kötülük yapmak veya kötü bir eylemde bulunmak, "
kötü" olmak için tek başına yeterli değildir diye düşündüm hep. kötü olmak için, kötülük yaparken bunu iyiliğe tercih etmiş olmak gerekir. daha açık yazarsam, insanı kötü yapan şey sadece eyleminin niteliği değil iyilik yapma şansı varken onu reddedip kötülüğe yönelmiş olmasıdır. aslında kötülük iyiliğin reddedilmesinden doğar. örneğin vahşi bir hayvan size zarar verirse bunu kötü olduğu için yapmaz, şüphesiz eylemi kötüdür, ama hayvanı kötü diye nitelemeyiz. aynı eylemi insan yaptığında kötü olarak isimlendirmemizin nedeni ise yukarıda da dediğim gibi, bu kötülüğü iyilik yapma şansı varken iyiliğe rağmen yapmış olmasıdır. elbette bu tanıma uymayacak, veya daha ötesi, sığmayacak örnekler verilebilir. ancak genellediğimizde ortaya çıkan çerçeve benim gözümde az çok bu şekilde.
peki bu durumda "kötülük sadece eyleme bağlı değildir, ondan önce iyiliği tercih etmemekten doğar." önermesini kabul edersek, herhangi bir kötü eylemde bulunmayan ancak şansı varken iyilik de yapmayan veya sessiz kalan birini de kötü olarak niteleyebilir miyiz? bence evet o da kötüdür, hatta o daha kötüdür. bile isteye işlediği bir suçu veya hatası olduğu için değil iyiliğin ortaya çıkmasına engel olduğu için. dünyada kötülüğün en yaygın -belki de biraz fazla yaygın- formu da budur diye düşünüyorum. çünkü bu tip kötülük bireyden topluma da sirayet eder, kalabalıktan güç alarak hakikate yön verebilir. tek tek bakıldığında herkes her şeyin farkındadır, birey kimi zaman acı dahi duyabilir, ancak sayısı artan kalabalık hissizleşir.
gustave le bon , "kitleler asla hakikati aramaz" der. kesinlikle doğru, kitleler akıl ile değil duygular ile hareket ederler. tabii kitle halinde kaldıkları sürece. kalabalıkların duyguları ise kördür ve kolay yönlendirilebilir. böyle bir kalabalığın iyiliği reddetmesinden daha kötü ne olabilir ki? sessiz kaldıklarımız, dönüp bakmadıklarımız, elimizi uzatmadıklarımızdır o zaman bizi kötü yapan. ve sonuç olarak hepimizin, iyi olmak adına "biz" denen her ne ise ona karşı da sorumlu olduğumuzu gösterir.
öte yandan iyilik yapmayan birine kötü dersek, aynı şekilde kötülük yapmamak "iyi" olmak için yeterli midir? bence hayır. hatta daha da ileri gidiyorum, kötülük yapma şansı elde etmemiş birinin yaptığı iyilik dahi onu iyi diye nitelendirmeye yetmez. nasıl kötülük bir tercihten doğar dediysek, aynısının iyilik için de geçerli olduğunu düşünüyorum. iyiliği değerli yapan budur. kanıtlanması gerekir. tıpkı
sabahattin ali üstadın yazdığı gibi, "iyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir."
tabii eylem olarak "iyi" ve "kötü" nedir, bunlara kim nasıl karar verir o bambaşka bir mevzu. nihayetinde hepsi insanın icat ettiği kavramlar. içeriklerine duyulan güven de bunu unutmadan olmalı. iyiyi ve kötüyü tanımlamak koca bir dünya tarihi. dinler, ideolojiler, fikirler... hepsinin derdi daha fazla insanı kendi iyi ve kötülerine inandırmak değil mi?
iyi kalın. artık sizin için o her ne ise.
devamını gör...