her tarafını açmayı özgürlük zanneden, yaptığı açıklamayla imam hatip liselerini zan altında bırakan, iktidara küsen seçmeni korkutarak iktidarın ekmeğine yağ süren zavallının biridir.
hani biz festival yasaklayan, atatürk'e nefret kusan, din ile kandıran ve kandırılanlara yobaz diyoruz ya, hah işte bir yobaz da sensin gülşen.
sen madalyonun öteki yüzünün yobazısın. sen iktidar seçmeninin başa gelmesinden korktuğu şeyleri özünde taşıyan bir yobazsın. sen bu korkuyu perçinlemekten başka hiçbir işe yaramayan bir yobazsın.
peki bu iktidar değiştiğinde sana göre özgürlük geldiğinde açmadığın daha nerelerini açacaksın? cemaat yurtlarında istismar edilen çocukların edebiyatını yaparken senin sanat ve özgürlük adına ulu orta soyunman da bir istismar değil mi?
bizler cumhuriyetin aklı başında ve bilinçli evlatları olarak sana destek vermeyiz. senin savunduğun yaşam tarzı da bu topraklara ait değil. biz ne orta doğuluyuz ne de sapkınız.
seninki cesaret değil, özgürlük savunuculuğu değil. seninki düpedüz ahmaklık, cahillik. evlatlarımızı madalyonun her iki yüzündeki yobazlığın hiçbirine teslim etmeyeceğiz.
edit: gülşen'e verilen ceza ise adalet sistemimizin yanlışı ve ayıbıdır. müktedirlerin isteğine göre karar verenler utanç kaynağıdır. tam anlamıyla rezilliktir.
bir siyasi görüşe sahibim, medyadan politikayı takip ederim. sevdiğim ve hiç sevmediğim siyasetçiler var. seçim günü büyük bir zevkle oyumu kullanırım.
ama evde ayakları uzatıp tv izlemek varken parti mitingine katılıp güneşin önünde elimde parti bayrağı, başımda parti şapkasıyla şakşakçılık yapamam.
sanki düşman mezarlığından bahsediyor. ulan öz vatanındaki şehitliği ziyaret etmeyi bu millete jestten mi sayıyorsun? doğruya sizin vatanınız uğruna dağlarda geberip gittiğiniz bir ucuz hayalden ibaret.
bugün fıtık ameliyatı için hastaneye gittik. artık bana yetişemiyor normal yürüyüşümde bile. bir zamanlar benim ona yetişemediğim gibi...
doktor ameliyat için birkaç test istedi. karnında ağrı olduğu ve yaşlı olduğu için önce karın boşluğuyla ilgili birkaç test istedi. öğle arasında zaman geçirmek için merkeze indik. çorba içelim dedim, bağırsak sorunu için daha uygun olur. arabayı çektim bir yere. indik, ben nereye gidersem babam peşimden oraya geliyor. yemek yenecek mekanı benim seçmemi bekliyor. bulduk bir yer, oturduk. iki kelle paça söyledim. masada otururken babamın beni üniversite sınavına için il merkezine getirdiğinde bir lokantada pilav döner yedirdiğini hatırladım. o zaman babam beni yemeğe götürmüştü. yemek siparişini babam vermişti, hesabı babam ödemişti. bugün bunların hepsini ben yaptım. ama yüreğim beni yemeğe götüren, sipariş veren, hesabı ödeyen babamı aradı. eskisi gibi genç, güçlü, yöneten ve yönlendiren babamı.
oradan çıkıp bir çay bahçesine gittik. çay söyledik. babamla hiç konuşamadım. konuşmadık. sadece etrafına, etrafındaki kişilere baktı. belki tanıdık birileri vardır diye. eskiden buraların daha sakin olduğunu söyledi sadece.
hastaneden eve gelirken de konuşmadı, biraz uyukladı. morali de bozuk görünüyordu. doktor testlerden bir şey tespit edemeyince başka bir şehire sevk etti endoskopi ve kolonoskopi için. yaşı da olduğu için ameliyata almayı riskli buldu galiba. mide ve karın rahatsızlığı varken ameliyat riskli olurmuş. önce oraların sorunsuzluğundan emin olunması gerekiyormuş. belki de bunlara sıkıldı canı.
eve geldiğimizde yaşlı annem parkinsondan kaynaklanan ağır hareketlerine rağmen yemek pişirmişti. gerçi her zaman pişirir zaten, mecbuyetten. çünkü iki katlı evde yalnız yaşıyor bu yedi çocuk sahibi çift. yetiştirdikleri yedi evlattan hiçbiri yanlarında değil. bunlardan birisi de benim. neyse babamı yemeğe çağırmaya gittim, alt katta kanepenin üzerinde yatıyordu. akşam yiyeceğini söyledi. orada merak ettim acaba neler düşünüyordu? üzülüyor muydu? hayatıyla ilgili kaygıları, korkuları var mıydı?
aşağı yukarı bir ay sonra gideceğim. bu iki ihtiyarı bir başına bırakıp gideceğim. yine annem ağır hareketleriyle yemek yapmaya çalışacak. babam kızacak annemin düzensizliğine.
gidişim yine çok zor olacak. hem benim için hem de annem için. babam mı, o pek belli etmez hislerini. buraya gelişimin sevinci iki derece ise buradan ayrılışımın hüznü dört derece oluyor. pek kârlı bir ticarete benzemiyor değil mi? yine de o iki derecelik sevinç için dört derecelik hüzne katlanmaya değer diyorum.
ha, diyeceksiniz ki madem o kadar üzülüyorsun, düşünüyorsun o zaman niçin bırakıp gittin ya da neden geri dönmüyorsun?
o da benim riyakârlığım kardeşlerim, o da benim vefasızlığım, o da benim samimiyetsizliğim. ne derseniz razıyım.
daha önce mevcut aya ve önceki aylara ait girilen tanım sayısı ve bu sayılara ilişkin grafikler yayınlanıyordu. şimdi bundan vazgeçilmiş ve sadece "toplam veri" girişi yapılmış.
soru şu: bu durum sözlük ismi değiştikten sonra aylık girilen tanım sayısının düzenli olarak düşüşünü saklamaya yönelik bir girişim midir?
sözlük yönetimi bu düşüşün nedenleri ve çözüm önerileri düşünmek yerine düşüşün üstüne örtü çekmeyi neden tercih etmiştir?
yoldaş (hâlâ yaşıyorsa tabii) ne yapmaktadır, nereye varmaya çalışmaktadır?
atatürk bal gibi de eleştirilir. atatürk'ü ben de çok severim ama ağır bir eleştirim vardır kendisine:
sen gül gibi fikriye'yi bırak, latife'yi al... o fikriye ki şiir bakışlı, masal duruşlu, hisli.... yakıştı mı be ata'm, sen ki estetiğe önem verirsin, sanattan anlarsın, oldu mu bu şimdi?
anayasa mahkemesi kararını tanımayan, hükûmet lehine kararlar veren ve bu hizmetlerinin karşılığı olarak adalet bakanı yardımcılığıyla ödüllendirilen hâkim...
ekşi'de hergün klavyelerin savaşına tanık olduğumuz başlık her nedense bizim sözlükte huzurevi gibi.
yatırım yapamayacak kadar fakir ve işsiz gençlerimiz var burada daha çok sanırım.
baba parasına devam he köftehorlar sizi.
düzenli alım yapmak kaydıyla dahil olduğum emeklilik sistemidir. eregl, vesbe ve aksa üçlüsüyle ya batacağız ya da çıkacağız.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.