1.
an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu
şu an evdeyim, bunları yazdıktan sonra "doppler" ı bitireceğim. on iki sayfa falan kaldı.
yaklaşık bir saat önce "perfect sense" i izledim. kadının adama "bana kendimi özel hissettir?" dedikten sonra birbirlerine işledikleri büyük günahları anlatıp kendilerine "bay ve bayan pislik" deyip sarılmaları hoşuma gitti. ama öyle şeyler yalnızca filmlerde olur :)
öğlen tatvan sanayisinde, fotoğrafta görünen viltrumlu abinin kestiği, muhtemelen türkiyedeki en iyi dönercilerden birinde (bir ankara bebesi olarak "cici piknik"le yarışacak düzeyde lezzetli) döner yedim.
sabah da edremit'te gölün kenarında küçük bir yürüyüşe çıktım. aldığım minik, berbat fotoğraf çeken fotoğraf makinemle fotoğraflar çektim. çok güzel kareler yakalayıp bu kadar dandik bir makineyle fotoğraf çekme düşüncesi hoşuma gitti. aşağıdaki fotoğraflar telefondan, makineninkini hafıza kartından almam lazım falan. bir de bazı fazla özel meseleleri düşündüm. içimde olanlar ve dışardan görünen üzerine diyebilirim. kafamda değil dışarıda yaşama çabamın getirdiği çatışmalar üzerine... "divan" romanında, yanlış hatırlamıyorsam ölümcül bir hastalığa yakalanan bir kadının terapiye gittikten sonra (kısa süreli bir terapiydi, kısa süreli, semptom odaklı terapilerin etiğinden falan bahsedilen bir bölümdü) dolu dolu birkaç sene yaşadığından bahsediyordu. doludan aklımda kalan hayatına sevgili veya arkadaş olarak birilerini alması, bazılarıyla kavga etmesi, birinden ayrılıp çokça üzülmesi falan gibi şeyler. çok kıskanmıştım kadını, ben de terapiden sonra böyle olabilecek miyim diye düşünmüştüm. fena gitmiyorum şimdilik.

yaklaşık bir saat önce "perfect sense" i izledim. kadının adama "bana kendimi özel hissettir?" dedikten sonra birbirlerine işledikleri büyük günahları anlatıp kendilerine "bay ve bayan pislik" deyip sarılmaları hoşuma gitti. ama öyle şeyler yalnızca filmlerde olur :)
öğlen tatvan sanayisinde, fotoğrafta görünen viltrumlu abinin kestiği, muhtemelen türkiyedeki en iyi dönercilerden birinde (bir ankara bebesi olarak "cici piknik"le yarışacak düzeyde lezzetli) döner yedim.
sabah da edremit'te gölün kenarında küçük bir yürüyüşe çıktım. aldığım minik, berbat fotoğraf çeken fotoğraf makinemle fotoğraflar çektim. çok güzel kareler yakalayıp bu kadar dandik bir makineyle fotoğraf çekme düşüncesi hoşuma gitti. aşağıdaki fotoğraflar telefondan, makineninkini hafıza kartından almam lazım falan. bir de bazı fazla özel meseleleri düşündüm. içimde olanlar ve dışardan görünen üzerine diyebilirim. kafamda değil dışarıda yaşama çabamın getirdiği çatışmalar üzerine... "divan" romanında, yanlış hatırlamıyorsam ölümcül bir hastalığa yakalanan bir kadının terapiye gittikten sonra (kısa süreli bir terapiydi, kısa süreli, semptom odaklı terapilerin etiğinden falan bahsedilen bir bölümdü) dolu dolu birkaç sene yaşadığından bahsediyordu. doludan aklımda kalan hayatına sevgili veya arkadaş olarak birilerini alması, bazılarıyla kavga etmesi, birinden ayrılıp çokça üzülmesi falan gibi şeyler. çok kıskanmıştım kadını, ben de terapiden sonra böyle olabilecek miyim diye düşünmüştüm. fena gitmiyorum şimdilik.


devamını gör...