bjartur yazar profili

bazı yazarlar tarafından sanırım yanlış anlaşılan iki konuya açıklık getirmek isterim. tip seçime bir ittifağın altında girdiği vakit, eğer ittifak barajı geçerse (ki geçecektir) tip’in baraj sorunu ortadan kalkmaktadır. yani yüzde üç oy dahi alsa milletvekili çıkarabilecektir.

yani nasıl olsa barajı geçemez, bizim oylar da boşa gider yanılgısına düşmemek gerekir. gönül rahatlığıyla oy verilebilinir.

diğer konu ise “ilk turda tip, ikinci turda chp” fikrinde olan arkadaşlar için söylemek isterim ki, tip eğer farklı bir cumhurbaşkanı adayı desteklemezse zaten ikinci turda olmayacaklar. ayrıca cumhurbaşkanlığı ve vekil seçimleri ayrı pusulalarda olacak. yani ilk turda hem kılıçdaroğlu hem tip seçeneği vardır.

yazılan entrylerden sonra bu basit açıklamaları yapmak elzem oluyor. arkadaşlar yapmayın lütfen. şu basit konuları dahi anlamak istemiyorsunuz.

sessiz olmasıdır.

nerede trafik sesi, çocuk sesi, komşu sesi, düğün sesi, satıcı sesi, uçak sesi, propaganda sesi, dine çağrı sesi yükselirse, orası artık yaşamın zorlaştığı yerdir.

sessizlik lükstür. lüksler yaşamı daha yaşanılır kılar.

ferit edgü tarafından yazılmış kitap.

edgü, raymond queneau’nun “exercises de style” isimli kitabını çevirmeye yelteniyor ama bunun boş bir çaba olduğunu düşünüyor. bu kitap daha sonra “biçem alıştırmaları” ismiyle çevriliyor. edgü çevirme işini bırakıyor ve buna benzer bir kitabı türkçenin olanakları ile yazmaya niyet ediyor. kitapta herkesin bildiği toplumsal bir olay üzerine 101 yazma alıştırması yapıyor.

taraf olmadan başka başka ağızlardan olay gününü aktarma işine girişiyor. ve kitabın arkasında şöyle yazıyor, “yazmak eylemi, yazının sınırsız olanaklarını sunuyor okuyucuya”.

boktan bir hesap yapacağım ki gidişat belli olsun. veriler kendi alım gücümdür ve kimilerine göre gerçeği yansıtabilir.

tam on yıl önce 130 bin tl vererek yeni yapılmış ev aldım. bunun 100 bin tl’sini on yıl vadeli kredi çektim.

aylık ödemem 1260 tl oldu. o zaman maaşım 2500 türk lirasıydı. yani maaşımın yarısıyla kredi ödemeye başladım.

geçenlerde alt katımdaki ev bir milyon üçyüz bin türk lirasına satıldı. söylemesi bile bana zor geliyor. dikkatinizi çekerim, on yıllık bir ev.

hesap yaptım. aldığımın on katı. şu an alıyor olsam bir milyon tl kredi çekmem lazım. bir milyonun on yıllık kredi ödemesi şu anki faiz oranlarıyla aylık 22 bin tl. biliyorum çok fazla sayı var bu hesapta. kafa karıştırıcı.

on yıl öncenin hesabına göre, benim 22 bin tl kredi ödemem için aylık 44 bin tl maaş almam lazım ki maaşımın yarısıyla ev alabileyim.

benim şu an maaşım 18 bin tl. yani aynı evin eskimiş olanını, aynı vade ile almam mümkün değil. bırakın maaşımın yarısını, maaşımın tamamı bile yetmiyor.

benim boktan hesabım budur. gençlere kolaylıklar dilerim.

fazla eklektik olmasıdır.

ne doğuludur, ne batılı.
ne seküler, ne de teokrasi yanlısı.
gelişime kapalı değildir ama direnci yüksektir.
bağımsızlığı sever fakat tek adamlığa tapar.
yurtdaşını dışarda kollar, içerde kuyusunu kazar.

jeopolitik konumu nadidedir ama başına hep bela olur.

kısacası bir sağdan bir soldan, bir üstten bir alttan bir şeyler eklemlenmiştir bu simülasyona. eklektiktir ama estetik midir bilemiyorum.

incelmek için okumalı. nazik olmayı başarabilmek için okumalı. başka hayatların ayırdına varabilmek adına,

biri şöyle söylemiş; tanıştığınız herkes, hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir savaş veriyor. nazik olun.

arkadaşlarla geçirilmiş alkollü bir gece sonrasında eve gelindiğinde, tek başına sessizliğin kucağında bir bira daha içmek.

bireysellik ve üstün bir kendine saygı gerektirir.

bu sabah uykudan gözümü açtığımda aklıma ilk gelen imge.

bu grubun başlığa yazmadığım başka özellikleri de var. bandana takarlar, 70-100 kişi gezerler. bebek arabasındaki çocuğu hunharca sallarlar. türbanlı bir kadının türbanını zorla çıkarıp söverler. kadını tartaklayıp, bayıltıp, üstüne işerler. ihtilal yaptıklarını iddia ederler. ellerinde bira şileleri vardır. şişeleri tokuştururlar ve bizans seçkinleri gibi kötücül kahkahalar atarak inönü stadına doğru uzaklaşırlar.

bu grubun 2013 yılında gezi parkı olaylarında görüldüğü ve hatta kameralara yansıdığı söylenmiştir. fakat bu görüntüler yüzlerce cumadır gösterilememiştir. adeta bir yeti adeta bir hugo’da küfreden çocuk gibi adlarını efsaneler arasına yazdırmışlardır.

müthiş (korku verici anlamında) bir kafanın ürünüdür. unutulmamalıdır ki kötü adamların üzeri çıplak olur, deri kullanırlar, garip kahkahalar atarlar ve birilerinin üzerine işerler.

izlandalı nobel ödüllü yazar. ödülü 1955 yılında almıştır.

ömrü boyunca ideolojik fikirlerinde değişimler yaşamış fakat en önemli romanları komünist fikirler ile oluşturulmuş. romanlarının en bilinenleri dilimeze “özgür insanlar” olarak çevrilen kitabıyla “salka valka” isimli kitaptır.

benim fikrimce ise “özgür insanlar” gerçek bir başyapıttır. klasiktir.

bizleri bekleyen büyük tehlikenin artık farkına varmalı ve seçimlerimizi bunu gözeterek yapmalıyız. uyanın tabiatının dışına çıkmış kadın ve erkekler.

son yüz yılda insan boyu ortalama olarak neredeyse on santimetre uzamış durumda. hele avrupa ülkelerinde on beş santim civarı uzamış insanlar. tabii ki yeme içmenin etkisi de olduğu söylenebilir ama bu durumun esas nedeni sizlerin de çok iyi bildiği gibi cinsel seçilimdir.

halbuki eskiden böylemiydi. insanlar evlilik çağına gelince çevreden görücü usulü biri bulunup evlendiriliyorlardı. seçme şansı pek tanınmıyordu. bu sayede homojen bir seçim oluyordu. şimdi ise insanlar seçimlerini kendileri yapmaya başladılar. hep nerede boylu poslu, yakışıklı, güzel, zeki insanlar var seçilir oldu. ufak tefek, alımsız, kafası durgunlar seçim dışı kalıp üreyemez duruma geldiler.

ama bunun faturası ağır olacak yoldaşlar. bakın, boy pos ve zeka bol enerji ister. beyin çalıştıkça, vücut irileştikçe besin isteği artar. ayrıca bu güzel ve akıllı insanların gidip toprak ekip besin üretecek halleri yoktur.

ileride insanlık o kadar irileşecek ve beyinleri büyüyecek ki besin yetmez hale gelecek. unutmayın ki dinozorlar çok iri olmanın cezasını çektiler. kala kala minik tavuklar kaldı.

bir altmışlık bir abiniz olarak sizi uyarma sorumluluğunu alıyorum. zekamı ise yazdığım bu entryden test edebilirsiniz. bizi seçin. küçülelim. insanlığın beynini bir fındık büyüklüğüne düşürene dek bizi seçin. küçülelim ve kurtulalım dostlarım.

linkteki video ile başlığı açan yazar bambaşka şeyler söylüyorlar. ben bu kesilmiş konuşmadan bir tacizci savunması çıkaramadım.

başı sonu belli olmayan bir konuşmadan nasıl böyle sonuç çıkarılabilir anlamak çok güç.

kadının anlatmak istediği belli. medeni olmayan insanların tanımını yapıyor.

tanım: olmayan tacizci savunması. provokatif başlık.

bir zamanlar flört ettiğim bir kadına, çok manalı bir söz söylüyorum edasıyla bunu söylemiş ve lafı gediğine koyma hissiyle yüksek özgüvenli bir tebessüm atmıştım.

facebook dayısıyla sevişemem demişti. içtiğim birayı ısmarlayıp kalktı. bir daha görmedim.

eski kız arkadaşlarımdır. hepsi mutsuz oldu.

biri hariç romantik kadınlar değillerdi. yapmış oldukları bu akıl almaz hatanın hemen farkına varıp uçarcasına uzaklaştılar.

romantik ve gerçek sevginin peşinde olan ise sabretti. mutluluğun parayla satın alınamayacağının farkında olan yüce gönüllü biriydi. evkur’dan taksitle playstation almıştım. kefil oldu. borç ödüyor.

nasıl bir işleyişi olduğunu çözmekte zorlandığım normal sözlük kısmı.

mesela bir yazar “kötülük” başlığına entry giriyor. ben bunu akışta görüyorum. tıklıyorum ama ilgili başlığın yaklaşık bir sene önce yazılan ilk entrysini görüyorum. başlığa bugün yazan yazarın entrysi uzay boşluğunda salınıyor. yahu zaten okumayı sevmeyen insanlarız. bir başlığın ilk sayfasını okuyup geçiyoruz. belki mis gibi girdi yapıldı ama solucan deliğinin diğer ucunda kaldı.

her başlıkta böyle olmuyor ama birçok başlıkta durum böyle. denemesi bedava. ayrıca kendimizi kandırmaya gerek yok. çoğu zaman görünür olma ihtiyacıyla yazıyoruz buralara.

ne demiş sözlükler ilahı. yazarları yaşat ki sözlük yaşasın.

efsaneye göre esmer ve yavşak olurlar. çoğu yeşil gözlüdür.

bazı felsefecilere göre aslında şöyle yazıyor. “matematiksel olanı kavramamış olan giremez”

osmanlı tellalı gibi çeviri mi olur. ey ahali, duyduk duymadık demeyin, her kim ki geometrici değildir içeriye girmeye.

90’lı yıllarda çocuktum. hatırlarım, eylem yapmak normaldi mesela.

şu anayasal olan şey, “herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir”.

şimdi iki kişi toplansa onlar adına tedirgin olunuyor. örgüt bunlar falan deniyor. eylemcilik terör ile bir tutuluyor.

bi de okula yürüyerek ve kendimiz giderdik. normaldi. geçen komşuların konuşmalarına dahil oldum, “…..’nın çocuğu okula kendi gidiyormuş, çocuğu ilgisiz bırakıyorlarmış” gibisinden dedikodu kazanı kaynatıldı.

frig vadisinde bulunan anıtların en büyüğü. eskişehir il sınırlarındadır.

bildiğim kadarıyla yazılar çözülememiş. fakat “baba” kelimesi net olarak görünüyor. bildiğimiz baba manasına gelip gelmediğini frig tanrılarına sormak gerek.

aslen vicdan muhakemesi üzerine olsa da başka başka alt metinler barındıran türk filmi. hukuk, etik, ahlak, inanç ve sermaye üzerine.

torino film festivali’nde en iyi film seçildi. yönetmenin ilk filmi. belli ki vizyonu geniş bir adam. dilerim güzel işler yapar, biz de izleriz.

nietzsche (yazması gerçekten zor) veya mark twain’in söylediğine inanılan özlü söz. büyük ihtimalle ikisi de söylememiştir.

söz adeta kuyruğundan başlayarak kendini yiyen bir yılana benziyor. kuyrukta tüm genellemeleri yanlışlıyor ama başta bu da dahil diyerek tüm genellemeler yanlıştır genellemesini yanlışlıyor. baş kuyruğu yutuyor.