hepimiz bunun farkındayız: bu yaşamın, keşmekeşin, bu hengamenin aslında ne kadar boş ve anlamsız olduğunun. her şey bir oyun gibi; yaşam dediğimiz bu süreç, bizi oyuna tutkuyla bağlanmaya, kendimizi kaybetmeye zorluyor sanki. iş yerinde ihtirasla, kıskançlıkla çalışan birinin zihniyeti beni dehşete düşürüyor. onun bana nefretle bakması değil, asıl aklımı meşgul eden, bir insanın dünyayı bu kadar sahiplenmesi ve dert edinmesi. bu, şaşılacak bir şey değil mi? gerçekten, bakınız lütfen! bu bir aldatmaca! bizler, istenileni yapan, uyuşturulmuş birer robottan farksızız. mutluluklarım, beğenilerim, sevgilerim ve tutkularım; hepsi ipotek altında. bana verilen kadarını seviyor, küçücük bir hayal dünyasında debeleniyorum. sıradan olmak uğruna; ege'de bir yazlık, güzel bir araba ve bir eş hayal ediyorum. çünkü 'çok bilenler' bize, feraha erişmenin yolunun bu olduğunu söylüyorlar.
hata yaparak büyümedim ben. hata yapma hakkım hiç olmadı. geldiğim yere -ki ne konum!- bir dizi tesadüf sonucu vardım. yanlış kararların yaratacağı kötü sonuçlardan korkarak büyüdüm. göğsüme bastırdığım, başkalarının mutluluğuydu ve ben her nefes aldıkça o mutluluk benimle büyüdü. empati yapmaktan bazen kendimi unutuyorum. kötü olmak mı? asla! çünkü herkesin bizi sevmesi gerekiyor; kötü bir adam olarak anılmak, toplum tarafından hoş karşılanmaz.
şimdi her şey daha net. iyi biri olmak, aslında zararsız biri olmakla eşdeğer. ama kendime verdiğim zararı nasıl açıklayacağım? hayat, beni kendimden uzaklaştırıyor. kendimi arıyorum; ama uzaklaştıkça, bulmak daha da zorlaşıyor. zaman geçtikçe değişiyorum ve özümü kaybediyorum.
birbirimize üstünlüğümüzü kanıtlamak için meslek ve mevkileri kullanıyoruz. mevkiler, insanların isimlerinin önüne geçiyor ve onları aşmak imkansızlaşıyor. bu, garip bir durum. kime sorarsanız, güvensizlikten ve insana olan inançsızlıktan şikayet edecektir. oysa insan, kendisine bir an olsun sormaz mı: “ben ne kadar güven veriyorum?” adaletten söz edenler, gücü ele geçirdiklerinde etraflarına ateş saçıyorlar.
hayat saçma. vallahi, bu dünyaya takılı kalmak manasız. mutluluğu öyle yüksek bir yere koymuşuz ki, gözümüzde ulaşılmaz hale gelmiş. kendi ellerimizle, erişilmesi neredeyse imkansız bir hedef yaratmışız. mutlu olmak için, midemizde kelebeklerin uçuşmasını, ayaklarımızın yerden kesilmesini, kendimizi kaybetmeyi bekliyoruz.
ama ben, şu anda varım. anı yaşamak istiyorum. bir gün başımı alıp buralardan gidebilmeliyim. hata yapma hakkım olmalı. sevimsiz bir insan da olabilirim. bir gün aşık olabilir, gerekirse acı çekebilirim. hep güçlü olmak zorunda değilim. birileri de bir gün beni idare edebilmeli. bana iyilik yapma hakkını başkalarına verebilmeliyim.
devamını gör...