doomlord yazar profili

doomlord kapak fotoğrafı
doomlord profil fotoğrafı
rozet
karma: 6779 tanım: 739 başlık: 129 takipçi: 87
Mutluluğa varmak bir hayaldir, insan hep kendi çölünde kaybolur.

son tanımları


haklının acelesi yok

haklının var mı bilemem ama biyolojinin var. haklı olduğunu göremeden ölünce ne yapacaksın? kuru kemiklerinle alkış tutarsın herhalde.

hak, yanında güç olmadan anlam taşımaz.
devamını gör...

kolektif bilinç

modern yaklaşımda kolektif bilinç zorunluluk olarak görülmektedir. öncelikle elon musk gibi dev isimlerin çok dikkat çektiği bir konudur 2025'de.

biraz bakış atalım. modern kolektif bilinç savunucularına göre insan ne kadar ayrı düşünürse toplumsal olarak çözülmesi o kadar kolay olur. nasıl ki hücreler birleşerek kolektif olarak insanı oluşturuyorsa insanlar da birleşerek tek bir organizma olmalıdır. hücreler birleştiğinde oluşan organizma bir akla sahip. elon musk'a göre birleşen insanlar da bizden çok daha üstün bir varlığa dönüşebilir. bu sayede potansiyel olarak mutlak güce ulaşırız. bir bakıma hive mind olalım diyor. bir teknoloji ile herkes tek bir zihin ile yönetilmeli gibi bir düşüncesi var lakin bunu tam vurgulu söyleyemiyor. birer hücre gibi davranalım ve büyük organizmaya hizmet edelim gibi bir yerden bakıyor.

modern kolektif düşünürler şu an ciddi şekilde radikalleşmiş durumdalar. sosyal medyayı ve algoritmaları bu fikre dayalı şekilde yeniden düzenliyorlar. bu nedenle kolektif düşünce bireyselliğe direkt olarak savaş açmış duruma gelmiştir.

eskiden " herkes aynı şekilde düşünsün tek bir amaç için çalışsın" gibi daha düşük seviyeden bakarlardı. fikirsel birlikten söz edilirdi. şu an ise tamamen tek bir varlık yaratımı ile ilgileniyorlar. elbette korkutucu.

daha sistemleştirelim durumu;

bireylerin bilişsel güçlerinin birleşimi, tek bir insan aklının veya mevcut kurumların çözemeyeceği iklim krizi, savaşlar, küresel salgınlar gibi karmaşık sorunlara hızlı ve optimal çözümler üretebilir. buna diyecek bir şey yok. lakin ortaya çıkan "üstün akıl", insan merhametinden, etik kaygılardan ve bireysel deneyimden yoksun olabilir. çözümleri, insanlığın çoğunluğunun refahına değil, kolektifin devamına odaklanabilir. o halde bu ne demek? maksimum verim demek. maksimum verim için yük oluşturan hastalığı olan sakat veya belirli iq seviyesi altındaki canlıları yok etmek demektir. haliyle bir çarkın parçası gibi olmak var işin ucunda.

iletişim hataları, anlaşmazlıklar, siyasi çekişmeler ve bürokrasi ortadan kalkacak bu durumda. toplum, bir hücre topluluğu gibi tek bir amaca hizmet eden kusursuz bir organizmaya dönüşecek. peki yaratıcılık??? bireysel çeşitlilik yaratıcılığın ve yeni fikirlerin kaynağıdır. kolektif zihin, sadece ortak paydayı güçlendirdiği için, beklenmedik yenilikleri ve radikal değişimleri bastıracaktır.

ayrıca bunun denenemiyor olması da problem. yani prototip yapalım desek nasıl olacak o iş? kolektif bilinçten tekrar bireyselliğe geri dönüş olabilir mi? haliyle bambaşka bir kafa yapısı bu cidden.

geçtiğimiz yıllarda neuralink gibi teknolojiler tanıtılmıştı. beyne çip yerleştirmek yani halk ağzında. haliyle su sıralar dile getirilen kolektivizm söylemlerine bu pencereden baktığımızda bazı şeyler için adım atıldığı aşikar. yine de uçuk fikir olma özelliğini korumakta.

"yapay zekayla rekabet etmek yerine, onunla birleşip sembiyotik bir ilişki kurarak türümüzün geleceğini garanti altına almak zorunludur" fikri yayılmaya devam ederken gelecekte bizi ne gibi şeyler bekliyor bilmiyoruz.

birleşerek tek bir tanrıyı mı var edeceğiz? yoksa daha da bölünerek kendi krallıklarımızı mı kuracağız?...

zaman gösterecek....
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

her şeyin anlamını yitirmesi

geçen bir söz okudum. ama nerede okudum bilmiyorum. ifade şuydu; " insanın hevesinin olması ne büyük nimetmiş aslında "

bu ifade beni durduk yere çarptı bir anda. bu heves yoksunluğu içinde bir bardağa su doldurmak bile zor gelebiliyor. sanki heves bir bakıma vücudun benzini gibi. nasıl fiziksel olarak yiyecekler ile enerji alıyoruz bu da onun gibi bir şey. insanın hevesi olmalı yaşamak için.

bu topraklardan umut gideli çok oldu.
devamını gör...

bu gece erken yatacağım deyip geç yatmak

insan fiziksel olarak yorulmak için programlanmış bir canlı. örneğin oturarak çalışıyorsunuz diyelim, e potansiyel bir enerjiniz var ne olacak o? bilgisayar başındayken falan bu enerji gitmiyor. zihninin yorulması ile tamamen ilgisiz.

haliyle hareket - bereket olayına dönmek gerek. ağır kaldırmak veya çok yürümek gibi şeyler iş görecektir. arkadaşınızla güreşmeniz de bayağı yarar sağlar.
devamını gör...

van'da chp il binasına saldırı

eğer kimse ölmediyse ve bu olay gerçekse çok da sinirlenmediğim olaydır. bu, chp'nin türk milleti yanında olduğunu meşrulaştırır. salaklık yani bu saldırı. öyle komik ki sinirlenemiyorum. içimden şey bile dedim " ya acaba chp kendi kendine mi saldırdı." çünkü direkt olarak bunu gören azıcık vatansever biri bile " ulan bu itler saldırdığına göre kesin chp haklı " der.

t: zeka düşüklüğü içeren saldırıdır.
devamını gör...

kimliksiz ve telefonsuz bir şekilde dışarıya çıkmak

telefon ile pek işim yoktur. hatta bunun için hatlı kullanmam. hala tl yüklemekteyim. hatta 6 ay tl yüklemediğim oldu. her yerde internet var zaten. koşarken ederken telefon yanıma almam. sevemedim ya oldum olası telefon olayını.

son yıllarda kimliksiz asla çıkmıyorum ama.
devamını gör...

sözlük yazarlarının favori kadın vokalistleri

elbette benim için bu kadın brody dalle'dir. aşırı severim kendisini
en sevdiğim performanslarından biri;

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ibb iddianamesinin çöktüğü nokta

bu iddianamenin zayıf olması veya sağlam olması ile ilgili dertleri yok zaten. sıkıntı hala bunu " hukuk " ile açıklamaya çalışmak. sürekli " hukuka göre bu yanlış " demekten ne zaman vazgeçecek bu halk anlamıyorum. yahu yok işte hukuk. cevabını da hukukla vermemen gerekiyor.

daha dün anayasa mahkemesi hakimi " işimiz artık allah'a kaldı" anlamında bir cümle kurdu ağlamaklı olarak. şu an hz. muhammed gelse dese ki " bu yaptığınız adaletli değil" onu da tutuklarlar.

olay yaptırım gücü ile ilgili bir şey. onun hakkında da şöyle bir yönlendirme yapayım;
(bkz: polisin halkın tarafına geçme eğilimi göstermemesi)

yani el ele tutuşalım teletapiler gibi saraya yürüyelim deseniz bile daha mantıklı şu an hukuk olayından.

halkı, çobanı oldukları bir sürü olarak görüyorlar. hani daha ne diyelim megafon ile bağıralım mı türkiye cumhuriyetinde hukuk işlememektedir diye?
devamını gör...

anime izleyen birini ciddiye almak

(bkz: laf söyledi bal kabağı)

fikri yok zikri var bazı arkadaşların. zerre araştırılmamış şeylerle başlıklar açmayın. sizin cahilliğiniz hayatımızı etkiliyor valla yapmayın.

beyond entertainment çatısı altında anime on critical thinking isimli çalışma yapan araştırmacılar, öğrencilerde haftada ortalama 11,8 saat anime izleyenlerin eleştirel düşünme (critical thinking) puanlarının daha yüksek olduğunu bulmuş. kaynak1

haliyle aslında düzgün - ciddi animeleri izleyen insanları seviniz. zira sorgulama becerileri yüksektir. nasıl her kitap düzgün ve gelişim sağlayıcı değilse animelerde veya filmlerde de bu böyledir. bunu unutmamak gerekir.
devamını gör...

11 kasım 2025 furkan bölükbaşı'nın gözaltına alınması

buna sevinenin ciddi şekilde aklını başına alması gerekmektedir. ulu önder atatürk'e olan düşmanlığından ötürü kendisini 1 kaşık suda boğasım vardır lakin...lakin demokrasi herkes içindir. eğer niyet okuma üstünden düşmanımın bile içeride yatmasına göz yumarsam fatih altaylı gibi bir çok kurbanın durumunu onaylamış olurum.

furkan bölükbaşı, normal bir demokrasi düzeninde sonuna kadar yargılanmalıdır. bunun için de herkes uğraşmalıdır. ama şu an olan olay nedeni ile içeri tutulması uygun değil. diğer tutuklamaları meşru hale getiriyor. " bakın yargı tarafsız" söylemini güçlendiriyor. eğer bu güçlenirse çok daha ani tutuklamalar görülür. satranç oyununu düşünün. bir kaç taş feda edip daha iyi hamle yaparsınız. furkan ne ki? anında feda edebilirler. bu sayede daha iyi hamle yaparlar. yememek lazım bu zokayı.

demokrasinin en zor kısmı budur. düşmanının da demokrasiden yararlanmasını istemektir.
devamını gör...

eva green

occult karakterleri çok iyi oynayan kadındır. çünkü tipi cidden karanlık sanatlar ile ilgilenen biri gibi. bu nedenle cadılık temalı her yapıma yakışıyor.
devamını gör...

toplama bilgisayarlar için trt bondrolü

trt bandrolü konusu, radyo ve televizyon yayınlarını alabilen cihazlardan alınan bir katkı payını ifade eder. son dönemde bu bandrolün toplama bilgisayarlara, yani farklı bileşenlerin bir araya getirilerek oluşturulan sistemler için de uygulanabileceği konuşulmaya başlandı. hatta geçmişe yönelik ceza alan bir firma da var.

trt bandrolü bir vergi değil ama vergiye benzer şekilde alınan bir katkı payı. amacı, trt’nin gelirini desteklemekmiş.

cep telefonları: %12
bilgisayar, tablet: %4
akıllı saatler: %8
televizyonlar: %16
radyo, müzik çalar vb.: %8

şeklinde bir katkı payı tablosu bizi karşılıyor. haliyle durum ciddi. bir de üstüne bunu geçmişe yönelik de uygulamaya kalkacakları için firmaların dayanma gücü kesinlikle imkansız.

toplama bilgisayarlar ile marka bilgisayarları aynı kefeye koymaya çalışıyorlar. örneğin siz vatan bilgisayardan parçalar aldınız ve dediniz ki " vatan kardeş ben sıradan vatandaşım bunu bana topla" heh onlar bunu yaptıkları halde devlet diyor ki " sen kendi markan altında pc sattın. katkı payı ver." bu durum gerçekleşince " ben sadece topladım " diyemiyorsunuz. onlar da biliyor saçma ama para lazım işte bilişim sektörüne çökmek istiyorlar.

nette görmüşsünüzdür hazır sistemler olayını. adam uygun bileşenlerle ekonomik bir pc topluyor ve diyor ki bak sen de seçme anlamıyorsun olaydan zaten. ben seçtim senin için topladım parçaları. al bak uygun. lakin parçaların garantisi üreticiler. ben aracıyım diyorlar. insanlar da bunu ekonomik diye tercih ediyor. işte devlet " ne? bize pay vermeden millete kolaylık mı? önce bizi doyuracaksın" diyor. bildiğin halka düşmanlık.

geçmişe yönelik uygulandığında zaten firmaların içinden geçecek bu durum. ama diyelim ki sadece geleceğe uygulandı. yine daha pahalı pc alınacak. haliyle tek yöntem şu kalıyor; parçaları tek tek alacaksın. evde birine toplatacaksın. bu hizmeti talep etmeyeceksin. veya ödeyeceksin %4 devlet televizyonu trt'de osmanlı dizisi çekecek parayı senden temin edecek. oyunculara da bölüm başı milyonlar ödeyecek. eee bu iş böyle.

daha ayrıntılı bilgiler için iki link bırakayım:
murat gamsızın açıklamaları için link
mesut çevik açıklamaları için link
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

en sevdiğin albümün kapağını bırak

benim için doom metal açısından yapılmış en acı dolu albümlerden biridir. çok özel bağım var. sürekli tekrar eden o döngünün verdiği çaresizlik ve bunalım insanı kemiriyor. çok yorgun bir müzik var. brave murder day albümü gerçekten beni tanımlayan bir başyapıt.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

europa universalis 5

paradox oyunlarında en az 3 dlc kuralı vardır. yani 3 tane gelmeden tam oturmuyor oyun. bu nedenle eu4 ile bir süre daha devam etmek çok daha mantıklıdır.
devamını gör...

ihanet bağışlanır mı sorusu

ihanet etmek bir tercihtir. sonuçları düşünülmüştür. %100 karşı tarafa zarar vereceği bilinmektedir. buna rağmen yapıldığından ötürü asla ihanet cezasız bırakılmamalıdır. bu gaflete düşmek öz saygınızı yok eder. ihaneti kendiniz affetmediğiniz gibi ihaneti affeden birini de yanınızda tutmayınız. sizin kaliteniz çevrenizle de belirlenir. bu sadece aşk meşk işleri için değil. herhangi bir ilişki için de böyledir. ihanetin mazereti olmaz.

ihanet, bedeli ağır ödetilmesi gereken bir olgudur.
devamını gör...

spotify

sanıldığının aksine uygulama bazında piyasayı domine etmiyor. %30 luk bir payı var o da yani hep değil. 28 ler 25 ler görüyor. bu algı neden var bilmiyorum. yani spotify mitini yok etmek lazım. kullanışlı mı evet ama rakipleri de sağlam.

spotify'a bu kadar tapınmayalım rica ediyorum.
devamını gör...

kore 3 krallık dönemi

kore yarım adasının 3 ayrı güçlü krallık tarafından yönetildiği dönemdir. peki neden nispeten orta ölçekli bir yerde bu kadar ikiye veya üçe ayrılmaya meraklı bu kore? inceleyelim. şimdi buraya şu kuruldu bu yıkıldı bilmem ne demek bir şey ifade etmez. şu koreyi bir anlayalım;

dedik ya orta ölçekli bir yer. lakin hemen kuzey ve güneyinde bambaşka coğrafi özellikler var. kuzeyden başlayalım. burası çok dağlık bir yer. iklimde bir sert bir sert. burada doğan büyüyen bir koreli diğerlerine göre farklı evrimleşiyor gibi. daha viking vari düşünelim. genel hatlarıyla çok savaşçı çıkıyor buradan. diplomasi konusunda zayıf bir bölge. haliyle kore 1 bütün bile olsa buradakilerin yapısı farklı.

güneye indiğimizde tarım bölgelerini çok yoğun görüyoruz. bu ne demek? halk kendi kendine yetiyor hatta bunu satabiliyor. ticaret yüksek yani. e ticaret varsa diplomasi de gerekir. bu nedenle buralarda bulunan halk daha tüccar daha diplomat.

bu ön durumu biliyoruz artık. o halde devam edelim. zaten halk coğrafi nedenlerle oluşan kültürlerinden dolayı bölünmeye meyilli. kocaman bir han hanedanlığı da yanda bölüm sonu canavarı gibi duruyor.

tüm bunlara rağmen öyle ya da böyle başlarda dangun wanggeom tarafından go-joseon isimli bir krallık kurdular. her şey buradan başladı. bunlar aşırı bronz konusunda yetenekliymiş. bu nedenle çinle çok sağlam ticaret yapmışlar. fakat zamanla çin kendini fazla bağımlı hissettiğinden midir bilinmez gojoseon'u yıkıp oraya lelang, lintun, xuantu, zhenfan isimlerinde 4 ayrı çin bölgesi kurmuş. direkt merkezi otoriteye bağlı değil yalnız bunlar. biraz selçuklu - anadolu selçuklu olayı gibi. uç beyliği yapıyorlar.

işte bu çin uç beylikleri içinlerinde de buyeo, okjeo, dongye ve samhan gibi kore konfederasyon kabileleri ortaya çıkıyor. daha sonra çin mançurya bölgesinde savaşlar verirken merkezi otorite bir zayıflıyor bir zayıflıyor ama ne zayıflamak. at koşturuyor millet. tam bu anda buyeo demez mi " gardaşşşş ben gojeonun devamıyım akıllı olun". heh bunu diyorlar ve olaylar şimdi başlıyor. 3 krallık dönemine nihayet giriyoruz. kahveler yenilensin.

buyeo bizim " aha ciddi güç" dediğimiz ve alışık olduğumuz tarihi kore devletlerinin başlangıcını temsil ediyor. artık gerçekten tam devlet düzeni oturmuş hedefleri olan bir ülke. geumwa isimli kral döneminde çok değişik olaylar yaşanmış. bu kral gençliğinde hae mosu denen bir halk kahramanı ile zulm eden çinlilere karşı muazzam savaşmışlar. bildiğin çok aşırı iyi arkadaşlarmış. bu hae mosu öyle bir okcuymuş ki dillere destan. haliyle kök söktürmüş düşmanlara. sonra yuhwa diye bir kadına aşık oluyor ve onu hamile bırakıyor. tam bu esnalarda yine bir çatışmada kayıplara karışıyor veya ölüyor. ama geumwa'ya sen bir prenssin karımı çocuğumu koru falan demiş zamanında. o da bu nedenle yuhwa yı kendi karısı gibi gösterip çocuğu da sahipleniyor. sonra geumwa kral olduğunda hae mosunun çocuğu jumong doğuyor. geumwa'nın en genç oğlu olarak 3. prens oluyor. kimse tabi onun üvey olduğunu bilmiyor. bu jumong'da kore de efsaneler efsanesi bir adam. dizilere konu olmuştur. neyse neden anlattık bunu? çünkü jumong 3. krallığın ilkini kuracak olan kişi o yüzden.

bir şekilde diğer prenslerle taht krizi yaşıyor jumong. diğer prensler geumwa'yı sürekli ona karşı dolduruyorlar. bu da buyeo prensliğini bırakıp gidiyor anlı şanlı goguryeo'u kuruyor.

üç krallık döneminin birincisi goguryeo m.ö 37 ;

krallık ilk kurulduğunda jumong ap ayrı bir gelenek oluşturamaz. bu nedenle buyeo geleneklerini sürdürür ve buyeo yıkıldığında da biz onun devamıyız ağzı yapar ki oradan nüfus devşirsin. böylece muazzam güce ulaşır.

çinle en fazla savaşmış olan krallıktır. altın dönemini kral gwanggaeto (ms: 391–413) dönemlerinde yaşamış koca mancuryanın büyük kısmını elde etmişlerdir. budizm'i de resmi din yapıp yollarına devam etmişler.

gelelim ikinci krallığımız baekje'ye ah ah ne drama ne drama. desem ki size bunun kurucusu da jumongun oğlu... ne derdiniz? yaa " ne oluyoruz ulan?"... karmaşık valla dur olacak bekleyin.

jumong daha goguryeo kurmadan önce bir kadınla ilişki yaşar ve ondan çocuğu olur lakin bunu bilmez. çok aşk ilişkisi de değil bu. esasen kendisi soseono isminde bir kadından aşırı etkilenir. çünkü bu kadın onun hem silah arkadaşıydı hem sevgilisi gibiydi. ama savaşlar çatışmalar derken bu kadın da başka bir adamla olmuş zamanında. ondan da 2 çocuk doğurmuş. neyse jumong yıllar sonra soseono ile birlikte goguryeo'yu kurunca demiş ki gel seni kraliçem yapayım. çocukları da kendi çocuğum gibi göreyim. öyle aşık yani kadına ne yapsın. işte taçlar giyilmiş tahta oturulmuş soseono kraliçe falan derken... çaaaaat ! jumong'un ilk ilişki yaşadığı kadın çıka gelmez mi? sonra da demez mi bu senin öz evladın jumong ! haydee...

haliyle yuri isimli öz evladını görünce jumong' tahtı ona devretme konusunda git geller yaşamaya başlar. bunu gören soseonu der ki " eyvah benim evlatlarımın geleceği yok". alır çocuklarını gider. ve oğlu onjo ile ikinci bir krallık kurulur...

üç krallık döneminin ikinci krallığı baekje m.ö. 18
başlangıçta ünlü han nehri çevresinde (bugünkü seul civarı) kurulmuş. güney kore’nin batı ve orta bölgelerine hakim olmuşlar . bunlar denizcilikte aşırı iyilermiş. deniz demek deli gibi ticaret demek zaten. aynı anda hem çin hem japonya ile ticaret yapınca gelsin paracıklar hesabı refaha kavuşmuşlar. yine budizm resmi din olarak karşımıza çıkıyor. sanat, mimari gibi konularda ileri bir krallıkmış. elitlik varmış diğer krallıklara göre. doğu asya kültürünü japonya'ya tanıtan ilk ülke olma özellikleri var. bugün bile baekje kore için denizciliği temsil eden bir kavram.

buraya kadar oturduysa konu geliyor üçüncü krallığa. burada olay bir değişiyor. ne demiştik diğer krallıklar buyeo kökenli olarak oluştular. fakat üçüncü öyle olmadı.

ne kadar koreliler krallık kursalar da erken çin döneminde go-joseon zamanından kalma yerel kabileler hala sağda sola duruyorlardı. bunlar " biz krallık bilmeyiz kralda biziz kanunda ulen " diyen tipler ama göçebelik de var. kimse de bu delilerin peşinde değil. biraz yörükler gibi işte. neyse bunlar kendi aralarında birleşip "kardeş zor böyle artık ya.... iki koca krallık var. goguryeo ve beakje. e biz buyeo lu da değiliz. yok olacağız gideceğiz. bizi 3. sınıf görür bunlar buyeo kökenli olmadığımız için." gibi mantıklar kurarak bir krallık kurmayı sonunda başarıyorlar. ismi de silla oluyor. burada karışıklıklar var. deniyor ki kabileler buyeo kökenli krallıkların kurulacağını anladılar ondan silla olustu. bazıları da diyor ki aslında goguryeo tam olusmadan önce zaten kendilerini pek krallık saymıyorlardı. çok net değil. ama kuzey halkı bizi hor görür olayını çok yapıyorlar. buyeolular bizi sevmez yok ederler tarzı.

üç krallık döneminin üçüncü krallığı silla m.ö. 57:
jinhan konfederasyonu içindeki kabileler birleşerek bir kral seçmeye karar verir.. park hyeokgeose isimli efsanevi bir tip seçilir. bu da jumong gibi işte tanrılar manrılar seçmiş onu diye coşar miller. alyeong diye de kraliçe bulunur. o da ejderha soyuymuş falan. biliyorsunuz o dönem çılgınlıkları. her neyse bu şekilde silla kurulur. yani silla, kuzeyin buyeo soyundan değil yerel kabilelerin birleşmesiyle doğmuştur. bu kısım en önemli bilgi. burada şu sıkıntı var. esasen silla ilk kurulan krallık gibi ama tam krallık gibi sayılmadıklarından sanki ilk kurulan goguryeo gibi düşünülüyor. biraz tam güce göre bakış açısı yaratılıyor. ama tarihsel olarak aslında silladır. ancak tüm korede meşru olmaları goguryeo sonrasıdır. artık siz karar verin.

başlangıçta en zayıf krallıktı. kökenleri kabilelerden geliyor dedik ya bunlarda bu kompleks olmuş. diğer krallıklar pek saygı duymamışlar başta. budizm ilerleyen dönemlerde yine resmi din yapılmış. diğer krallıklardan biraz farklı olarak " kemik sistemi" kurmuşlar. çok katı bir sistem bu. direkt halkı sınıflara göre ayırmışlar.

diyeceksiniz e bunlarda ticaret yok baekje gibi efendime söyleyeyim goguryeo gibi savaşçı da pek değiller. ne yapıyor bunlar?.. dil efendiler dil... diplomasi... adamlar öyle diplomasi kasıyorlar ki çin'in üvey evladı konumuna geliyorlar. çin aşağı çin yukarı. yani o dönemli tang hanedanı. yala allah yala bitiremiyorlar çin'i. haliyle diğer krallıklara karşı gelişim için muazzam zaman kazanıyorlar. zaten o ikisi birbiri ile savaşarak güç kaybederken silla ellerini avuçluyordu.

şimdi siyasi durum bu ama bir ayrıntıyı da vermek lazım. bir dönem seondeok isimli bir kadın silla kraliçesi oluyor ama tek monark yani. hükümdar o. çok cılgın hikayesi var onunda. neyse bu diğer krallıklarda küçümseniyor. lakin kadın tang ile ilişkileri efsane geliştiriyor. tokat manyağı ediyor diğer krallıkları.

artık yavaştan daha az detaylı şekilde ileryelim. tarihler ms 660. silla ve tang aşko - kuşko modu ile karar veriyorlar ve baekje'ye saldırıyorlar. uzun savaşlara rağmen ünlü silla komutanı yu-shin sonunda savaşı kazanıyor ve baekje yıkılıyor.

durum buyken diyorlar ki " e tang baba elin değmişken gel hacıto şu gorguryeo'ya da girelim". vallahi biraz böyle oluyor.

o dönem de baekje'nin durumunu gören goguryeo iç karısıklık yasıyor. yeon gaesomun isminde bir general darbe yaparak kralı yeongnyu öldürüp yönetimi ele geçirdiğinden beri goguryeo zaten sallantılı bir dönemdeydi. darbe yönetimi hakim. baekje akıbetine karşı saray direkt tang yanlıları ve karşıtları olarak bölünmüş durumda. e bu orduya da sirayet etmiş. bazı komutanlar savaşmak istemiyorlar falan filan.

hal böyleyken şilla tang ile birlikte goguryeo'yu da yıkıp geçiyor ve tek krallık oluyor. birleşik silla dönemine girmiş oluyoruz. o dönem tang maskesini çıkarıyor ve diyor ki " kardeş krallık demeyelim de sen bizim eyaletimiz ol". haydee... sonra tang ve silla kapısıyor. ama tang yeniliyor. hiç beklemezsin. koca tang. neyse bunları kuzeyden atıyorlar. böylelikle 3 krallık dönemi sona eriyor.

neyse hadi dağılalım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

mansur yavaş'ın sokak köpeği açıklaması

#3781976
sözlükte homo-erectus popülasyonu olduğunu kanıtlayan entryler gördüğüm başlıktır. zira okuduğunu anlayamama, gördüğü şeyi süzgeçten geçirememe gibi eksiklikler ancak böyle yazımsı şeylerde görülür.

bir kere öncelik sırası denen bir şey vardır. zaten işleri öncelik sırasına göre yapabilmek bir insani beceridir. it denen canlıdan daha akıllı olmak için önce bu beceriyi sağlam kazanmak gerekir. zira köpekler bile öncelik sırasına göre hareket edebilirler. ki entry sahibinde bu durum yoktur. kendisi öncelik gibi bir kelimenin anlamından bile haberdar değildir.

toplumda en tehlikeli olan şeyin en hızlı çözüme kavuşturulması gerekir. bu 2 + 2 = 4 gibi net bir şeydir. #3781756 burada da dediğim gibi mülteci sorunu köpeklerden 2000 milyar kat daha toplumumuz için tehlike arz etmektedir. bunu tekrarlıyorum. çünkü okuduğunu anlama kapasitesi türkiye de malum. işte erectuslar var. ne yapacaksın insan evrimleşemeyince evrimleşemiyor 20 kere söylemek gerekiyor.

haliyle sen onu yapacağına bunu yap denmiyor. köpeğe düşündüğün aynı çözümü suriyelilere de düşünme " gözü " sen de var mı? deniyor yazıda. tüm zararlı etmenlere aynı yaptırımı yapabiliyorsan konuş deniyor. yapamıyorsan kapat çeneni anlamı da çıkar şimdi çıkmaz denemez tabi. bir bakmak lazım. gerçi bir erectus nasıl hangi anlam çıkar bundan diye sorgulayabilir? bende ki de umut işte. şimdi zekasal bir probleme ne yapabilirim? ben baştan cümlede anlam öğretemem ki vaktim yok. vallahi yok.

haliyle sapienslere selam olsun diyelim. sonra da ekleyelim. öyle birine dümdüz yok perest falan derseniz size onu burada yedirirler. şekil 1a.
devamını gör...

mansur yavaş'ın sokak köpeği açıklaması

topluma zararlı olduğu düşünülen her şeyi öldürerek yok etme yolunu savunanlarda gördüğüm komik durum şudur;

bu kişiler aynısını zararlı insanlar için söyleyemezler. mesela eğitimsiz insanların başka insanları öldürme ihtimali var. bu ihtimal üstüne gidip insan öldürmeyi konuşamazlar. mesela suriyeliler potansiyel tehlikedir. bu kişileri " suriyelileri öldürelim " derken göremezsiniz. çünkü bu cesaret işidir. herkesin gözü yemez. köpeklere yüklenmek kolay ne de olsa ses yok soluk yok.

şu an göçmen sorunu, köpek sorunundan 2000 milyar kat daha öncelikli. bu çok aşikardır. suç çeteleri konusuna girmiyorum bile.

ama bunlar der ki " ooobiii kööppööklllööör çok tehlikeli."

boş popülist laflar. ne zaman gerçek sorunların da üstüne gidilir. en son öncelik sırasına göre köpekler de ele alınır.
devamını gör...

sunshine (film)

genelde " gözden kaçırılmış" olarak lanse edilen mükemmel filmlerden biridir. uzay temalı bilim kurgulara biraz mesafeliyimdir aslında. çünkü iyi işlenemediğini düşünürüm. haliyle oyuncu kadrosu ne kadar iyi olsa da bu yapım içinde " bakarız bir ara " diyordum. lakin inanamadım. çok etkilendim.

filmin konusunu özet geçeyim hiç uzatmadan. şimdi olay şu; güneş ışığını kaybediyor bir nedenden dolayı. insanlık da diyor ki gidelim bir tane nükleer çakalım buna. hoop kendine gelsin. bu yani. tabi ki böyle bakmayın olaya bunu öyle şeylerle anlatıyor ki inanılır gibi değil.

şimdi biraz açalım olayı;
8 kişilik bir ekip ikarus 2 isimli bir uzay gemisi ile bu göreve gidiyor. geminin ismi ise ikarus efsanesine dayanıyor. efsaneye göre babası ve ikarus bir gün bir kuleye hapsedilir. ikarus'un babası balmumundan ve kuş tüyünden kanat yapar oğlu için. sonra der ki; " ey oğul çok alçaktan uçma deniz tüyleri ıslatır. çok yüksekten de uçma güneş balmumunu eritir." fakat uçmanın verdiği özgürlük ve kibirle ikarus babasının uyarılarını unutur ve güneşe yaklaşır. sonra balmumu erir ve düşer ege denizinde ölür. haliyle ne anlıyoruz?

aşırı hırsın ve kibirin insana felaket getirebileceğini ve insan sınırlarını zorlamanın hem yücelik hem tehlike taşıdığını. işte sunshine bunun üstüne kurulmuş.

bu efsaneyi de anlattığımıza göre devam edelim. ekibimiz güneşe doğru yol alırken bir önceki geminin neden görevi tamamlayamadığını da merak eder. o da ikarus 1 idi çünkü. yolculuk esnasında türlü sıkıntılar çekerler. ama bir şekilde güneşe varmayı başarırlar. olaylar işte tam bu anda kopmaya başlıyor. bilim - inanç - fedakarlık - toplumsal bilinç - kişisel hırs.... her şey birbirine giriyor ve kaos başlıyor.

öncelikle çok sağlam twist olması beni benden aldı. " bilime ne kadar güvenmeliyiz?" - " tanrı'nın işine karışılmalı mı?" gibi soruları sorgulatıyor yapım. hatta şunu sorgulatıyor " körü körüne inanmak tanrının takdiri için yeterli mi? belki o da bağnazları sevmiyordur?"

sahte peygamber ve gerçek peygamber kavramları arasında gidip geliyoruz. bu filmin dinsel boyutu. kesinlikle doyurucu.

diğer bir kısım ise insanın evrende insanın çok küçük olması durumunu iyi kullanmışlar. sürekli tedirginlik yaşatıyor. büyük objeler yanında küçükleri sürekli göstermesi etkileyici idi. bunu bilerek yaptıkları aşikar. büyüklüğün, görkemin insan üstündeki baskısını vermeye çalışıyorlar. güneşin o ihtişamını o kadar iyi bir görsellikle yansıtmışlar ki ağzım açık izledim.

insan doğasını da bence çok yalın bir dille anlatmışlar. toplum için fedakarlık bilinci ile yola çıkan insanların anlık durumlarda nasıl da bencilce hareketler yapabildiğini gözümüze sokuyorlar. bazılarının da toplumu her şeyin önünde tuttuğunu görüyoruz. idealizm ve bireyselliğin savaşını bağnazlık ile bilime olan güvenin çatışmasını sert şekilde izliyoruz.

görüldüğü gibi 3 ayrı daldan film bir şeyler veriyor insana. hangi kısmına odaklanırsanız odaklanın oradan memnun ayrılıyorsunuz.

oyuncu kadrosu çok iyi zaten. hemen bahsedelim;
capa rolünde cillian murphy
kaneda rolünde hiroyuki sanada ( gemi kaptanı kendisi bu arada )
cassie rolünde rose byrne
mace rolünde chris evans
corazon rolünde michelle yeoh ( kaplan ve ejderhadan bilirsiniz)
harvey rolünde troy garity
searle rolünde cliff curtis
trey rolünde benedict wong

işte bu ekip. haliyle oyunculuklar asla sırıtmıyor. gerçekçi, ciddi.

interstelları'da sevmiştim yalan yok. ama sunshine bambaşka.

filmin müziği requiem for a dream'i andırıyor. hatta bazı editler de ikisini aynı anda kullanıyorlar. fan trailerı oluşturuyorlar. bir tane aşağıya bırakayım.

uzun lafın kısası; sunshine benim unutmak istemeyeceğim ve tekrar izleme isteği duyduğum bir yapım oldu.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim