tr. öldürme eylemi
yönetmenliğini
joshua oppenheimer'ın üstlendiği, 2012 yılı, danimarka, norveç, birleşik krallık ortak yapımı suç, tarih türündeki belgesel.
bugüne kadar izlediğim en değişik ve sinir bozucu belgeseldi sanırım.
yönetmen, 1965–1966 endonezya katliamlarını işlemek için başta kurbanların geride kalan aileleriyle görüşmek istemiş fakat insanlar hala korktuğu için bunu gerçekleştirememiş. bu süreçte o dönemin işkencecileriyle tanışmaya başlayınca yapımın oyuncuları, katillerin ta kendisi olmuş. artık yaşlanmış katiller...
ana karakter anwar congo ve diğer adamlar, kendilerini "preman" (gangster/suçlu) olarak tanımlayan ve (o dönem) endonezya komünist partisi üyelerini ve sempatizanlarını gözaltına alıp, işkence edip öldürerek endonezya ordusuyla işbirliği yapan kişiler.
pancasila youth isimli paramiliter örgütün üyeleri. 1965-1966 tarihleri arasında özellikle çinli komünistler başta olmak üzere ülkede, sonradan toplanıp işkence edilenler hariç, 500.000'i aşkın insan öldürülmüş.
belgesel,
voltaire'in "öldürmek yasaktır; bu yüzden katiller cezalandırılır, yeter ki bunu kalabalıklar halinde ve borazan sesleri altında yapmamış olsunlar" alıntısıyla başlıyor.
zaten izledikçe de kendisini belli ediyor. bu insanların bugüne hiçbir ceza almamasını geçtim hala ne kadar el üstünde tutuldukları görmek de mide bulandırıcı.
işkencecilerin, geçmişteki işkenceleri eğlenerek tekrar canlandırmaları, konuşmaları, röportajları izlerken birbirlerine "daha sert oynamalıydın" diye akıl vermeleri... garip ve gerçekti.
hannah arendt’in adolf eichmann davasını izlerken "
kötülüğün sıradanlığı" olarak kavramsallaştırdığı bir şey vardı. zaten izleyen birçok insanın aklına da bu gelmiş. özeti; büyük kötülükler çoğu zaman şeytani, sapkın ya da patolojik bireylerden değil de düşünmeyen, sorgulamayan, itaat eden ve rolünü “iş” olarak gören sıradan insanlardan doğar. arent, bir noktada işi ahlaksal değil de hukuksal bir düzleme çeker.
buradaki faillere de bakınca mesela çok benzer ve "hukuk, düşünmeyen ama hukuka uygun davranan faille ne yapar?" gibi bir sorunun cevabı var gibi. yok ama var gibi. yani bu insanlar sadece sadist değil de resmen cezasızlığın verdiği yetkiye dayanarak kendileriyle gurur duyan iğrenç mahluklar haline gelmişler. yaptıkları şey toplumsal olarak ödüllendirilmiş, hukuken sorgulanmamış. hala insanlar saygı duyuyor ve tarihteki yerlerini de meşrulaştırmışlar resmen. korkunç.
hele o gazeteci pislik. hepsine kuruldum o herife ayrı bir kuruldum.
sonunda yapımda yer alan ekip üyelerinin çoğunun adı da anonim şekilde akıyor. yani neredeyse her ülkenin tarihinde böyle şeyler var maalesef ama üzerine düşünülesi bir yapım olmuş. tbr.
yarın da devam belgeseli olan
the look of silence'a bakayım akşam akşam yeterince sinir oldum.
*
devamını gör...