1.
yalnızlığın en çok dokunduğu an
düşünün müzik eşliğinde bir grup insanla beraber amansızca eğleniyorsunuz bir sahilde (ya da nereyi hayal ederseniz) . eğlence? ne garip bir kelime.. bana göre karanlıkta geceyi izlemektir. ( tabii sigara olmazsa olmazımdır. ) her neyse. sesten kulak zarınızın patlayacağını düşünürken dans eden insanlar çevrelemiştir sizi. belki de sevdiğiniz ya da sizi çok seven insanlar bunlar. işte yalnızlık; eğlenip gülen insanlar sizi çevrelerken, sizin onlara yabancı kalmanızdır. yeni doğan bir bebeğin etrafındakileri anlamaya çalışması gibi anlamsız bir o kadar da merakla bakmanızdır o insanlara. bir de o an içinizde garip bir keder, yüzünüzde derin bir hüzün oluşur. bu duruma aslında siz de şaşırırsınız. her şey yolunda neden böyle hissediyorum dersiniz. yalnızlık o kadar yoğun bir haldedir ki artık, üşüdüğünüz zaman üzerinize giydiğiniz bir hırka kadar somuttur .durum gittikçe garip bir hal almaya başlar, insanlar yalnızlığınızın kokusunu almıştır. siz daha kafanızdaki soruları, kalbinizde ki bu acıyı çözmeye çalışırken bir de yapmacık insanların neden böyle duruyorsun, bir sorun mu var? gibi gereksiz sorularına maruz kalırsınız. burdan sonra zaten tutuşan kalbinizde artık yangınlar vardır. söndürmeye çalışayım derken alevler her yere yayılır ve siz yalnızlık içinde yanarsınız. söndürmek için bir fırsat yoktur artık, gittikçe alışırsınız bu yangın yerine. öğrenirsiniz yalnızlığı. iyileşmek için zaman, en azından bu iyiliği yapabilirim kendime dersiniz. zamanın bi b*ka yaramadığınıda böylece öğrenir ve bir lütuf olarak görürsünüz yalnızlığı ve en önemlisi yanmayı.. hata yapıp yapmadığınızdan emin değilsinizdir yine de uğraşmazsınız iyileşmek için. sonuçta ölen bir beden nasıl tekrar yaşama dönmüyorsa biz de yandık arkadaşlar geriye ne kaldı ki iyileşmek için çabalayacağız. işte bunları düşündüğünüz her an yalnızlığın en çok koyduğu andır.
devamını gör...