ah azil beni çok yordun..
deha ve delilik arasında seyreden bir hikaye..
hakan günday hep merak ettiğim bir yazardı. yazdıklarının bana hitap edeceğini düşündüğümden, tanışma olarak ilk kitap deneyimi azil' den yana kullandım. oysa ki aklım kinyas ve kayra'da yalan değil.
azil ilk olarak bana çok karmaşık geldi. adam kabus mu görüyor, rüyada mı, hasta mı, psişik güçleri mi var ciddi olarak çözümleyemedim. bu yüzden ağır ilerlediğim bir hikaye oldu. yazarla da bozuşmuş olabilirim 'ben seni böyle beklemiyordum' diye sızlanmış olabilirim.
günday okuyucularına bu kitabı sağlam bir kafa, sağlam bir psikoloji ile okuyun demek isterim. benim dikkat dağınıklığım ve uzun süredir kitap okuyamam zaten zor bir çözümleme gerektiren karakteri anlamamı oldukça zorlaştırdı. fakat şöyle bir durum var kesinlikle derinlik ve doluluk var. sayfalar ilerledikçe sırra vakıf olmaya çalışıyorsun. yazarın zekası, sevgi ve nefret çatışması oldukça şaşırtıcı. kafasının içindekini sanki canlı beyin ameliyatı yaparcasına aktarıyor. bir dünyaya giriyorsun ve o dünya çok yaratıcı, çok ürkütücü ama gerçeklik ile harmanlanmış. sanırım yavaş yavaş ilerlememdeki bir başka sebep bu kurgunun karmaşık olduğu kadar kusursuz ilerlemesi. benim alışık olmadığım bir dil ama önünde şapka çıkartılır.
azil ile sağa sola çarptım. çünkü o tuhaf biri. farkındalığı, suçluluk duygusu, kendisine yer edinememesi ama her şeye rağmen muazzam bir çaba göstermesi onu tuhaf olduğu kadar gerçek biri de yapar. o bir dahi ama hiçliğin ortasında gösterildi ve belki de bu yüzden deli de denildi.
tüm standartların dışına çıktığımız zaman kafamızın içinde neler oluyor? tahmin edemeyeceğimiz sıra dışı olaylar..
beni çok zorladı ama ilerleyen zamanlarda belki bir kez daha elim gider azil'in üzerine. çünkü beni arafta bıraktı tam bitiremediğim sonuna gelemediğimi hissettiğim bir duygu bıraktı.
daha seninle işim bitmedi..
devamını gör...