#3231955
hem her şeyi vardı çiçekin hem de hiçbir şeyi yoktu. her şeyi vardı, çünkü rüyalar alemindeydi. hiçbir şeyi yoktu, çünkü ölümüne uyumuştu.
biri gördü onu. pîri gördü. bu bakışı taa rüyasında hissetti çiçek. hakikatte de gerçekte de biri görmüştü onu ama çiçek çok korkuyordu rüyada bile. rüyasında bu mahir eller onu bir yolculuğa çıkarmıştı. kuru toprağını iyice sulamış, yumuşatmıştı. toprak yumuşayınca kökünü topraktan ayırmıştı. o an iç çekip sıçramıştı çiçek ama uyanmamıştı. bu mahir eller kökünü suyla iyice arıtmıştı.
zihni, ruhu, duygusu, düşüncesi, oldukları, olabilecekleri... her şeyi o mahir ellerdeydi. apaçık. savunmasız.
gassal elinde meyyit gibiydi çiçek. ölümüne uyumuştu ya zaten. o mahir eller suya bıraktı çiçeği bir süre. sonra evini, toprağını, saksısını her şeyini değiştirdi. her şeyim sandığı her şeyi...
sonra sudan aldı çiçeği ve dallarını bir bir kesti. rüyasında da aynen böyle oluyordu işte. canı çok yandı çiçekin ama çiçek bu defa isyan etmiyordu. dallarını kesen, onu küçücük bir gövdeye teslim eden mahir eller; saksıyla toprağı, toprakla çiçekin köklerini usul usul harmanladı. en son saksının altına su dolu bir kâse yerleştirdi ve çiçek kökleri ertesi güne uyanmaya durdu.
işte böyle. böyle olmuştu her şey. kökler çiçeğin zihniydi. zihnin uyanması başka, bedenin uyanması başkaydı.
bin yıllık uyumuştu sanki çiçek, sinesinde rüyalardan kalma hatıraları vardı. içinde kendisinin de bilmediği bir kalabalık da vardı sanki. farklı çiçeklerin çatırtıları, başkaca çeşmelerin suları, başka başka adreslerin toprağı vardı sanki. zihninin rüyalardan gerçeğe açılması da işte böyle olmuştu çiçekin.
görkemli dallarını, yapraklarını aradı ama hissedemedi. yoktular. bir küçücük, kısacık gövdesi vardı belli ki. ne olmuştu ona böyle? bilmiyordu. kabusları gibi. kabuslarında tam bir insanı sevecek gibi oluyordu bir de bakıyordu ki o insan dalını budağını kesmiş. tam birine ısınacak oluyordu, o insan da çiçeğini koparıyordu. kıymetini bilene, hakkını verene denk düşememişti bir türlü.
sonra kendisiyle konuşan bir ses işitti. belli ki biri ona bir kitap okuyordu. ama bu kitabın dilini bilmiyordu çiçek. yine de güzel seler, güzel şeylerdi bunlar, anlıyordu çiçek. içinde umut vardı, sevgi vardı, yaralar vardı, bazen de celâl hissediyordu ama o da şefkatten.
o da ne? yanında yöresinde başkaca çiçekler mi vardı?
çiçek yine sese döndü.
kalbi, güneşe meyleden ayçiçeği gibi bu sözlere meylediyordu...
devamını gör...