1.
senaryoya sadık kalmayan insanlar
bugün çekimler için hava mükemmeldi. öğleden sonraki o altın rengi ışık, ana karakterim beren’in saçlarına vurduğunda görüntü yönetmenime (kendim) içimden teşekkür ettim. beren, hukuk fakültesi’nin önündeki bankta oturuyordu. kitap okuma sahnesiydi bu. basit bir sahne gibi görünebilir ama karakterin iç dünyasını, yalnızlığını ve entelektüel derinliğini vermek için kritik bir andı. performansından memnundum. sayfayı çevirirkenki düşünceli ifadesi, parmağını dudağına götürmesi... bunlar hep benim zihnimdeki senaryoya uygundu. ona bu özgürlüğü bilerek tanıyorum. iyi bir yönetmen, oyuncusunu ne zaman serbest bırakacağını bilir. böyle dehasal dokunuşlarım vardır.
yanındaki figüran kız biraz repliklerini unutuyor gibiydi. beren’in anlattığı bir şeye anlamsızca güldü. hayır, o diyalogda gülünecek bir yer yoktu. oraya hüzünlü bir tebessüm yazmıştım. acemi işte, ne olacak. zaten filmin ilerleyen dakikalarında beren’in hayatından çıkacak önemsiz bir karakter. adını bile hatırlamıyorum. bu yüzden üzerinde durmadım.
asıl sorun, çekim alanımıza giren davetsiz misafirdi. kampüsün güvenlik görevlisi, o bıyıklı olan. filmin kötü karakteri için fazla klişe bir tip. yapımcımızla (yine kendim) bu konuyu konuşup daha derinlikli bir kötü adam yazmasını söyleyeceğim. bıyıklı, tam yanımdaki çimlere basmayın uyarısının önünde durup bana bakmaya başladı. belli ki setimizi sabote etmek için gönderilmişti. göz teması kurmadım. yönetmen, setindeki piyonlarla muhatap olmaz. elime bir avuç çekirdek alıp yemeye başladım. bu, "seni umursamıyorum" demenin sinematografik yoludur.
beren ve arkadaşı kalkıp kantine doğru yürümeye başladılar. "takip sahnesi" için harika bir fırsattı bu. hemen peşlerine takıldım. yürüyüşleri bile bir ahenk içindeydi, tabii o figüran kız arada bir sendelese de olur o kadar. kantin kapısından girerken beren bir an duraksayıp arkasına baktı. tam o an içimden "close-up!" diye bağırdım. gözlerindeki o anlık tereddüt... kameram olsaydı ve o anı yakalasaydım, festivalde en iyi görüntü ödülünü alırdık.
kantinde boş bir masaya geçip onları izlemeye devam ettim. çay söylediler. senaryoda portakal suyu yazıyordu ama doğaçlama yapmalarına izin verdim. bazen en iyi sahneler böyle anlarda çıkar. o sırada bıyıklı güvenlik kantine girdi. gözleri direkt beni buldu. benim burada olduğumu biliyordu. aramızda bir gerilim müziği çalmaya başladı sanki. belli ki bu filmde benimle onun arasında kişisel bir mesele de olacaktı. bu detayı sevdim. hikayeye alt metin katıyordu.
beren’in yanına bir çocuk oturdu. sarışın, uzun boylu. kim bu şimdi? senaryoda böyle bir karakter yoktu. bir anda filmin gidişatı değişiyordu. panik yapmadım. soğukkanlılığımı korudum. belki de bu, hikayeyi daha ilginç yapacak bir dönüm noktasıydı. çocuğun hareketlerini, konuşmasını, beren’e bakışını incelemeye başladım. rolüne çalışıyor mu, yoksa tamamen hazırlıksız mı yakalanmıştı? bunu anlamam gerekiyordu.
çocuk, beren’e bir şey anlattı ve ikisi de gülmeye başladı. figüran kız bile bu sefer doğru yerde gülmüştü. bu çocukta bir potansiyel vardı. belki de filmin ikinci erkek karakteri, beren’in kalbini çalmaya çalışacak olan zengin ama ruhsuz çocuk bu olabilirdi. fikri beğendim. hemen yanımdaki peçeteye "sarışın çocuk - muhtemel rakip" diye not aldım.
bıyıklı, masama doğru bir adım attı. gözdağı veriyordu. çekirdeklerimden birini yavaşça ağzıma atıp kırdım. bu, "hamleni bekliyorum" demekti. yürüdü, tam masamın önünden geçti ama durmadı. gidip kendine tost aldı. bu bir aldatmacaydı. belli ki şimdilik harekete geçmeyecek, doğru zamanı kollayacaktı. bu adam, sandığımdan daha zeki olabilirdi. kötü karakteri yeniden yazmaya gerek kalmayabilir.
oturduğum yerden kalktım. bugünkü çekimler yeterliydi. elimde harika sahneler birikmişti. kurgu masasında (odamdaki masam) hepsini birleştirecektim. kantinden çıkarken beren’in masasına son bir bakış attım. sarışın çocukla hala gülüşüyorlardı. beren’in performansı bugün gerçekten harikaydı. oscar’a aday gösterileceği şimdiden belli.
not: beren'in o figüran arkadaşı, filmin finalinde ölecek karakterler için isim hafızamı yormuyorum. kural bu.
not 2: sarışın çocuğun kim olduğunu öğrenmem lazım. eğer rolünün hakkını veremeyecek biriyse, senaryodan acımasızca çıkarılacaktır. benim filmimde yeteneksizlere yer yok.
not 3: bıyıklı güvenlik görevlisi kesin rektörün adamı. prodüksiyonu sabote etmek için özel olarak gönderilmiş. yarın onun mesai saatlerini ve devriye rotasını çıkarmam gerekiyor. her büyük yönetmen, düşmanını iyi tanır.
yanındaki figüran kız biraz repliklerini unutuyor gibiydi. beren’in anlattığı bir şeye anlamsızca güldü. hayır, o diyalogda gülünecek bir yer yoktu. oraya hüzünlü bir tebessüm yazmıştım. acemi işte, ne olacak. zaten filmin ilerleyen dakikalarında beren’in hayatından çıkacak önemsiz bir karakter. adını bile hatırlamıyorum. bu yüzden üzerinde durmadım.
asıl sorun, çekim alanımıza giren davetsiz misafirdi. kampüsün güvenlik görevlisi, o bıyıklı olan. filmin kötü karakteri için fazla klişe bir tip. yapımcımızla (yine kendim) bu konuyu konuşup daha derinlikli bir kötü adam yazmasını söyleyeceğim. bıyıklı, tam yanımdaki çimlere basmayın uyarısının önünde durup bana bakmaya başladı. belli ki setimizi sabote etmek için gönderilmişti. göz teması kurmadım. yönetmen, setindeki piyonlarla muhatap olmaz. elime bir avuç çekirdek alıp yemeye başladım. bu, "seni umursamıyorum" demenin sinematografik yoludur.
beren ve arkadaşı kalkıp kantine doğru yürümeye başladılar. "takip sahnesi" için harika bir fırsattı bu. hemen peşlerine takıldım. yürüyüşleri bile bir ahenk içindeydi, tabii o figüran kız arada bir sendelese de olur o kadar. kantin kapısından girerken beren bir an duraksayıp arkasına baktı. tam o an içimden "close-up!" diye bağırdım. gözlerindeki o anlık tereddüt... kameram olsaydı ve o anı yakalasaydım, festivalde en iyi görüntü ödülünü alırdık.
kantinde boş bir masaya geçip onları izlemeye devam ettim. çay söylediler. senaryoda portakal suyu yazıyordu ama doğaçlama yapmalarına izin verdim. bazen en iyi sahneler böyle anlarda çıkar. o sırada bıyıklı güvenlik kantine girdi. gözleri direkt beni buldu. benim burada olduğumu biliyordu. aramızda bir gerilim müziği çalmaya başladı sanki. belli ki bu filmde benimle onun arasında kişisel bir mesele de olacaktı. bu detayı sevdim. hikayeye alt metin katıyordu.
beren’in yanına bir çocuk oturdu. sarışın, uzun boylu. kim bu şimdi? senaryoda böyle bir karakter yoktu. bir anda filmin gidişatı değişiyordu. panik yapmadım. soğukkanlılığımı korudum. belki de bu, hikayeyi daha ilginç yapacak bir dönüm noktasıydı. çocuğun hareketlerini, konuşmasını, beren’e bakışını incelemeye başladım. rolüne çalışıyor mu, yoksa tamamen hazırlıksız mı yakalanmıştı? bunu anlamam gerekiyordu.
çocuk, beren’e bir şey anlattı ve ikisi de gülmeye başladı. figüran kız bile bu sefer doğru yerde gülmüştü. bu çocukta bir potansiyel vardı. belki de filmin ikinci erkek karakteri, beren’in kalbini çalmaya çalışacak olan zengin ama ruhsuz çocuk bu olabilirdi. fikri beğendim. hemen yanımdaki peçeteye "sarışın çocuk - muhtemel rakip" diye not aldım.
bıyıklı, masama doğru bir adım attı. gözdağı veriyordu. çekirdeklerimden birini yavaşça ağzıma atıp kırdım. bu, "hamleni bekliyorum" demekti. yürüdü, tam masamın önünden geçti ama durmadı. gidip kendine tost aldı. bu bir aldatmacaydı. belli ki şimdilik harekete geçmeyecek, doğru zamanı kollayacaktı. bu adam, sandığımdan daha zeki olabilirdi. kötü karakteri yeniden yazmaya gerek kalmayabilir.
oturduğum yerden kalktım. bugünkü çekimler yeterliydi. elimde harika sahneler birikmişti. kurgu masasında (odamdaki masam) hepsini birleştirecektim. kantinden çıkarken beren’in masasına son bir bakış attım. sarışın çocukla hala gülüşüyorlardı. beren’in performansı bugün gerçekten harikaydı. oscar’a aday gösterileceği şimdiden belli.
not: beren'in o figüran arkadaşı, filmin finalinde ölecek karakterler için isim hafızamı yormuyorum. kural bu.
not 2: sarışın çocuğun kim olduğunu öğrenmem lazım. eğer rolünün hakkını veremeyecek biriyse, senaryodan acımasızca çıkarılacaktır. benim filmimde yeteneksizlere yer yok.
not 3: bıyıklı güvenlik görevlisi kesin rektörün adamı. prodüksiyonu sabote etmek için özel olarak gönderilmiş. yarın onun mesai saatlerini ve devriye rotasını çıkarmam gerekiyor. her büyük yönetmen, düşmanını iyi tanır.
devamını gör...