depremden birkaç gün önce güneş tutulması yaşanmıştı. herkes gibi ben de uğursuzluğu güneş tutulmasında arayanlardandım. depremin ilk haftası canlı yayın helikopterinden deprem bölgesi ve enkazları seyretmekle geçti. denize sürüklenmiş apartmanlar ve bunun gibi korkunç görüntüler hafızalara kazındı.
devamını gör...
17 ağustos depreminin tarihidir. depremi yaşayan hisseden herkes bu tarihi kötü hatıralarla hatırlar.
devamını gör...
17 ağustos 1999 tarihinde saat 03.02 'de gerçekleşen ve 20.000 'in üzerinde insanın ölümüne, yüzbinlerce insanın evsiz kalmasına yol açan büyük deprem. türk halkının bilinçaltına işleyen ve bir neslin en büyük korkusunun deprem olmasına neden olan doğa felaketi.

yaklaşık 45 saniye sürmüş, gece saati olduğu için hemen herkesi uykusunda yakalamış, deprem bilinci olmaksızın daha çok para kazanmak için yapılan dayanıksız evler yüzünden ölü ve yaralı sayısı çok fazla olmuştur.

türkiye 'nin yaşadığı en büyük travmadır..
devamını gör...
3 dk önce aynı başlık açılmış zaten ,
ıkinciyi açmanın ne mantığı var , dedirten başlık...

edit : moderasyonu tebrik ederim , anında duruma el koydular...
devamını gör...
yaşadığım depremdir. ailemle 1 hafta dışarıda çadırda kalmıştık. çok korkunç bir deprendi, çok fazla can ve mal kaybı yaşanmıştır. izleri hâlâ silinememiştir.
devamını gör...
hala ders almayıp insan hayatını göz göre göre tehlikeye atıyorlar işin kötü kısmı bunu da üç kuruş para için göze alabiliyorlar
devamını gör...
fakülteye girdiğimde hocalarımın görmemiş olanlara ciddiyetini bağırarak anlattığı, benim ise yaşamanın ucundan döndüğüm; ülkemizin marmara bölgesinde gerçekleşmiş olan yüksek şiddetli deprem.
deprem olduğunda ordu'daydım. hemen istanbul'a dönüş için yola çıkmıştık. çocuk olduğum halde düzce'yi dümdüz görmüştüm. hala daha düzce'den geçerken aklımdan çıkartamam o görüntüyü.
devamını gör...
kütüphanemin başındaki koltukta sızıp kalmam sonucu, kafama kitapların devrilmesi ile uyanmama sebep olmuş depremdir. çok kötüydü sözlük çok.
devamını gör...
bu milettin içinde derin yaralar, unutulmaz hikayeler bırakan acı bir olay. tekrar yaşanmaması ümidi ile.
devamını gör...
10.
türkiye için kırılma noktası olan felakettir, ihmalin kol gezip tetiklediği facialar saymakla bitmez bu coğrafyada; ancak işin toplumsal boyutları/travmaları hala taze ve hala ilk günkü gibi yıkıcı.

17 ağustos gününün akşamına doğru. havadaki garip kokunun yoğunluğu artıyor. depremin yıkıcı etkileri her yere fena halde yansımış. deniz, bulanık kelimesiyle açıklanamayacak kadar kötü bi' griliğe bürünmüş; televizyon açık. yitirilen canların sayısını veriyor ajanslar. on bin, yirmi bin, otuz bin. sayı arttıkça, endişe bir tür tepkisizliğe dönüşüyor.

günlük telaşları unutuyoruz. çocukluk hayallerim ve anılarım başka bir sarsıntıyla bütünleşiyor. düğüm atılıyor oraya, unutma diye. unutulmuyor. ne mümkün!

coşkuyu, neşeyi kaplayan kederle yüzleştiğimde birkaç yaş büyüdüm sanki. sahile battaniyelerle gidip geceyi sabaha kattığımız zamanları unutamıyorum. “acaba binaların altında kalanların durumu nasıl” düşüncesiyle “durumu kabullenme” hissi oluşuyor. kabulleniyorsun çaresizce. daha kötüsü de olabilirdi diye.
devamını gör...
11.
çocuktum o zamanlar istanbuldan bile dehşet hissedilmişti , sonradan tanıştığım gölcüklü arkadaşım halen psikolojik tedavi görüyor annesini kaybetti babasını kurtardılar diye.
devamını gör...
12.
lise de öğrenciydim o zamanlar, yaşamadım.? hissettim sanıyordum. taki depremden 10 yıl sonra bir babanın oğlunu aradığını görene kadar. depremde oğlu 15 yaşındaymış fırında çalışıyormuş o geceden sonra haber alamamış, en son sora sora bir mezara ulaşmış o mezarı açtık dna örneği almak için işte o zaman hissettim depremin ne demek olduğunu.
devamını gör...
13.
sesimi duyan var mı? cümlesi halen tüylerimizi ürpertir. 6-7 günün ardından enkazdan çıkan mucizeler, yitip giden binlerce can. keşke hiç olmasaydı.
devamını gör...
14.
illere göre vefat sayısı:

bolu: 270
bursa*: 268
eskişehir*: 86
istanbul*: 981
kocaeli: 9.477
sakarya: 3.891
yalova: 2.504
zonguldak: 3
olmak üzere toplam 17.480 kişi ölmüştür.

bursa ilinde ölen kişilerin 258 tanesi, istanbul ilinde ölen kişilerin 527 tanesi, eskişehir ilinde ölenlerin 53 tanesi yaralı olarak diğer bölgelerden gelmiş ve tedavi olurken bu illerde ölmüştür. yani aslında deprem nedeniyle bursa ilinde 10 kişi, istanbul ilinde 454 kişi, eskişehir ilinde 33 kişi ölmüştür.

-alıntı-
devamını gör...
15.
o sıralar 10 yaşında bir çocuk olan beni, yaz aşkından ayırmış olan felakettir.

daha bir gece öncesinde, ailemle gittiğim antalya'daki bir tatil köyünde, animasyon ekibi ve onlarca figuranla beraber başrolde ben olmak üzere tarkan-şımarık klibinin bir reprodüksiyonunu izleyiciler ile buluşturmuştuk. tarkan'ın aksine playback yaptığım her "muç muç" mısrasında -şarkıda 8 kere geçiyor- bir kızı öpüyordum. alkışlar eşliğinde uzun uzun öptüğüm final kız ise bambaşkaydı. final kız o sıralar benle aynı yaşlarda olduğu için "bambaşka" tabirinin pedofili hissiyatı vermediği kanaatinde olmakla beraber, ertesi tüm günü küçük supericiğini arayarak geçirdiğimi de eklemek isterim. apar topar izmit'e döndüklerini animasyon ekibindeki pamuk prenses kostümlü hanımdan öğrendim. ellerimden kayıp gitmişti. ah bir yakalasaydım.

muç muç.
devamını gör...
16.
o yıllarda kocaeli'nin derince ilçesindeydim, depremin tam merkezinde. lise 1 bitmişti, okulumuz yıkıldı. oturduğumuz ev yıkılmadı ama ertesi sabah, toz duman dağılınca mahallemizi tanıyamamıştım. allah bir daha yaşatmasın.

bu vesile ile depremde kaybettiğim tüm arkadaşlarım, öğretmenlerim, tanıdığım herkes... mekanınız cennet olsun.
21 sene geçti üzerinden, her aklıma geldiğinde hüzünleniyorum.
devamını gör...
17.
gerçek vefat sayısının asla bilemeyeceğiz. deprem sırasında henüz uyumamıştık . 3 saat önce yalova'dan geçerken babam, deprem olursa bütün sahil kısmı denize doğru batar demişti. sabah 7 gibi eve gelmiştik depremden sonra. evin sağlam olduğunu bildiğimiz için dışarı çıkmak çok doğru gelmiyordu babama. 3 gün sonra arkadaşları ile toplanıp bölgeye gittiler 2 hafta sonra döndüler. fazla anlatmadı ama çok daha fazlası var demişti. babamı hiç öyle görmemiştim.
devamını gör...
18.
hep merak etmişimdir. umarım bu merakım ömür boyu devam eder. böyle bir felaketi yaşamam. ülkemde de bir daha yaşanmaz.

depremden sonra ölmek mi zor? yaşamak mı? insan her daim yaşamak ister. fakat kaybettiklerinin acısını yaşamak. ölüm korkusunu yakın yaşamak. o enkazın altından gerçekten çıkılabiliyor mu?

bu arada öldüren deprem değildir. görevini işini layıkı ile yapmayan görevliler, bu çürük binaların inşasını yapan tüccarlar ve bu gerçeği görmezden gelip gerekli önlemleri almayanlardır.

malesef bu sorumlular gerekli cezaları çekmemişlerdir.

dönemin tek sorumlusu olmamak ile birlikte en popüler ve linç edilen müteahhiti yalova bölgesinden veli göçer di. yaptığı konutlarda 195 kişi hayatını kaybetti. 19 yıl ceza aldı. bu cezanın 7.5 yılını içeride geçirdi. ve tekrar inşaat işine girdi. yeteri kadar ceza almadı. cezasının tamamını yatmadı. ve yetkin olmadığı işi terkar yapmasını engelleyemediler.

ayrıca 195 kişinin ölümünden dolayı sadece kendisi ve ortağı ceza aldı. sıralı sorumlular hiç bir ceza almadı. o inşaatlara onay veren belediye görevlileri. denetlemeyen belediye görevlileri. mühendis ve mimarları.

çok yakın zamanda izmir'de yaşadık bu korkuyu. izmir'in yapısı gereği çok yıkıcı olamamak ile birlikte yine can kayıplarımız oldu. fakat bildiğimiz tek gerçek. sıralı sorumlular yine cezasız kalacak.

acı, çok acı bir türkiye gerçeği.
devamını gör...
19.
...gece üç sıraları. dizgiyle uğraşıyorum. altımda bir hışırtı. masanın üzerine fırlıyorum. kaç defa dedim, bir gün yılanların istilasına uğrayacağız, şu girişteki duvarın çalı-çırpısını alalım diye. tarlada yetiştim ben, hayvan hışırtısı değil bu! resmen sallanıyoruz. sokağa ilk fırlayan benim. birkaç saniye geçmiyor, mahalle don atlet dışarıda. elektrikler kesiliyor. sigaranın zararları: güneş bu gece sadece ışığını almış, ateşi her yerimizi yalıyor. sigara içmeliyim. sigara dergide ama. bilgisayarın fişini de çekmeliyim, kaydetmedim de, onca emek boşa gitmiştir. kapılar da açık. karanlıkta sağa sola dokunarak üçüncü kata kadar çıktım. girişte akşamdan kalan çay bardaklarını devirdim. fişi çektim, sigaramı aldım, kapıları kapattım…

sabaha doğru bütün arkadaşlara ulaştık, zayiat yok. sabah namazını camide kılıyoruz, cami mahşer günü, kıble santim santim parsellenmiş, alnımızı koyacak avuç içi kadar bile yer yok. at kafalı insanlar, şimdi mi aklınıza geldi buraları, diyerek caminin allah’a en yakın mekanına kurulduk. kaç yıldır sabah namazını ilk defa camide kılan bizlerdik halbuki. valinin emri: yeni bir emre kadar herkes dışarıda yatsın! ayın ondokuzu. yirmiüçünde derginin istanbul’da olması gerek, ve hâlâ dizgi aşamasındayız. geceleri, timurtaş paşa parkı’ında, otların üzerinde, tashihler, mizanpaj çıktıları elden ele dolaşıyor. etrafta uyuyan tonlarca insan. biraz ötede biri öküz gibi horluyor. allah’ım horlamanın bu kadar pis olduğunu bilmezdim! yanında arkadaşı, dürtüyor onu sağa sola bakınarak: kalk oğlum, git evinde yat, rezil ettin bizi! ama eşek anırtısına benzer bir tonda horluyor bu sefer.

volkan güzelinden ve irisinden bir karpuz getiriyor sabah namazından sonra. yavuz’la gidip sıcak ekmek alıyoruz fırından. arap1 uyukluyor gibi. kıllı kollarını da kaşıyor ikidebir. kalkın ulan kafirler, yapılacak tonla iş var! kalkın da şu karpuzu imana getirelim! dilimler havada uçuşuyor, kapanın elinde kalıyor. mustafa’nın “islam hoş din, güzel din, biz de mümin müslümanız ve islami hareket engellenemez!” sözü düşüyor aklıma. vıcık vıcık ellerle tekrar kağıtlara yapışıyoruz. karpuz çekirdekleri yapışıyor oramıza buramıza. insanlar! istediğimiz devrim değil, inkılap değil, savaş değil, terör değil, bölücülük değil, tahkir ve tezyif değil… biz, sabah namazı ertesi, bu çimenliğin üstünde, herkes uykudayken, sıcak somun ekmekle, ağzımızı şapırdatarak karpuz yemek istiyoruz…

gece programdayız. arkadaşlar tiyatro sahnesinde. perde ikide bir açılıp kapanıyor. sahne arkasındaki soyunma odalarındayız. yeni bir skeç hazırlıkları, abdurrahman (selam sana ey güzel insan…), şiir tonunda ve güzelliğinde konuşuyor, seyircileri oyalıyor. erhan son provayı yapacak ayak üstü, alper’i arıyor. alper tuvalette, erhan kapı önünde duruyor, okuyor, alper içeriden cevap veriyor. tamam hazır. teksoyun da taklidi yapılacak, alper yine içeriden bağırıyor: biienn sadettiiin tiieeksoooy, sıçarıiiyymm!! herkesi kırıp geçiren bir skecin provası böyle yapılıyor. halbuki alper’in teksoyunun şeyettiği anlarda telefonla bolu depreminin haberi geliyordu.

yardım eşyaları ve bir ekiple bolu kaynaşlı’dayız. resmen katliam. mahallenin biri karia suresini dile getiriyor, bir diğeri zilzal’ı harekeliyor. gölcük depreminde bizim kesimin hemen hepsi (biz de ‘yoldaki işaretler’ köşesine almıştık) “ey yamuk yumuk insanlar, asıl kıyametin bu öncü şoklarından ibret almayacak mısınız artık!?” diye yeni bir ayet çıkarıyordu kör bir kuyudan, asırlar sonra. hayır! ey aracı melek ibret almayacağız! korkuya dayalı bir ibret, alınmaz dayatılır! yanmış cesetleri poşetlere biz doldurduk. 25 yaşlarında bir genci 5 kiloluk poşetin içinde ailesine teslim ediyoruz. cami, zemin katındaki kıraathanenin üzerine tekbirlerle oturmuş. belediye ekibi cesetleri çıkarma derdinde. kimseleri yanaştırmıyorlar. allah’tan giydiğimiz üniformaların rengi ile belediyelerininki biraz benziyor. sokuluyoruz araya.

bir delikten caminin içine giriyorum. bir iki çatlama dışında camide bir zarar yok. ama altta 45-50 adam. şurada tek rekatlık bir namaz kılsam, alacağım ibret hakkında biraz ipucu istesem. rabbim şuraya bir melek gönderse de maruzatımızı anlatsak. ibret alın diye anıran, bu katliamın faturasını allah’a çıkartan uyuz eşşekleri… orada olacaktınız, yanmış, kömürleşmiş bedenlere dokunacaktınız, kirişlerin altında beyni dört yana saçılmış küçücük bebeğin bir ucu yanmış renkli emziğini annesine verecektiniz… yedi-sekiz katlı bir binanın teras katına balkonları merdiven diye kullanarak çıkıyoruz. bir de oradan bağırıyoruz: kimse var mıııı!!! kulaklarımızı eşşek kulağı oranınca açıyoruz, yok. ama baba ısrar ediyor, “buradaydı!” korka korka, ibret ala ala bir yerden giriyoruz. bir saat kordonu mu şu parlayan? çekiyoruz, bir saat ve bir kol… dışarıda bekleyen adama ne demeli! “burada kimsecikler yok dayı!” adam, belki arkadaşlarına oturmaya gitmiştir ümidiyle başka yerlerde aramaya koyuluyor, cebimizden yeni bir poşet çıkarıyoruz biz.

insanın isyan etmemesi için, kafir olmaması için cami sütunu sertliğinde bir imanının olması gerekiyor. ölümlerle, korkutmalarla, dehşetle, katliamlarla alınacak ibret insanı sadece bir yere götürür. o yerde de bizim allah’ın işi yoktur. hiltilerle, kazıya kazıya çıkarıyoruz bir adamı, cami değil maden ocağı! boyundan aşağı kirişin altında kalmış, kafa kömür, dişleri parlıyor. paramparça olmuş çakmağının kılıfını alıyoruz. tam çıkarken yakalanmış olmalı, belki de sigarasını yakarken… bu çakmak kılıfını tanıyan var mı? az ötede kıyamet kopuyor: babaaa!!!

caminin içinde oturuyorum. sigaramın dumanı usulca süzülüyor. aşağıda belediye makineleri bet bir ses ve iğrenç bir besteyle sala okuyor. minarenin düşmesi an meselesi. ikide bir kaçıyorlar. bi fırt daha çekiyorum. karşımda ebu bekir, ömer, osman, ali levhaları. sırt üstü uzanıyorum. her şey bu kadar basit… ibret almam gerek diye düşünüyorum, ama almıyorum, daha çok memleketteki evimde olmayı düşlüyorum. bu metafiziki rezaleti ancak bir şey unuttura… günlüğüm yanımda olsaydı, aklıma bir beyit geldi ki…

işte bu kutsal mekandayım, dışarıda kıyamet. rabbim, ömrümüz bazı şeyler için çok kısa, az bir esnetebilseydik. ölümü sevemedik bir türlü. allah’ın bu sünnetine ısınamadık. hangi kavram, hangi anlamlarla süslediysek de… toprağa gömme adetine hemen bir son vermeli; ideolojik, soyut kavramlarla değil, mumyalarla yaşatmalı sevdiklerimizi. ‘el-yevme ekmeltü leküm…’ şiddetinde sarsılıyor içim. kubbe tavanında celi sülüsle yazılmış, derin mi derin, ince mi ince, renkli mi renkli, canlı mı canlı, sıcak mı sıcak, besmelesini zilzal’ın çaldığı öksüz bir ayet: “aklımda o…”
...
devamını gör...
20.
deprem kelimesinin anlamını bilmeyen bana yasayarak ogrettiren, bir daha benzerinin yasanmamasını dilediğim hadisedir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"17 ağustos 1999 gölcük depremi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim