masum bir çocuk düşünün. ufak tefek yaramazlıkları olan ve bunlar üzerine bir o kadarda ailesinden şiddet gören öyleki ailesinden göremediği şefkati başka birinden görmesi ve elindeki o tek şefkati de kaybetmesi. kitabın içeriği yüzeysel olarak bu şekilde.
çok akıcı kitap olması üzerine herkesin kendi yaşamından bir parça bulacağı bir kurgu ( umarım tüm bunlar kurgudur ve hiçbir çocuk bunları yaşamamıştır). insan keşke doğacağı bir aileyi seçebilseydi o zaman dünya belkide daha iyi bir yer olabilirdi diye düşünüyorum. her olaydan ders çıkartılmasını öneriyorum, örneğin yeri geldiği kötü bir babadan nasıl baba olunmayacağı üzerine ders alırız. hani masanın kenarına serçe parmağınızı çarparsınız ya... heh kitabı okurken öyle hissettim.
"daha çok anlat" dedim.
"hoşuna gidiyor mu?"
"çok. elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum." "bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?" "gider gibi yaparız."
acılarım kaç gün sürecek portuga?
- 40 gün.
- 40 gün sonra geçecek mi?
- hayır, alışacaksın.
"asil acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi."
"onu düşünmekten kendimi alamıyorum, şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."
"üzgünsün diye, ağlaman gerekmiyor."
biliyor musun, insanları öldürüyorum, portuga. - bunu nasıl yapıyorsun, zeze?
- onları unutarak..."
devamını gör...