hannibal yazar profili

hannibal kapak fotoğrafı
hannibal profil fotoğrafı
rozet
karma: 8166 tanım: 305 başlık: 155 takipçi: 52
...

son tanımları | başucu eserleri


srebrenitsa katliamı

bundan tam 26 yıl önce 11 temmuz 1995'te başlayan katliam. 26 yıl önce avrupa'nın göbeğinde gerçekleşen, kimsenin “dur” demediği bir soykırım. yakın tarihte gerçekleşen en acı verici, en utanç verici olaylardan biri.

srebrenitsa, bosna-hersek'in doğusunda sırbistan sınırına 10 km. uzaklıkta bir boşnak şehridir. şu anda nüfusunun çoğunluğunu sırpların oluşturduğu srebrenitsa şehrinin nüfusunun çoğunluğunu 1992 yılında başlayan bosna savaşı öncesi boşnaklar oluşturuyordu. 1991'de yapılan yugoslavya nüfus sayımlarına göre 36 bin nüfuslu srebrenitsa şehrinde %75.2 oranında boşnaklar %22.7 oranında sırplar yaşıyordu.

1992 yılında büyük sırbistan kurma hayalindeki sırplar, devlet başkanı slobodan milošević ve general momčilo perišić'in desteğini alarak sözde bosna sırp devleti ve sırp demokrat partisi başkanı olan radovan karadžić ve general ratko mladić öncülüğünde bosna-hersek'te etnik arındırma çalışmalarına başladılar.

bosna savaşı'nın başlamasıyla beraber sırp ordusu doğuya doğru hızla ilerledi ve nüfusunun %75.2'sini boşnakların oluşturduğu 36 bin nüfuslu srebrenitsa'yı ele geçirdi. birkaç ay sonra boşnaklar srebrenitsa'yı geri aldı.

ocak 1993'te sırplar boşnakların elinde tuttuğu bölgelere saldırmaya başladı. bijeljina, bratunac ve zvornik gibi sırp saldırısına uğrayan çevre şehirlerden kaçan boşnakların göçü sonucu srebrenitsa'nın nüfusu 60 bine çıktı. srebrenitsa'da gıda, su ve tıbbi malzeme kıtlığı başladı.

16 nisan 1993'te birleşmiş milletler güvenlik konseyi, saraybosna, tuzla, žepa, goražde, bihać ve srebrenitsa’yı birleşmiş milletler korumasına alarak güvenli bölge ilan etti. birleşmiş milletler barış gücü srebrenitsa'ya asker sevk etti. artık bijeljina, bratunac ve zvornik gibi sırp saldırısına uğrayan çevre şehirlerden kaçan binlerce sivil ve srebrenitsa halkı birleşmiş milletler barış gücü’nü temsil eden 429 hollandalı askerin koruması altındaydı. bu tarihten sonra sırp saldırıları durdu ama srebrenitsa çevresindeki sırp kuşatması devam etti. sırplar srebrenitsa’ya gelen insani yardım konvoylarının çoğunu şehre sokmuyorlardı. srebrenitsa halkı açlık, susuzluk ve sefaletle boğuşuyordu.

mart 1995'te radovan karadžić žepa ve srebrenitsa'nın dış dünyadan tamamen koparılması emrini verdi. sırplar gelen insani yardım konvoylarının tamamını engellemeye başladılar.

6-8 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri sabaha karşı bombardımana başladılar. boşnaklar kendilerini korumak için daha önce birleşmiş milletler barış gücü'ne teslim ettikleri silahların geri verilmesini istediler fakat isteklerine olumsuz cevap aldılar.
bombardımanın ağırlaşması ve atılan roketlerin sığınmacıların tutulduğu merkezin ve birleşmiş milletler barış gücü'nün gözlem noktalarının yakınlarına düşmesi sonucu hollandalı komutan thom karremans birleşmiş milletler'den yardım istedi. birleşmiş milletler yugoslavya koruma gücü komutanı general bernard janvier bu isteği reddetti.

9 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri bombardımanı daha da ağırlaştırdılar, hollanda gözlem noktalarına saldırdılar ve 14 hollandalı askeri rehin aldılar.

10 temmuz 1995:
hollandalı komutan thom karremans sırpların hollanda mevzilerini bombalaması sonucu birleşmiş milletler'den tekrar yardım istedi. birleşmiş milletler yugoslavya koruma gücü komutanı general bernard janvier bu sefer yardım isteğini kabul etti. birleşmiş milletler uçakları şehre ulaşmadan sırplar saldırılarını geçici olarak durdurdu.
general bernard janvier yaptığı basın toplantısında, birleşmiş milletler koruma gücünün bu tepkisizliğini savunarak “herkese bir kez daha hatırlatmak isterim ki, bosna hükümet ordusu birlikleri kendilerini savunacak güce sahiptir. hem srebrenitsa'ya yönelik bir müdahale yapmamız da boşnaklar tarafından istenmemektedir. oradaki durum 1993'teki gibi değil. aldığım bilgilere göre boşnak askerler srebrenitsa yolu üzerindeki hollanda askerlerine ateş etmekte ve srebrenitsa üzerinde uçan nato uçaklarına saldırmaktadırlar. müslümanlar bizi arzulamadığımız bir yola çekmeye çalışmaktadırlar.” açıklamasını yaptı.
birleşmiş milletler yugoslavya özel temsilcisi yashushi akashi de “saldırıları müslümanlar başlatıyor. sonra da birleşmiş milletler ve uluslararası gücü yanlış kararlarına ortak etmeye çalışıyorlar.” diyerek general bernard janvier'in bu açıklamasına destek verdi.
hollandalı komutan thom karremans sırplar 11 temmuz saat 06.00'a kadar güvenlikli bölgeden çekilmezlerse nato uçaklarının büyük bir hava saldırısı başlatacağını söyledi.

11 temmuz 1995:
sırp kuvvetleri beklenen saatte geri çekilmedi. saat 09.00'da hollandalı komutan thom karremans saraybosna'daki birleşmiş milletler merkezinden hava desteğinin yanlış bir şekilde istendiğine dair bir mesaj aldı. saat 10.30'da tekrar gönderilen dilekçe general bernard janvier'e ulaştı. ancak saat 06.00'dan beri havada olan nato uçakları yakıt ikmali yapmak için italya'ya dönmek zorunda kalmışlardı. saat 14.30'da hava desteği sorunu çözüldü ve hollanda'ya ait iki adet f-16 uçağı srebrenitsa'yı kuşatan sırp mevzilerine iki adet bomba bıraktı. bombalardan biri sırp kuvvetlerine ait bir zırhlı personel taşıyıcıyı vurdu, diğeri sırp kuvvetlerine ait bir tanka isabetsiz bir atış yaptı. sırplar bu saldırılara karşılık ellerindeki hollandalı rehineleri öldüreceklerini ve bombardımana başlayacaklarını tehdidinde bulununca saldırılar durdu.
iki saat sonra sırp general ratko mladić sırp kameranlarla birlikte srebrenitsa'ya girdi. akşam saatlerinde mladić, karremans'ı yemeğe davet ederek şehirdeki müslümanların canlarını garanti altına almak için silahlarını teslim etmeleri gerektiğini söyledi. ratko mladić hem srebrenitsa saldırısı'nı hem de bunu takip eden srebrenitsa soykırımı'nı bizzat yönetti.

11-18 temmuz 1995:
11 temmuzu 12 temmuza bağlayan gece 15 bin kadar boşnak, dağları aşarak srebrenitsa'dan tuzla'ya kaçmak için ormanlık bölgeye girdiler. fakat kaçmaya çalışırlarken sırplar tarafından bombardımana tutuldular. birçok boşnak topçu ateşi ve keskin nişancı ateşiyle, bazıları ise sırp askerleri tarafından yakalanarak öldürüldü.
sırp askerleri srebrenitsa içinde kalan boşnak kadın ve çocukları otobüs ve kamyonlarla boşnakların elindeki müslüman bölgelerine gönderdiler. 30 saat içerisinde 23 bin civarı kadın ve çocuk srebrenitsa’dan tahliye edildi.
16 yaş ile 70 yaş arasındaki 8 binden fazla boşnak erkeği ise “savaş suçlusu sanıkları olarak sorguya çekmek” için toplanarak depolara, okullara ve ambarlara dolduruldu ve kurşuna dizilerek toplu mezarlara gömüldü.
11-12 temmuz tarihlerinde sırp general ratko mladić'in hollanda üssünde hollandalı yetkililerle yaptığı görüşmeler sonucu birleşmiş milletler barış gücü hollanda üslerine sığınan 5 bin civarı boşnak sırplara teslim edildi. bunun karşılığında sırplar rehin tuttukları 14 hollandalı askeri serbest bıraktılar.
sırp general ratko mladić kameralar karşısında kimseye hiçbir şey yapılmayacağı ve herkesin güvenle srebrenitsa dışına çıkarılacağı garantisi verdi. kamyon ve otobüslere bindirilen boşnak erkeklere esir değişimi için tuzla'ya gönderilecekleri söylendi.
tüm bu olaylar yaşanırken birleşmiş milletler barış gücü'nü temsil eden ve boşnakları korumakla görevli olan hollandalı komutan thom karremans ve hollandalı askerler boşnak sığınmacıları sırplara teslim etmekten başka bir şey yapmıyordu.

not: akp genel başkanı recep tayyip erdoğan'ın 2012 yılında başlattığı kürtaj tartışmaları üzerine 2002-2013 arası ve 2016-2017 arası sağlık bakanlığı görevini üstlenen recep akdağ isimli şahıs “tecavüze uğrayan kadın doğursun, gerekirse devlet bakar.” minvalinde bir açıklama yapmıştı. recep akdağ'ın bu açıklamasını savunmak için dönemin akp sakarya milletvekili ayhan sefer üstün srebrenitsa katliamı hakkında “bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular. anne karnında hepsi öldürülseydi o tecavüzcülerin yaptığından çok daha büyük bir dram, suç ortaya çıkacaktı.” demişti. recep akdağ'ın ve ayhan sefer üstün'ün bu utanç verici açıklamaları da unutulmasın istedim.
devamını gör...

romen rakamları

roma sayı sistemindeki sayılar, latin alfabesindeki harflerin çeşitli kombinasyonları ile ifade edilirler. roma sayı sisteminde sayıları ifade etmek için her biri sabit bir tamsayı değerine sahip yedi harf kullanılır.

i = 1 (bir) (primus)
v = 5 (beş) (quintus)
x = 10 (on) (decimus)
l = 50 (elli) (quinquagesimus)
c = 100 (yüz) (centesimus)
d = 500 (beş yüz) (quingentesimus)
m = 1000 (bin) (millesimus)

bu harflerin çeşitli kombinayonları sonucunda sayılar oluşturulur. romen rakamları esasen bir çeşit onluk sayı sistemidir. bir sayı yazılırken önce binler basamağı, sonra yüzler basamağı, sonra onlar basamağı, en son da birler basamağı yazılır. bir rakamın soluna yazılan rakam o rakamın değerini azaltır. bir rakamın sağına yazılan rakam ise o rakamın değerini arttırır. her bir basamakta (binler, yüzler, onlar, birler) bir rakamın soluna en fazla bir, sağına en fazla üç adet rakam yazılabilir.

binler basamağı:
m = 1000 (bin) (millesimus)
mm = 2000 (iki bin) (bismillesimus)
mmm = 3000 (üç bin) (tresmillesimus)

yüzler basamağı:
c = 100 (yüz) (centesimus)
cc = 200 (iki yüz) (ducentesimus)
ccc = 300 (üç yüz) (trecentesimus)
cd = 400 (dört yüz) (quadringentesimus)
d = 500 (beş yüz) (quingentesimus)
dc = 600 (altı yüz) (sescentesimus)
dcc = 700 (yedi yüz) (septingentesimus)
dccc = 800 (sekiz yüz) (octingentesimus)
cm = 900 (dokuz yüz) (nongentesimus)

onlar basamağı:
x = 10 (on) (decimus)
xx = 20 (yirmi) (vicesimus / vigesimus)
xxx = 30 (otuz) (tricesimus / trigesimus)
xl = 40 (kırk) (quadragesimus)
l = 50 (elli) (quinquagesimus)
lx = 60 (altmış) (sexagesimus)
lxx = 70 (yetmiş) (septuagesimus)
lxxx = 80 (seksen) (octogesimus)
xc = 90 (doksan) (nonagesimus)

birler basamağı:
i = 1 (bir) (primus)
ii = 2 (iki) (secundus)
iii = 3 (üç) (tertius)
iv = 4 (dört) (quartus)
v = 5 (beş) (quintus)
vi = 6 (altı) (sextus)
vii = 7 (yedi) (septimus)
viii = 8 (sekiz) (octavus)
ix = 9 (dokuz) (nonus)

romen rakamları yazım kuralları:
birkaç onluk basamak içeren sayı yazılırken basamaklar en yüksekten en düşüğe doğru yazılır (önce binler basamağı, sonra yüzler basamağı, sonra onlar basamağı, en son birler basamağı).
35 = xxx + v = xxxv
49 = xl + ix = xlix
77 = lxx + vii = lxxvii
92 = xc + ii = xcii
294 = cc + xc + iv = ccxciv
488 = cd + lxxx + viii = cdlxxxviii
555 = d + l + v = dlv
826 = dccc + xx + vi = dcccxxvi
1361 = m + ccc + lx + i = mccclxi
1999 = m + cm + xc + ix = mcmxcix
2733 = mm + dcc + xxx + iii = mmdccxxxiii
3175 = mmm + c + lxx + v = mmmclxxv

eksik basamağı olan (herhangi bir veya birkaç basamağının değeri "0" olan) sayı yazılırken eksik basamak(lar) atlanır. (not: aynı kural konuşmada da geçerlidir. sayı okunurken eksik basamak(lar) atlanır.)
160 = c + lx = clx
307 = ccc + vii = cccvii
704 = dcc + iv = dcciv
980 = cm + lxxx = cmlxxx
1009 = m + ix = mix
1078 = m + lxx + viii = mlxxviii
2020 = mm + xx = mmxx
3066 = mmm + lx + vi = mmmlxvi

büyük sayıların yazımı:
geleneksel roma sayı sistemi ile yazılabilecek en büyük sayı 3999'dur.
3999 = mmm + cm + xc + ix = mmmcmxcix
fakat romen rakamlarının avrupa'da sayıları yazmak için kullanıldığı uzun yıllar boyunca büyük sayıları yazmak için birçok farklı yöntem geliştirildi, hiçbiri standart yazım tekniği olarak kabul edilmedi. ancak aralarında en yaygın olanları apostrophus ve vinculum denilen tekniklerdir.

apostrophus:
apostrophus tekniğinde 1000 ile çarpılmak istenen sayı parantez içine alınır. örneğin:
(v) = 5.000 (beş bin) (quinquies millesimus)
(x) = 10.000 (on bin) (decies millesimus)
(l) = 50.000 (elli bin) (quinquagies millesimus)
(c) = 100.000 (yüz bin) (centies millesimus)
(d) = 500.000 (beş yüz bin) (quingenties millesimus)
(m) = 1.000.000 (bir milyon) (millies millesimus)

(xliv)dxxv = 44.525
(cxx)lix = 120.059
(dcciv)lxxvii = 704.077

vinculum:
vinculum tekniğinde 1000 ile çarpılmak istenen sayının üstüne çizgi çekilir. örneğin:
x̄ = 10.000
x̄x̄ = 20.000
x̄x̄x̄ = 30.000
(x̄ hariç üstü çizgili sayı yazamadım. gerçi x̄ de yazamadım. internette sembol olarak buldum, sözlüğe yapıştırdım. ama genel olarak kuralı anlatabildiğimi düşünüyorum.)
üstü çizgili v = 5.000 (beş bin) (quinquies millesimus)
üstü çizgili x = 10.000 (on bin) (decies millesimus)
üstü çizgili l = 50.000 (elli bin) (quinquagies millesimus)
üstü çizgili c = 100.000 (yüz bin) (centies millesimus)
üstü çizgili d = 500.000 (beş yüz bin) (quingenties millesimus)
üstü çizgili m = 1.000.000 (bir milyon) (millies millesimus)

x̄x̄lxix = 20.069
x̄x̄mmmlxvi = 23.066
x̄x̄x̄mlxxviii = 31.078

kesirli sayıların yazımı:
romalılar, 1/3 ve 1/4'ün ortak böleni olduğu için kesirli sayılarda onluk sistem yerine on ikilik sistem kullanmayı tercih ettiler. bu kesirli sayılar aynı zamanda roma imparatorluğu'nda kullanılan madeni paraların değerlerine karşılık gelir. roma sayı sisteminde 1/12'yi temsil etmek için nokta (.), 6/12'yi (1/2) temsil etmek için latincede yarım anlamına gelen semisin baş harfi olan s kullanılır. 1/12'den 12/12'ye kadar her kesirli sayının roma döneminde özel bir adı vardı:
1/12 = . (uncia)
2/12 = .. (sextans)
3/12 = ... (quadrans)
4/12 = .... (triens)
5/12 = ..... (quincux)
6/12 = s (semis)
7/12 = s. (septunx)
8/12 = s.. (bes)
9/12 = s... (dodrans)
10/12 = s.... (dextans)
11/12 = s..... (deunx)
12/12 = i (as)

sıfır (0):
geleneksel roma sayı sisteminde sıfırı sembolize eden bir harf bulunmaz. romen rakamları ile yapılan matematiksel işlemlerde sıfırı temsil etmek için latincede "hiç" anlamına gelen nulla ve "hiçlik" anlamına gelen nihil kullanılmıştır. fakat bu kullanımların bulunduğu en eski tarih m.s. 525 yılıdır. öncesinde sıfırı sembolize etmek için bir şey kullanılıp kullanılmadığı bilinmemektedir. m.s. 725 yılından sonra romen rakamları ile yapılan matematiksel işlemlerde sıfırı temsil etmek için nulla ve nihil yerine n harfi kullanılmaya başlanmıştır.

romen rakamlarının kullanımında yapılan hatalar:
4, 40 ve 400 gibi sayıları yazarken eksiltme notasyonu (bir rakamın soluna başka bir rakam yazarak o rakamın değerini azaltma) kullanılması gerekir. ancak kimi yerlerde bu sayıların kimi zaman hatalı, kimi zaman bilinçli bir şekilde arttırma notasyonu (bir rakamın sağına başka bir rakam yazarak o rakamın değerini arttırma) kullanıldığı saptanmıştır. yani zaman zaman 4 yazmak için iv yerine iiii, 40 yazmak için xl yerine xxxx, 400 yazmak için cd yerine cccc kullanıldığı görülmüştür.

zaman zaman 8, 18 ve 28 yazımında da hatalı veya bilinçli şekilde yapılmış hatalara rastlanmıştır. roma imparatorluğu döneminde meydanlara asılan fasti adı verilen takvimlerde zaman zaman 18 yazmak için xviii yerine xix, 28 yazmak için xxviii yerine xxix kullanıldığı da görülmüştür. ayrıca 18. roma lejyonunda kıdemli yüzbaşı olan marcus caelius'un mezartaşında 18 yazmak için xviii yerine xxix kullanılmıştır.

1900'lerde inşa edilen bazı anıtlarda romen rakamlarının hatalı kullanıldığı görülmüştür. londra'daki admiralty arch'ta 1910 yazmak için mcmx yerine mdcccx, saint louis sanat müzesi'nin kuzey girişinde 1903 yazmak için mcmiii yerine mdcdiii kullanılmıştır.

günümüzde kullanım alanları:
romen rakamları ile matematiksel işlem yapmanın zorluğundan dolayı romen rakamları günümüzde fazla kullanılmamaktadırlar. ayrıca büyük sayıları yazmak için birçok farklı yöntem geliştirilse de romen rakamları ile çok büyük sayıların yazılması arap rakamlarına kıyasla daha zordur. dolayısıyla günümüzde hem matematiksel işlemlerde sağladığı kolaylık hem 0 içermesi hem de büyük sayıların yazılmasında sağladığı kolaylık sebebiyle günümüzde tüm dünyada yaygın olarak kullanılan sayı sistemi arap sayı sistemidir.

yine de romen rakamları günümüzde hala bazı alanlarda kullanılmaktadır. örneğin:
- hükümdarların ve papaların isimleri: [elizabeth ii (ii. elizabeth), pope benedict xvi (papa xvi. benedict)]
- saatlerin gösterimi (not: saatlerde genellikle 4 yazmak için iv yerine iiii kullanılır.)
- kitapların önsöz ve ek sayfalarının numaralandırılması
- devam filmlerinin ve bilgisayar oyunlarının isimleri: [rocky ii, grand theft auto iv, the elder scrolls v]
- tarihi olayların adlandırılması: [ii. viyana kuşatması, i. dünya savaşı, ii. dünya savaşı]
devamını gör...

romen rakamları

#1142275 no'lu entry'mde bahsettiğim romen rakamları yazım kurallarını dikkate alarak tarihteki bazı önemli olayların gerçekleştiği yılları romen rakamları ile yazalım:

184 = c + lxxx + iv = clxxxiv - [çin'de sarı türban isyanı başladı.]
395 = ccc + xc + v = cccxcv - [roma imparatorluğu, doğu roma imparatorluğu ve batı roma imparatorluğu olarak ikiye bölündü.]
476 = cd + lxx + vi = cdlxxvi - [romulus augustus "barbar" odoacer tarafından tahttan indirildi, batı roma imparatorluğu sona erdi.]
711 = dcc + x + i = dccxi - [hristiyanlar iber yarımadası'ndaki müslüman varlığına karşı savaşa başladı.] (bkz: reconquista)
1096 = m + xc + vi = mxcvi - [birinci haçlı seferi başladı.]
1147 = m + c + xl + vii = mcxlvii - [ikinci haçlı seferi başladı.]
1189 = m + c + lxxx + ix = mclxxxix - [üçüncü haçlı seferi başladı.]
1202 = m + cc + ii = mccii - [dördüncü haçlı seferi başladı.]
1206 = m + cc + vi = mccvi - [cengiz han moğol imparatorluğu'nu kurdu.]
1215 = m + cc + x + v = mccxv - [magna carta imzalandı.]
1217 = m + cc + x + vii = mccxvii - [beşinci haçlı seferi başladı.]
1228 = m + cc + xx + viii = mccxxviii - [altıncı haçlı seferi başladı.]
1337 = m + ccc + xxx + vii = mcccxxxvii - [yüz yıl savaşı başladı.]
1346 = m + ccc + xl + vi = mcccxlvi - [kara veba salgını başladı.]
1453 = m + cd + l + iii = mcdliii - [fatih sultan mehmet istanbul'u fethetti, doğu roma imparatorluğu sona erdi.]
1492 = m + cd + xc + ii = mcdxcii - [kristof kolomb ilk seferine çıktı.]
1501 = m + d + i = mdi - [michelangelo davut heykeli'ni tamamladı.]
1504 = m + d + iv = mdiv - [leonardo da vinci mona lisa'yı tamamladı.]
1511 = m + d + x + i = mdxi - [desiderius erasmus deliliğe övgü adlı kitabını yazdı.]
1517 = m + d + x + vii = mdxvii - [martin luther protestan reformu'nu başlattı.]
1532 = m + d + xxx + ii = mdxxxii - [niccolo machiavelli prens adlı kitabını yazdı.]
1568 = m + d + lx + viii = mdlxviii - [seksen yıl savaşı başladı.]
1610 = m + dc + x = mdcx - [galileo galilei satürn'ü keşfetti.]
1618 = m + dc + x + viii = mdcxviii - [otuz yıl savaşı başladı.]
1663 = m + dc + lx + iii = mdclxiii - [edward somerset ilk buhar pompasını icat etti.]
1756 = m + dcc + l + vi = mdcclvi - [yedi yıl savaşı başladı.]
1773 = m + dcc + lxx + iii = mdcclxxiii - [amerikalılar britanya'nın kolonilerine uyguladığı yüksek vergileri protesto etmek için ingiliz doğu hindistan şirketi'nin getirdiği tonlarca çayı massachusetts'te denize döktü.] (bkz: boston çay partisi)
1776 = m + dcc + lxx + vi = mdcclxxvi - [adam smith ulusların zenginliği'ni yayınladı.]
1789 = m + dcc + lxxx + ix = mdcclxxxix - [fransız devrimi başladı.]
1815 = m + dccc + x + v = mdcccxv - [napolyon bonapart waterloo savaşı'nda mağlup oldu.]
1859 = m + dccc + l + ix = mdccclix - [charles darwin türlerin kökeni'ni yayınladı.]
1867 = m + dccc + lx + vii = mdccclxvii - [karl marx kapital'i yayınladı.]
1881 = m + dccc + lxxx + i = mdccclxxxi - [mustafa kemal atatürk selanik'te doğdu.]
1883 = m + dccc + lxxx + iii = mdccclxxxiii - [friedrich nietzsche böyle buyurdu zerdüşt adlı kitabını yazdı.]
1914 = m + cm + x + iv = mcmxiv - [birinci dünya savaşı başladı.] [altay kuruldu.]
1918 = m + cm + x + viii = mcmxviii - [ispanyol gribi salgını başladı.] [birinci dünya savaşı sona erdi.]
1923 = m + cm + xx + iii = mcmxxiii - [türkiye'de cumhuriyet ilan edildi.]
1937 = m + cm + xxx + vii = mcmxxxvii - [j.r.r. tolkien hobbit'i yazarak orta dünya'nın kapılarını okuyucularına açtı.]
1938 = m + cm + xxx + viii = mcmxxxviii - [mustafa kemal atatürk istanbul'da vefat etti.]
1939 = m + cm + xxx + ix = mcmxxxix - [ikinci dünya savaşı başladı.]
1945 = m + cm + xl + v = mcmxlv - [ikinci dünya savaşı sona erdi.]
1952 = m + cm + l + ii = mcmlii - [douglas adams cambridge'de doğdu.]
1961 = m + cm + lx + i = mcmlxi - [yuri gagarin uzaya çıktı.]
1969 = m + cm + lx + ix = mcmlxix - [neil armstrong ay'a ayak bastı.] [graham chapman, john cleese, terry gilliam, eric idle, terry jones ve michael palin biraraya gelerek monty python'u kurdu.]
1977 = m + cm + lxx + vii = mcmlxxvii - [otostopçunun galaksi rehberi bbc radio 4'te yayınlanmaya başladı.]
1986 = m + cm + lxxx + vi = mcmlxxxvi - [çernobil faciası yaşandı.]
1989 = m + cm + lxxx + ix = mcmlxxxix - [tim berners-lee world wide web'i icat etti.]
1991 = m + cm + xc + i = mcmxci - [sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği dağıldı.]
1999 = m + cm + xc + ix = mcmxcix - [kafa sözlük yazarı hannibal izmir'de doğdu.]
2019 = mm + x + ix = mmxix - [covid-19 salgını başladı.]

romen rakamlarını arap rakamlarına, arap rakamlarını romen rakamlarına çevirebileceğiniz romen rakamları çevirici
devamını gör...

okunması gereken kitaplar

bir iktisat öğrencisi olarak iktisatla ilgilenen herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm 32 kitabı paylaştım. kitapları seçerken tek bir görüşten (marksist, liberal, vs.) seçmek yerine karşıt görüşlerden veya tarafsız kitaplar seçmeye çalıştım. kitapları yayımlanma tarihlerine göre kronolojik sırayla ve kendimce kısa kısa açıklamalarla paylaştım. türkçeye çevrilmiş kitapların yanına türkçe isimlerini de ekledim.

1) john maynard keynes - the general theory of employment, interest, and money* - 1936
istihdam faiz ve paranın genel teorisi'yle iktisatta devrim yaratan keynes, büyük buhran öncesi egemen iktisat okulu* olan klasik okula çok önemli eleştiriler getirmiştir. keynes'e göre serbest piyasa güvenilmezdir ve ekonomiye devlet müdahalesi gereklidir. keynes gönüllü işsizliğin görülebileceğini ve talep yetersizliği nedeni ile ekonomilerin durgunluğa girebileceğini söylemiş, ekonominin fiyat mekanizması yoluyla kendi kendine dengeye gelemeyeceği iddia etmiştir.
klasik okulun "faiz, tüketimden vazgeçmenin bir ödülüdür" görüşüne karşı çıkmıştır. keynes ayrıca; insanların parayı sadece işlem güdüsü* ile değil, ihtiyat güdüsü* ve spekülayon güdüsü* ile de talep edebileceğini söylemiştir.

2) joseph a. schumpeter - capitalism, socialism and democracy* - 1942
schumpeter karl marx'ın das kapital'de ortaya attığı kâr oranının düşme eğilimi* teorisini kabul ediyor. fakat girişimcilerin yaptıkları buluşlar ve yeniliklerle eski üretim sistemleri ve ürünleri yok edip yeni üretim sistemleri ve ürünler ortaya çıkaracağını, bu sayede kâr oranlarını tekrar artıracağını iddia ediyor. schumpeter bu sürece yaratıcı yıkım* adını veriyor. schumpeter yaratıcı yıkımı "kapitalist motoru harekete geçiren ve bu hareketliliği devam ettiren temel itici güç" olarak görüyor ve yaratıcı yıkımın ekonomik kalkınmanın özü olduğunu savunuyor.
fakat schumpeter kapitalizmin sonunda kendi kendini yok edeceğini iddia ediyor ve bu iddiasını ekonomik değil sosyal nedenlere dayandırıyor. schumpeter'e göre kapitalizmin üretkenliği sayesinde yaşam koşullarının iyileşmesiyle beraber insanlar daha fazla eşitlik talep edecek ve bu da kapitalizmin sonunu getirip sosyalizme alan açacaktır.

3) friedrich august von hayek - the road to serfdom* - 1944
hayek okuyucuları üretim araçları üzerindeki devlet kontrolünün tehlikelerine karşı uyarıyor. batı demokrasilerinin faşizm ve sosyalizme olan ilgisinin onları sovyet rusya veya nazi almanya'sındaki gibi diktatörlüklere götüreceğini savunuyor. ayrıca, faşizm ve sosyalizm arasında çok da bir fark olmadığını iddia ediyor. hayek'e göre hem faşizm hem de sosyalizm totaliterliğe yol açıyor ve bireysel özgürlüklerin kaybıyla sonuçlanıyor.
hayek sosyalizmi eleştirirken "demokrasi ve sosyalizmin tek bir kelimeden başka ortak hiçbir yanı yoktur: eşitlik. ama aradaki farka dikkat edin: demokrasi özgürlükte eşitlik ararken, sosyalizm kısıtlama ve kölelikte eşitlik arar." diyor.

4) karl polanyi - the great transformation: the political and economic origins of our time* - 1944
polanyi kitap boyunca sanayi devrimi'nin sonucunda meydana gelen sosyal ve ekonomik değişimleri tartışıyor. liberalizmi ütopik idealizmi nedeniyle eleştiriyor. liberallerin toprak, emek ve paranın metalaştırılmasını savunmasına karşı çıkıp bunların metalaştırılamayacağını savunuyor.
polanyi kendi kendini düzenleyen piyasaların* etkisiz olduğunu ve aslında devlet müdahalesini gerektirdiğini iddia ediyor. serbest piyasa sisteminden memnun olmayan polanyi, kurtuluş için faşizm veya sosyalizm gerekli olduğunu söylüyor.

5) ludwig von mises - human action: a treatise on economics* - 1949
mises ekonominin tamamen bireylerin eylemlerinin bir sonucu olduğuna dikkat çekmiştir. bireyler eylemlerde bulunur, tercihler yapar, işbirlikleri yapar, rekabet eder ve birbirleriyle ticaret yaparlar. mises piyasa fenomeninin gelişimini böyle açıklar. sadece fiyatları, ücretleri, faiz oranlarını, parayı, tekelleri ve ticaret çevrimini açıklamakla kalmaz; ayrıca bunları sayısız bilinçli ve amaçlı eylemlerin, tercihlerin sonuçları olarak gösterir. mises'a göre her birey çeşitli ihtiyaçlarına ve amaçlarına ulaşmak, istemediği sonuçlardan kaçınmak için elinden gelenin en iyisini yapmaktadır. bu sebeple kitabına insan eylemi adını koymuştur.

6) john kenneth galbraith - the affluent society - 1958
galbraith amerikan toplumundaki büyük bir sorunu ele alıyor: malların aşırı tüketimi. galbraith'e göre amerikan halkı ihtiyaç duymadıkları ve aslında istemedikleri şeyleri satın alıyor, çünkü reklamcılar onlara bu şeylere ihtiyaçları olduğunu söylüyor. reklamcıların ve pazarlamacıların harcama alışkanlıklarımızı kontrol ettiği bir toplumda yaşıyoruz. galbraith'e göre modern dünyayı açıklamak için çağdışı ekonomi teorilerine güvenmeye devam edemeyiz, çünkü bu çağdışı teoriler arz ve talep modelinin bu kadar çarpık olduğu bir dünya için tasarlanmamıştır.

7) milton friedman - capitalism and freedom* - 1962
friedman kapitalizm ve özgürlük'ü 1962 yılında yayınladığında hemen hemen herkesin tercihi keynesyen politikalardı. keynesyen bakış açısına göre ekonomik istikrarın sağlanmasında devletin etkin rol üstlenmesi ve özellikle durgunluk dönemlerinde ekonomiyi canlandırmak için daha fazla harcama yapması gerekiyordu. ancak friedman keynesçi ekonomiye karşı çıktı, devletin ekonomiye müdahalesinin kötü sonuçlarına dikkat çekti, serbest piyasa ekonomisinin ve kapitalizmin faydalarını anlattı.
friedman'a göre hem siyasi hem de ekonomik özgürlük için hükümet küçük ve merkeziyetsiz* olmalıydı. devletin birincil amacı insanların özgürlüklerine karışmak değil hukuku korumak ve düzeni sağlamak olmalıydı. ekonominin krize girmemesini sağlamak için politika yapıcıların ekonomiye müdahale etmesi yarardan çok zarar getiriyordu. ücretsiz eğitim, ücretsiz sağlık, gıda yardımı, işsizlik maaşı vb. uygulamalar sunan sosyal refah* programları gereksizdi ve ortadan kaldırılmalıydı. bunun yerine negatif gelir vergisi* uygulamaya konulmalı ve yoksul insanlara sosyal yardım yerine nakit para verilmeliydi.

8) amartya sen - development as freedom* - 1999
özgürlükle kalkınma'da sen; kıtlıklarda on binlerce insanın yaşamını yitirdiği ülkeler arasında tek bir demokrasi örneğine rastlanmadığını, demokrasilerde kıtlık yaşanmadığını, az gelişmişliğin bir kader olmadığını çok basit ama somut örneklerle ortaya koyuyor. kalkınmanın en etkin aracının özgürlük olduğunu, bu yüzden başlıca amacının da özgürlük olması gerektiğini söylüyor. kapitalizmin özgürlüğün anahtarı olduğunu, ekonomiye asgari düzeyde devlet müdahalesinden fazlasının özgürlüğe ve kalkınmaya zarar vereceğini savunuyor.

9) jeffrey sachs - the end of poverty: how we can make it happen in our lifetime - 2005
sachs 'gelişim merdiveni'* modelini savunuyor. bu modelde gelişmiş ülkelerin şu anda bulundukları yere ulaşmak için tırmanılması gereken birçok basamaktan yapılmış bir merdiven vardır. bu merdivenin basamakları eşit aralıklı değildir, çıktıkça basamaklar birbirine yaklaşır. bu sayede yükseğe çıkmak giderek daha kolay hale gelir. ama ekonomik kalkınmanın en zor kısmı, bu merdivene ilk adımı atmaktır. bunun nedeni, merdivenin en alt basamağının yerden çok yüksekte olmasıdır.
sachs'a göre işte tam da bu noktada merdivenin tepesindeki ülkelerin devreye girmesi gerekiyor. gelişmiş ülkeler gelişmemiş ülkeleri dış yardımlarla* ilk basamağa çıkartabilirse ve belki de sonraki birkaç basamakta ellerini tutabilirse yakında yoksulluğu bitirebiliriz.
sachs'a göre zengin ülkeler önemsiz şeylerle uğraşmayı bırakıp fakir ülkeleri dış yardımlarla finanse ederek yoksulluk tuzağından* kurtarabilirse yardım edilen ülke merdiveni tırmanmaya başlar ve o noktadan sonra yardıma ihtiyaç duymadan kendi başına gelişebilir.

10) william easterly - the white man's burden: why the west's efforts to aid the rest have done so much ill and so little good - 2006
easterly bu kitabında sachs'ın dış yardım* yoluyla üçüncü dünya toplumlarını yoksulluk tuzağından kurtarıp kalkındırma planlarını sertçe eleştiriyor, bu tür planların hiçbir zaman işe yaramadığını iddia ediyor. fakir ülkelere yapılan yardımların yarardan çok zarar getirdiğini savunuyor. çünkü yardımların büyük kısmı fakirler yerine yolsuzluk yapan liderlerin eline geçiyor ve yolsuzluk giderek artıyor.
easterly yapılan yardımların efektifliğini eleştiriyor ve yardımdan yararlanması gereken yoksul insanların yardımdan fayda görmediğini iddia ediyor. çözüm olarak sağlık, eğitim, yol, su gibi sorunlara odaklanmış yardımı öneriyor.

11) nassim nicholas taleb - the black swan: the impact of the highly improbable* - 2007
taleb 'siyah kuğu' deyimiyle; gerçekleşmesi ihtimal dışı görülen, fakat gerçekleştiğinde etkisi çok büyük olan ve bir kez gerçekleştikten sonra, onu daha az rastlantısal kılacak bir açıklama uydurduğumuz olayları kastediyor. taleb geçmişte yaşanan olaylara bakarak geleceği tahmin etmek imkansız olduğunu savunuyor.
kitabında insan zihninin nasıl çalıştığını açıklamak için hindi örneği veriyor: "yemi her gün aksatmadan verilen bir hindi düşünün. önüne konan her yem, politikacı tabiriyle 'onun çıkarını kollayan' insan ırkının dost üyeleri tarafından her gün beslenmenin hayatın genel kuralı olduğuna dair inancını pekiştirecektir. şükran günü'nden önceki çarşamba günü öğleden sonra, hindinin başına beklenmedik bir şey gelecek ve inancını gözden geçirmesine yol açacaktır."

12) ha-joon chang - bad samaritans: the myth of free trade and the secret history of capitalism* - 2007
chang 'kötü samiriyeliler' olarak tanımladığı gelişmiş ülkelerinin nasıl sanayileştiklerini bütün yönleriyle inceliyor. abd'den ingiltere'ye, japonya'dan güney kore'ye kadar günümüzün ekonomik süper güçlerinin hepsinin korumacı politikalar ve sanayiye hükümet müdahalesi ile refaha ulaştığını gösteriyor. korumacı politikalar vasıtasıyla zenginleşen ülkelerin şimdi gelişmekte olan ülkelere serbest ticareti dayatmalarını eleştiriyor.
bugünün gelişmiş ülkeleri kalkınırken yüksek gümrük vergileri uygulamış, kamu iktisadi teşebbüsleri kurmuş, bebek endüstrilere bolca destek vermişlerdir. bir çok ülke patentleri ve telif haklarını önemsemeden başkalarının teknolojilerini kopyalayarak kendi endüstrilerini geliştirmiştir. chang kitabında, tüm bu gerçeklere rağmen her koşulda serbest ticareti savunan liberal ekonomistleri eleştiriyor.

13) dambisa moyo - dead aid: why aid is not working and how there is a better way for africa - 2009
moyo'ya göre zengin ülkelerden afrika ülkelerine gönderilen milyarlarca dolarlık dış yardım, yoksulluğun azaltılmasına ve büyümenin artmasına yardımcı olmadı. tam aksine bu ülkeleri bağımlı hale getirdi ve yoksulluğun daha da artmasına sebep oldu. dış yardım almayan afrika ülkeleri giderek zenginleşirken dış yardım alan afrika ülkelerinde yoksulluk seviyeleri artmaya devam ediyor ve büyüme oranları istikrarlı bir şekilde düşüyor.

14) george akerlof ve robert j. shiller - animal spirits: how human psychology drives the economy, and why it matters for global capitalism* - 2009
akerlof ve shiller, keynes'in genel teori'de insan davranışını yönlendiren içgüdüleri, eğilimleri ve duyguları tanımlamak için kullandığı bir terim olan 'hayvansal güdüler'* fikrini yeniden ele alıyorlar. hayvansal güdülerin makroekonomik etkilerini araştırıyor ve hayvansal güdüleri yönetmek için ekonomi politikalarına hükümet müdahalesinin gerekli olduğunu öne sürüyorlar.
kitap iki bölümden oluşuyor. ilk bölümde ekonomik açıdan rasyonel davranmadığımız, ekonomi hakkında düşünme ve hareket etme biçimlerimizin çeşitli hayvansal güdüler***** tarafından yönlendirildiği anlatılıyor. ikinci bölümde ise şu sekiz soruya bu hayvansal güdüler çerçevesinde cevap veriliyor: "ekonomiler neden bunalıma girer?", "merkez bankası yöneticilerinin neden ekonomi üzerinde güç sahibidir?", "neden iş bulamayan insanlar vardır?", "enflasyon ile işsizlik arasında neden uzun vadede bir değiş tokuş* vardır?", "gelecek için tasarruf etmek neden bu kadar keyfidir*?", "finansal araç fiyatları ve kurumsal yatırımlar neden bu kadar dalgalıdır?", "gayrimenkul piyasalarındaki dalgalanmalar neden yaşanır?" ve "neden azınlıklar arasında özel bir yoksulluk vardır?"

15) ha-joon chang - 23 things they don't tell you about capitalism* - 2010
chang küresel kapitalizmin nasıl işlediğini ve nasıl işlemediğini anlatıyor. chang kitabının "dünyayı yeniden inşa etme" başlıklı son bölümde, kapitalizmin insancıl amaçlarla nasıl şekillendirilebileceğine dair bir vizyon sunuyor. ayrıca, her ne kadar inandırıcı bulmasam ve kendisine katılmasam da çamaşır makinesinin dünyayı internetten daha çok değiştirdiğini iddia ediyor. bu iddiasını çamaşır makinesi ve emek tasarrufu sağlayan benzer cihazların, kadının toplumdaki rolü üzerinde radikal değişikliklere neden olmasına bağlıyor.

16) barry eichengreen - exorbitant privilege: the rise and fall of the dollar and the future of the international monetary system - 2010
amerikan doları onlarca yıldır en önemli rezerv para birimidir. ithalatçılar, ihracatçılar, yatırımcılar, hükümetler ve merkez bankaları tarafından kullanılmaktadır. amerikan dolarının rezerv para birimi olması sebebiyle tüm dünya'nın bir anlamda abd'ye bağımlı olması abd için çok önemli bir güç kaynağıdır. bu durum valery giscard d'estaing tarafından 'privilège exorbitant' yani fahiş ayrıcalık olarak tanımlanmıştır.
eichengreen 20. yüzyılın ikinci yarısında abd'nin küresel ekonomiye hakim olmasıyla beraber doların yükselişini inceliyor. önümüzdeki dönemde çin, hindistan ve brezilya ekonomilerinin yükselişi ile abd'nin küresel ekonominin üzerindeki eski hakimiyetini yitireceğini ve doların eskisi kadar baskın olamayacağını savunuyor. eichengreen ayrıca, en fazla bir tane küresel rezerv para birimi olabileceği varsayımına karşı çıkıyor.

17) abhijit banerjee ve esther duflo - poor economics: a radical rethinking of the way to fight global poverty - 2011
banerjee ve duflo kitabın ilk yarısında açlığı, sağlığı, eğitimi ve aile büyüklüğünü yoksulların bakış açısından inceliyorlar. ikinci yarıda ise küresel yoksullukla nasıl mücadele edileceğine dair düşüncelerini ortaya koyuyorlar. dış yardımlar* konusuna da değinen banerjee ve duflo, bu konuda hem sachs'ın hem de easterly'nin görüşlerini irdeliyorlar.
banerjee ve duflo'nun yaptığı bazı çıkarımlar ve çözüm önerileri:
- "yoksullar, onlar için düşündüğümüz harika planlara genellikle direnirler, çünkü bu planların işe yaradığına veya iddia ettiğimiz kadar iyi çalıştığına dair inancımızı paylaşmazlar. yoksulları önemli konular hakkında basın gibi güvenecekleri kaynakları kullanarak eğitmeliyiz."
- "birinci dünya ülkesi vatandaşlarının ve zenginlerin aksine yoksulların bankacılık ve kredi kurumlarına, devlet yardımına vb. doğrudan erişimi yoktur. yoksulların bunlara erişimini sağlamak için bazı kurumsal değişiklikler yapılmalıdır."
- "bazı pazarların yoksul ülkelerde olmamasının veya bazı pazarlarda elverişsiz* fiyatlar sunulmasının meşru nedenleri vardır. yerel ve ulusal yönetimlerin bu pazarların ortaya çıkmasına imkan verecek koşulları yaratması gereklidir."
- "yoksul ülkelerin, başarısızlıkla dolu uzun bir geçmişe sahip olmaları nedeniyle yoksul kalmaya veya başarısız olmaya mecbur oldukları varsayılmamalıdır. başarısızlık; kamu politikalarının elden geçirilmesi, daha iyi eğitim ve topluma daha yüksek katılımla çözülebilir."
- "beklentiler önemlidir. insanların başarısız olmalarını beklersek, onlar da başarısız olmayı beklerler ve dolayısıyla başarısız olurlar. yoksulların yaşamlarında değişiklikler yaratmak için beklentilerin değişmesi gerekir."

18) daniel kahneman - thinking, fast and slow* - 2011
kahneman 'hızlı ve yavaş düşünme' ile davranışsal iktisadın* magnum opus'una imzasını atmış.
kahneman karar verme sistemlerimizi iki parçaya ayırıyor: sistem 1 ve sistem 2. sistem 1 hızlı, sezgisel ve duygusaldır; uyaranlara dayalı olarak çoğu zaman farkında bile olmadan aldığımız kararlar sistem 1'in kapsamına girer. sistem 2 ise yavaş, müzakereci ve mantıksaldır; ciddi zihinsel çaba sarf ettiğimiz, üzerinde uzun uzun düşündüğümüz kararlar sistem 2'nin kapsamına girer.
kahneman ayrıca, insan psikolojisi ve beynimizin verileri yorumlama ve bunlara göre hareket etme şeklini, önyargıları ve insanların yapmaya meyilli olduğu hataları anlatıyor. hale etkisi* ve ortalamaya bağlanım* gibi fenomenler hakkında konuşuyor.

19) daron acemoğlu ve james robinson - why nations fail: the origins of power, prosperity, and poverty* - 2012
acemoğlu ve robinson ulusların düşüşü'nde iktisadın klasik sorularından birine cevap arıyor: "neden bazı milletler zengin ve diğerleri fakir?" bu soruya daha önce din**, kültür** ve coğrafya** cevapları verilmişti. acemoğlu ve robinson ise farklı bir açıdan yaklaşıp 'siyasi ve ekonomik kurumlar' cevabını veriyor.
bir ülkede siyasi ve ekonomik kurumlar ne kadar kapsayıcı* ve siyaset ne kadar çoğulcu* olursa, merkezi otorite kuralları ne kadar istisnasız uygulayabilir, mülkiyeti ve fikri hakları ne kadar etkin şekilde koruyabilirse ülke o kadar gelişiyor. örneğin kuzey kore ve güney kore halkı biyolojik ve kültürel açıdan birbirlerinin hemen hemen aynısı olsa da kuzey kore halkı dünyanın en fakirleri arasındayken, güney kore halkı en zenginleri arasında. acemoğlu ve robinson'a göre bu farkın sebebi güney kore'nin teşvikler yaratan, yeniliği ödüllendiren ve herkesin ekonomik katılımına izin veren bir toplum oluşturması.

20) william j. baumol - the cost disease: why computers get cheaper and health care doesn't - 2012
baumol 1967'de baumol's cost disease olarak bilinen bir teori ortaya atmıştı. bu teoriye göre hizmetler* zamanla mallara* kıyasla daha pahalı hale gelir. çünkü bazı sektörler* yüksek verimlilik artışına sahipken, diğer sektörler* çok az veya negatif verimlilik artışı yaşar. ancak ücretler yalnızca üretkenlik artışı yüksek olan sektörlerde değil, aynı zamanda üretkenlik artışının çok az veya negatif olduğu sektörlerde de yükselme eğilimi gösterir. bunun sonucunda hizmet sektöründeki fiyatlar sanayi sektöründekilere kıyasla zamanla yükselir.
baumol 2012'de bu teorisini kitaplaştırıyor. abd'de eğitim ve sağlık hizmetlerindeki ücret artışının sebeplerini araştırıyor.

21) mark blyth - austerity: the history of a dangerous idea - 2013
blyth kemer sıkma politikalarının krizden çıkmanın yolu olarak sunulmasını eleştiriyor, kemer sıkmanın aslında işe yaramadığını iddia ediyor ve kemer sıkmanın düşük büyümeye yol açtığını savunuyor. farklı ülkelerde kemer sıkma politikalarının tarihini inceleyen blyth kemer sıkmanın çoğunlukla başarısız olduğunu ortaya koyuyor. ayrıca zenginlerin hatalarının bedelini fakirlerin ödemesine dayandığı için de kemer sıkmaya karşı çıkıyor.

22) thomas piketty - capital in the twenty-first century** - 2013
piketty bir dizi gelişmiş kapitalist ülkede servet* ve gelirin* nüfus içindeki dağılımını verilerden yararlanarak inceliyor. verilere göre 1. dünya savaşı, büyük buhran ve 2. dünya savaşı'nın yaşandığı 1914 ile 1945 arasındaki dönem kapitalizmin daha eşitlikçi hale geldiği, miras kalan servetin eskisi kadar önemli olmadığı, bireylerin gelirlerini mirastan ziyade yeteneğin belirlediği bir dönem. fakat 1945 sonrasında eşitsizlik* hızla artıyor.
piketty servet eşitsizliğinin neden yükseldiği basit bir formülle açıklıyor: r > g. bu formülde r paranın getirisini* yani faizi, g büyümeyi* temsil ediyor. paranın getirisi büyümeden fazla oldukça zenginler daha zengin, fakirler daha fakir oluyor. piketty eşitsizliğin artışından oldukça endişeli. çözüm önerisi ise uygulanabilirliği konusunda pek iyimser olmasa ve ütopik bir fikir olarak tanımlasa da tüm dünya'da zenginlerin daha ağır vergilendirilmesi.
piketty ayrıca kuznets eğrisini* de çürütmeye çalışıyor. ters u biçimindeki kuznets eğrisine göre ekonomik kalkınmanın ilk aşamasında eşitsizlik artacak, orta kalkınma düzeyinde eşitsizlik zirve yapacak ve daha sonra kalkınma arttıkça eşitsizlik düşecek. piketty bu karşı çıkarak iki dünya savaşı ve büyük buhran'ı kapsayan dönemde eşitsizlikte gözlemlenen düşüşü genellemenin yanıltıcı olduğunu orta koyuyor.
sanılanın aksine piketty bir marksist değil ve sıkça karşılaştırılmasına rağmen 'yirmi birinci yüzyılda kapital' ile karl marx'ın das kapital'i arasında önemli farklar var. marx üretim ilişkileri üzerine yoğunlaşırken, piketty gelir ve servet dağılımı üzerine yoğunlaşıyor. marx daha radikal çözümler önerirken, piketty yüksek vergiler ve sosyal demokrasi öneriyor.

23) harry frankfurt - on inequality - 2015
eşitsizlik konusuna farklı bir bakış açısı getiren frankfurt, ahlaki olarak eşitliği sağlamak veya eşitsizliği azaltmakla değil yoksulluğu ortadan kaldırmakla yükümlü olduğumuzu savunuyor. frankfurt'a göre odak noktamız herkesin düzgün bir yaşam sürmeye yetecek maddi imkâna sahip olmasını sağlamak olmalıdır, bunun yerine eşitliği sağlamaya odaklanmak dikkat dağıtıcı ve gereksizdir. çünkü frankfurt'a göre yoksullar yeterli imkânlara sahip olmadıkları için acı çekerler, diğer insanlar daha fazla imkâna sahip olduğu için değil.

24) branko milanovic - global inequality: a new approach for the age of globalization* - 2016
milanovic eşitsizliği küresel düzeyde incelediği bu eserinde geniş kapsamlı bir veri setinden yararlanarak analiz yapıyor. milanovic, 150 yıl önce sanayi devrimi'nin eşitsizliği artırdığı gibi günümüzde de teknolojik gelişmelerin eşitsizliği artırdığını savunuyor. ayrıca, ülke içinde sınıflar arası eşitsizlik artsa da, ülkeler arasındaki eşitsizliğin bir düştüğünü ve çin ve hindistan'daki orta sınıfın gelir düzeyinin gelişmiş ülkelerin orta sınıfının gelir düzeyine yaklaştığını ortaya koyuyor. milanovic dünya genelinde ılımlı göç politikalarına devam edilirse ülkeler arası eşitsizliğin daha da azalacağını söylüyor.
piketty gibi milanovic de ekonomik gelişmişlik arttıkça eşitsizliğin azalacağını iddia eden kuznets eğrisinin hatalı olduğunu savunuyor.

25) walter scheidel - the great leveler: violence and the history of inequality from the stone age to the twenty-first century - 2017
scheidel dünya tarihi boyunca eşitsizliğin var olduğunu ve eşitsizliği yalnızca savaşlar ve felaketlerin azalttığını iddia ediyor. taş devri'nden günümüze kadar eşitsizliğin tarihini inceleyen scheidel, eşitsizliğin asla barışçıl bir şekilde azalmadığını gösteriyor. binlerce yıllık tarihe göre eşitsizlik; savaşlar ve felaketler baş gösterdiğinde azalıyor, barış ve istikrar geri döndüğünde ise artıyor. scheidel'e göre eşitsizliği dengeleyen sadece dört unsur var: savaşlar, devrimler, devletlerin çöküşü ve salgın hastalıklar. scheidel kitabında eşitsizliği azaltmak için ortaya bir fikir atmıyor, çünkü bu dört unsur haricinde hiçbir şeyin eşitsizliği azaltamayacağını savunuyor.

26) kate raworth - doughnut economics: seven ways to think like a 21st-century economist* - 2017
raworth günümüz ana akım iktisadi anlayışının 21. yüzyılın sorunlarına çözüm getiremediğini düşünüyor ve bu sorunlara çözüm getirebilecek alternatif bir sistem öneriyor. raworth'e göre günümüzün sürekli büyüme odaklı iktisadi anlayışı ve tüketim çılgınlığı sebebiyle doğal kaynaklar tükenecek ve dünya'nın sonu gelecek. bunu önlemek için simit modelini öneriyor. simidin iç halkası herkesin yeterli yiyeceğe, suya, barınmaya, sosyal haklara, eğitim ve sağlığa erişime sahip olduğu sosyal temeli*; dış halkası ise aşırı tüketimi sınırlandırarak çevrenin tahrip olmasını önleyen ekolojik tavanı* temsil eder. iki halka arasında kalan kısım raworth tarafından "adil ve güvenli alan" olarak tanımlanmıştır. raworth'ın amacı herkesi bu iki halka arasındaki alana sokup herkesin yeterince şeye sahip olduğu ama hiç kimsenin çok fazla şeye sahip olmadığı bir dünya yaratmaktır. böylece aşırı tüketim engellenerek küresel ısınma, çevre kirliliği, ozon tabakasının incelmesi, doğal kaynakların hızla tükenmesi ve artan eşitsizlik gibi önemli sorunların önüne geçilecektir.

27) ray dalio - a template for understanding big debt crises - 2018
dalio borç krizlerinin birbirine benzediğini savunuyor. büyük bir veri setinden faydalanarak 20. ve 21. yüzyılda meydana gelen borç krizlerini inceliyor. krizlerin sebep ve sonuçlarını ortaya çıkarmak, işleyişlerini kavramak ve doğru çözüm yollarını bulmak için uğraşıyor.
kitap üç bölümden oluşuyor. dalio ilk bölümde büyük borç krizlerinin arketipik döngüsünü inceliyor, borç krizlerinden nasıl çıkıldığını anlatıyor, borç krizlerini enflasyonist ve deflasyonist borç krizleri olarak ikiye ayırıyor, enflasyonist ve deflasyonist borç krizlerinin fazlarını inceliyor. ikinci bölümde weimar cumhuriyeti hiperenflasyon krizi, büyük buhran ve 2008 ekonomik krizi'ni detaylı bir biçimde ele alıyor. üçüncü bölümde ise 20. ve 21. yüzyılda yaşanan 48 adet borç krizini bir şablon çerçevesinde kısa kısa değerlendiriyor.

28) daron acemoğlu ve james robinson - the narrow corridor: states, societies, and the fate of liberty* - 2019
thomas hobbes'un leviathan adlı kitabına göre insanlar eşit oldukları için sürekli bir savaş halindedirler. fakat savaşta hayatta kalmak zor olduğu için barış tercih edilmelidir. barış ise yalnızca herkesin bir araya gelerek yönetme haklarını tek bir egemene devretmesiyle mümkün olur. leviathan egemen olanı ifade eder.
acemoğlu ve robinson dar koridor'da hobbes'un leviathan kavramını kullanarak toplumları üçe ayırıyor:
1. namevcut leviathan*: halkın gücünün devletin gücünden çok daha fazla olduğu durumu ifade eder. merkezi yönetimin olmadığı kabileler ve merkezi yönetimin etkisiz olduğu lübnan ve bazı afrika ülkeleri örnek verilebilir. bu tür toplumlarda cinayet, tecavüz, kan davaları çok yaygındır; temiz suya ve yeterli gıdaya ulaşım sıkıntısı vardır.
2. despotik leviathan*: devletin gücünün halkın gücünden çok daha fazla olduğu durumu ifade eder. çin ve rusya gibi güçlü merkezi otoriteye ve güçlü orduya sahip fakat despotik devlet kurumlarıyla halkın ezildiği ülkeler örnek gösterilebilir. bu tür toplumlarda ekonomik başarılar elde edilse de uzun vadede sürdürülebilir kalkınma sağlanamıyor. elde edilen refah halka ulaşmıyor.
3. prangalanmış leviathan*: acemoğlu ve robinson'a ideal toplum türü. kitaba adını veren 'dar koridor' devletin ve halkın gücünün dengeli olduğu bu durumu ifade eder. abd, ingiltere, isveç, norveç, japonya, güney kore gibi ülkeler örnek verilebilir. devlet güçlüdür ama halkı üzerinde baskı ve şiddet kullanmaz, halkın taleplerini karşılar, hak ve özgürlüklerini korur. bu tür toplumlar ekonomik başarılar elde eder, sürdürülebilir kalkınma sağlar, refahı halka dağıtır.
kitapta türkiye'den de kısaca bahsediliyor. kitaba göre 2001 krizi sonrası yapılan ekonomik reformlar ve 2000'li yılların başında avrupa birliği'ne giriş sürecinde yapılan siyasi reformlar sayesinde türkiye dar koridora girebilecek gibi görünmüştü fakat 2007 sonrası akp'nin despotik bir tavır takınması ve bu tavrını her geçen yıl daha da sertleştirmesiyle dar koridora girme fırsatını kaçırdı.

29) abhijit banerjee ve esther duflo - good economics for hard times* - 2019
banerjee ve duflo bu kitaplarında göç, iş gücü piyasaları, uluslararası ticaret, karşılaştırmalı üstünlük, evrensel temel gelir*, vergi ve büyüme gibi çeşitli alanlara değiniyor. fakat kitapta yazarlara katılmadığım birçok nokta var.
örneğin banerjee ve duflo vasıfsız işçi göçünün ekonomik olarak yerel halk için faydalı olduğu savunuyor. çünkü vasıfsız göçmen işçiler yerel halkın çalışmak istemediği işlerde çalışıyor ve göçmenler işgücü arzını ve toplam talebi artırıyor. "göçmenler olmasaydı, yerel halk zor işlerde çalışmayacaktı ve bu işler boş kalacaktı" şeklinde bir argüman sunuyorlar fakat göçmenler olmasa bile kimse zor işlerde çalışmak istemeyince er ya da geç zor işlerin ücretlerinin artmasıyla o işlerde çalışmak isteyen birileri çıkacağı gerçeğini görmezden geliyorlar.

30) emmanuel saez ve gabriel zucman - the triumph of injustice: how the rich dodge taxes and how to make them pay - 2019
saez ve zucman abd'de uygulanan adaletsiz vergi sisteminin servet ve gelir eşitsizliğini artırdığını savunuyor. zenginler 1920'li yıllardan beri ilk defa bu kadar düşük seviyelerde vergi ödüyor. zengin sınıf giderek daha az vergi öderken orta ve fakir sınıf daha fazla vergi ödüyor. ayrıca şirket sahibi zenginler vergi cennetlerini kullanarak vergi kaçırıyor. saez ve zucman eşitsizliğin artmasını ve zenginlerin vergi kaçırmasını önlemek için çoğu mantıklı ve uygulanabilir olan çeşitli fikirler ortaya atıyorlar.

31) stephanie kelton - the deficit myth: modern monetary theory and the birth of the people's economy - 2020
kelton günümüz iktisadi anlayışına karşı çıkıyor ve bütçe açığı vermenin aslında zararlı olmadığını iddia ediyor. abd refahı artırmak, altyapı yatırımı yapmak, sağlık ve eğitime erişimi kolaylaştırmak veya herkese iş garantisi sağlamak için bütçe açığı verebilir ve dolar basarak bunu kompanse edebilir. bütçe açığı abd'yi iflas ettirmez aksine ekonomiyi canlandırır.
peki bu hükümetin sonsuz miktarda para harcayabileceği anlamına mı geliyor? hayır, kelton bütçe açığını sorun olarak görmese de aşırı hükümet harcamasının enflasyona sebep olabileceğini ve enflasyonun zararlı olduğunu kabul ediyor.
kelton'a göre vergilerin asıl işlevi hükümetin para toplamasını sağlamak değil para birimine talep yaratmak. amerikan hükümetinin aslında vergi toplamaya ihtiyacı yok veya topladığı vergi kadar harcama yapma zorunluluğu yok.
peki bu vergilerin gereksiz olduğu anlamına mı geliyor? hayır, çünkü kelton'a göre vergilerin iki önemli işlevi daha var. birincisi, parayı dolaşımdan kaldırıp enflasyonist baskıyı azaltırlar; ikincisi, zenginle fakir arasındaki eşitsizliği azaltırlar.

32) philippe aghion, céline antonin ve simon bunel - the power of creative destruction: economic upheaval and the wealth of nations - 2021
aghion 1992'de peter howitt ile birlikte "a model of growth through creative destruction" yani "yaratıcı yıkım yoluyla bir büyüme modeli" başlıklı bir makale yayınlamıştı. bu kitap, makalenin biraz genişletilmiş ve genel okuyucu kitlesine hitap etmesi için basitleştirilmiş hali diyebiliriz.
aghion, antonin ve bunel; daha fazla ve daha iyi bir ekonomik büyüme için schumpeter'in yaratıcı yıkım* kavramını ele alıyor. yazarlara göre kapitalizm yeniliği daha fazla kârla ödüllendirmeli fakat bu kârların rekabeti ve dolayısıyla gelecekteki yeniliği engellemek için kullanılmasını önlemeli. örneğin big tech şirketleri getirdikleri yenilikler dolayısıyla oldukça iyi kâr elde ediyorlar fakat elde ettikleri kârı yenilik getiren diğer küçük şirketleri satın almak için kullanıyorlar. bu şekilde rekabeti ve dolayısıyla potansiyel yenilikleri başlamadan bitiriyorlar. yazarlara göre bu durum engellenmeli. ayrıca, hükümetler patentleri korumalı ve aşırı vergilendirmeden kaçınmalı.

not: wealth of nations*, das kapital*, capital and interest* ve principles of economics* gibi 18.-19. yüzyıllarda yazılmış kitapları veya the armchair economist*, naked economics*, freakonomics** ve the undercover economist* gibi akademik olmayan kitapları listeme dahil etmedim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim