bluesoul yazar profili

bluesoul kapak fotoğrafı
bluesoul profil fotoğrafı
rozet
karma: 1534 tanım: 83 başlık: 4 takipçi: 26

son tanımları


centre for applied eschatology

www.appliedeschatology.com adresinden de ziyaret edilebilecek, varlık sebebi "dünyanın yokolması kendi başına olacak değil ya - sizin de çorbada bir tuzunuz olsun" gibi görülse de ıbık zıbık saçma yardım dernekleriyle dalga geçmek olduğunu düşündüğüm sayfadır. ama bağış verme kısmına kadar bayağı ciddili gidiyor.
devamını gör...

meja ile kozmoloji radyo yayını

tunguska'daki demek ki meteorid olarak imha olmuş - derslerden aklımda kalan şeylerden birisi "meteoridler dünyaya çarptıklarında meteorit adını alıyorlar. kavramları doğru kullanın arkadaşlar, astronom olacaksınız!" diye ağzımıza ağzımıza vurmuşlardı zamanında hey gidi.

(astronom olamadı...)
devamını gör...

neden normal sözlük sorusu

sakin buralar. bence iyi.
devamını gör...

meja ile kozmoloji radyo yayını

kasklı uzay atı isteyenlere gelsin:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

death korps of krieg atı kendileri
devamını gör...

konuşma bitirildi diye iftira atan sözlük kızı

ya tamam çok iyi çok güzel de... bizim sözlük ahalisi olarak tam olarak ne yapmamızı istiyorsun onu çok anlamadım. kızla aranı mı yapalım diyeceğim, engeli basan sensin. kızıp nick altına döşenmiş o da. sen de hızını alamayıp özel mesajları ifşa etmişsin. o da şimdi aynı şeyi yapıyor.

yav arkadaşlar olmazsa olmaz, her flörtleşmenin sonu iyi olacak diye bir şey yok. salın birbirinizi. iki tarafın da yaptığı/yaşadığı ilk ghostlama değildir eminim ki.

ghost dinleyin bir de - sinirinizi alır. impera tavsiyem.
devamını gör...

para biriktirerek aldığımız şeylerin influencerlara bedava gitmesi

eskiden medyaya çıkıp ünlü olmak için çeşitli "bekçi"leri (gatekeeper'ı böyle çevirdim) geçmeniz gerekiyordu. şimdi artık herkese bu imkan verildi video platformları sayesinde. bu insanlar da bir şekilde takipçi yığınına sahipler - ben çok anlayabilmiş değilim bunun arkaplanını ama böyle bir durum var. e bu kadar çok takipçisi olan insanlar da ister istemez firmalar için bedava reklam panosu işlevi görüyor. atıyorum 10-15 kişiye gönderdiği ürün de reklam kampanyası bütçesi ile kıyasla çerez parası oluyor.

dahası bir reklam panosu ile parasosyal ilişki kuramazsınız ama bir influencer ile böyle bir şey oluyor. takipçileri bayılıyor, "rakip" influencerların takipçileri nefret ediyor ama günün sonunda seven de yeren de o ürünün olduğu videoyu izlerken buna maruz kalıyor. e firma böyle bir kazan-kazan durumu varken niye bu şekilde reklam bütçesinden karşılanacak şekilde ürün vermesin? hem daha ucuz hem de daha fazla görünürlüğe sahip oluyor durduk yerde.

okuduğunuz için teşekkürler.
devamını gör...

şu an dinlenen şarkıdan bir cümle

call me little sunshine
devamını gör...

erwin rommel

kendisinin güney cephesinde neden kaybettiği konusunda bir çok teori vardır. rommel'in de kendisinin söylediği üzere başat sebep olarak "ikmal gelmemesi" gösterilir ancak savaş sonrasında yapılan araştırmalar güney cephesine giden ikmalin sadece %16'sinin imha edildiğini göstermiştir [1]. rommel'in kendi ikmal desteğini minimum olarak gördüğü ve kuzey afrikaya gelen ikmalin hepsinin cepheye gitmediğini de unutmamamız gerekiyor.

ki bu türden başarısızlıklar nadiren sadece bir sebebe sahiptir. nitekim bu cephede italyan askerlerle afrika korps'un anlaşamaması gibi bir durum da vardır ki italyan (ve libya gibi italyan sömürgesinden gelen) askerler afrika korps'un çoğunluğunu oluşturur. her ne kadar rommel'in kendisi de [2] ariete bozgunundan sonra italyan yoldaşları için "olmayan mühimmatları ve eğitimlerine kıyasla hep daha fazlasını istediğimiz en eski italyan yoldaşlarımızı kaybettik" diyecektir.

rommel'in yönetim biçimi de bu başarısızlıkta etkindir aslında. zira rommel cephenin ilerisinden yönetmeyi seven bir komutandır ama bu yüzden günlerce karargahtan uzakta kalarak büyük ölçekteki savaşı yönetmekte gecikmeler yaşanmıştır. bir de rommel, bir anlamda, hızlı olmasının cezasını çekmiştir. evet bu anlamda hayalet tümen (gespensterdivision) olarak da bilinen 7. panzer tümeni ile ününü kazanmıştır ama bu dönemlerde hedefleri hep stratejik olarak "na orada" diye ifade edebileceğimiz yerdedirler. güney cephesi ise böyle bir şey değildir - uzun soluklu bir yönetim gerektirmektedir. bir diğer deyişle rommel bir yıldırım savaşı uzmanıdır ama buradaki durum "vurdum geçtim stratejik hedeflere girdim ve kazandım"dan ziyade yıpratma savaşıdır.

dahası hitler için güney cephesi, doğu cephesi ile kıyasla, daha az önem taşıyan bir cephedir. en başından beri sömürgeler çağını kaçıran almanya'nın sovyetleri sömürge olarak (oha! ama işte yani olayı bu adamın) kullanmasını hayal ederken afrika, petrol havzaları falan hitler'e çok da çekici gelmez. operation orient [3] falan o yüzden "yav he he" şeklinde bakılan "hayallerdir".

[1]: cernuschi, enrico & o’hara, vincent p., “the other ultra: signal ıntelligence and the battle to supply rommel’s attack toward suez”, naval war college review, vol. 66, no. 3 (summer 2013)
[2]: kitchen, martin, rommel’s desert war: waging world war ıı in north africa, 1941-1943, (cambridge : cambridge university press, 2009)
[3]: en.wikipedia.org/wiki/Opera...
devamını gör...

meja'nın vampir olduğu gerçeği

vampirse de kendinedir ya. herkesin hayatına kimse karışamaz çok iyi, çok da güzel oldu tamam mı. ben bu şekil teknokrasi ajanı olurum, bu bayan vampir olur, diğer bey kurtadam. hiç kimse hiçkimseye karışma hakkı yok.

eyyorlamam bu kadar.
devamını gör...

sabah yapılan ilk iş

diş fırçalama ve bilimum tuvalet muhabbetlerini geçersek - kahve bulmak. bu evde pişirilen cins de olur starbaks/gloria/kahve dünyası da olur.

kahve demişken bu promosyon kampanyalarında kahve dünyası daha avantajlı gibi duruyor. bence biraz fazla kavuruyorlar kahvelerini ama saat sabahın köründe çok da umursamıyorum ne yalan söyleyeyim.
devamını gör...

her erkeğin evinde bulunan kablo dolu kutu

cesaret bularak atılması gereken kutudur. zira kutular çekmeceler gibi bir yerde. herhangi bir kutuda ya da çekmecede ezbere ne olduğunu sayabileniniz var mı? schrödinger'in kutusu ve çekmecesi oluyor onlar. "aa bu da mı varmış" diyerek şaşırayazdığımdan bu yana aktif bir biçimde kullanmadığım kabloyu, şarj aletini ve bilimum ıvır zıvırı evimde barındırmıyorum. barındırdıklarım da çekmecede bir kutunun içinde değiller. gerekirse gidip yenisini alıyorum ve o kadar da "gerekmiyor" bunu yapmak - en son ne zaman bir kablo satın aldığımı da hatırlamıyorum zaten.

atın. atın ki evde en azından yer açılsın, kafanızda bir soru işareti kalksın "acaba kutuda mı" diye düşünmezsiniz olası bir kutu olmadığı zaman.
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

hangi başlık olduğunu anımsayamadım - yazmadan evvel teyit etmek istediğim için de kaldı tabii. özetle protestan etiği ve kapitalizmin ruhu birbiriyle bağdaş şeyler. çalışma, üretkenlik ve iş eksenli bir dünyamız var zira özellikle rönesans ve reform hareketleri sonrasında katoliklerin sahip olduğu "yeaa zaten kıyamet gelcek, hepimiz hristiyan olduğumuz için de kurtulacaz bi şekilde" şeklinde ifade edilebilecek ötedünya rahatlığı martin luther ve john calvin ile tepeüstü oldu. protestanlar için bu dünyadaki başarılarınız tanrının sizi ne kadar "sevdiği" ile doğru orantılıydı - hatta ve hatta yeterince çalışırsak (ve uslu bir çocuk olursak) bu dünyada cenneti yaratmak bile mümkündü.

tam da bu çekirdekten aslında filizlendi günümüzün modern çalışma hayatı, üretkenliğin kutsal bir hale gelmesi ve "işsizlik" denilen kavramın tek dişi kalmış bir canavar gibi görünmesi. nitekim (bkz: michel foucault) 'nun da disiplin ve ceza adlı eserinde de bahsettiği üzere rönesans ve reform öncesinde suçlu ve delilerin çalışma hayatına entegrasyonu ve rehabilitasyonu gibi kavramlardan bahsetmiyorduk. deliler şehrin dışında kafeslerde ölene kadar bir nevi maymun gibi sergileniyordu - suçlular da toplumdan ayrılıyordu ya da idam ediliyordu yine kamusal bir spektakl ile. ama bu iki "anormal" kesimin çalışan bir bireye dönüştürülmesi endüstriyel devrim sonrasına rast gelecekti - zira toplumun bir üyesinin yapması gereken minimum şey çalışması ve bu sistemin bir parçası olmasıydı.
devamını gör...

mutlu eden küçük şeyler

bir adet küçük jameson şişesi.
devamını gör...

f-15 eagle

komik bir geçmişi olan uçaktır. esasen sovyetlerin mig-25 foxbat olarak isimlendirdiği uçağa denk olarak üretilmiştir. bu döneme kadar mikoyan-gurevich 15(mi-g adı buradan geliyor bu arada) ve f-86 arasında geçen hava üstünlüğü mevzusu 1950lerin ortasında çıkan radar sistemleri, güdümlü füzeler ve afterburner gibi yeni teknolojilerle beraber değişeceği kesin bir şeydi.

derken 1967lerde sovyetlerin mig-25'i çıkarması ile durum bambaşka bir hale geldi. abd tarafı sovyetlerin hava üstünlüğü sağlayacak bir uçak çıkarttığından son derece emindi. istenilen şey 2.5 mach hızına çıkabilecek, 18 ton ağırlığında, tek bir pilot tarafından yönlendirilebilecek bir uçaktı - zira entelijans verileri mig-25'i ancak böyle bir uçağın "yenebileceğini" gösteriyordu. gelen 4 firmadan sadece mcdonnell douglas istenenlere uygun bir uçakla gelmişti. gövdesi alüminyum, titanyum ve kompozit materyallerden oluşan bu yeni uçak transistörlü bir sistem kulanıyor ve doppler radarı ile o dönem inanılmaz derecede uzakta olan hedefleri bile algılayabiliyordu.

sorun şuydu - mig-25 asla böyle bir uçak değildi, evet yüksek hızlara çıkabiliyordu ama daha sonra japonya'ya iltica eden viktor belenko ile uçağın bu hızlara çıktıktan sonra kullanılamayacak derecede bozulduğu ortaya çıkacaktı. dahası bu uçak ağırdı, teknolojisi hala tüplü transistör kullanıyordu ve radarı tahmin edildiğinin aksine 600 kmlik smerch-a1'e sahipti. ama işte entelijans bilgisini ciddiye alan abd bir anda saçma sapan bir şekilde hava üstünlüğü sağlayan bir uçağa sahip olmuştu. hatta bu uçağın varlığı bir anda sovyetlerde paniğe sebep vermişti zira karşılayacak bir uçakları - henüz - yoktu.

uçağın tarihinde kayıtlara düşmeyen bir düşürülme olayının sebebi de budur - olmayacak bir serap görülmüş ve olmayacak bir uçak yaratılmıştır bu hayale karşı. sovyetlerin blöfüne yanıt verilmiştir bir anlamda. uçak olarak güzel de görünür - yalan yok, hala modeli masamda duruyor.

bu uçak ile karşıt olduğu mig-25'in çatıştığı ilk savaş ise 1. körfez savaşı olacaktı. ve şaşırtıcı olmayacak bir biçimde f-15 galebe çalacaktı bu çatışmada.
devamını gör...

içimde lise son sınıfın son cumasının ince kederi var

dürüst olmam gerekirse lisenin son sınıfının son cuması bende kederden ziyade bir kurtuluş hissi yaratmıştı. yılmaz bey'in aksine ben lisemden ve lise dönemlerimden nefret etmiş (ve hala da nefret edip hatırlamak istemeyen) bir insandım. ortaokul iyiydi - ama lise tamamen travmatize olduğum bir dönemdi. yüzlerini görmek istemediğim insanlardan ayrılmış olmak neden bana keder versin - mazoşist değilim günün sonunda.

lisede bu kadar kötü anlar yaşatan insanlarla kıyasla onların asla gidemediği, yapamadığı ve yapamayacağı şeyleri yapıp yaşadığım için sadece mutluyum. geri kalanın yüzünü şeytan görebilir - itirazım da yok.
devamını gör...

komodo ejderi

her ne kadar "tükmükünde kendine özgü bakteri var hacılar, ısdırınca o bakterilerden ölüyo hayvanlar" diye bir mit olsa da - zira bilimsel kanıtlar bunu desteklemiyor ve dahası komodo ejderlerinin ağızlarında çürüme görmüyoruz - olay aslında daha basit.

bu mitin yayıldığı şey su bufaloları. bufalolar ısırıldıkları zaman normalde suya kaçıyorlar - su bufaloları komodo'ya özgü bir hayvan değil ve normal şartlarda kaçtıkları suların ekosistemleri suyu temiz hale getiriyor; ama komodo'da kaçtıkları sular ise fosseptik çukuru gibi. açık yara ve bakteri dolu su yan yana geldiğinde de bu mit ortaya çıkıyor.

zehirliler ama. o gerçek - o kadar zehirli değiller, yani ısırdığında size verdiği zehir sizi sersemletiyor ve kanın pıhtılaşmasını geciktiriyor ama bu gidip kolumuzu ağzına sokalım demek değil. yapmayın böyle şeyler.

edit:
www.uq.edu.au/news/article/...
üniversiteden iyi biliyor bazı arkadaşlar.
devamını gör...

rudolf von sebottendorf

yolu istanbul'dan da geçen doğum tarihi adam alfred rudolf glauer olan bu okültist nazi imparatorluğunun okült belkemiğini oluşturacak thule tarikatı (ki bu yanlış bir başlık, zira thule gesellschaft - tönnies okuyanların da hemen yakalayacağı üzere - thule cemiyetidir)'nın kurucularındandır.

1911 yılında bir osmanlı imparatorluğu vatandaşı olmuştur hatta birinci balkan savaşında osmanlı tarafında savaşan sebottendorf 1913'te almanya'ya türk pasaportu ile dönüş yapmıştır. daha sonra yine yolu türkiye'ye düşen sebottendorf'un "kafayı kırdığı" nokta sanırım bursa'da yaşarken sufizm ile tanışması, mısır'a gidip gize piramidini ziyaret etmesi ve tanıştığı termudi ailesi ile masonlarla hoşbeş olmasıdır. termudi ailesinin babası öldüğünde okült kütüphanesini kendisine miras bırakır. bu miras alınmadan sonra bektaşilere ve kendilerinin simya ve nümerolojik pratiklerine ilgi duyar.

tarihler 1916'yı gösterdiğinde sebottendorf almanya'ya dönmüştür ve sadece bir müridi vardır. ama aynı yıl germanenorder ile bağlantıya geçer ve grubun bavaryadaki yerel grup lideri olur. münih'te thule cemiyetini kurar ve bir anda politize olurlar. 1919'da thule cemiyeti ile çeşitli aşırı sağ işçi grupları ile bağlantı kuran anton drexler ve karl harrer ile tanıdık gelecek bir parti kurulur - alman işçi partisi; ya da nsdap. bu partiye 1919 yılında yine tanıdık gelecek bir isim dahil olur: adolf hitler.

ancak nisan 1919'da sebottendorf thule cemiyetini ve bavarya'yı terketmiştir. zira kendisinin sorumsuzluğu yüzünden çeşitli thule cemiyeti üyeleri kısa süreli de olsa hayat bulan bavarya sovyet cumhuriyeti devleti tarafından tutuklanmış ve yedisi idam edilmiştir - ki kendisi bu suçlamaları da asla reddetmemiştir. sebottendorf önce isviçre'ye sonra da türkiye'ye kaçmıştır.

türkiye'deyken "kadim türk masonluğu pratikleri" başta olmak üzere birkaç kitap yazan sebottendorf 1933'te almanya'ya dönüş ve "hitler'den önce: nasyonel sosyalist hareketin ilk günlerinden dökümanlar" başlıklı bir kitap yayınlamıştır. bu kitap doğal olarak yasaklanmış ve 1934 yılında yine türkiye'ye kaçmıştır. bu dönemlerde giovanni scognamillo'nun belirttiği üzere asmalımescit'de, tünel'de nur-u ziya sokakta (ki beyoğlu'nda yaşayanlar bilir - bu sokak ilginç bir yere ev sahipliği yapmaktadır), kurtuluş'ta ve pangaltı'nda yaşıyor.

2. dünya savaşı sırasında alman askeri istihbaratı ve ingiliz askeriyesine çalışan bir çifte ajandır. 1945'te de kimi kaynaklarda boğaza atladığı kimilerinde ise suriye pasajı'na yakın bir evde tabancasını şakağına dayayarak intihar ettiği söylenir.

sebottendorf'un kurduğu thule cemiyeti "dünya buz teorisi" şeklinde isimlendirilen bir ontolojik kurama sahiptir. evren kozmik ateş ve buz varlıklarının çarpışmasından oluşmuştur - burada istemsizce nordik bir esinlenme göze çarpmıyor değil. buz aylarından gelen bombardımanlar da dünya tarihini etkilemiştir. bu düşünceye göre antik insanlar bu buz bombardımanıyla dünyaya gelir. ama bu ari ırkların yarattığı gelişmiş medeniyet yine bir buz ayı bombardımanıyla yok olur. sebottendorf bu sayede üstün gördüğü cermen ırkının neden aynı dönemlerde bir imparatorluk sahibi olan romalılar ve yazıyı icat eden mezopotamyalılardan geri olduğunu açıklar. benzer bir düşünceyi madame blavatsky'de de görürüz. o atlantis'i bu ari ırkların merkezi olarak düşünecektir ama o da başka bir girdinin konusu olsun.

okuduğunuz için teşekkürler.
devamını gör...

sen giderken ben dönüyordum

doğrudur - "tam bir ihtiyar söylemi"dir ama sorun bu sözü duyana, bu sözü söyleyenin tam olarak ne faydası var meçhul. denilir ki zeki adam hatalarından ders alır, bilge adam ise başkalarının hatalarından ders alır; aynı hatayı bir daha yapmaz.

şöyle bir bakıyorum mesela, ben de dahil olmak üzere yaşını 40'a dayamış (hatta geçmiş) bir çok insanın günlük tutma, yaşadıklarını ve öğrendiklerini kaydettikleri bir şey bırakma gibi bir derdi yok. hataları yaşıyoruz, bir şekilde atlatıyoruz ve kendi minik dünyamızda kalıyor o hatalar, hatalardan öğrenilen dersler ve yara izleri. dahası bir şekilde bizimle paralel bir şeyler yaşamış olan gençleri de bir nevi aşağılıyoruz. "sen giderken ben dönüyordum"

e iyi, anlat o zaman ne gördün döndüğün yerden hep beraber öğrenelim. hani birkaç adım ileri atalım tekerleği tekrardan icat etmeden falan. ama işte insan tuhaf, bazılarımız (hatta çoğumuz) hayatın bize attığı sillelerin bıraktığı yara izlerini aristokratik bir hava ile taşıyıp göstermeyi - ve hatta bundan gururlanmayı seçiyoruz. insanların kendilerini yaşadıkları iyi şeylerle değil de travmaları ile tanımlamayı seçmeleri bana çok üzücü geliyor.
devamını gör...

matrix management

sanırım "matrix yönetimi" diye çevirebileceğim - özellikle ingiltere merkezli kurumlarda karşılaştığım çalışan hiyerarşisidir. bu metodolojide sizin direkt yöneticiniz ile teknik yöneticiniz farklı olabilir (ve pek zaman farklı olur). sizin yöneticiniz izinlerinizden, işte insan kaynakları süreçlerinizden, maaş ve şirket adına yaptığınız harcamalardaki imza atıcı olarak iş yapar ama sizin direktifleriniz, eğitiminiz ve yönlendirilmeniz organogramda noktalı işaretli yöneticiniz tarafından yapılır.

kimi zaman kafa yakar - maillerde kimi ccleyeceğinizi bilemediğiniz noktalara sebebiyet verebilir ama eğer iki taraftaki yöneticinizle de iyi geçiniyorsanız çok da sorun çıkmaz.
devamını gör...

hayat nasıl yaşanmalı sorunsalı

theodor adorno'dan çalarak

"yanlış yaşam, doğru yaşanamaz"

günümüzde olanlar üstüne bu sözü bir nevi newtoncu bir prizma olarak kullanıp saatlerce konuşabilirim ama özetle fikrim bu.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim