amerikalı kültür kuramcısı
lauren berlant’ın ortaya attığı bir kavram. ilk kez 2011’de yayımlanan “cruel optimism” adlı kitabında yer almış.
kişilerin hayatlarını "daha iyi" kılacağına inandıkları şeylerin (kariyer, aşk, istikrar, refah, özgürlük gibi) aslında onlara zarar vermeye başlamasına rağmen, bu şeylerden vazgeçememeleri durumu.
lauren, sistemin insanlara umut sattığını, bu umutların da aslında gerçekten gerçekleşmesi mümkün olan şeyler değil, sadece insanların oyalandığı, tutunduğu, vazgeçemediği hayaller yığını olduğunu, kolektif yanılsamaların bir ürünü olduğunu söylüyor.
mesela elimizde bir ayşe olsun. ayşe, yıllardır tek başına fiziksel engelli çocuğuna bakıyor. ne doğru düzgün bir sosyal destek var ne bir şey. ama her yerde alkışlarla "annelik kutsaldır", "sen çok güçlüsün", “ben senin gibi güçlü duramazdım” cümleleri havada uçuşuyor. ilk başta iyi geliyor, kendini değerli hissediyor bir nebze ama sonra fark ediyor ki bu "güçlü anne" methiyesi aslında ona yüklenen koca bir yalnızlık. sistem, yardım edemediği kadını, övgüyle susturuyor.
veya ali, yıllardır sigortasız, asgari ücretin bile altında bir maaşla çalışıyor. patronu yıllardır "işler büyürse seni ortak yapacağım." vaadiyle sömürüyor da sömürüyor. ali de bunu artık ezberledi zaten gerçek olmadığını biliyor ama yine de içten içe “belki bir gün” diye düşünüyor. çünkü çıkıp gidecek başka bir yer yok. o vaat, asıl maaş kadar önemli artık. hayatta kalma umuduna tutunmak gibi. ali, kendini kandırdığını biliyor ama umut etmek, boş kalmaktan daha az acıtıyor. o da bu yalanla sabahları kalkıp tekrar işin yolunu tutuyor.
gibi.
devamını gör...