almanca öğrenmek başta heyecanla girip sonra artikellerde tökezlediğiniz dil öğrenme girişimidir. der, die, das.. bir yerden sonra her şeyi “die” yapıp geçesiniz gelir. sonra biri “hayır, bu ‘das buch’ olacak” der, siz de oradan sessizce uzaklaşırsınız.
fiil çekimleri desen o da başka bir bela. perfekt mi, präteritum mu, hangisi nerede kullanılır tam çözülene kadar zaman geçer. almanlar bile bazı durumlarda takılıyor bu zamanlara, teselli gibi düşünebiliriz.
yine de sistemli gidince gerçekten oturuyor. hele bir de sesli kaynaklarla, ana dili almanca olan insanlarla çalışınca o “duyduğunu anlama” eşiği kırılıyor. çünkü çoğu zaman problem kelimeyi bilmemek değil, telaffuzu tanımamak.
bir de grameri çözüp kelime ezberine girince ayrı bir tatmin geliyor. çünkü almanca’da kelimeler legolar gibi: drei + eck + stand = dreieckstand falan. her şeyi birleştiriyorlar, sonsuz uzunlukta kelimeler oluşuyor ama mantıklı aslında.
kişisel not: bir şeyi öğrenirken kıta avrupası standartlarına göre gitmek kafayı net tutuyor. çorbaya dönmüyor. bir gün gerçekten “ich kann deutsch sprechen” dediğinizde, o yaşanılan özgüven başka hiçbir şeyde yok.
almanca öğrenmek isteyenlere önerim: az ama düzenli çalışın, gramerle korkutmayacak kaynaklarla başlayın. dile bol bol maruz kalın. filmler, diziler ve şarkılar faydalı oluyor. telefonunuzda mutlaka sözlük uygulaması barındırın ve fotoğrafla çeviri yapmayın. kolaya kaçarsanız kelimeler de hafızanızdan kolayca kaçar, kelime kelime öğrenin ama bir daha anlamına bakmayacak şekilde öğrenin. yoksa o “almanca öğrenmek zor abi ya” klişesinin esiri olursunuz.
devamını gör...