melodramaqueen11 yazar profili

niyeyse ne zaman dinlesem bir içimi titretir.belki de çok yakın bir şehirde doğup
büyüdüğümden dolayıdır ama şarkılar acayip duygu yüklü, anlamasam da içimde hiç tanımadığım ve tanımlayamadığım duygular uyandırıyor. dilin fonetiği de çok güzel heralde şarkıları daha etkileyici kılıyor, bi de bizimkilerin hep şarkı, müzik aşırmasından kaynaklı bir tanıdıklık hissi de cabası tabi:)çok fazla bonusu var.

dünyanın en güzel şehri, nereye gidersem gideyim hep dönmek istediğim yer.

istanbulda yaşayanlar için çok önemli olduğunu düşündüğüm cümle.özellikle iş hayatında, herkesin yarası var belli, görüyorsun davranışlarından, ama herkes yarasını göstermemeyi, paylaşmamayı şiar edinmiş. yarasını gölgeleyen bir savunma mekanizmasıyla ıssızca yaşamına devam etmeye çalışıyor.insan insanın yurdu değil, kurdu da olabilir her an mottosuyla insanlıktan çıkmış çalışan, üreten robotları dönüşülmüş çoktan.

dünya ile aramda sanki görünmez bir cam vardı cümlesi aklımda kalan kitap:)
kendim de öyle hissettiğimde çok etkilenmiştim.
cam tavan sendromuna yakalanmış bir canlı olarak ben, yaşamın çok içinde olamadığımız düşünmüşümdür zaman zaman:)

izmir, başka yer tanımam:)

gülüm, gülüm ne ya:) ya da 16-17 yaşındaki kızların sevgilerini kocam demesi, iğrenç ötesi...

toplulumumuzda önce kendi ailesini istismara uğratmış, sınır nedir bilmeyen, hadsiz, herşeye hakkı olduğunu düşünen, her konuda kendini yeterli gören, insanlara alan işgalini hobi haline getirmiş, büyük ihtimal cinsel problemleri olan, kendi hayatında tatmin olamamış garip mahluklar tarafından kişiye en olmadık anda yöneltilen soru formunda kesici delici aletlerdir.

evli insanın bekar arkadaşı olmaz.

çirkin demeyelim de, iç güzelliği dışına o kadar yansımayıp, içi ile dışı arasındaki tezatı donanımı ve yüksek hiciv yeteneği ile doldurmuş, dayatılan güzellik normlarına somut bir isyan olarak doğmuş diyelim:)

hiçbir iyilik cezasız kalmaz:)

san pellegrino :) keşke fiyatı da bu kadar ulaşılmaz olmasa:)

quadriyyah=kadriye bana en ilginç gelen:)

sanırım ingiltere:) okuduğum romanlar, izlediğim belgeseller vs hep orada hissettirdi:) reenkarnasyon varsa belki bir yaşamımda orada yaşamış ve çok eğlenmiş olabilirim.ya da çoklu evrenler teorileri vs gerçekse. kibarlıkları ve kurnazlıkları, politik detayları, şehir yapılanmaları vs çok ilgimi çekiyor:) kötü yanı pahalı olması ama inşallah hayatımın bir döneminde yaşamak nasip olur:)
.

inception
predestination
fight club
matrix serisi
baba serisi
kutsal geyiğin ölümü/ lobster

bugün serin ve ağaçlarla dolu bir orman olarak beynimde canlanan yıldız korusu' na gittim. amacım ağaçların arasında kitap okumak:) öncesinde kahvaltılık bir şeyler ve çay da hazırlayıp gittim tabi:)herneyse arabayı park ettik, sessiz bir yere oturduk, birşeyler atıştırdık.sonra tekrar çay koyup kitabımı elime aldım.
bir gürültü velveleyle ve abartılı ergen davranışları ile uzaktan gelirken bile ortamı şenlendirdiğini zanneden bir güruh yanımıza doğru yaklaşıyor.ellerinde tepdiker bir oraya bir buraya dolanıp maalesef en yakınımızda oturdular. grup açık, kapalı, yabancı kapalı giyim tarzında garip tiplerden oluşuyor.yabancı olan ve beginner düzeyinde bir ingilizceyle konuşanlar sanırım ortadoğulu, iranlı olabilir, bu grup bir mini cooperdan indi, yeni nesil zengin paralı ve kapalı züppeler. o kadar gürültülü konuşuyorlar ve abartılı hareketlerde bulunuyorlar ki herkes bunlara bakıyor ama tepki veren yok.kahkahalar ve porno filma repliklerini andıran oh yeah tarzı barışmalar havada uçuşuyor. türkçe ve ingilizce bağırarak ve bağrışarak üzerindeki nerden aldıııııın,çok bayıldığım tarzı bir sığlıkta kakafonik sohbetler...
önce ingilizce, sonra aralarında türklerin de olduğunu anlayınca türkçe uyardım çok gürültü yaptıkları konusunda:) içlerindeki türklerden bir tanesi, upuzun beyaz elbise giyince çirkinliğini unutup kraliçe olduğunu zanneden hilkat garibesi burası açık alan rahatsız oluyorsanız siz gidin dedi.toplumsal kurallara uymayan ve yanlış davranan sizsiniz ve sizin ya gürültü yapmamanız ya da gitmeniz gerekir dediğimde çenesi titreyerek istediğimiz gibi davranırız dedi. bu tipler sanırım üniversite öğrencisi ama medeniyet hiç yanlarına uğramamış.
neyse bunların hiç aldırış etmediklerini fark edince ,defalarca şefliği aradım.güvenliği gönderecekkerini söylediler ama gelmedi:) bir kere geldi gürültü yapan grubu gösterdiğim halde uyanmadan gitti.sonra tekrar şefliği aradım güvenlik şefini göndercem dedi, o da gelmedi:) kitap okuma niyeti ile gitmişken godot'u bekler gibi güvenlik bekledim:)buraya girişte 30 lira para alıyorlar, güvenlik hizmetinden bile yararlanamıyorsak neyin bedelini ödüyoruz???
asıl içime dokunan bir eğitimci olarak, bu arsız ve yüzsüzlüğün hiç bir yatırımının olmaması? utanmaz arlanmaz tiplerle illa kavga etmek mi lazım? kavga edince mi müdahale olacak? bugün burda yarın ?başka bir yerde bu görgüsüzlüklerine devam edecekler ve bu insanların normali haline mi gelecek?
izmirden istanbula yeni göç etmiş biri olarak bu insan manzaraları görünce,istanbul' u medeniyetin çoktan terk ettiğini görmek bana işkence ediyor:) burada görgü kurallarına uyan, etrafa, çevreye ve diğer insanlara saygılı tiplerin yaşaması çok zor:) hassas ruhlar için bir cehennem ve görgüsüzlük adına simgesel ağaç ve oyunlarla dolu bir orman:)

bu ara victor frankle' in insanın anlam arayışını okuyorum. son dönemde okuduğum bir çok kitap bu kitaptan alıntılar yapıyordu ve sanki bir güç bir şekilde bu kitabı okumaya doğru itiyordu beni.kitapta çok güzel kavramlara değinilmiş mesela kültürel ıssızlık, psikolojik terimler yazarın toplama kampı yaşantılarıyla çok iyi ilişkilendirilmiş ama yine de bu anlatıları okuduğumda içimde birşeyler ürperiyor insanın insana yaptıklarını düşününce bile.
ama hala kitabın içine girmekte zorluk yaşıyorum? düşünüyorum ki neden?

üniversite yıllarımda ilginç bir şekilde çok severek izlediğim dizi:)bu diziyi izlediğimi itiraf ettiğim arkadaşımın da izlediğini öğrenince rahatlamam:) o dönemlerin farklı görünme çabası ve akranlarımın bu diziyi çocuksu bulması korkusuyla aksanlarını çok beğendiğim için izliyorum demelerim:)burdaki kral arthur efsaneydi, oyunculuğu o asaleti yansıtıyordu gerçekten:) büyü ve fantastik öğeler insanı yaşadığı zaman ve mekandan uzaklaştırarak ayrı bir özgür kılıyor, diyardan diyara ruhsal seyahat etmemi sağlıyordu.

bir türlü gelmek bilmeyen bahar:) hayatımızın son zamlarla gerilim yönü ağır basan bir korku filmiyle, bir woody allen karakomedisi arasında gidip gelmesi:) tüm bunları çoğumuzun fütursuz bir ataletle izlemesi, covidten hatıra kalan bir beyin sisi ile yaşamı anlamlandıramayışın dayanılmaz ağırlığı, yeni yıkatılan arabalara gün itibatiyle çamur yağması:)

bu mesleği icra eden bir sonradan görmenin hayatınızı zindana çevirdiği durum:)
kadın yatılarında ne halt ediyorsa, çok yoruluyor ve evde uyumak istiyormuş. ertesi gün çay kahve dağıtacağı için çok iyi dinlenmesi gerekiyor:)fazla radyasyon ve uçak sesinden zarar görme ihtimaliyle iyi niyetli olarak yorumladığım kalan yarım gram beyni ve türkçeyi yeni öğrenmiş gibi konuşan titrek diliyle gece 3' te temizlik yaptığımı iddia ediyor.ilkel beyni ve gördüğü halüsinasyonların etkisiyle heralde, gece üçte en iyi ihtimalle vileda sapı olabileceğini düşündüğüm bir aletle tavana vuruyor ve kim bilir kaçıncı uykumdan uyanıyorum. sabah 7' de işe gidecek olmam da cabası:)
bunun gibi bir sürü saçmalık,hayal ürünü şikayet vs.niyeyse site yönetimi ve avukatı da bu kadınım beyanına hemen inanıyor:) mesleki deformasyon sanırım:)
hiç gürültü yapmayan, ortak yaşam kurallarına harfiyen uymaya çalışan ve yapılan gürültüleri de rahatsız olmayan şahsımın, nasıl bir karma sonucu bu kadının üst katına taşındığı da ayrı bir muamma:)
siz siz olun bir eve taşınırken alt katında kim oturuyor sorun:)

ilk defa bir felsefe kongresinde ve onun bildirisinde karşılaştığım akademisyen:) ahlak ve etik uğruna güzel deyimleri ve tespitleri var. söyledikleri düşündürüyor. özellikle insanın fiziksel ihtiyaçlarını erteleyebilmesi, kendini tutabilmek üzerine ifade ettikleri beni etkilemişti.her ihtiyacımızın hemen karşılanması için didindiğimiz maymun iştahımızın tavan yaptığı bu çağda, bir an kendini tutmak üzerine düşünmek iyi gelmişti.