başkası olarak kendisi yazar profili

başkası olarak kendisi kapak fotoğrafı
başkası olarak kendisi profil fotoğrafı
rozet
karma: 2314 tanım: 139 başlık: 15 takipçi: 85
"Gerçek, her zaman olduğu gibi, çok daha tuhaf olacaktır."

son tanımları


an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu

şu an evdeyim, bunları yazdıktan sonra "doppler" ı bitireceğim. on iki sayfa falan kaldı.

yaklaşık bir saat önce "perfect sense" i izledim. kadının adama "bana kendimi özel hissettir?" dedikten sonra birbirlerine işledikleri büyük günahları anlatıp kendilerine "bay ve bayan pislik" deyip sarılmaları hoşuma gitti. ama öyle şeyler yalnızca filmlerde olur :)

öğlen tatvan sanayisinde, fotoğrafta görünen viltrumlu abinin kestiği, muhtemelen türkiyedeki en iyi dönercilerden birinde (bir ankara bebesi olarak "cici piknik"le yarışacak düzeyde lezzetli) döner yedim.

sabah da edremit'te gölün kenarında küçük bir yürüyüşe çıktım. aldığım minik, berbat fotoğraf çeken fotoğraf makinemle fotoğraflar çektim. çok güzel kareler yakalayıp bu kadar dandik bir makineyle fotoğraf çekme düşüncesi hoşuma gitti. aşağıdaki fotoğraflar telefondan, makineninkini hafıza kartından almam lazım falan. bir de bazı fazla özel meseleleri düşündüm. içimde olanlar ve dışardan görünen üzerine diyebilirim. kafamda değil dışarıda yaşama çabamın getirdiği çatışmalar üzerine... "divan" romanında, yanlış hatırlamıyorsam ölümcül bir hastalığa yakalanan bir kadının terapiye gittikten sonra (kısa süreli bir terapiydi, kısa süreli, semptom odaklı terapilerin etiğinden falan bahsedilen bir bölümdü) dolu dolu birkaç sene yaşadığından bahsediyordu. doludan aklımda kalan hayatına sevgili veya arkadaş olarak birilerini alması, bazılarıyla kavga etmesi, birinden ayrılıp çokça üzülmesi falan gibi şeyler. çok kıskanmıştım kadını, ben de terapiden sonra böyle olabilecek miyim diye düşünmüştüm. fena gitmiyorum şimdilik.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türk intikam tugayı

kısaltması manidar.
devamını gör...

sözlüğe içinizden geçen her şeyi yazar mısınız sorusu

yazdım az önce: (bkz: iyi insanlar)
devamını gör...

iyi insanlar

iyi insanlar özne olmayı beceremezler. gerçekten de melek gibidirler, insanlara iyi davranır; kimseyi kırmaz, zor duruma düşürmezler. ne istediklerini bilmedikleri veya bilseler de isteyemedikleri için diğerlerinin taleplerini gerçekleştirebileceği uygun ortamlar oluşmasına yardımcı olurlar. bu yine onların bir şeyi tercih etmelerinden doğan bir durum değil, kendiliğinden böyle olur. en büyük güçleri vicdan azabı olabilmeleridir. bununla insanları dize getirebileceklerini sanırlar. a… k… tutunamayan hayvanları. ben tutunamayan hayvanı değilim !! siz de olmak istemiyorsanız hayatınızı gözden geçirin: kalbini kırdığınız, sizden nefret eden birileri olsun, bir yerleri dağıtın, yıkın, sonra üzülün, acısını çekin, bundan keyif alın. aranızdaki bazı oçlarına seslenmediğim anlaşılıyordur umarım. diğer arkadaşlar da yine çok ciddiye almasın. öyle aşk acısı, yalnızlık, değersizlik hislerinin gölgesinde yazılmış bir yazı bu.
devamını gör...

sevilen türkünün en vurucu sözleri

"yara kaldı,
yara kaldı,
sinemde bir
yara kaldı"

"elimize verdiler,
elimize verdiler"

"bir tipiye yakalandım yaz günü,
vay bana, bana bana"
devamını gör...

sen benim neler yaşadığımı biliyor musun sorusu

hayır bilmiyorum cevabı
devamını gör...

türk rock tarihinin en sağlam parçası

valla gençler ne derseniz deyin, eğer boyle bir parca varsa bu kesinlikle yavuz çetin 'den "yasamak istemem" dir. karşı çıkan popçudur, semicenk fanıdır.

buradan
devamını gör...

ihtiyaç duyulan para miktarı

100,000 lira yeter bana ya. bir iki yere tatile falan giderim, kamplara falan. almak istediğim saçma sapan şeyler vardı onları alırım (yatak süpürgesi, hava temizleyici vs.)
devamını gör...

götün güzel demenin kibar yolları

(bkz: porno izlemekten beyni yanan insan)
devamını gör...

porno izlemekten beyni yanan insan

onun için dünya bir porno film setinden ibarettir. onun için sevişmek yoktur, s...mek vardır. yazıktır ona.
devamını gör...

para ile satın alınamayacak şeyler

inanç. ama satılabilse fena olmazdı belki. hem fakirliğe çare olurdu hem de sekülerleşirdik. trajik hikayeler de çıkardı tabi. kripto piyasasında batan evladı için inancını satan anne evladını bu bunalımdan kurtarabilmeyi başarsa da içine düştüğü boşluktan kurtulamazdı mesela. napsın kadıncağız altmış beş yaşından sonra varoluşçuluk mu öğrensin. peki ya inancının içine gömdüğü o yaslar? annesinin, babasının ölümü, allahın belası zorba bir adamla geçirdiği 20 sene. o kadar para etse de ben anneme inancını sattırmazdım. benimkini satardım belki ama bende de kalmadı yani.
devamını gör...

şaka maka yazın gelmesi

baharın gelmesi ile mümkün olmuştur: buradan
devamını gör...

bahar

eski örüntüler hortlamaya başladı zihnimde. ya da en azından biri dikkatimi çekti. neşemi sömüren, zamanında beni terapiye başlatan örüntü veya örüntüler. ama başa çıkabileceğimi düşünüyorum. çünkü yazarken karamsar olmamaya iten başka bir şey var. başka bir örüntü. beş yıllık terapi sürecim ile işlediğim, elde ettiğim örüntü.(haftada 2 saat toplam beş seneden yaklaşık 1250000 lira ediyor. ciddi alıcılar arasın.) kafamdakileri ifade etmeye başlayınca sanki terapistim karşımdaymış gibi hissetmeye başlıyorum. karamsar, neşesiz tavrımın çocukça, gerçekdışı bir hal aldığı konusunda beni uyarıyormuş gibi hissediyorum. ona güveniyorum tabi. o öyle düşünüyorsa gerçekten de öyledir. yani benim şeyhimmiş gibi olduğundan değil. gerçekten de çocukça ve gerçekdışı olan bir tarafı var bu karamsar, depresif, şikayetçi halimin. çünkü temelde hayatımdan şikayet edip, eve kapanıp, somurtup birinin gelmesini, görmesini bekliyorum. bana desin ki “ya evet haklısın, o zaman sana bir sevgili ayarlayalım hemen. şu aşık olduğun kadını sevgilisinden ayıralım. bir süre yasını tutar. belki birkaç hafta, çok değil. sonra da hatta sana aşık olduğunu söylediği güzel bir mesaj yazar, sen bir de sorumluluk almakla başını ağrıtmazsın. sonra bir de şu kripto piyasasında kaybettiğin parayı telafi edelim. borsadaki hisselerinden birkaçını en azından dört beş katına çıkaralım. kripto piyasasına tekrar girdiğinde de günlerce soluksuz yükseltelim senin aldığın kripto paraları.” ben de ona diyeyim ki “hele şükür amk. kaç haftadır ciğerim soldu, tadım tuzum kaçtı hepten. senin yüzünden tekrar terapiye başlamayı düşünmeye başladım. beni bir daha bu kadar bunaltma. baktın birine aşık oluyorum hemen ayarla, baktın 100 kaldıraçla işlem yapıyorum hemen piyasayı yukarı sür. kaç yaşıma geldim, bu kadar bunalımı kaldıramıyorum. sağol yine de. teşekkür ederim.”

baharın gelişinin verdiği o enerji ile başa çıkamamaktan bahsediyorum aslında. yahu bu bahar geliyor da hiç demiyor ki bu adamın sevgilisi var mı? bütün baharı otuzbir çekerek mi geçirecek bu adam? bir sevgilisinin bacağında kötü düşüncelerden sıyrılamadan, bir doyasıya öpüşüp, sevişip, rahatlamadan nasıl başa çıkacak bu enerjiyle? ama ben diyorum işte. sonra bunalıma giriyorum. baharı protesto etmeye başlıyorum bunları hiç düşünmeden geliyor diye. kendime sorunlar yaratıyorum: yüksek kaldıraçlı işlemlerle para kaybediyorum, yalnız yaşamaktan korktuğuma ikna ediyorum kendimi, kendimi insanların kullanımına açıyorum, berberin randevu saatinden otuz beş dakika sonra gelmesine sesimi çıkarmıyorum. “bak gör beni baha ne hale düştüm. ya o kızı sevgilisinden ayır, ya bana para ver ya da gelme şerefsiz.” (berber deyince de alınır ibne. saç tasarımcısı, erkek kuaförü o.)

bu hortlayan örüntü çocukluğumun örüntüsü, büyümek istememenin semptomları. bu semptomlar neler peki: babama sarıyorsam mesela bu moda giriyorum demektir. “pinti adam! şurada elli bin lira için kötü yola düşeceğim o hala 'tasarruf et, gel sana bir arsa alalım'ın derdinde. lan ne arsası ne evi, içine ettiğin çocukluğumu, gençliğimi yaşamanın derdindeyim ben. hem senin evlerin, arsaların ne olacak? her birimize birkaç tane düşüyor zaten.”

en belirgin semptomlardan biri buydu. aslında çok önemli, çok belirgin bir semptom daha vardı ama sarhoş ettiğinden fark etmekte çok zorlandım. fark etmek de istemedim bir yandan: aşık olmak !! tabi ya! baharın metaforu, insancası. bahar gelecek her yer yeşillenecek, kuşlar ötecek, kediler sevişecek…insanlar aşık olacak, sonra bağlanma problemlerini, türlü dirençlerini aşıp sevgili olacak ve sonra bütün dertler bitecek. hayatım anlam bulacak. bir daha depresyonmuş, karamsarlıkmış bana uğramayacak. ilk uğradığı anda sen aslında o değilmişsin, sen benden daha iyilerine layıksın denilip ilişki bitirilecek. ya bsg yani tamam mı.. tamam çok güzel, neşesinde bahar tadı var, sende espri yapma isteği doğuruyor, hep gülsün istiyorsun, six feet under en sevdiği dizi falan.. ama.. hayat devam ediyor. kaç yaşıma gelmişim, onunla hayaller kurup sevgilisinden ayrılmasını bekleyemem ki. bir gün belki bu yazıyı da okur diye düşünmekten kendimi alıkoyamasam da başka baharı bekleyeceğim. gelir elbet.

peki çocuk kalmanın, büyümenin neresi mi kötü? burası kötü işte. dünyanın sana borcu yok. insanların, gerçeküstü varlıkların da… eyleme geçmediğin sürece kimsenin umrunda değilsin. falco 'nun dediği gibi “quit livin on dreams”

"falco" nun şarkısı için:
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

tatvan sanayi dönercisinde takılan harika kedi:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kendini doya doya sevdirdi ama gelmedi benimle..

ben olmalıydım :(
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

tatvan, bitlis:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

ehlileştirme veya eğitim:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ağlama döverim

bunu diyen ebeveyne karşı çocuğun şöyle küfür etmesi caizdir, meşrudur, haktır:

buradan
devamını gör...

duyar sıçmak

dandik insan turnusolü ifade.
devamını gör...

imge

"gerçek, gerçek midir yoksa bir imge mi" ya da "gerçek, bir imge midir yoksa imge gerçeğin kendisi midir?"

orhan pamuk, kara kitap 'ta bir yerde bunu sorguluyordu. üstüne kafa yormanın çok zevkli olduğu bir sorgulama. önce imge nedir sorusuna cevap vermek gerekirse:

"imge fiziksel bir algılamanın ürettiği bir duyumun zihinde yeniden üretilmesidir. bu yüzden bir insanın gözü belli bir renge algıladığında, zihnine o rengin bir imgesini kaydedecektir- “ imge” sini, çünkü bu kişinin yaşantıladığı öznel duyum, nesnel rengin görünürde bir kopyası ya da sureti olacaktır. zihin doğrudan fiziksel algılamaları yansıtmadığında da imgeler üretebilir: bir zamanlar algıladığımız, ama artık var olmayan bir şeyi anımsama girişiminde, zihnin deneyim üzerinde amaçsızca gezinmesinde, imgelemin algılamadan yola çıkarak kurduğu birleşimlerde ya da rüyalara ve ateş nöbetine özgü sanrılarda, vb. olduğu gibi. “

norman friedman, imge, kitaplık dergisi, imge sayısı

“ dünyanın, nesnenin aynısı olan imge yoktur. imge; öznenin nesneyi yakalama, nesneye ulaşma, onunla barışma çabasıdır. doğadan kopan varlık olarak insanın alınyazısıdır. imge ; dünyayı kurcalama, açınlama, anlama, dile getirme çabasıdır. insansal dünyayı kurucu başlıca etkinliklerden biridir. dünya ile ilişkiye girmiş imgelemini ürünüdür.”

oğuz demiralp, imaj değil, imge, kitaplık dergisi, imge sayısı

benim anladığım kadarıyla imge gerçeğin kendisidir. gerçek dediğimiz şey uydurduğumuz, icat ettiğimiz bir şey. tabii bu icat ettiğimiz imge, dış dünya ile uyumlu olduğu ve insanlar tarafından kabul gördüğü ölçüde "gerçek" olabiliyor. toplum ve ,yine topluma dahil olan ama ayrıca belirtmek durumunda kaldığım, otoriteler (üniversiteler, bilim adamları, dini kurumlar, din adamları vs.) bu gerçeğin kriterlerini belirliyorlar. bilim adamları dünyanın işleyişi ile daha uyumlu imgeler icat edebildikleri için sekülerleşebilmiş toplumlar, topluluklar iktidarı büyük ölçüde elinde bulundurabiliyorlar. dindarların sekülerleşmesi vs. daha farklı tartışma konuları. ben daha bireysel bir yoldan ilerleyeceğim.

"kirlenmek" mesela. kir dediğimiz somut bir şey, başka bir deyişle "gerçek" . tanımlayacak olursak: bir şeyin hijyen olarak gerekli yeterliliğe sahip olamamasına sebep olan şey. yani kirli bir şey sağlıksız, hastalık yayıcı, tiksinti veren bir şey olur.

anlatmak istediğim şeye gelirsek. şu an çalıştığım iş yerine ciddi bir öfke ile başladım. aslında iyi başlamıştı ama torpilim yok diye ilk senemde, doğuda, ihtiyaç olan başka bir şehirde görevlendirildim. bu haksızlıkla başa çıkmakta, duygusal olarak çok fazla zorlandım. nasıl olur da işimde hiç de fena olmamama rağmen kimsenin gitmek istemediği bir şehirde görevlendirilirdim. bir şekilde istifa falan da etmeyip devam ettim. bu durum bende obsesiflik denebilecek ölçüde bir temizlik takıntısına sebep oldu. iş yerinde kullandığım kıyafetleri eve gelir gelmez çıkarıyordum, birkaç günde bir yıkıyordum, kurumdayken her işten sonra ellerimi yıkıyor veya dezenfekte ediyordum vs. bunda pandeminin de etkisi oldu tabi. sonra işte terapide bunun daha çok kirlenmiş olma düşüncesiyle ilgili olduğunu fark ettim. tayinimin yapıldığı yer sürgün yeri olarak görülüyor. ben sanki sürgüne gönderilecek bir suç işlemişim de buraya gönderilmişim gibi düşünmüşüm. bana bir iftira atılmış gibi yani. bu duruma razı gelip hak etmediğim, sevmediğim bir yerde çalışmayı kendime ihanet etmek ve kirlenmek olarak algılamışım.

ben kendi hikayemi anlatmak istedim ama çok bilinmedik bir şey değil "kirli hissetmek", ne kadar yıkanırsan yıkan temizlenememek. çünkü kafamız karışık olsa da, gerçeklikle uyumlu olmasa da "kirli olmak" bir şekilde kirli hissedenin gerçeğidir.

şöyle de düşünülebilir. görüştüğünüz herkes sizden habersiz ve planlı bir şekilde yüzünüzde bir pislik olduğunu söylese veya kötü koktuğunuzu söylese nereye kadar bunun böyle olmadığını düşünebilirsiniz ki? "cuma ya da pasifik arafı" nda robinsonun dediği gibi cuma da görüyorsa uzaklarda bir gemi var ama görmüyorsa olmayabilir.

türk dil kurumu sözlüğünde de şöyle geçiyor kir:

"1. isim herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik; kir pas, pasak:

"yanaklarında yer yer kirle karışmış gözyaşı var." - halide edip adıvar

2. isim, mecaz utanılacak durum."

yani neyin kirli olduğuna ve hangi durumda kirli olduğunuza da toplum karar veriyor. neyin kirli olduğu konusunda yine "imgesel" olan "gerçekliğe" başvurabilseniz de hangi durumda kirli olduğunuz konusunda sizin "kirli olmadığınız" konusunda sizinle hemfikir olabilecek birilerine ihtiyacınız var.
devamını gör...

arzulanan biri olmak vs ihtiyaç duyulan biri olmak

geçenlerde bir konuşmada insanın arzularını tasarlayamayacağından bahsettik. schopenhauer 'in deyimiyle "her şeyi arzulayabilirsin ama neyi arzulayacağını seçemezsin." sonrasında biri "sevgilin/eşin başka birini arzuladığını söylerse ne yaparsın?" diye sordu. yani sevgili olmak veya evlilik sözleşmesi iki tarafın da birbirini ölene dek arzulaması gibi bir durumu içeremez. uzun bir ilişkide çiftler başkalarını arzulayabilir. böyle bir arzuyu fark ettiklerinde arzusunu gerçekleştirmeyi veya arzusunu bastırıp halihazırdaki ilişkisini riske atmamayı tercih edebilir. tabi her ikisini seçmeyi deneyenler de olabilir. onları dışarıda tutarsak ikincisini seçenler neden böyle bir seçim yaparlar? çünkü ihtiyaç duydukları şey güvenmek, güvenilmek, derin bir bağ kurmaktır. arzu eninde sonunda sönüp gider. bir arzuyu bastırmak, gerçekleştirememek biraz iç sıkıntısına, öfkeye falan sebep olabilir belki. bir de arzu, kişinin kendinde duyduğu bir eksikliğe yöneliktir muhtemelen. insanın bunu analiz edebilmesi gerekir.

yani arzu ve ihtiyaçlar denk düşmeyebilir, hatta çelişebilir. böyle bir durumda neyi tercih edeceğimizi daha net görebilmek için neye ihtiyacımız olduğunu ve neyi arzuladığımızı iyi bilmemiz gerekir.

bütün bunların ardından aklımda şu soru kaldı: arzulanmayı mı isterdim, ihtiyaç duyulmayı mı? ilki çok çekici, ikincisi ise çok soğuk ve mantıklı. gözlemlediğim kadarıyla insanlar genellikle ilkini seçiyor hatta bunun mümkün olması için çok fazla emek sarfediyorlar. ilki imaj, ikincisi karakterle ilgili; ilki görüntü, ikincisi içerik. bu konu kadınların efendi ekrek yerine p.. tercihi üzerinden de konuşulabilir belki. tabi mesele bu kadar siyah beyaz değil de galiba. hem arzu hem ihtiyaç birbirini içerebilir. yani yeri gelince p.. yeri gelince efendi olmak lazım biraz sanki..
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim