1.
-iyi sürpriz-
senelerce bekledi; ama artik olacak gibi degildi, olmayacak gibi davrandi o da ama oldu, her nasılsa oldu. ona da sürpriz oldu, ne yapacagini bilemedi ve öylece birakti kendini engin derinliklerine suyun... haklıydı belki de “hayat hep sürprizlerle doluydu ama kötü sürprizlerle, hep daha kötü sürprizlerle... iyilerine alişik degildi, alışmak da istemedi artik...”
senelerce bekledi; ama artik olacak gibi degildi, olmayacak gibi davrandi o da ama oldu, her nasılsa oldu. ona da sürpriz oldu, ne yapacagini bilemedi ve öylece birakti kendini engin derinliklerine suyun... haklıydı belki de “hayat hep sürprizlerle doluydu ama kötü sürprizlerle, hep daha kötü sürprizlerle... iyilerine alişik degildi, alışmak da istemedi artik...”
devamını gör...
2.
işe giderken uzaktan beni seyreden bir genç fark ettim. bu sima bana yabancı gelmiyordu. biraz daha yaklaşınca panikten ne yapacağımı şaşırdım. bu genç benim 7 sene önceki halimdi. içimdeki korkuyu dışıma belli etmedim. sanırım 7 senede bir şey değişmemiş. eskiden de belli etmezdim. birden genç söze girdi:
-birkaç gündür seni izliyordum. sakallar hariç yüzüm neredeyse aynı. hatta sakalını kessen seninle aynı oluruz. öte yandan karakterini gözledim. karakter olarak çok değişmişsin. eskisi kadar konuşmuyorsun(bunları derken hâlâ susarak izlemeye devam ediyordum). her konuda ahkam kesmiyorsun artık. bakıyorum da kitap okuma alışkanlığın da olmuş. hani kitap okumaya ihtiyaç duymuyorduk? benim kadar patavatsız da değilsin artık. sahi ne oldu sana böyle? nasıl bu hale geldim ben?
-kardeşim birkaç seneye şefkat tokadı yiyeceksin. o dönem için zorlu olsa da bunun senin için gerekli olduğunu benim yaşıma gelince anlayacaksın. birkaç örnek vereyim sana: sen daldaki bir elmayı yemek istediğinde o elmayı alabilmek için hiçbir çaba sarfetmiyorsun. oysa ben ise o elmayı yiyebilmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. gerisini allah'a bırakıp tevekkül ediyorum. sen çok konuşunca insanların seni dinlediğini sanıyorsun. hatta bundan endişe duyuyorsun. insanlar seni dinlemeyecek korkusuyla çok konuşmanın yanısıra hızlı da konuşuyorsun. içinde insanların seni dinlememe ihtimalinden dolayı oluşan bir kaygı var. oysa benim yaşıma geldiğinde daha sakin konuşacaksın çünkü gerekmedikçe konuşmuyorsun. insanlar seni az konuştuğun için dinliyor ister istemez. hem allah, az konuşana hikmet veriyormuş gerçekten. sen çok ses çıkarınca dinlemiyor insanlar. çokun içinde "çok" dikkat çekmeyebilir ama çokun içinde "az" mutlaka kendini belli eder. kardeşim, ben sana şu an ne kadar nasihat etsem de sana fayda etmeyecek. sen nasihatlere kulağını ve yüreğini açmışsın ama o nasihatleri tutmak için hiçbir şey yapmayacaksın. nasihatlerim sadece aklının bir köşesinde kalacak asla eyleme dönüştürmeyeceksin biliyorum. umursamaz değilsin biliyorum ama huyun işte, bir şeyler yapmıyorsun maalesef.
dedikten sonra genç halim yavaş yavaş kaybolmaya başladı. olduğum yerde kıpırdamadan dakikalarca bekledim. şoku atlattıktan sonra işe doğru yürümeye devam ettim. "acaba 7 sene sonraki halim, bana ne söylerdi kim bilir?" diye geçirdim içimden...
-birkaç gündür seni izliyordum. sakallar hariç yüzüm neredeyse aynı. hatta sakalını kessen seninle aynı oluruz. öte yandan karakterini gözledim. karakter olarak çok değişmişsin. eskisi kadar konuşmuyorsun(bunları derken hâlâ susarak izlemeye devam ediyordum). her konuda ahkam kesmiyorsun artık. bakıyorum da kitap okuma alışkanlığın da olmuş. hani kitap okumaya ihtiyaç duymuyorduk? benim kadar patavatsız da değilsin artık. sahi ne oldu sana böyle? nasıl bu hale geldim ben?
-kardeşim birkaç seneye şefkat tokadı yiyeceksin. o dönem için zorlu olsa da bunun senin için gerekli olduğunu benim yaşıma gelince anlayacaksın. birkaç örnek vereyim sana: sen daldaki bir elmayı yemek istediğinde o elmayı alabilmek için hiçbir çaba sarfetmiyorsun. oysa ben ise o elmayı yiyebilmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. gerisini allah'a bırakıp tevekkül ediyorum. sen çok konuşunca insanların seni dinlediğini sanıyorsun. hatta bundan endişe duyuyorsun. insanlar seni dinlemeyecek korkusuyla çok konuşmanın yanısıra hızlı da konuşuyorsun. içinde insanların seni dinlememe ihtimalinden dolayı oluşan bir kaygı var. oysa benim yaşıma geldiğinde daha sakin konuşacaksın çünkü gerekmedikçe konuşmuyorsun. insanlar seni az konuştuğun için dinliyor ister istemez. hem allah, az konuşana hikmet veriyormuş gerçekten. sen çok ses çıkarınca dinlemiyor insanlar. çokun içinde "çok" dikkat çekmeyebilir ama çokun içinde "az" mutlaka kendini belli eder. kardeşim, ben sana şu an ne kadar nasihat etsem de sana fayda etmeyecek. sen nasihatlere kulağını ve yüreğini açmışsın ama o nasihatleri tutmak için hiçbir şey yapmayacaksın. nasihatlerim sadece aklının bir köşesinde kalacak asla eyleme dönüştürmeyeceksin biliyorum. umursamaz değilsin biliyorum ama huyun işte, bir şeyler yapmıyorsun maalesef.
dedikten sonra genç halim yavaş yavaş kaybolmaya başladı. olduğum yerde kıpırdamadan dakikalarca bekledim. şoku atlattıktan sonra işe doğru yürümeye devam ettim. "acaba 7 sene sonraki halim, bana ne söylerdi kim bilir?" diye geçirdim içimden...
devamını gör...
3.
kaşlarıyla gözleri arasındaki boşluğa öykü yazmaya kalkan bir kadın var barda. o kadar heyecanlı. kelimeleri bir bir sıralamak istedi. kirpikleri uzun, arada engel oluyordu iğnenin ucuyla dikkatlice işlediği kelimelere. öykünün bir özelliği yoktu. kimsenin öyküsünün bir özelliği olmaz dümdüz anlatıldığında. süslü kelimeler gerekli. sırası bozuk. insanın bilinciyle oynayan. oysa kadın süs nedir bilmiyordu. ne diye kalkıştı ki kaşlarıyla gözlerinin arasındaki boşluğa öykü yazmaya. ne derdi vardı? insanın hayatına renk katması için bir çok yöntem vardı. öykü yazmak renk katmaktan fazla. kusma hali. birikmiş pıhtılaşmış kanın bir bıçakla patlatılması gibi bir seferde zihinde beliren bir görüntünün olaya dönüşmesi. olayın artık zihinde kalamama hali. bazıları var, bu kadın kesinlikle onlardan biri değildi. fazla olay dönüyor kafalarında. tutamıyorlar sonra kafalarını. ağırlaşıyor. balon oluyor. boyun mıhlıyor bedene kafayı. düdüklü tencerenin buharını çıkarması gibi ufak ufak atmak gerekiyor kelimelerle biriken olayları. bu kadının olayı yoktu. sıradan bir yaşantı. tek özelliği kaşlarıyla gözlerinin arasında gereğinden fazla mesafe olması. sabah dokuz, akşam beş bir iş. toplu taşımada ayakta giderken oturanlara atılan birkaç sevimsiz bakış. iki artı bir evin zevksiz salonu. bulaşıklar. çamaşırlar. ütünün sıcaklığı. yatağın çarşafının buruşukluğu. telefonun yanmayan ekranı. gün doğana kadar. sonra tekrar. böyle bir kadın ne olayı yaratmış olabilir ki yazmak istesin.
sahi ne yazmak istiyorsunuz kuzum.
sahi ne yazmak istiyorsunuz kuzum.
devamını gör...
4.
kayıptı ve odadaki herkes potansiyel hırsızdı gözümde ama bu kez çalan telefon değildi.
devamını gör...
5.
cebinin derinliklerinden anahtarlarını çıkarmak için elini cebine attığında bir süre anahtarlarını bulmak için uğraştı. bu uğraş ona kalbinin ve düşüncelerinin derinliklerinden bulup çıkarmak istediği bazı kötü anılarını hatırlatmıştı. keşke her şey o anahtarı bulup çıkardığı gibi kolay olsaydı. öyle çok isterdi ki kalbinden ve düşüncelerinden de bir çırpıda bazı şeyleri öyle çıkarıp atabilmeyi. anahtarlarını çıkardığında dudaklarının arasındaki sigarasından son bir nefes alıp sigarasını söndürdü. apartman kapısını açtıktan sonra geriye dönüp bakmadan kapıyı hafifçe ittirip kapadı. bu hareketi ona geriye dönüp bakmadan kapattığı onu rahatsız eden bazı kapıları hatırlatmıştı. tebessüm ederek yavaş adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı. merdivenleri çıkarken de bu yavaş adımlarını hayatındaki gidişata benzetmişti. son zamanlarda yaptığı her hareketi bazı metaforlarla ilintilendiriyordu. apartmanının kapısına geldiğinde kapıyı açmak için anahtarları denemeye başladı. bir türlü tek seferde kapıyı açan asıl anahtarı bulamıyordu. gerekli gereksiz bir sürü anahtarı anahtarlığında tutmasının sonucuydu bu. hayatı da bu metafora benzetiyordu işte. gerekli gereksiz bir sürü kişiyi hayatında barındırıyor ama ona kapıları açacak olan asıl anahtarları bulmakta hep zorlanıyordu. bu düşünceler arasında usulca evine girdi. günün getirmiş olduğu yorgunluk sanki eve adımını atar atmaz vücuduna tesir etmişti.
odasına girdiğinde derin bir ürperti ile birlikte korku yaşadı. karşısında kanlı canlı bir şekilde oturan kendisiyle karşılaşmıştı. rüya mı görüyordu yoksa deliriyor muydu? karşısında oturanlar yine kendisiydi ama birinin yüzü yorgun, gözaltları şiş ve sanki bir kavgadan çıkmışçasına soluktu. diğeri ise onun aksine bembeyaz ve tertemiz yüzüyle gözlerinin içi parıldar bir haldeydi. yorgun gözüken hemen konuşmaya başladı. ‘’ benden kaçmak istesen de asla kaçamayacaksın. ben senin dününde var olduğum gibi şimdi de şuanındayım ve yarınında da olacağım. beni yok saymaya çalıştıkça ben senin hep bir adım arkandan gelmeye devam edeceğim. ansızın karşına çıkan bir fotoğraf karesinde, yolculuk yaptığın esnada dinlediğin müzikte, izlerken gördüğün bir film karesinde hep ben sana kendimi hatırlatacağım. çünkü ben senin geçmişinim. ‘’ diyordu. bunu tebessümle dinleyen yanındaki ışıltılı gözleriyle konuşmaya başladı. ‘’ hayır, sen onu sadece beni inşa etmek için kullanacaksın. o, sadece dersler çıkardığın bir öğretici. onu sürekli yanımızda taşımak zorunda değiliz. gülmek istiyorsan onu bir kenara bırakıp öğrettiklerine teşekkür edip yolumuza birlikte devam edeceğiz. çünkü ben senin geleceğinim. ‘’ diyordu. yorgun ve solgun yüzüne inat konuşmaktan geri kalmamaya inat edercesine geçmişi yine söz aldı. ‘’ sadece gülüyorum, onu yani geleceğini inşa etmek için bile bana yani geçmişine ihtiyacın varken beni yok sayarak yoluna nasıl devam edebilirsin ki? ‘’ dedi. aynı zihnindeki gibi burada da geçmişi sürekli konuşuyor geleceğe söz hakkı vermiyordu. gelecek ise umut dolu bakan gözleriyle ‘’ geçmiş sadece kırılmış bir ayna, sen onların parçalarını birleştirmeye çalıştıkça sadece kendine zarar verecek ve ellerini keseceksin. bir türlü doğru görüntüyü bulamadığın gibi kendini de bulamayacaksın ve bu seni mahvedecek. ama ben yani geleceğin seni özgürleştirecek ‘’ dedi ve her ikisi de birden ortadan kayboldu.
uyandığında, saat henüz asıl uyanması gereken saat değildi. yatağında oturup bu tuhaf rüyasını düşündü. bu bir kabus muydu, yoksa…? kötü rüyalara kabus adını veren insanlar iyi ve güzel rüyalara neden sadece güzel demekle yetinmişlerdi? bu düşünceler arasında yatağından kalktığında ilk adımlarını geleceğe doğru atmaya karar vermişti. rüyasında da söylediği gibi; geleceği onu özgürleştirecekti…
odasına girdiğinde derin bir ürperti ile birlikte korku yaşadı. karşısında kanlı canlı bir şekilde oturan kendisiyle karşılaşmıştı. rüya mı görüyordu yoksa deliriyor muydu? karşısında oturanlar yine kendisiydi ama birinin yüzü yorgun, gözaltları şiş ve sanki bir kavgadan çıkmışçasına soluktu. diğeri ise onun aksine bembeyaz ve tertemiz yüzüyle gözlerinin içi parıldar bir haldeydi. yorgun gözüken hemen konuşmaya başladı. ‘’ benden kaçmak istesen de asla kaçamayacaksın. ben senin dününde var olduğum gibi şimdi de şuanındayım ve yarınında da olacağım. beni yok saymaya çalıştıkça ben senin hep bir adım arkandan gelmeye devam edeceğim. ansızın karşına çıkan bir fotoğraf karesinde, yolculuk yaptığın esnada dinlediğin müzikte, izlerken gördüğün bir film karesinde hep ben sana kendimi hatırlatacağım. çünkü ben senin geçmişinim. ‘’ diyordu. bunu tebessümle dinleyen yanındaki ışıltılı gözleriyle konuşmaya başladı. ‘’ hayır, sen onu sadece beni inşa etmek için kullanacaksın. o, sadece dersler çıkardığın bir öğretici. onu sürekli yanımızda taşımak zorunda değiliz. gülmek istiyorsan onu bir kenara bırakıp öğrettiklerine teşekkür edip yolumuza birlikte devam edeceğiz. çünkü ben senin geleceğinim. ‘’ diyordu. yorgun ve solgun yüzüne inat konuşmaktan geri kalmamaya inat edercesine geçmişi yine söz aldı. ‘’ sadece gülüyorum, onu yani geleceğini inşa etmek için bile bana yani geçmişine ihtiyacın varken beni yok sayarak yoluna nasıl devam edebilirsin ki? ‘’ dedi. aynı zihnindeki gibi burada da geçmişi sürekli konuşuyor geleceğe söz hakkı vermiyordu. gelecek ise umut dolu bakan gözleriyle ‘’ geçmiş sadece kırılmış bir ayna, sen onların parçalarını birleştirmeye çalıştıkça sadece kendine zarar verecek ve ellerini keseceksin. bir türlü doğru görüntüyü bulamadığın gibi kendini de bulamayacaksın ve bu seni mahvedecek. ama ben yani geleceğin seni özgürleştirecek ‘’ dedi ve her ikisi de birden ortadan kayboldu.
uyandığında, saat henüz asıl uyanması gereken saat değildi. yatağında oturup bu tuhaf rüyasını düşündü. bu bir kabus muydu, yoksa…? kötü rüyalara kabus adını veren insanlar iyi ve güzel rüyalara neden sadece güzel demekle yetinmişlerdi? bu düşünceler arasında yatağından kalktığında ilk adımlarını geleceğe doğru atmaya karar vermişti. rüyasında da söylediği gibi; geleceği onu özgürleştirecekti…
devamını gör...
6.
kilise kapısından adımını dışarı attığında kıyameti izlemekten başka bir düşünce yoktu aklında. kendi kişisel kıyametini yaşadıktan sonra evrensel bir kıyameti göğüslemek o kadar kolay geliyordu ki ona kilisenin yıkılırken çıkardığı çatırtıları bile umursamadı. geriye dönüp baktığında kilisenin yerinde birkaç dua tortusu kalmıştı sadece. kilise kalıntısı birkaç duayı arkasına alıp evrensel kıyametin törensel şamatasını izlemek için şehir merkezine doğru yürümeye başladığında kimsenin kimseyi tanımadığını fark etti ve bunun kıyamet öncesinde de farklı olmadığını düşünerek adımlarını yavaşlattı. yürüme hızı ile hatırlamak ve unutmanın organik bağının farkında olduğu için yavaşlatmıştı adımlarını ancak daha büyük bir sorun vardı kafasını kurcalayan; neyi hatırlaması gerektiğini bir türlü hatırlayamıyordu. hatırlayamadıkça yürüyüş hızını artırmaya başladı ve hızlandıkça unutmak ağır basmaya başladı. bu döngü içinde asla hatırlayamayacağını anladı. elini cebine soktu, belki hızını kesmek için. ve parmakları sivri ve soğuk bir şeylere dokundu. çıkarıp baktığında dört tane çivi gördü. neden cebinde dört çivi olsundu ki? dört çivi ile ne yapılabilirdi ki? acaba işiyle ilgili bir şey miydi? acaba ne iş yapıyordu? ya da bir işi var mıydı? kim olduğunu bile tam anımsamadığına aydığında kıyamet aydınlığı, dünya dedikleri bu zindandan hallice kutunun altını üstüne getirmekle meşguldü.
devamını gör...
7.
kulede kapalı tutulan bir prenses varmış. bunu bir ejderha koruyormuş. prensesi kurtaran şovalyeye ülke verilecekmiş. 40 tane şovalye dünyanın her yerinden gelmiş ve denemiş. ejderha da durur mu basmış ateşi.
ejderha bu boru mu? yemiş hepsini.
ejderha bu boru mu? yemiş hepsini.
devamını gör...
8.
bir edebiyat türüdür. ben daha oturup kendime kahve hazırlayamıyorum ama yazanların öykü denemelerini elbette okumak isterim.
devamını gör...
9.
mutfağa gittim, buzdolabını açtım. uzun zamandır duran yarısından çoğu içilmiş kola vardı. aldım içmeye yeltendim. gazı kaçmıştı geri koydum. sonra zil çaldı. kapıyı açtım. karşımda her zamanki salaş görüntüsüyle dikilmekteydi. saçlarını tepeden özensizce toplamış, yanlardan çıkan çokça tutamları toparlama zahmetine bile girmemişti. üzerinde, rengi solmuş, iyice yıpranmış sabahlığıyla adeta yılların yorgunluğunu yansıtıyordu. “saat kaç?” diye sordu. sabah sabah yine saçmalıyordu. belli ki canı sıkılmıştı. göz altlarından anlaşıldığı üzere, gece yine hiç uyumamıştı. kenara çekilip içeri girmesine izin verdim. doğruca dolaba yöneldi. kapağı açtı, gazı kaçmış kolayı çıkartıp bir dikişte içti. iç çekerek bir sigara yaktı ve anlatmaya başladı.
devamını gör...
10.
-tebessümün ölümü-
cam kenarı şehirler arası yolculuk yaparken bir yandan dışarıyı izliyor bir yandan düşüncelere dalmıştı irfan, tebessüm ederek düşündüğü şeyi gözü dışardaki güzel bir manzaraya takılınca bir anda unutu vermisti. buna hafif bozulmuş, hafızasını zorlayarak tekrar hatırlamaya çalışmıştı ona güzel gelen düşünceyi. kısa bir zaman sonra tekrar hatırlayıp kaldığı yerden tebessüm ederek düşünmeye devam etti, intihar senaryosunu.
cam kenarı şehirler arası yolculuk yaparken bir yandan dışarıyı izliyor bir yandan düşüncelere dalmıştı irfan, tebessüm ederek düşündüğü şeyi gözü dışardaki güzel bir manzaraya takılınca bir anda unutu vermisti. buna hafif bozulmuş, hafızasını zorlayarak tekrar hatırlamaya çalışmıştı ona güzel gelen düşünceyi. kısa bir zaman sonra tekrar hatırlayıp kaldığı yerden tebessüm ederek düşünmeye devam etti, intihar senaryosunu.
devamını gör...
11.
yayınlayan arkadaşa sevgimi ve selamlarımı sunuyorum çokça! yalnız minimal değil flashfiction yahut microfiction denilir. ellerinden öpüyorum senin güzel insan! benim senelerdir yapmaya çabaladığım ter döktüğüm bir alan. mürekkebin bol olsun!
devamını gör...
12.
hatırı sayılır bir karıncanın kendi defterini kendi dürmesi gibiydi öykü.
yorulmuştu belki de sadece.
bu kadar çalışkan bir karınca hem de tam konumuna gelmişken delirmesi pek mümkün değildi oysa.
yediği bir şey miydi?
içtiği sarı içkiler miydi?
delireni yalnız bırakmadı diğer karıncalar.
hatırı sayılır olmak böyle bir şeydi.
yorulmuştu belki de sadece.
bu kadar çalışkan bir karınca hem de tam konumuna gelmişken delirmesi pek mümkün değildi oysa.
yediği bir şey miydi?
içtiği sarı içkiler miydi?
delireni yalnız bırakmadı diğer karıncalar.
hatırı sayılır olmak böyle bir şeydi.
devamını gör...
13.
her seferinde son derece gaza gelip yazmaya başlıyorum, tek sayfa yazdıktan sonra yazdığımı okuma gafletine düşünüyorum. sonuç depresyona bir adım daha yaklaşıp vazgeçiş...
devamını gör...
14.
yanımda tanımadığım yaşlı bir adam var. şimdilik birbirimize yol arkadaşlığu yapıyoruz. ben biraz sonra ileriki sapaktan ayrılacağım, oysa mezarlığa giden yola devam edecekmiş. öyle söyledi az evvel. çok geçmeden yağmurdan çamurlaşan yolda yürümek onu yoruyor. soluklanmak için durduğunda ben de duraksayıp ona bakıyorum, "arkadaş," diyorum "bu havada kabristana mı gidilirmiş? bak yoruldun işte." bilmiş bilmiş gülüyor bu söylediklerime sonra kenarları kırışmış gözlerini yüzüme çevirip yanıtlıyor sorumu, "eninde sonunda oraya gitmeyecek miyiz arkadaş? ha bu havada gitmişim ha başka havada. ne fark eder?" susuyoruz, yürümeye devam ediyoruz. o kendi yoluna gidiyor, ben kendi yoluma.
devamını gör...
15.
seherinde bir sabahın yine göğe serpiştirdiğim yıldızları topluyordum.
sermişken mavi halımı güneş doğsun diye semaya.kuşlar uçsun diye göğümde kanatlarını okşuyordum.
doğsun diye ardında tepelerimin çekerken güneşi göğüme doğru, hayallerimin filizlendiğini gördüm ektiğim küçük bahçemde.
karamsar otlardan temizlerken bahçemi sözlerimle çapa yapıyordum.yeşeren hayallerim büyür mü? diye tasalanırken hayal dünyamda denizimin olmadığı fark ettim.
ben küçükken hiç deniz görmemiş ama resmini çok çizmiştim.mutlu sonla biten filimlerde de denizin mavi olduğa şahitlik etmişti gözlerim.
bir deniz çizdim hayal dünyamın kıyısına. dedim ki kendi kendime "tepelerin ardından doğan güneşim denizimin ufkunda batar."
üzerlerine hayallerimi yazdığım kağıtlardan yaptığım gemileri bıraktım denizimin sularına.
harflerden yaptığım bi evim vardı etrafını cümlelerle çevirdiğim.
devamını gör...
16.
ferit edgü'nün çok başarılı olduğu alandır.
devamını gör...
17.
günlüğe bugünden bir not
17 kasım 2016...kasvetli bir gökyüzüyle bizi karşılayan ,sıradan bir gün.diğer tüm benzerleri gibi...
benim gibi beklentilerini düşük tutmaya alışmış biri olarak, ben bile bu randevuda beklediğimden çok daha azıyla karşılaşmıştım.kafamda hiçbirşeyi kurgulamadan,spontane ve olduğu gibi sade ve sessiz bir buluşma beklerken gene beklemediğim ve pek de hoşuma gitmeyen tesadüflere denk geldim.hesapta olmayan aksilikler bir kenara,beklentiyi yüksek tutmanın da her zaman yinelediğim en bilindik hatam olduğu artık gayet aşikardı.semih iyi bir maaşa sahip,kariyeri ve mesleği oldukça iyi olan,benim "şanslı yüzde" dediğim azınlıktandı.ama sohbet ederken farkettim ki hem beklentiler,hem duygu ve düşünceler yönünden semih oldukça sığ biriydi.mühendislik okumus birinin insan ilişkilerinde bu derece acemi ve eksik olabileceğini tahmin etmediğimden olacak,flaubert'in sözlüğünde* gördüğüm mühendis tanımlamasının halesi içinde, semih için de bilmeden "kusursuza" koşullanmıştım.mühendis , tüm bilimleri öğrenmiş kişidir.ya da bunun gibi birşeydi.yerleşik bir düşünce.peh!
alsancak'taki ikinci buluşma , semih'in sığlığını keşfetmekten ziyade kadın olarak benim de fazlaca ayrıntıya boğulmamın ve berbat bir finalin sahnelenmesi oldu.herşeyiyle ders niteliğinde olan berbat bir final.
sakar ve heyecanlı bir selamlamadan sonra o'na uzattığım elimi nasıl sıkacağını bilemeden gülümsemiş, sonra aceleyle elimi sıkmıştı.bir süre sessiz ,kaçamak bakışlardan sonra sahlep ve sıcak kakao siparişi verdik.sohbete bir yerden başlamamız gerekiyor gibi görünüyordu ama sohbet bir türlü başlamıyordu.hem semih'in çekingenliği hem de benim gönülsüzlüğüm beklenen başlangıcı bir türlü getirmiyordu.sonunda siparişlerin gelmesiyle semih cesaretini toplayip "ne zamandır sizinle tanışmak istiyordum begüm hanım.ama ne çalıştığınız yayınevine gelmeye cesaret bulabildim ne de sizi hergün gördüğüm o şirin kafede sizinle konuşmaya.".sonra biraz durdu."çok bekledim bu an için emin olun.".
ister istemez hafif bir heyecan duysam da bir anlık bir alevlenme gibi oldu bu.çabuk söndü.semih'in tutukluğu herşeyi renksiz kılmaya yeminli gibiydi.erkek milletinin her zaman atak olması beklenir.baskın cinsiyet olarak kendini kabul ettirdiğinden mi,yoksa öyle kabul edildiğinden mi bilmiyorum.belki de kolektif bir hafızanın ürünü bu düşünce.gene de semih'in cabbar bir erkek olduğunu farzetsek bile benim semih'le daha ilerilere gitmeye (evlilik değilse de flört olmak mesela) pek hevesim yoktu.o zaman niye bu bulusmaya gelmiştim.kimbilir?aklıma mantıklı hiçbir sebep gelmiyordu.bize toplumun biçtiği rollerin sonucunda buradaydım belki de.semih'i kırıp dökmeden bir cevap vermeye uğraşsam da açıkçası başarılı olabileceğimi sanmıyordum.
kendimi topladım.bir karşılık verilmeliydi.olumlu veya olumsuz bir cevap!
derin bir nefes alıp başladım."semih bey,sizi anlıyorum.düşünce ve duygularınız için de çok teşekkür ederim.bennu ile görüşmüşsünüz ve benden önce o'na açılmışsınız sanırım.böyle bir yol izlemek yerine benimle bu görüşmeyi sağlamanız daha yerinde olurdu diye düşünüyorum.ilk buluşmada da size bunu iletmiştim.ama kendimi yeterince ifade edemediğimi düşünüyorum.üstelik sorun sadece bu da değil.konuyu çok yüzeysel ele almışsınız.ben ayrıntıları da dikkate alıyorum.anahatlar bana göre insanı yanıltır.önemli olan şeyler genelde hep ayrıntılarda gizlidir ve ben sizinle ilgili ayrıntılarda pek de hoşuma gitmeyen bazı şeylere denk geldim.birincisi sizin için duygularınızı açmak çok kolay görünüyor gibi.öyle olmasa arkadaşımla bu konuyu gayet rahat bir şekilde görüşmezdiniz.bennu , o'nunla konuşurken gayet rahat olduğunuzu söyledi.ama şimdi karşımda titriyorsunuz.ikincisi , ilk buluşmada da size bahsettiğim bir konu aslında.ben belli bir rutinde devam eden biriyim.ve bundan memnunum.bir kadın için rahat olmak önemli ve ben şu an hayatımdan gayet memnunum.ilk buluşmada sizinle bunu konuşurken belli belirsiz de olsa bu durumu farklı türden yorumlayıp yadırgadınız ve "yaş" konusunu ortaya koydunuz.ben yaşımdan da memnunum.benim için herhangi bir sorun yok.sizin için varsa o zaman neden buradayız ve neden bu düşüncelere sahip biri olarak bu kadar heyecanlısınız?bunu anlamıyorum doğrusu.üstelik geleneksel biri de değilim.hem ailemin beni yetiştirmesi açısından hem de arkadaş çevrem ve eğitimim açısından ben geleneksel kalıpta bir insan olamam."kimyam",ya da karakterim buna tamamen zıt yapıda.bunları böyle açık bir şekilde ifade eden biriyle anlaşabilir misiniz?ben bunu olanaklı görmüyorum." dedim ve biraz duraksadım.kelimeler bitince yağmurun sesini farkettim.sağanağa çevirmişti.kafenin sundurmasını dövüyordu damlalar.bana çok saçma gelen bir suskunluk devresi oldu.ikimiz de konuşmadık.semih'in yüzüne baktım.belirli bir ifade görememek beni şaşırtsa da alnının terlemeye başladığını farkettim ve meraklandım.sıkılmaya başlamıştım bu adı konmamış gerginlikten.sahlepten bir yudum aldım.farkında olmadan acele ediyordum.nihayete ermeyen bu iki buluşma benim hatamdı bana göre.daha en başta, istemediğim bu buluşmalara boşu boşuna kendimi esir etmeden , kısa bir konuşmayla kestirip atmalıydım herşeyi.ama yapmamıştım.hep tekrarladığım bu tip hatalarım ve kendime şimdi fısıldadığım bu geç kalmış itiraf.kabulleniş ve şu an...sadece bezginlik hissediyordum ve bundan rahatsızdım.
semih başını öne eğmişti.tek kelime etmiyordu.elindeki çay kaşığıyla fincanda daireler çiziyordu.sessizdi.bu sessizliğin sonunda beni neyin beklediğini de merak etmiyor değildim.
bir an başını kaldırdı.bana baktı ve tekrar önündeki fincana biraz eğildi.yüzüme bakmadan konuşmaya başladı."dünyanın seni etrafında döndüğünü zannediyorsun.çalıştığın yayınevinde karıştırdığın birkaç kitap ve yazdığın birkaç vasat eleştirinin seni avamın üzerine çıkardığını düşünüyor ve kendini önemli buluyorsun.evet önemli olduğunu düşünüyorsun.sen ve basit bir yazıhanede çalışan aptal arkadaşların.elit geçinen zavallılarsınız.sana gününü göstericem." dedi ve aniden ayağa kalktı.elinin bana uzandığını gördüm.bir anlığına bilincim kayboldu.bir anlık karanlık.arkamızdaki masaya savrulduğumu hatırlıyorum sadece.
...
reddedilme hayal kırıklığını; hayal kırıklığı da öfkeyi tetiklemişti.sonrası belli.yüzümde patlayan şiddetli bir tokat.küçük,tiz bir çığlık duydum,bağrışmalar, koşuşturan bir kadın ve semih'in önüne geçen birkaç adam.onlar olmasa belki de bu satırları yazamayabilirdim.hep haber bültenlerinde izlediğim resmin içindeki talihsiz figürlerden biriydim artık.arka masada oturan bir bayanın yardımıyla kendime gelip hafifçe doğruldum.ağzımın kenarından bir iki damla kan sızıyordu ve bunu farkedince ister istemez panikledim.
gereksiz birkaç ayrıntıya burada yer verip okuyucunun konunun esasından sapmasını istemediğimden anlatımımı biraz kısaltacağım.hastahane ve karakolda geçen birkaç saatten sonra ağzımın kenarında iki yara bandı ve boynuma hemşirelerin itinayla taktıkları boyunlukla eve döndüm.yayınevinden bennu'yu aradım.olanları anlattığımda çığlık attı.bizi tanıştıran o'ydu ve bundan dolayı telefonda sayısız kez özür diledi.hemen gelmek istedi evime.ama bir süre dinlenmek istediğimi o'nu kırmadan , uygun bir dille kendisine ilettim.sonra telefonu kapattım.
peki bütün bu olanlardan sonra şimdi nasılım?sonsuz bir hayal kırıklığı ve yüzümde beni uyutmamaya yeminli , ağrı ve zonklamadan başka herşey aynı gibi.bir de şu gönül maceralarına uzun bir süre ara vereceğim.hiç evlenmeden de yaşayıp ölebilirim.iyice tanımadan , huyunu suyunu öğrenmeden semih gibi biriyle evlenip ömür boyu tahakküm altında yaşamaktansa , yalnız ama özgür ve mutlu bir kadın olarak ömrümü nihayete erdirmek sanırım daha iyi bir seçenek.
kurban olmak istemiyorum.hayatını kimseye yük olmadan ve kimseyi rahatsız etmeden yaşamaktan başka amacı olmayan , kendi halinde bir birey, bir kadın olarak sadece hayatta kalabilmek bile bazen bir şans,bir sevinç sebebi.hal böyleyken kadın olmak da zor zanaat günümüzde.sevginin hepimiz için en iyi rehber olması dileğiyle sevgili günlük...
17 kasım 2016...kasvetli bir gökyüzüyle bizi karşılayan ,sıradan bir gün.diğer tüm benzerleri gibi...
benim gibi beklentilerini düşük tutmaya alışmış biri olarak, ben bile bu randevuda beklediğimden çok daha azıyla karşılaşmıştım.kafamda hiçbirşeyi kurgulamadan,spontane ve olduğu gibi sade ve sessiz bir buluşma beklerken gene beklemediğim ve pek de hoşuma gitmeyen tesadüflere denk geldim.hesapta olmayan aksilikler bir kenara,beklentiyi yüksek tutmanın da her zaman yinelediğim en bilindik hatam olduğu artık gayet aşikardı.semih iyi bir maaşa sahip,kariyeri ve mesleği oldukça iyi olan,benim "şanslı yüzde" dediğim azınlıktandı.ama sohbet ederken farkettim ki hem beklentiler,hem duygu ve düşünceler yönünden semih oldukça sığ biriydi.mühendislik okumus birinin insan ilişkilerinde bu derece acemi ve eksik olabileceğini tahmin etmediğimden olacak,flaubert'in sözlüğünde* gördüğüm mühendis tanımlamasının halesi içinde, semih için de bilmeden "kusursuza" koşullanmıştım.mühendis , tüm bilimleri öğrenmiş kişidir.ya da bunun gibi birşeydi.yerleşik bir düşünce.peh!
alsancak'taki ikinci buluşma , semih'in sığlığını keşfetmekten ziyade kadın olarak benim de fazlaca ayrıntıya boğulmamın ve berbat bir finalin sahnelenmesi oldu.herşeyiyle ders niteliğinde olan berbat bir final.
sakar ve heyecanlı bir selamlamadan sonra o'na uzattığım elimi nasıl sıkacağını bilemeden gülümsemiş, sonra aceleyle elimi sıkmıştı.bir süre sessiz ,kaçamak bakışlardan sonra sahlep ve sıcak kakao siparişi verdik.sohbete bir yerden başlamamız gerekiyor gibi görünüyordu ama sohbet bir türlü başlamıyordu.hem semih'in çekingenliği hem de benim gönülsüzlüğüm beklenen başlangıcı bir türlü getirmiyordu.sonunda siparişlerin gelmesiyle semih cesaretini toplayip "ne zamandır sizinle tanışmak istiyordum begüm hanım.ama ne çalıştığınız yayınevine gelmeye cesaret bulabildim ne de sizi hergün gördüğüm o şirin kafede sizinle konuşmaya.".sonra biraz durdu."çok bekledim bu an için emin olun.".
ister istemez hafif bir heyecan duysam da bir anlık bir alevlenme gibi oldu bu.çabuk söndü.semih'in tutukluğu herşeyi renksiz kılmaya yeminli gibiydi.erkek milletinin her zaman atak olması beklenir.baskın cinsiyet olarak kendini kabul ettirdiğinden mi,yoksa öyle kabul edildiğinden mi bilmiyorum.belki de kolektif bir hafızanın ürünü bu düşünce.gene de semih'in cabbar bir erkek olduğunu farzetsek bile benim semih'le daha ilerilere gitmeye (evlilik değilse de flört olmak mesela) pek hevesim yoktu.o zaman niye bu bulusmaya gelmiştim.kimbilir?aklıma mantıklı hiçbir sebep gelmiyordu.bize toplumun biçtiği rollerin sonucunda buradaydım belki de.semih'i kırıp dökmeden bir cevap vermeye uğraşsam da açıkçası başarılı olabileceğimi sanmıyordum.
kendimi topladım.bir karşılık verilmeliydi.olumlu veya olumsuz bir cevap!
derin bir nefes alıp başladım."semih bey,sizi anlıyorum.düşünce ve duygularınız için de çok teşekkür ederim.bennu ile görüşmüşsünüz ve benden önce o'na açılmışsınız sanırım.böyle bir yol izlemek yerine benimle bu görüşmeyi sağlamanız daha yerinde olurdu diye düşünüyorum.ilk buluşmada da size bunu iletmiştim.ama kendimi yeterince ifade edemediğimi düşünüyorum.üstelik sorun sadece bu da değil.konuyu çok yüzeysel ele almışsınız.ben ayrıntıları da dikkate alıyorum.anahatlar bana göre insanı yanıltır.önemli olan şeyler genelde hep ayrıntılarda gizlidir ve ben sizinle ilgili ayrıntılarda pek de hoşuma gitmeyen bazı şeylere denk geldim.birincisi sizin için duygularınızı açmak çok kolay görünüyor gibi.öyle olmasa arkadaşımla bu konuyu gayet rahat bir şekilde görüşmezdiniz.bennu , o'nunla konuşurken gayet rahat olduğunuzu söyledi.ama şimdi karşımda titriyorsunuz.ikincisi , ilk buluşmada da size bahsettiğim bir konu aslında.ben belli bir rutinde devam eden biriyim.ve bundan memnunum.bir kadın için rahat olmak önemli ve ben şu an hayatımdan gayet memnunum.ilk buluşmada sizinle bunu konuşurken belli belirsiz de olsa bu durumu farklı türden yorumlayıp yadırgadınız ve "yaş" konusunu ortaya koydunuz.ben yaşımdan da memnunum.benim için herhangi bir sorun yok.sizin için varsa o zaman neden buradayız ve neden bu düşüncelere sahip biri olarak bu kadar heyecanlısınız?bunu anlamıyorum doğrusu.üstelik geleneksel biri de değilim.hem ailemin beni yetiştirmesi açısından hem de arkadaş çevrem ve eğitimim açısından ben geleneksel kalıpta bir insan olamam."kimyam",ya da karakterim buna tamamen zıt yapıda.bunları böyle açık bir şekilde ifade eden biriyle anlaşabilir misiniz?ben bunu olanaklı görmüyorum." dedim ve biraz duraksadım.kelimeler bitince yağmurun sesini farkettim.sağanağa çevirmişti.kafenin sundurmasını dövüyordu damlalar.bana çok saçma gelen bir suskunluk devresi oldu.ikimiz de konuşmadık.semih'in yüzüne baktım.belirli bir ifade görememek beni şaşırtsa da alnının terlemeye başladığını farkettim ve meraklandım.sıkılmaya başlamıştım bu adı konmamış gerginlikten.sahlepten bir yudum aldım.farkında olmadan acele ediyordum.nihayete ermeyen bu iki buluşma benim hatamdı bana göre.daha en başta, istemediğim bu buluşmalara boşu boşuna kendimi esir etmeden , kısa bir konuşmayla kestirip atmalıydım herşeyi.ama yapmamıştım.hep tekrarladığım bu tip hatalarım ve kendime şimdi fısıldadığım bu geç kalmış itiraf.kabulleniş ve şu an...sadece bezginlik hissediyordum ve bundan rahatsızdım.
semih başını öne eğmişti.tek kelime etmiyordu.elindeki çay kaşığıyla fincanda daireler çiziyordu.sessizdi.bu sessizliğin sonunda beni neyin beklediğini de merak etmiyor değildim.
bir an başını kaldırdı.bana baktı ve tekrar önündeki fincana biraz eğildi.yüzüme bakmadan konuşmaya başladı."dünyanın seni etrafında döndüğünü zannediyorsun.çalıştığın yayınevinde karıştırdığın birkaç kitap ve yazdığın birkaç vasat eleştirinin seni avamın üzerine çıkardığını düşünüyor ve kendini önemli buluyorsun.evet önemli olduğunu düşünüyorsun.sen ve basit bir yazıhanede çalışan aptal arkadaşların.elit geçinen zavallılarsınız.sana gününü göstericem." dedi ve aniden ayağa kalktı.elinin bana uzandığını gördüm.bir anlığına bilincim kayboldu.bir anlık karanlık.arkamızdaki masaya savrulduğumu hatırlıyorum sadece.
...
reddedilme hayal kırıklığını; hayal kırıklığı da öfkeyi tetiklemişti.sonrası belli.yüzümde patlayan şiddetli bir tokat.küçük,tiz bir çığlık duydum,bağrışmalar, koşuşturan bir kadın ve semih'in önüne geçen birkaç adam.onlar olmasa belki de bu satırları yazamayabilirdim.hep haber bültenlerinde izlediğim resmin içindeki talihsiz figürlerden biriydim artık.arka masada oturan bir bayanın yardımıyla kendime gelip hafifçe doğruldum.ağzımın kenarından bir iki damla kan sızıyordu ve bunu farkedince ister istemez panikledim.
gereksiz birkaç ayrıntıya burada yer verip okuyucunun konunun esasından sapmasını istemediğimden anlatımımı biraz kısaltacağım.hastahane ve karakolda geçen birkaç saatten sonra ağzımın kenarında iki yara bandı ve boynuma hemşirelerin itinayla taktıkları boyunlukla eve döndüm.yayınevinden bennu'yu aradım.olanları anlattığımda çığlık attı.bizi tanıştıran o'ydu ve bundan dolayı telefonda sayısız kez özür diledi.hemen gelmek istedi evime.ama bir süre dinlenmek istediğimi o'nu kırmadan , uygun bir dille kendisine ilettim.sonra telefonu kapattım.
peki bütün bu olanlardan sonra şimdi nasılım?sonsuz bir hayal kırıklığı ve yüzümde beni uyutmamaya yeminli , ağrı ve zonklamadan başka herşey aynı gibi.bir de şu gönül maceralarına uzun bir süre ara vereceğim.hiç evlenmeden de yaşayıp ölebilirim.iyice tanımadan , huyunu suyunu öğrenmeden semih gibi biriyle evlenip ömür boyu tahakküm altında yaşamaktansa , yalnız ama özgür ve mutlu bir kadın olarak ömrümü nihayete erdirmek sanırım daha iyi bir seçenek.
kurban olmak istemiyorum.hayatını kimseye yük olmadan ve kimseyi rahatsız etmeden yaşamaktan başka amacı olmayan , kendi halinde bir birey, bir kadın olarak sadece hayatta kalabilmek bile bazen bir şans,bir sevinç sebebi.hal böyleyken kadın olmak da zor zanaat günümüzde.sevginin hepimiz için en iyi rehber olması dileğiyle sevgili günlük...
devamını gör...
18.
uno momento
hicbir sebebim olmasa da yazmayi,kelimeleri siralamayi seviyorum.yazmak da bir cesit sagaltim.iyi geliyor.bir sürü online dergiye yazı gonderdim.bir tanesi yazilarimi kabul etti.ama maddi olarak hicbir getirisi yok.yazmak hakkaten sabir ve tutku istiyor eğer ki bu tutku yoksa hicbirsey ilerlemiyor.bakıyorum.etrafa bakıyorum.kimse tutkularinin pesinden gitmiyor.bazen ben bile yoruluyorum,vazgececek gibi oluyorum.sonra, ara ara cok fazla istek geliyor.yaziyorum sayfalar dolusu.hicbir alicisi olmasa da ,hatta kimse okumasa da .yaziyorum ve bazen açıp okuyorum.yazarken neler dusundugumu hatirlamaya calisiyorum.uzun uzun dusunmem gerekmiyor bazen.olsa olsa biraz histeri diyorum.sevimli günler,guneşli günler;karamsar ve yagmurlu günler.sesler,yagmurun catiyi dovmesi.komsularin kavgalari ve sonra sessizlik.
sükunet.bazen sevismesi yan komsunuzun , rahatlarken atılan çığlıklar ve sonra gene sessizlik ve rutin.hayatın duzeni ve sadeligi.bizim ,benim,sizin hayatlarimiz,hayatlariniz hayatim!
aptallar ve anlayis güçlüğü cekenler.degil fizigi,kimyayi;"nasilsin"i bile anlamayanlar ve hep birlikte yasamak bir sürü iki ayaklı sğırla.ahmaklar.ahmaklar.ahmaklarin gecit törenleri ve alkislar en kötü senaryo icin.vicdan mastürbasyonu ve bir çesit öç alma yontemi olarak afişlerin üstüne bağirmak avaz avaz ve tükürmek, küfretmek ağız dolusu.hayatimizi çalanlardan,hayatimizi çalanlara.kurtarmasa da hicbirseyi...nietzsche'nin garip mecazlari gibi.sayiklamalarla dolu hep...
hicbir sebebim olmasa da yazmayi,kelimeleri siralamayi seviyorum.yazmak da bir cesit sagaltim.iyi geliyor.bir sürü online dergiye yazı gonderdim.bir tanesi yazilarimi kabul etti.ama maddi olarak hicbir getirisi yok.yazmak hakkaten sabir ve tutku istiyor eğer ki bu tutku yoksa hicbirsey ilerlemiyor.bakıyorum.etrafa bakıyorum.kimse tutkularinin pesinden gitmiyor.bazen ben bile yoruluyorum,vazgececek gibi oluyorum.sonra, ara ara cok fazla istek geliyor.yaziyorum sayfalar dolusu.hicbir alicisi olmasa da ,hatta kimse okumasa da .yaziyorum ve bazen açıp okuyorum.yazarken neler dusundugumu hatirlamaya calisiyorum.uzun uzun dusunmem gerekmiyor bazen.olsa olsa biraz histeri diyorum.sevimli günler,guneşli günler;karamsar ve yagmurlu günler.sesler,yagmurun catiyi dovmesi.komsularin kavgalari ve sonra sessizlik.
sükunet.bazen sevismesi yan komsunuzun , rahatlarken atılan çığlıklar ve sonra gene sessizlik ve rutin.hayatın duzeni ve sadeligi.bizim ,benim,sizin hayatlarimiz,hayatlariniz hayatim!
aptallar ve anlayis güçlüğü cekenler.degil fizigi,kimyayi;"nasilsin"i bile anlamayanlar ve hep birlikte yasamak bir sürü iki ayaklı sğırla.ahmaklar.ahmaklar.ahmaklarin gecit törenleri ve alkislar en kötü senaryo icin.vicdan mastürbasyonu ve bir çesit öç alma yontemi olarak afişlerin üstüne bağirmak avaz avaz ve tükürmek, küfretmek ağız dolusu.hayatimizi çalanlardan,hayatimizi çalanlara.kurtarmasa da hicbirseyi...nietzsche'nin garip mecazlari gibi.sayiklamalarla dolu hep...
devamını gör...
19.
sardığı sigaradan bir fırt çekti. gözlerini kaparatarak, kafasını duvara yaslarken el yordamıyla sigarayı yanındakine uzattı. dumanı havaya üfleyip, yanındakine döndü; kısık sesle:
- hayat ne güzel ya. gözlerimdeki ışıltıyı görüyor musun? dedi
- hayat ne güzel ya. gözlerimdeki ışıltıyı görüyor musun? dedi
devamını gör...
20.
bir gün arabami aldim bir çılgınlık yapip plansiz programsiz yola çıktım bir tatil değil di aklimda ki sadece yalniz kalmakti zihnen bedenen ve ruhen . şehirden epey uzaklastim ormanlık bir alandan km'lerce ilerledim.biraz karanlık çöker gibi olunca ormanin göl kısmına doğru arabamı çektim .orman okadar issiz ve yalnızdi ki içim urperdi biraz odun topladim ateş yaktim arabada taşıdığım yiyecekleri çıkartıp yemegimide yedim.artik karanlık zifiri hale büründü ormanda arabamin içine oturup biraz şekerleme yapayim diye uzandim dalmışım bir gürültü ile uyandim ses uzaktan geliyordu silah sesiydi eminim 3 el ateş edildi korktum acaba bana doğru gelirlermiydi diye düşündüm hemen dreksiyonun basina geçtim .tam arabayi çalıştırırken cama bir kadin yapıştı üstü kan içinde aglayip yardim istiyordu .beni öldürecekler yardim edin lütfen lütfen. nutkum tutuldu adeta kapıyı açtım bu arada silah sesi cok yakindan gelince gaza bastım son sürat ana yola çıkardım arabayi tam döndürdüm arabayi arkadan bir el daha ateş edildi arabanin arka cami patladı iki uc el daha ateş edildi son sürat uzaklaştım onlardan. kadin çıldırmış gibi ağlayıp bağiriyordu kocamı öldürdüler diye.aslında hiç bir şey duymaya hazir değildim tek istediğim bu lanet olayin içinden hemen uzaklaşıp polise gitmek .yolda giderken aklimdan bir an kadını indirip defolup gitmelimiyim diye düşündüm ama okadar korkmustuki bunu yapamazdim.neyseki şehre yaklaşmıştık son surat devam ettim tek istediğim yolda bir polise rastlamak ve bu olayin içinden çıkmak.
devamını gör...