gastronomika yazar profili

gastronomika kapak fotoğrafı
gastronomika profil fotoğrafı
rozet
karma: 225 tanım: 20 başlık: 0 takipçi: 3

son tanımları


one piece

tanım ile başlayalım, tüm zamanların en köklü animesidir. anime denen illetin yaşayan efsanesidir.

2024 yılı aylardan ocak, o dönemler yeni bir işe başlamıştım. çalıştığım yerde kanımın çok ısındığı ve sonradan çok da iyi dost olduğum "t" adında biri vardı. bir gün çalışırken yanıma geldi ve dedi ki "kanka akşam ben bikaç arkadaşımla buluşucam kadıköy rock n rolla'da. çok iyi çocuklar sen de çok seversin ve seni tanıştırmak isterim. onlar da meslektaşımız. gelmek ister misin ben gelirsen çok mutlu olurum" dedi. açıkçası sonsuz güvenirim o arkadaşa ve "olur abi sen öneriyorsan gelirim" dedim. akşamına damladık oraya ve 3-4 arkadaş daha vardı masada. tanıştık kaynaştık sohbet keyifli geçiyor.

bir anda konu benim hiç aşina olmadığım bir konuya döndü. elmas josu mu daha adamdır marco mu daha adamdır isminde. kinayesiz 45-50 dk boyunca konuyla ilgili türlü argümanlar, türlü flashbackler, geçmiş defterlerin açılması, savaşlardaki hatırlatmalar falan derken bayağı bir alevlendi tartışma. 1. saatin ardından birden gözler bana çevrildi ve "abi sen hiçbir şey söylemedin bu konuyla ilgili, sen hakemlik yap" dediler. dedim ki "abi siz neyden bahsediyorsunuz ben hiç bilmiyorum" bunu dememle birlikte gözler bizim "t" ye döndü ve şakayla karışık olarak "one piece izlemeyen adam mı oturuyor şimdi bizim masamızda?" gibi bir söylemleri oldu. öyle çok bu tarz şeylere bozulan bir insan değilim o yüzden aldırış etmedim. sonrasında "abi kesin izlemelisin, pişman olmayacaksın, çok mutlu olacaksın içinden çıkamayacaksın" gibi söylemlerle bir miktar baskı yoluyla ikna çabasına girildi. arkadaşlara tamam dedim başlayacağım izlemeye.

1. bölüm, 2. bölüm derken 56. bölüm, 129. bölüm derken bugün 800 bölümün üzerindeyim. hala bitmedi ama hatırı sayılır bir yol kat ettim. iyi ki o ortama girmişim ve başlamışım diyorum. benim için unutulmaz bir anı çünkü. pokemon ve shaman king haricinde (onları izlerken çocuktum) ciddi ciddi oturup izlediğim ilk ve tek animedir. hasır şapkalara selam olsun. (tabii ki favorim sanji vinsmoke)
devamını gör...

sözlükteki beyefendi kardeşlerimizin çirkin olması sorunsalı

sorunsal mıdır değil midir bilemem ancak çoğumuz (ki o listeye ben de dahilim) "yakışıklı değil ama sempatik" adlı sınıflandırmaya giriyoruz. nitekim sözlük kadınlarının da muazzam güzel olup olmadıklarını da bilemiyoruz zira henüz mesaj kutum boş ve dolup dolmayacağı şüphelidir. olsun varsın ben yine de çirkin arkadaşlarıma da "çirkin şansının yanında olmasını" diliyorum.

tanım: sözlük kadınlarının acımasız eleştirileridir.
devamını gör...

şu an olmak istenilen yer

şahsım adına konuşursam kesinlikle 2014 yılı kadıköy yeşilçam kafedir. öğlen 12 civarlarında sekmen abi'nin dükkanda çay kaşığının bardakta verdiği ses ve tavla zarı sesleri eşliğinde doyum olmayan eğlenceli sohbetini özlüyorum. 4-5 güzel arkadaşla edilen güzel sohbetten sonra pizzaya hamburgere düşüp ardından barlar sokağında keyifle bira içilecek mekanlardan birine (bunların arasında bay yengeç - şimdinin bira fabrikası- karga ya da rock n rolla vardı) oturup sabah 4 e kadar muhabbet sohbet ve çakırkeyif olarak eve dönüp uyumak vardı. artık çok geç her şey için.
devamını gör...

erkek dediğin 1.90 ve kaslı olur

kadınların erkekliği sadece vücut ölçüleriyle tanımlandığı canım ülkemde ne acıdır ki yine aynı kadınların en çok şikayet ettiği konu cinayetler, tacizler ve tecavüzlerdir.

bir kadın olsaydım bedenine bakmak yerine öncelikle baktığım konu, bana zarar verir mi, bana saygı duyar mı ve beni sever mi? sonrasında da sorumluluk bilincine sahip mi, yüzüne bakılır mı diye sorgularım.

inanın bana erkekteki boy ve kas oranı arttıkça rakipleriniz çoğalıyor ancak aynı oranda zekada gerileme gerçekleşiyor. yine de tercih sizin tabii. umarım aradığınız boyda ve vücutta birini bulursunuz ve mutlu mesut yaşarsınız.
devamını gör...

stavroz

live kayıtlarını çektikleri mekanlardan kullandıkları setup kalitesine ve müziğe bakış açılarına kadar insanın içini keyiflendiren sanatçılardır. keyfin zirvesi için hayal etmek gerekirse temmuz-ağustos ayları saat akşam 5-6 civarı duştan yeni çıkılmış hala nemli saçlara sahipken giyilmiş ipek gömlek ve keten şort, güzel bir sneaker ile gün batımını deniz eşliğinde net gören bir yerde elde mojito ile chill partileyen arkadaşlarınla dinlenen müziktir. bir detay daha var ama onu sadece ortamına girenler ya da keyfin ne olduğunu bilenler anlar. :) öyle de bir ekiptir.
devamını gör...

hep aynı şarkıları dinlemek

bilgisayarın başına geçip kulaklığımı taktığımda ya da direksiyonun başına geçtiğimde gerçekleştirdiğim rutindir.
buyurunuz efendiler.
devamını gör...

kapadokya

şahane techno-rave partilerinin yapıldığı yerdir ve dillere destandır. bilet bulması zordur, yabancılara önceliklidir ancak tanıdık varsa ya da yurtdışından geldiğini ispatlarsan bilet almak daha kolaydır. 2026 yazı için bilet bulan olursa lütfen haber versin.
devamını gör...

30 yaşındaki kızın flört etmeye çalışması

1990-99 arası doğan kuşağın beşik kertmesi ya da görücü usulü ile hayatına devam ettiğini sanan insanların beyanatıdır. kadını erkeği bulunmamaktadır bu fıtratın anacım, kim nasıl isterse öyle flörtleşmelidir.
devamını gör...

touche

bu üçlünün çok güçlü olduğu cover grubu. davulcunun da gitarcının da vokal/bas gitar çalan arkadaşın da ensturmanlarına hakimiyeti bir yana eğlenerek ve severek bu işi yaptıkları belli fazlasıyla. bir gün canlı dinlemek umuduyla başarılar dilerim.
devamını gör...

geceye bir balık bırak

bald chin groper isminde bir arkadaş var ki hayatımda yediğim dokusu en yumuşak ve en lezzetli balıktır kendileri. her insan evladının en az 1 kere hayatında denemesi gereken ama coğrafyası gereği avustralya'nın sadece batı kıyılarında bulunmaktadır. 90 cm uzunluğunda 7 kg ağırlığında ve testere misali dişlere sahiptir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

iş yerinde mobbing

yaşadığım noktada istifa dilekçem ile işletme sahibinin karşısına geçtiğim durumdur. böyle konularda biraz ego sahibi olup mobbing yapana boyun eğmemek gerektiğini zor yoldan öğrenmiştim. hatta hatırlarım sektöre yeni başladığım yıllarda bir üstüm sürekli bana mobbing yapıp üzerime oynuyordu. 1. haftanın sonunda dayanamadım ve iş dışında kuytuya çekip, "benimle sorunun şahsiyse hadi şu an burda görelim sorunumuzu" dediğimde paniklemişti ve o günden sonra ilişmemişti. ters de tepebilirdi ama gözü karartmıştım. yine yakın zamanda böyle bir şey başıma geldi ve "siz profesyonel değilsiniz, ben de profesyonel olmayanlarla çalışacak düşük profilli biri değilim. bu istifa dilekçem, size layık birini bulmanız için 1 aylık ihbar süremi bugün başlatın kolay gelsin" diyip arkamı dönüp gitmiştim ve çok içine oturmuş olacak ki söylediklerim o süre zarfı boyunca patron hep bi açığımı yakalamaya çalıştı. allahtan erkenden buldularda iş akdimi hemen sonlardırdılar görmedim yüzlerini.

size önerim, ölmüyorsanız mobbing'e ses çıkarın ancak öyle bir ses çıkarın ki sizi dışarda gördüğünde bile yolunu değiştirsin. "sen hayırdır, bu ne cüret, sen kendini ne sanıyorsun, kimsin sen" gibi çıkışlarla desteklemenizi öneririm. atağa geçin. arkası boş olsa bile atağa geçmezseniz yarın daha çok ezecekler.
devamını gör...

gençlerin artık stüdyo daireler tercih etmesi

80'ler ve 90'lar dönemlerinde evlerin büyük, dayalı döşeli olması bir yana büyük komidinler, fiskoslar, vitrinlerin gösteriş unsuru olmasından kaynaklı fazlasıyla kalabalık bir hal almaktaydı. özellikle vitrin üzerinde duracak olan tabak bardak seti kesinlikle göze hoş gelen pahalı ve asla kullanılmayacak ürünler olmalı, misafir için ayrılan ayrıca tabak setleri dolapların içinde muhafaza edilmeliydi. günümüzde yeni ev dizen insanlar tamamen minimal, yer kaplamayan ve kullanışlı ürünleri tercih ediyorlar çünkü her santimetre kare para demektir. ayrıca eskiden bayram ziyaretlerinden misafirliklere kadar pek çok etkileşimde evdeki bulunan eşyaların gösteriş açısından önemi büyüktü. şimdilerde bunlara pek dikkat edilmiyor ki insanlar bu konuda çok haklılar. ayrıca müteahitlerin de 1 tane 3+1 yapıp 10 paraya satacağıma 3 tane 1+0 yapıp 20 paraya satarım dediklerini de duyar gibiyim.

şimdilerde insanların kültürleri değişti, komşuluklar azaldı, insanlar evde çok yakınları değilse buluşmuyorlar. doğal olarak evde geçirilen vakit de azaldı.

büyük evin de ısıtma ve temizlik açısından zahmetleri de düşünüldüğünde ben stüdyo dairenin doğru bir tercih olduğunu düşünmekteyim. gel gelelim evlenip çocuk yapmak niyetindeyseniz o kısım başka.

tanım: gençlerin milenyum zihniyle hareket etmesinin sonucudur. az, öz, modern ve ucuz olsun.
devamını gör...

mükemmel introya sahip yerli şarkılar

why don't you call me anymore ilk bakışta yabancı gibi görünse de mazhar fuat özkan üçlüsünün çıkardığı şahane bir eserdir efendim. iyi dinlemeler.
mfö
devamını gör...

güncel gürsel artıktay

nihayet spotify'da "this is güncel gürsel artıktay" listesi yayınlanmış olan sanatçı. yaşanmışlıkları dibine kadar hissettirip ağlama krizlerine sokar ve bundan zevk alırsınız. bir yazar bir yerlerde konserinde "açık kalp ameliyatı" tabiri kullanmış. kulaklıkla dinlerken bile neşter vurulmuş gibi hissediyorum, yurtdışına yerleştiğim için herhangi bir konserine yetişemedim. bir gün tatil için bile döndüğümde mutlaka konserine 10'lu selpak ile gideceğim.
devamını gör...

avustralya

yerli halkının kültürlerinin türk kültürü ile uzaktan yakından alakası olmayan ülkedir.

efendim şöyle ki tarihleri fazlasıyla kanlı, kargaşa, soykırım ve işgal ile bilinmesi gerekirken olabildiğince örtbas edilmeye çalışılmıştır diğer ülke halklarına karşı. günümüzde göç açısından oldukça popüler bir yer haline gelmiş ve bu sebepten ötürü vize işlemleri gün be gün zorlaşmaktadır.

avustralyalı (nam-ı diğer aussie) olarak bilinen bu arkadaşlar öncelikle köylü ingilizlerdir. ingiltere'de yaşam şartlarından kaynaklı (1700-1800) buraya göç eden ve işgal eden halk tabiri caizse aborjinleri yerlerinden edip soykırım uygulayıp savaş açıp topraklarını ellerinden alıp 1960'larda kuru bir "özür" ile geçiştirmişlerdir. tabii özür diledikleri halkın %85'i çoktan öbür dünyaya gitmiştir.

1. dünya savaşı döneminde (1914-1918) kraliçe himayesinde olup ağzının içine bakan bu arkadaşlar bir emirle toplama ve savaş tecrübesi bulunmayan bir ordu (ordu demeye bin şahit lazımdır) kurup çanakkale boğazının dibine gönderilmişlerdir lakin o sırada savaşan ingilizlerin bu arkadaşları (anzac) ittifak askerleri sanıp onlara saldırmıştır ve hatırı sayılır bir hasar vermiştir. bayağı friendly fire.

nitekim türk askerleri tarafından da hezimete uğratılan ve giden askerlerin ya da devlet büyüklerinin türkiye'nin haritada yerini bile gösteremeyecekleri bir yere özgürlük adı altında (neyin özgürlüğü kardeş siz zaten dünyanın öbür ucundaki adada yaşıyorsunuz bizden haberiniz bile yok) savaşa piyon gibi gönderilip yenilip bir kısmı ülkesine geri dönmüştür. kahramanlar olarak anılmaktadırlar hala.

gazi mustafa kemal paşa bu durumdan haberdardır ki avustralyalı ve yeni zelandalı asker ve asker ailelerine teselli mesajlarında bulunmuş, azıcık tarih araştırmayı seven avustralyalılar (ki sayıları azdır) tarafından saygıda bulunulmuştur.

günümüz avustralyalı (göçmenlerden bahsetmiyorum) insanlarının genel anlamda profilini özetleyecek olursam;
su sporları severler.
barbekü yapmayı severler.
bankacılık, devlet dairesi ya da inşaat işlerinde çalışırlar.
hayata dair tek dertleri bir sonraki public holiday'de karavanla hangi plaja gitsektir. o kadar rahat ve umursamazlardır.
bizim kültürümüzle kıyaslandıklarında tutumlu değil, cimri statüsündelerdir ancak bu onların kültürü. biz onlara çok eli açık ve hatta savurgan geliriz.
aksanları allah affetsindir.
üniversiteler çok pahalı olduğu için devlet destekli (bizdeki ön lisans ama meslek odaklı olan) okullarda eğitim alıp iş hayatına geçerler.
üniversite konusundaki zorluktan kaynaklı ülkede doktor yetişmemektedir ve doktor-hemşire açıklarını yurtdışından karşılamaktadırlar.
yine aynı sebepten ötürü arz talep dengesi zayıf olduğundan sağlık sektörü pahalı, yavaş ve kalitesizdir.
bizzat bu sebeplerden ötürü parası olan insanların tedavi olmak için 20 saat uçak mesafesindeki ülkelere gittiklerine şahit olmuşumdur.
çalışma saatleri içinde bile olsalar bir probleminiz varsa çözmek yerine kuralları tam anlamıyla uygularlar ve kurallar sorunu çözmemek üzerine kuruluysa çözmezler. işimi kaybetmek istemiyorum düşüncesiyle sizi ortada bırakırlar.

vergi sistemi sizin kazancınızla doğru orantılı artmakta olup minimum %25 devlete vergi vermekle yükümlüsünüzdür. bunun handikapı şudur ki siz ne kadar çok çalışırsanız çalışın, ne kadar iyi maaş alırsanız alın devlet sizin fazla para kazanmanıza müsaade etmiyor hatta üstüne herhangi bir hizmetten de faydalanamıyorsunuz (vatandaş değilseniz) uyduruyorum yıllık 90k alan biri ve yıllık 65k alan biri arasında haftalık 200 dolar fark var. normalde ücret skalasında arada 25k dolarlık bir fark varken devlet elinizden 25k dolar fark almanıza müsaade etmiyor. elinize 10.4k kalıyor. 14.6k fazla paranızı vergi olarak yine elinizden alıyor.

hep kötü yanlarından bahsettim biraz da iyi yanlarından bahsedeyim.

burada bir süredir yaşıyorum ve bahsedildiği gibi yok örümcekler tarantulalar falan filan yok arkadaşlar. varsa da 3 ayda 1 kere denk gelirsiniz eğer şehirde yaşıyorsanız. gayet makul bir oran.
alım gücü birçok avrupa şehrine göre daha iyi.
asgari ücrete çalışsanız bile oda kiralayıp karnınızı doyurabilir dışarda vakit geçirebilir pozisyonda olabiliyorsunuz ancak hayal satmayalım, bundan fazlasını yapamazsınız.
1.5 aylık maaş biriktirip araba, 2 haftalık maaş ile iphone alabilirsiniz.
çalışma saatleri konusu çok değişkendir eğer mutfak sektöründeyseniz türkiye'de çalışmak çok daha konforlu ve kolay. (bu konuda beni linçleyecek arkadaşların bana önce cv göndermesini rica ederim, kalpler kırılmasın)
eğer diğer sektörlerdeyseniz genellikle (buraya dikkat) 38 saat çalışılıyor. 2 gün izin demek. ben türkiye'de 2 gün izin ne demek bilmiyorum bizde yok öyle bir şey.
bazı bölgeler haricinde ülke güvenli. arabanın kapısını kitlemesen, evin kapısını kitlemesen de olur. insanlar personel odasında (günde 150 kişi girip çıkıyor) telefonunu şarja bırakıp cüzdanını orta yere bırakıp gidiyor. güven duygusu hakimdir.
(trafikte hariç) insanlar kibar.
bir çok ülkeden ve milletten insanın bir arada yaşadığı bir ortamda her gün yeni bir şey öğreniyorsunuz. avustralyalıların ingilizce dışında bir dil bilmeyip öğrenme ihtiyacı duymadıkları noktada multi language sahibi bir birey olmanın egosunu yaşıyor ve tatmin oluyorsunuz.

uzun lafın kısası türkiye'den gelen bir birey için çok fazla farklılık ve adaptasyonda zorlanmalık durumlar yaşamanız muhtemeldir. biraz şans kader kısmet ne derseniz artık ondan lazım.
güzel ülkeme güneşli günler temenni ederim. esen kalın.

(not: beğenmiyorsan dön diyecek arkadaşlar, bi düzeniniz otursun sonra tekrar konuşuruz)
devamını gör...

serpme kahvaltı

yurtdışında yaşamaya başlandığında en çok özlenen şeyler arasındadır. reklam yapmayacağım ama meşhur bi dükkan var istanbulda. oranın kahvaltısını çok özlüyorum. bir de alaçatı'da vardı bi yer daha. burnumda tütüyor sözlük. pişiler yumurtalı ekmekler.
devamını gör...

türk milletinin atatürkçüleri iktidar yapmamasının nedeni

türk milleti mensubu olmamasından kaynaklıdır.

ülkemizde, artık sosyal medyanın geldiği nokta gibi, artık 4-5 farklı görüş değil 1 milyondan fazla görüş haline gelmiş bulunmakta ve birlik beraberlik düşüncesinden uzaklaşıp bireyselliğe doğru gidişatımız oluşmakta.

nitekim atatürkçü diye tabir ettiğimiz insalar bile zaman zaman atatürk'ün benimsediği 6 oktan 2'si üzerine yoğunlaşıp 4'ünü hiçe sayıp (sayılar değişebilir) atatürkçüyüm diye geçinmektedir. aynı zamanda bazı insanlar türk kelimesinden rahatsızlık duyup bu kelimeyi kullanmamak için türlü bahaneler üretip kendini soyutlamaktadır. bahsettiğim kelime bir ırk ya da milleti değil, ülke toprakları içinde yaşayan her bireyi temsil ettiğini inatla söyledikçe benimsememektedirler çünkü ayrımcılık ve imtiyaz talep etme niyetindelerdir.

biz orta asya döneminden 1923 yılına kadar olan süreçte hep "tek adam" tarafından yönetilmeye alışkın olan bir milletiz. atatürk çok büyük ancak çok da riskli bir iş başardı ancak biz bunu değiştirip yeniden "tek adam" anlayışıyla yönetilmeye devam ediyoruz. dolayısıyla bizden kolay kolay cumhuriyetçi bir yapı çıkmaz. çıkacak olsaydı çıkardı şimdiye kadar.
devamını gör...

gastronomi

mümkünse türkiye'de daha fazla mezunu yer almaması gereken alandır. zira o kadar çok mezunu var ve iş arayan insanların artık o kadar çok rakibi var ki. rakiplerinizi geride bırakmanın birkaç yolundan kelam edebilirim.

1) yes chef demeyi öğrenin, mantığını kavrayın. herkese de demeyin. ayrımına varmayı öğrenin.
2) çok değil akıllı çalışın.
3) gelişime açık bir alan ancak reçete toplamak yerine teknik öğrenmeyi huy edinin. panna cotta yapmayı öğrendikten sonra seçtiğiniz malzemeyle birleştirip füzyon yaratabilirsiniz. (boza ile panna cotta fikri bana aittir evet lütfen çalmayınız)
4) doğru şefi arayın bulun, yalvarın, ekonominiz yettikçe az para çalışın gerekirse ama doğru şefle çalışın.
5) burada ikiye ayrılacaksınız; ya çok çevresi olan şeflere yalakalık yapıp iyi yerlere bir şekilde kendinizi atıp kötü insan ortalama şef olup insanlara zulüm edip patronlarla kanka olup iyi para kazanacaksınız ya da işimi hep doğru yapıcam şefimin sözünden çıkmayacağım diyip şefin takdiriyle pozisyon alıp diğer söylediğim insanların sizden az şey bilmesine rağmen başınıza şef olarak geçmesini izleyecek sonrasında yurtdışı hayalleriyle buralardan tüyeceksiniz. bunlar yaklaşık 10 yılın tecrübeleri ve şunu söyleyebilirim ki bu sektörde çok fazla insan tanıyorum (maalesef) ve kiminle konuşsam istisnasız sektörü bırakma niyetinde. bahsettiğim fikir yurtdışında da aynen devam ediyor bu arada. onlardan biri de benim.

kolaylıklar dilerim.
devamını gör...

normal sözlük

diğer saçma sapan sözlüklerden sonra kendimi bulma isteğiyle tesadüfen yakaladığım ve insanların sevgi dolu olduğunu tahmin ettiğim sosyal mecradır.

sözlüğün uzandığı bölgeleri biraz daha uzaklaştırmak amacıyla aranıza avustralya'dan katılıyorum. mesajlarınızı da zevkle cevaplayabilirim ancak lütfen "düzenimiz var yeğenim" konusuna varmasın mesajlarınız.
devamını gör...

kadıköy

yurtdışına taşındıktan sonra burnumda tüten canım ilçem. öyle özledim ki sözlük, bahariyede yürümeyi modada vakit geçirmeyi. akmar’ın önünden her geçişimde orada pankartlarla hakkını savunan (1980-85 doğumlu ve gençliğini orada yaşayan insanlar), özgürce istediği müziği dinlemek isteyenlerin hayatları gözlerimin önüne geliyor. bunlardan biri de büyük abimdi çünkü. dünyada bir tane daha kadıköy yok. çok özlüyorum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim