances neden onu ağlatmaktan geri durmayan, ona bile bile zarar veren ve kendini kontrol edemeyen bu adamdan ayrılmak yerine öldürüyor kendini? bildiği için mi bir daha aynı şeyleri hissetmeyeceğini? ve bir kere tüm benliğini sarmalayan bu his olmadan yaşamanın bir anlamı olmadığını düşündüğü için mi? bazı şeylerin bir süreç olduğunu ve kısıtlı bir an için yaşanacağını bilmek gerekiyor, hatırlatmak gerekiyor sanırım kendine. ömür boyu da o ağır aşkla yaşanmaz sanki zaten. yaşamdan tat almaksa amaç hafif olmalı hisler. gerektiğinde arkanı dönüp gitmeyi bilmelisin. yaşanan güzel anları koymalısın cebine, kötülerin de yaşanmasına izin vermemelisin.
devamını gör...
8.
community
ilginç bir dizidir. bünyesinde ırkçı, homofobik oyuncu da barındırır, set çalışanına cinsel tacizde bulunan yönetmen de. buna rağmen böyle iyi bir iş çıkması apayrı değişiktir. ırkçılığın sınırlarının iyi zorlanması ama hiç de aşılmaması beni hep şaşırtır. benim en sevdiğim karakter dekandır. muhteşem bir renktir. en sinir olduğum da annie’dir. hep aynı replikleri söyler durur. ‘ah’ diyip suratını sallaması özellikle jeff’e şu an gözümde canlanmıştır. britta’ya gelince o aktivist karmaşasını öyle güzel yansıtan bir karakterdir ki dan harmon ve russo brothers gerçekten iyiler yav dedirtir insana. hele dan harmon’ın son sezon dönüp de o canına okunmuş kadroyla yine idare eder bir sezon ortaya koyması birader nolurdu insan gibi davransaydın dememe sebep olmuştur. her zaman için diziye boyut katan troy ve abed ikilisi olmuştur.
devamını gör...
9.
daria
1997’de mtv’de yayına başlayan 5 sezon süren bir çizgi film. bir nihilist olan daria morgendorffer’ın lise maceralarını anlatıyor. imdb’si 8. favori karakterim jane lane. ressam olduğundan heralde. eleştirileri, karakterlerin hayata bakışları vs hepsi oldukça hoş. bölüm sonlarındaki şarkılar da baya güzel. bu ara izlediğim tek şey.
look right through me
say ı’m gloomy
yea, so sue me
excuse me
look right through me
say ı’m gloomy
yea, so sue me
excuse me
devamını gör...
10.
dark
birinci, ikinci sezonları belki de çıktıkları gün tek oturuşta bitirmiştim. baya oturduğum yerden kalkamadım bile. ama bu son sezonu bir türlü izleyemedim. kafalar ezildi üst üste olmuyor dedim bıraktım. hala yarım.
devamını gör...
11.
malcolm and marie
tek mekanda geçen ve sadece kişinin olduğu bir filme bu kadar dayanabileceğim hiç sanmıyordum. son 20 dk sıkılıp ne zaman bitecek dedim. bir çiftin kavgasına öyle güzel ortak etmişler ki izleyiciyi. oldukça objektif bir bakış açısıyla hem de. iki oyuncu da harika oynamış. imdbsini hakettiğinin altında kalmış bence 7yi bulmalı.
devamını gör...