apmul yazar profili

çokça tanım yazmanın getirisidir.

3 tane de evladı varmış. hadi bu tip hayırsızların oraya buraya saldırmasına yapacak pek bir şey yok da, çocuklarına üzülmemek elde değil. böyle bir babam olmasını hiç istemezdim ben.

bizim derdimiz dinî alim olmalarında değil, ilim icabı verilen bir nâm sonuçta. esas sorun, halâ anılıp, yüceltilmelerinde. zamanında akp ve hdp bu alimleri anarak oy toplamaya çalıştı, şeyh said derneği karşı çıktı falan filan. benden daha iyi biliyorsunuzdur yahu.

saadetleri bozulduysa, dininizi sorgulayacaksınız arkadaşım. saadetlerini bozan yönetime meşruiyeti canıyla, malıyla halk verdi. halk, islam alemine emir olarak inen şeriatı değil, laik yönetimi seçti.

türkiye'nin, bu alimlerin gösterdiği "hak" yol ile kaybedeceği bir saniyesi dahi yoktur. o sebeple atatürk ve silah arkadaşları, türkiye'yi dış tehtiten koruduğu gibi, bu tip iç tehditlerden de korumuşlardır.

kürd'ün, alevi'nin alimi diyerek, bu şahısların suçlarını hafifletmeye çalışmak hakikattende aymazlıktır.

tabi kardeşimiz canım.

afganistan çölünde akla mantığa zor sığan yabaniliği yapan garabet-i hilkâtları dost kabul edecekmişiz. ulan bunların uğruna savaştığı yer bursa, adana filan olsa neler neler yaparlardı.

akp gene oturacağı bir kazığı yontmakta.

seni, bana çok yanlış anlatmışlar. sen hakikatten de kadife gibi adammışsın.

(bkz: a.c.a.b)

"pas de liberté pour les ennemis de la liberté!"

"özgürlük düşmanlarına özgürlük yok!"

(bkz: louis de saint-just)

değil bir tane, sayılamayacak kadar çok şeydir. esas mesele, yakınlaşma(hoşlanma diye varsayıyorum) sonrası, kişilerin bir şeyler yaşamaya devam etmek isteyip, istemediğidir.

kadın, erkek fark etmeksizin, kişide aranan
alçakgönüllülük
kibarlık
sorumluluk sahibi olma
vb.
şeyler genelde kişi aşık olduktan sonra aranır ve kişi o özelliğine aşık oldum sanır.

"sevginin niçini olmaz ki efendim... düşünsem belki mâkul bir sebep bulabilirim. fakat bu hakikî sebep olmaz. çünkü biz önce severiz. sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. bu da hodbinliğimizden doğar."
(bkz: ruh adam)

yani öyle pek taktik kasılacak şeyler değil ilişkiler. kişi yoluna baksın, aşk karşısına çıkmasa bile kendinden ödün vermemiş olur.

"...şeriatın, edebiyatı ile, musikisi ile, adliyesi ile, vakıfları ile, müftü ve köy hocası ile, en küçük köylere kadar sokulmuş olduğunu dün gibi hatırlatırız. türkiye’de demokrasi, hoca ve mürteci saltanatı demektir..."

(bkz: falih rıfkı atay)

tembellik, odaklanamamak ve korku.

bunlar değiştirilebilen, bir genç olarak benim de değiştirdiğim şeyler. başlık altındaki çoğu şey elimizden bir şey gelmeyen, henüz gücümüzün yetmediği şeyler. vakit gelecek, onları da değiştireceğiz merak etmeyiniz.

yayımevini ve kitabın yazarının kim olduğunu merak ettiğim vahim olay.

benim sorumluluğum olan şeyleri başkasının yapması. dışarıda olduğum zamanlarda odayı topladığı için annem ile az atışmamışızdır.

eski türkçe bölge demektir. türk ülkesi/türk bölgesi. moğolca karşlılığı "ülige"dir.

parayı nasıl harcadıklarına göre kazananı belirlenecek karşılaştırma.

ancak hasta bir kadının sebep olacağını düşündüğüm olgu. söz konusu kişi dışlanmamalı, mümkünse tedavisine ve kendisine kişisel olarak destek olumalıdır.

yatak veya bilimum yerde yatarken tavana/göğe bakmak. herhangi bir yere bakmaktan farkı yok oysaki.

çeşitli medeniyetlerden ve coğrafyalardan olan tınıları ve kendi bestelemiş olduğu tınıları biz fanilere sunan, işinin ehli olduğunu düşündüğüm, youtube kanalına şuradan gidilebilen, iranlı bir kişioğlu.

cevabı yayımlamak olan sorunsal. "-ım" ve "-ın" eklerinin ikisi de fiilden isim oluşturmasına rağmen, "-ım/-im" eki bir eylemin ismini, "-ın/-in" eki ise bir eylemin ürününün ismini belirtir.

yayımanan şeylere, yayın denir.

benim gibi 17'lik fidanlara iyi veya kötü yol gösterdikleri için pek de sorun teşkil etmeyen durum.

sürekli mıymıy konuşmak. misal, sinirlendiğim zaman dolu dolu "he aynen bilader" demek yerine, aynı cümleyi kısık sesle kuruyorum. korkudan da olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. içi dolu veya boş bir özgüvenim var neticede.