kitabı hiç araştırmadan sırf seslendiren okan bayülgen diye dinlemeye başlamıştım. hiç böyle birşey olacağı aklıma gelmemişti. o kadar beğendim ki. ne desem az. özellikle içinde yaşadığımız ülke durumlarının da bu kadar distopik evrenlere benzediği şu günlerde, bu kitapların daha çok okunup, ne olmaması için uğraşmamız gerektiğini bol bol düşünmemiz gerekiyor.
kitaba gelecek olur isek,
kurduğu evren, inanılmaz teknolojik, inanç sisteminin yok edildiği, insanların kalıcı duygulara, sahiplenme içgüdüsüne ve ait olma duygusunun hiçe sayıldığı ve bir anne baba yetiştiriciliğinden çok laboratuvar ortamında üretilen çocukların var olduğu bir evren. ütopyalar da dahil, bir çocuğun evebeyn ve ileride eş, çocuk sahibi olmasının sistemlerin döngülerini sekteye uğrattığı düşüncesi yaygındır zaten. ama bu evrende bu bağı kırmanın yanında, insanların duygu düşünce ve isteklerini şartlandırma ile öğretip, belirli dozlarda birtakım takviyelere bağımlı kılarak mevcut düzeni en verimli hale getirmişlerdi.
kitabı dinlerken sık sık düşündüğüm şu oldu, tüm duygu ve ait olma hissimizi çıkarırsak bizden geriye ne kalır?
mücadele edecek ve isteyecek hiç bir şeyimiz olmaz ise peki bizden ne kalır?
gördüğümüzden, yaşadığımızdan zevk alamaz, suni bir robot olup çıkarız. sistemdeki dişliler gibi.
o yüzden, önemli insanlığı kaybetmemek.
o yüzden önemli, hala istemeye devam etmek, var olanları, korumaya ve aktarmaya devam etmek.
görev basit, insanlığını koru, haklarına sahip çık.
devamını gör...