yüksek tempolu günlerde çok yapmışlığım vardır. hatta yatağa değil direkt kanepeye kot pantolon ile atlayıp anında ölü gibi uyduğum zamanları hatırlayınca vay anasını demekteyim.
bu konunun nasıl tüm gündemi ele geçirmediğini hala anlayamıyorum. akp'nin bunu denemesinde problem yok. onlar zaten kötülüğün vücut bulmuş hali. şu an milletin bunu duyduğu an saraya yürümesi gerekir. delilik bu. gerçekten anlamıyorum.
size bir şey söyleyeyim. uyuşturucu türkiye ekonomisinin bir parçasıdır. istanbul bunun ticaret merkezlerinden biridir. yani sözde mücadele var. ama olaylar farklı.
istanbul, avrupa ile asya arasında köprü konumunda. önemli bir lojistik ve ticaret merkezi. büyük ve yoğun nüfusu nedeniyle kara para aklama faaliyetleri için uygun ortam sağlanabiliyor.
hatırlayın kaç tane yabancı uyuşturucu baronu istanbul'da görüntülendi. hatta iki ayrı ülkenin mafyaları bizim ülkemizde kapıştılar öyle bir atmosfer düşünün.
binali yıldırım'ın oğlu bu ticareti yapanlardan biriydi. ortaya da çıktı. bunlar hep unutuldu. arabasından şeker çıkan akp çocukları da vardı.
benim için en önemli şarkısı lover's grief olan doom metal devi. çok köklüdür. insanların beğenisine göre şekil almayan hep özünü koruyan bir yapısı olduğu için ayrıca takdirimi kazanmışlardır. kendilerini " abi 2 senede bir albüm şart" gibi bir salaklık içine sokmuyorlar. her şey tam olunca albüm yapıyorlar.
ben, insanın canlılığın merkezinde olduğuna inanmıyorum. insan, benim için diğer hayvanlardan farksız, doğal bir canlıdır. canlılığın temel amacı, soyun devamını sağlamaktır. üremeyen bireyler, ister bireysel ister topluluk olarak bakılsın, biyolojik açıdan başarısızdır ve elenmesi doğaldır.
bu mantıkla; üreme için temel koşul karşı cinse ilgi duymaktır. dolayısıyla, önce heteroseksüel olarak doğarsın, eğer biseksüellik yüklenecekse, bu sonradan gelişir diye düşünüyorum.
biseksüel olmak, illa ki hem kadın hem erkekle birlikte olmayı gerektirmez. örnek verelim; bir erkek başka bir erkeğe karşı duygusal bağ hissedebilir ve bu durumda o kişiyi başka biriyle aldatmak istemeyebilir. haliyle biseksüel bireylerin çok eşli olması da zorunlu değildir. bu durum üremeye yönelik bir tehdit oluşturabilir.
sonuç olarak, üremeye engel olan ya da üremeyi tehdit eden herhangi bir durum, canlılık hiyerarşisinde daha geride kalır. bu mantıkla, biseksüel olarak doğmanın biyolojik açıdan mantıklı bir avantajı olduğunu düşünmüyorum.
bugün itibari ile fatih altaylı'nın youtube kanalında yaptığı konuşmayla kendisine hayran bıraktırmıştır. hem kitabın tam ortasından konuştu hem de cezaevine girmiş biri olmasına rağmen hiç korkmadığını göstermiş oldu.
eğer fark ettiyseniz cezaevinden çıkanlarda bir gariplik var. özellikle ümit özdağ'a bakın. tamam yine muhalif ama böyle ses tonu, bakışı bir farklı.
nasuh mahruki'de ise tam tersi daha da gaza gelmiş adam. harika konuştu. fatih altaylı'yı aratmadı.
ışık hızıyla karnımı acıktırmış başlıktır. kim bu başlığı hortlattı ise alacağım vardır kendisinden. hiç aklımda yokken bunu nasıl şu an hayatta kalma problemim haline getirirsiniz ha? bu ne sorumsuzluktur, vicdansızlıktır?
doğduğumda yanımda kedi vardı öyle söyleyeyim. ben kedisiz hayat hiç bilmedim. her an her dakika yanımda kedi varken büyüdüm.
haliyle bu benim için hayatın doğal akışıydı hep. şu anda da 4 kedim var ama eve girip çıkarlar. ben kedilerin evde hapsedilmesine hep karşıyım. gidiyorlar geliyorlar. bazen evde 1 hafta kalıyorlar bazen 3 gün yoklar.
doğalarını çok iyi bilirim. ses tonlarını anında ayırt ederim. herhangi bir kedi ile ne kadar vahşi olursa olsun bağı hızlı kurarım. kedileri tanıyorum yani.
şimdi muhalif seçmende sürekli şöyle bir refleks var; " bakın gördünüz mü asıl akp demlendi !" diyerek ak partililere gerçeği göstermeye çalışıyorlar. ama olay hiç bir zaman gerçeği görmek olmadı.
bunların ağababalarından * öğrendikleri bir ekol var. " büyük sevaplar için küçük günahlar işlenebilir" mottosu ile hareket ediyorlar. seçmene de bunu çok güzel yediriyorlar. tayyip erdoğan çıkıp açıkça ben peygamberim diyecek kadar delirmediği sürece bütün her şeye alkış tutacaklar.
adamlarda gerçek nedir sorusunun peşinde koşmak diye bir davranış biçimi yok. " reis biliyordur işini" diye bir inanışa sahipler. bu nedenle far görmüş tavşan gibi " bakın gördünüz mü ! akp neler yapıyor" demenin bu %20 lik kesimde bir değeri yok.
2025 yılında bir insana tapmanın şaşırtıcı geliyor olması gerçek olmadığı anlamına gelmiyor. hali ile artık hiç bir şeye şaşırmadan bu darbeyi bu despotluğu direkt yıkmaya çalışmak gerekir.
bakın demokraside yaşamıyoruz. orman kanunları uygulanmalı. zaten uygulanacak göreceksiniz. 2 kasımda seçim olmayınca türkiye koca bir ormana dönecek bence.
ben profiterol asla yemem. ama supangle favori tatlımdır. o nedenle farkı yok diyenlere asla inanmayınız.
bir kere profiterolün içinde deli gibi krema var. çikolatası sos amaçlı konuyor. hamur toplarını sosluyorsun gibi bir şey. supangle direkt bir muhallebi yoğun kıvamlı. altında da kek var.
supangle yanında profiterolün yüzüne bakmam hatta dökerim yere. supangle için hakarettir bu başlık.
bu yiyeceğin pahalı olması ile ilgili sıkıntım yok. olabilir. ülke hali malum. benim problemim şu; neden diğer yiyeceklerden açık ara daha pahalı? burada takılıyorum. hepsi yakın fiyatlarda olsa sıkıntı yok. hepsi pahalı olsun ama yakın olsunlar.
pizzayı özel kılan nedir yahu? ben küçüktüm yine pizza en pahalılardandı. bu pizzanın poposunu kaldıran nedir? bu gizemi asla çözemedim. belki de buradan bir ışık yaktım şu an. belki ilk aydınlanma hareketini başlattım.
soru sorulduğunda açık sözlü olunmalıdır. yani biri sana " bu konuda fikrin nedir?" dediğinde dilediğin gibi açık sözlü olabilirsin. bu bir kişilik biçimidir. ben de çok açık sözlüyümdür. hatta beni tanıyanlara derim ki " benim söylediğim her şeyi birinci anlamında anlayın". aynı zamanda acımasız gerçekleri çok ağır şekilde insanların yüzüne vurmamla da bilinirim. ama bu bana sorulmalıdır önce.
lakin; size sorulmayan şeylerde, fikrinizin umursanmayacağı anlarda açık sözlülük yapmak en kibar tabiriyle patavatsızlıktır. daha ağırını söylerim de işte sözlük ortamındayız.
yetişkin insanların bunu zaten biliyor olmaması komik değil mi? millet nasıl ailelerde yetişiyor anlamıyorum ki.
toplum içinde sıkça karşımıza çıkan ama çoğu zaman nasıl davranmamız gerektiğini bilemediğimiz bir durum. kötü bir niyetimiz yok ama bazen "yanlış bir şey mi yaptım?" kaygısıyla bocalayabiliyoruz. kendi deneyimlerimden ve biraz da araştırmamdan yola çıkarak birkaç şeyi not düşmek istedim;
şimdi ilk başta yapılan hatalardan biri şu; karşıdan geliyor mesela vatandaş sen bunu görüyorsun hiç ona bakmadan ilerliyorsun. ama normal biri olsa mesela 1 saniyeliğine bile bir bakış atarsın. şimdi sen bunu onu utandırmamak için yapmaya çalışıyorsun ama o bunu biliyor. sıradan insana davrandığın gibi davranmak gerek.
yardım etmek istiyorsan sor, ama ısrar etme. "yardım edebilir miyim?" demek nazik bir yaklaşım. ama "yok sağ ol" dendiğinde de üstelememek önemli. bazı insanlar bağımsız hareket etmeyi özellikle tercih ediyor, engelli olması belirli kişilik kalıpları olmaması anlamına gelmiyor.
refakatçiyle değil, kişiyle konuş. bir kişi tekerlekli sandalyedeyse ve yanında biri varsa, çoğu insan direkt yanındakiyle konuşuyor. bu çok kırıcı bir şey aslında. konuşuyorsan birebir onunla konuşmalısın.
fazla şefkat de rahatsız edicidir. "allah sabır versin", "senin gibi insanlar çok güçlü" gibi cümleler, her ne kadar iyi niyetli olsa da karşıdakini "sen farklısın, ötekisin" gibi hissettirebilir.
mesela yakın bir arkadaşınsa ona her an kibar davranma. nasıl diğer arkadaşlarınla gerektiğinde tartışıyorsun veya şaka yapıyorsun. aynı ol. normalinden fazla özel olarak kibarlaşma.
özetle, mesele insanı insan gibi görmekte. onlara asıl engel olan şeyler kaybettikleri fiziksel şeyler değil. kırılan gururlar, zedelenen onurlar. bu unutulmamalı.
capcom’un “ulan bu olaylar başlamadan bir gece önce ne olmuştu acaba?” diye düşündüğü bir gün ortaya çıkardığı, resident evil evreninin prequel oyunu. yani ilk oyun olan resident evil 1’den önce geçiyor. başrollerimiz rebecca chambers ve billy coen *
oyunda serinin diğer oyunlarından farklı olarak; tek karakter değil, iki karakter kontrol ediyorsun. istediğin zaman rebecca'ya ya da billy'e geçebiliyorsun. hatta bazen birini orada bırakıp diğerini başka yere gönderiyorsun. “split gameplay” dedikleri olay yani. kafa yoran, puzzlelar bazen iki kişi gerektiriyor.
atmosferi en iyi re oyunu bence. bütün karamsarlık üstünüze üstünüze geliyor. renk paleti çok hoş. resident evil 1 ile kapışır çok ciddi söylüyorum.
envanter kutusu yok. yere eşya atıyorsun, “burası benim dolabım” diyorsun, sonra geri geliyorsun. ilginç ama biraz can sıkıcı. çok fazla git gel var. daha sonra bir modla diğer re oyunları gibi oluyor ama başta öyle oynamayın dizaynı görün.
hikayesi bence güzel ama genel olarak beğenilmiyor gibi. sebebi de rebecca. bu hanım kızımız re1'de de var. ama re 0 da geçen olayları hatırlamıyor gibi salak gibi davranıyor. yani kimseye de re0 da olanları anlatmıyor. chris var yanında avel avel bakıyor. desene kızım biz neler yaşadık dün diye. yok. bu da bir miktar itici kılıyor. ama cannon mudur cannondur re 0. kendi içinde bence iyi kurgulanmış.
gelelim zorluğa. şimdi re 1 zor bir oyun. cidden hakkını vermek lazım. ama re 0 cehennem kardeş. direkt zorluk boyut atlıyor. hard'ı daha bitiremedim yani. ki re 1 de ben hard zorlukta harikalar yaratıyorum.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.