memoli yazar profili

memoli kapak fotoğrafı
memoli profil fotoğrafı
rozet
karma: 764 tanım: 12 başlık: 1 takipçi: 31

son tanımları


normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
en sevdiğim mevsim...
devamını gör...

115 yıl önce umman'da çekilen kölenin fotoğrafı


köleliğin yasal olarak yasaklanmasından sonra bir kölenin ayağındaki prangaların umman kıyılarında, bir demirci tarafından kesildiği anın 115 yıl önceki fotoğrafı.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


üzerine kitaplar yazılabilecek nitelikte bir fotoğraf, bu sadece diğer tüm kölelerin halinin küçücük bir örneği. kölelik iyi ki bitti ama maalesef günümüzde şekil değiştirerek uygulanmaya devam ediyor. herkese hayırlı bayramlar.
devamını gör...

faydalı mobil uygulamalar

türlerine göre birçok uygulamayı listeleyeceğim. zamanla devamı da gelir.

(bkz: sinema & edebiyat):
1-raf
okuduğunuz kitapların, izlediğiniz filmlerin, dizilerin listesini tutmak zor geliyorsa bu uygulamayı indiriyorsunuz. izledim, izliyorum, yarım bıraktım, izleyeceğim... gibi seçenekler de var. aşırı kullanışlı. hatta izlemekte olduğunuz dizilerin kaçıncı sezonunun kaçıncı bölümünde olduğunuza kadar girebiliyorsunuz. öte yandan tüm bu kitap, dizi vs için inceleme paylaşımları, alıntı paylaşımları da yapılıyor uygulamada. kesinlikle bakın derim.


---------------------------------------
(bkz: pdf düzenleyiciler):
1-pdf dönüştürücü neredeyse her türlü dosya formatını (pdf, txt, odt, rtf, ppt, ppty, xls, xlsx...) birbirine dönüştürebilirsiniz bu uygulama sayesinde.

2-adobe scan
elinizdeki tüm yazılı kağıtları, belgeleri, kitapları, her şeyi tarayıp pdf formatına dönüştürebileceğiniz çok kolay ve etkili kullanıma sahip olan bir uygulama.

3-merge pdf
birden çok pdf dosyasını tek bir pdf dosyası halinde birleştirmenize yarayan uygulama.


----------------------------------------
(bkz: tarayıcı):
1-brave gizli web tarayıcısı
bu tarayı sayesinde youtube'u tamamen reklamsız bir şekilde izleyebilirsiniz. bu tarayıcıda herhangi bir şekilde reklam görmek çok zor.


----------------------------------------
(bkz: müzik):
1-guitar tuna
herhangi bir enstrümanınız varsa, frekans tespiti yapma yeteneğine sahip olan bu uygulama sayesinde akort ayarınızı kendiniz kolayca yapabilirsiniz. uygulama adına kanmayın, gitar haricinde onlarca enstrüman için de yapabilirsiniz aynı şeyi.

2-my tuner
türkiye dahil dünyanın neredeyse tüm ülkelerinden binlerce radyo istasyonunu canlı bir şekilde dinleyebileceğiniz bir uygulama.

3-ses yükseltici: bazı videoların veya müziklerin sesi çok az ise, telefonun son sesi bile yetersiz kalıyorsa veya telefonunuzun genel olarak son ses kapasitesi düşük ise bu uygulama sayesinde o ses sınırlarının çok üstüne çıkabiliyorsunuz. sebebini bilmediğim bir şekilde linki yok bu uygulamanın. o sebeple görsel ekliyorum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


-----------------------------------------
(bkz: harita & coğrafya):
1-geoguessr
bu uygulama sizi google sokak görünümünde dünyanın herhangi bir yerine atıyor, siz ise etrafınızda bakıp haritadan nerede olduğunuzu tahmin ediyorsunuz ve sonuca göre puan alıyorsunuz. online olarak başkaları ile mücadeleye de girebiliyorsunuz. bunun sitesi çok daha fazla özelliğe sahip. bu sitede 500 saat harcadım desem yalan olmaz. türkiye'deki en iyi oyunculardan biri olduğumu söyleyebilirim. :) genel kültür için harika bir uygulama. (ve site)
devamını gör...

ilginç etimolojik bağlantılar

(bkz: bulvar) fransızca boulevard sözcüğünden alıntıdır. bu sözcük "1. istihkâm, şehir suru, 2. 18. yy'dan itibaren yıktırılan kent surları yerine açılan geniş cadde" olmak üzere 2 anlama gelir. bu fransızca sözcük almanca bollwerk sözcüğünden alıntıdır. bu kelime ise "dikme kütüklerden yapılan koruma duvarı, sur" anlamına gelmektedir ve bu bollwerk kelimesi ise eski yüksek almanca'da "kütük, tomruk" anlamına gelen bol ve almanca'da "iş, yapı" anlamına gelen werk kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır.

"dikme kütüklerden yapılan koruma duvarı, sur" demiştik bollwerk kelimesine. eskiden bazı kaleler ağaçlardan yapılırmış. bunun en güzel kanıtı palanka kelimesidir. bu kelime "yan yana çakılmış ağaç kazıklarla ve toprak doldurularak yapılan, çevresi hendekle çevrili küçük kale." anlamına gelmektedir ve eğer dikkat ettiyseniz palanka kelimesinin de bolwerk kelimesinin de başı birbirine çok benziyor. palankanın da benzer köke dayandığını başka bir örnekle açıklayalım.

türkçede "kalınca bir sopayla bunun iki ucuna bağlı bir ipten oluşan, ayakları uygun bir biçimde sıkıştırmakta yararlanılan bir dayak aracı." anlamına gelen ve arapçadan dilimize geçen falaka kelimesi yunancada "kütük, kalın sopa" anlamına gelen phalang kelimesinden türemiştir. dolayısıyla palanka ile phalang arasındaki hem okunuş hem de anlam benzerliğini de bu şekilde görmüş olduk.

türkçeye fransızcadan geçen, "saray, görkemli konut, gösterişli yapı" anlamına gelen palace sözcüğü de (türkçesi (gbkz: palas) aynı köke dayanmaktadır. takdir edersiniz ki kaleler de az gösterişli değiller. :)

venedikçe balcòn veya fransızca balcon sözcüklerinden türeyen ve "bir kirişle taşınan ev çıkması, cumba" anlamlarına gelen balkon kelimesi de bu köke dayanmaktadır. bahsedilen kiriş günümüzde betonla yapılıyor fakat eski zamanlarda yine yukarıda defalarca bahsettiğim gibi kalın ağaç gövdesi veya kütükten yapılırdı. dolayısıyla bunun açıklaması da bu şekilde.

yunancadaki phalang kelimesinin bir anlamının da "kalın sopa" olduğunu söylemiştim.
bu kelimenin, "eski yunan'da genellikle mızrak ve benzeri silahlar kullanan askerlerin birbirinden ayrılmadan art arda saflar halinde savaşmasını esas kabul eden bir savaş düzeni." anlamı da vardır ve eski yunan'daki bu birlik phálanks olarak nitelendirilir, bu kelime hem bu birliğin adı hem de bu savaş taktiğinin adı olarak kullanılır. türkçede ise falanks şeklinde geçer. dolayısıyla phalang kelimesinin anlamlarından biri olan "uzun sopa" anlamı (yukarıda bahsetmiştim), bu savaş düzeninde fazlasıyla ön planda olan mızraklardan dolayı bu düzene adını vermiştir. mızrakların da basit ifadeyle uzun sopalardan oluştuğunu fark etmemek çok güç olsa gerek. ayrıca internette "falanks savaş düzeni" şeklinde arama yaparsanız eğer, o düzenin fotoğraflarında en çok hangi savaş aletinin bulunduğunu görünce ne dediğimi daha iyi anlarsınız bence. :)

ingilizce'de ağaç gövdesi anlamına gelen bole kelimesini bilirsiniz. bu kelimeye aşırı benzer olan bowl kelimesi vardır. bu kelimenin "kase, tahta top, topu yerde yuvarlama." gibi birçok anlamı vardır. özellikle kase olanı tıpkı yarım bir top şeklindedir. eski kaseler genellikle bu şekildedir:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


dolayısıyla bole, bowl ve bowling gibi kelimeler de yine tüm saydıklarımız gibi kütüğe, ağaca dayanıyor. :) hatta top anlamına gelen ball kelimesi de öyle. hatta ondan türeyen balloon (türkçedeki (gbkz: balon)) kelimesi de.

hatta ve hatta "çim bir alanda, atlara binmiş dörder kişilik iki takım arasında oynanan, ucu tokmak biçiminde değneklerle yerdeki topa vurup onu rakip kaleye sokmaya dayanan bir top oyunu." anlamına gelen polo oyunu da yine bu köke dayanıyor.

dilimize italyancadan geçen ve "yük kaydırmak için kullanılan yuvarlak kütük." anlamına gelen palanco, türkçe haliyle palanga kelimesi de aynı köke dayanmaktadır. gördüğünüz gibi yine kütük veya yuvarlak kütük tabirleri karşımıza çıkıyor.

önce ispanyolcadan fransızcaya, sonra da fransızcadan türkçeye geçen, "1. kauçuk ağacı, kauçuk" anlamına gelen ve her üç dilde de balata şeklinde yazılan bu kelime de yine ağaca ve aynı köke dayanır.

ağaç türünden söz açılmışken, eski yunancada "meşe palamudu" anlamına gelen balaníts sözcüğü de (dolayısıyla (gbkz: palamut) sözcüğü de) aynı köke dayanır.

"bir tür kuş" anlamına gelen ve fransızca olan pélican (türkçede (gbkz: pelikan)) kelimesi, geç latince aynı anlama gelen pelecanus sözcüğünden evrilmiştir. pelecanus sözcüğü ise eski yunancada "balta gagalı" anlamına gelen pelekán sözcüğünden türemiştir. pelekán ise yine eski yunancada "sivri uçlu balta" anlamına gelen pélekys sözcüğüne dayanmaktadır. bu sözcük ise akadcada ve sümercede "sivri uçlu balta" anlama gelen balak sözcüğüne dayanmaktadır. fark edeceğiniz üzere balta da ağaçtan, kütükten yapılan bir alet. dolayısıyla baltanın da aynı köke dayanması hiç de mantıksız değil.

araştırmaya devam edersem daha çok yazarım ama burada bitirmek istedim.


dolayısıyla bulvar, boulevard , bollwerk , bol , palanka , falaka , phalang , palace , palas , balcòn , balkon , phálanks , falanks , bole , bowl , bowling , ball , balloon , balon , polo , palanco , palanga , balata , balaníts , palamut , pélican ,pelikan , pelecanus , pelekán , pélekys , balak kelimelerinin hepsi aynı köke dayanmaktadır.

bunların hepsi o başından beri bahsettiğimiz ağacın farklı dalları. insanlık da diller de kelimeler de tıpkı o ağaç gibi büyümüş; kütükten, gövdeden ayrılmış ve farklı dallara ayrılmış. bazı kelimeler veya insanlar tıpkı ağacın bazı dalları gibi biraz birbirinden uzağa düşmüş, biraz farklılaşmış ama neticede hepsinin çıktığı yer aynı ağaç, aynı gövde, aynı kütük. bu sebeple ne sandığımız kadar uzağız birbirimize ne de dillerimiz sandığımız kadar farklı. hatta hepimiz o ağaçtan çıktık ve yine hepimiz sonunda o ağaca döneceğiz ama maalesef biz bu kadar yakın olduğumuzu unutup birbirimize düşman olmayı seçmişiz. zira sürekli bahsettiğimiz o ağaç bize oksijen vermiş, meyve vermiş ama biz onu kesip bahsi geçen o mızrakları yapmışız. hatta utanmayıp yaptığımız mızraklara bile bize meyve veren o ağacın adını vermişiz. canlıların arasında ancak insan bu kadar nankör olabilir. zira ben hiç ağaçtan mızrak yapıp birbirine saldıran iki hayvan görmedim. umarım o mızrakların, sadece yeni dikilecek ağaçların yerini kazmak için kullanıldığı bir dünyayı da görürüz.

seviyorum sizi.
devamını gör...

iett şoförünün 17 araca çarpıp kaçması

normal şartlarda istesen 17 araca çarpamazsın, 5'i, 10'u bulamadan durmuş olur otobüs. nasıl başarmış 17 araca çarpmayı ben onu düşünüyorum. kaçması ayrı skandal ama bahsettiğim şey daha da büyük bir skandal bence.
devamını gör...

beyin yakan filmler

(bkz: görünmeyen misafir)
ingilizce adıyla (bkz: the invisible guest)

hayatımda bundan daha fazla beynimi yakan ve beni ters köşe yapan film çok azdır, hatta belki yoktur. kesinlikle izlemelisiniz. bir insan beyninin bu senaryoyu yazmış olmasını kabul edemiyor aklım. öyle güzel bir film bence.
devamını gör...

ilginç etimolojik bağlantılar

(bkz: ceket)
fransızca `jaquette` "avrupai cepken" sözcüğünden alıntıdır. fransızca sözcük `jaque` "1. köylü, 2. dize kadar inen köylü giysisi" sözcüğünden gelir. evet, bugün daha resmi olan bu giysinin asıl anlamı köylü giysisiymiş. :)
`jague` sözcüğü ise `jacques` "bir erkek adı, `yakub`" özel adından türetilmiştir. `jacques` ise latince aynı anlama gelen `jacobus` özel adından türetilmiştir. bunların hepsi türkçeye de geçen `yakup` özel isminin farklı varyasyonları.

tüm bu varyasyonların atası olan `yakob` sözcüğü ibranice "1.yakup, 2.tevrat'a göre ishak'ın oğlu ve israiloğullarının atası" özel adından türetilmiştir. bu kelimenin başkaca anlamları ise "1. topuk, 2. izinden gelme, ardından gelen, sonraki" anlamlarıdır.

dolayısıyla bugün türkçede kullandığımız "hemen ardından, hemen sonrasında" anlamına gelen `akabinde` kelimesinin de benzer anlamlara geldiğini hatırlamak çok zor olmasa gerek.

ayrıca "son, sonuç, sonunda, en sonunda" anlamlarına gelen `akıbet` kelimesi de bu köke dayanıyor.

ayrıca ingilizcede "1. bir erkek adı, 2. iskambilde vale" anlamlarına gelen `jack` kelimesine, "pota, çanak" anlamına gelen `pot` kelimesinin eklenmesi ile oluşan ve "1. pokerde vale çıkıncaya kadar biriken pot, 2. her türlü kumarda büyük kasa" anlamlarına gelen `jackpot` kelimesi de bu köke dayanır.

hatta ingilizcede "1. köylü uşak , at uşağı, yamak, 2. yarış atı binicisi" anlamına gelen `jokey` kelimesi de bu köke dayanır.

"fransız ihtilali esnasında (1791) pariste st honoré sokağındaki eski `st jacques manastırı`'nda toplanan radikal cumhuriyetçi hizip mensuplarına verilen ad" olan `jakoben` kelimesi de aynı köke dayanır.

şimdi daha da derine inme zamanı. tüm bu kelimelerin ibranicedeki `yakob` kelimesinden çıktığını söylemiştim. şimdi de bu kelimenin nereden ve hangi dilden türediğine bakalım:

bu `yakob` kelimesi ise arapçada "1. ayak topuğu, iz, ard, peş, sonra, 2. izleme, peşinden gitme" anlamlarına gelen `akab` sözcüğünden gelmektedir. dolayısıyla az önce bahsettiğim `akabinde` veya `akıbet` gibi kelimeler, bu bilgiden veya tanımdan sonra daha da bir anlam kazanıyor.

şimdi de gelelim bu `akab` kelimesinden türeyen bazı kelimelere.

arapçada "önü açık ve çoğu zaman külahlı yün cübbe" anlamına gelen önce arapçadan italyancaya, sonra italyancadan fransızcaya, sonra da fransızcadan türkçeye geçen ve fransızca anlamıyla "gemici paltosu" olan `kaban` kelimesi bu köke dayanır.

ayrıca arapçada "namazda mekke'ye dönme, namazda dönülen yön" anlamına gelen arapçadan türkçeye giren `kıble` sözcüğü,

arapçada "alma, benimseme" anlamına gelen ve oradan türkçeye geçen `kabul` sözcüğü,

"bir soydan olanlar, aşiret, boy, oymak" anlamına gelen ve türkçeye arapçadan geçen `kabile` sözcüğü,

“kabul edilen, benimsenmiş” anlamına gelen `makbul` ve ondan türeyen `makbule` sözcüğü,

"kabul görme" anlamına gelen `ikbal` sözcüğü de bu köke dayanır.


dolayısıyla `ceket`, `jaquette`, `jaque`, `jacques`, `yakub`, `jacobus`, `yakup`, `yakob`, `jack`, `akabinde`, `akıbet`, `jackpot`, `jakoben`, `jokey`, `akab`, `kaban`, `kıble`, `kabul`, `kabile`, `makbul`, `makbule`, `ikbal` sözcüklerinin hepsi aynı kökten türemiştir.

daha araştırsam çok devam eder ama bu kadar yeter bence. :)

gördüğünüz gibi hepsi aynı köke dayanıyor. ben bu durumu bir ananın çocuklarına, sonra o çocukların da kendi çocuklarının oluşuna benzetiyorum.

bana göre kelimeler birbirlerinin akrabasıdır ve bazı akrabaların birbirini tanıması için dedelere, nenelere gitmek gerekebilir. :)

son olarak sevdiğim bir sözle bitirmek istiyorum:

"etimoloji der ki: beraber olduğun şeye dikkat et çünkü bir zaman sonra göğsünü yasladığın şeye dönüşürsün."
devamını gör...

yazarların yazdığı hikayeler

yorumlarınızı bekliyorum. :)

elindeki bıçakla kendisine doğru koşan adamın ayak sesleriyle üzerinde yattığı buz gibi asfaltta gözlerini açan adam, kendisine doğru koşan adamın gözlerinde korkunç bir öfke görüyordu.

kendisi nasıl bu hale düşmüştü, neden yerdeydi, neden bayılmıştı? yoksa bayılmak değil de uyku muydu orada yatmasına sebep olan?

hiçbir detayı hatırlayamıyordu. acaba sarhoş muydu? bu yüzden mi yolun ortasında uyumuştu? bu mümkün olamazdı çünkü o asla içki içmezdi. yoksa biri içtiği çaya, suya ilaç mı atmıştı? bu da pek mümkün gözükmüyordu çünkü bildiği kadarıyla pek düşmanı yoktu kendisinin. o halde neden soğuk bir ankara gününde buz gibi bir asfaltın üzerinde yatıyordu? neden geçmişi hatırlamıyordu ve tüm bunlardan daha önemlisi neden elinde bıçak olan bir adam son hızla kendisine doğru öfke ile koşarak geliyordu?

acaba koşan adamın ayak sesleri sayesinde uyanma şansını bulamasaydı, uyanma sebebi göğsünde çok büyük bir ağrıya sebep olan kalbine saplanmış bir bıçak darbesi mi olacaktı? bu sebeple erkenden uyandığı için kendini çok şanslı saydı fakat bu çok kısa sürdü çünkü hâlâ karşısında kendisine doğru koşan ve elinde bıçak bulunduran öfkeli bir adamı görüyordu.

"ölünce tüm hayatınız film şeridi gibi gözünüzün önünden geçer." sözünü çok iyi biliyordu fakat henüz ölmediği halde kısacık zaman aralığının nasıl bu derece yavaşladığını ve nasıl bu kadar çok detayı bu küçük süre zarfında düşünebildiğini anlayamıyordu. yoksa hâlâ uykuda mıydı? bu da mümkün olamazdı çünkü üzerinde yattığı asfaltın soğukluğunu, rüyadaki sahte bir acı olamayacak kadar tüm benliği ile hissedebiliyordu.

bu kadar kısa sürede bu kadar detayı düşünebilmesi mümkün olmamalıydı çünkü kendisine doğru koşan bir adamın onun yanına geleceği ana kadar geçen süre ne kadar uzun olabilirdi ki? o halde nasıl bu kadar zamanı durmuş gibi hissedebiliyordu? yoksa ölürken yaşantıların film şeridi gibi gözün önünden geçmesi olayı acaba ölmeden hemen önceki an için de mi geçerliydi? bunun gerçek olma ihtimalini az sonra gerçekten ölme ihtimaline bağladı. bu onu daha da korkuttu.

bir an kendi ellerinde kan olduğunu fark etti. acaba bıçakla kendisine doğru koşan adamın öfkesinin sebebi kendisinin de ona saldırmış olması mıydı? bulgulara göre bu gayet mantıklı gözüküyordu ama kendisinin asla kimseye zarar vermeyeceğini biliyordu. her ne kadar o an geçmişi hatırlayamasa da bu konuda yüzde yüz emindi çünkü "alzheimer hastaları bile asla kendi benliklerini unutmaz ve iyi bir insan ise ona bir sineği bile öldürtemezsin." diye düşündü. o halde elindeki kanın sebebi neydi? biri ona komplo kurmuş olabilir miydi? en mantıklı görünenin bu olduğunu düşündü. kendisine doğru koşan adamın kendisine koşma sebebini de bu komploya bağladı. birinin onun sevdiğine zarar vermiş olduğunu ve onun kanını da kendi ellerine sürmüş olduğunu düşündü bir an. adamın öfkesinin sebebinin bu olabileceğini düşündü ama hiçbir şeyden de tam olarak emin olamıyordu.

hem kendisine doğru hızla koşan bıçaklı bir adamdan kaynaklanan bir korkusu hem de bu çıkarımın doğru olma ihtimalinden ötürü az sonra gerçekten ölebileceğini hissetme korkusu üzerine artık harekete geçmesi gerektiğini hissetti. belki ona doğru koşan adama karşı çok savunmasızdı, onda olduğu gibi kendisinde bir silah yoktu, onun gibi ayakta değildi ama yine de ölüme teslim olmaması gerektiğini, en azından bunu denemesi gerektiğini hissetti.

yaşadığı durumun bir boks maçı olmasını hayal etti çünkü eğer bir boks maçında olsaydı kendisi yerde yatıyorken (neticede maçı kaybetme sonucuna sebep olsa bile) hakemin, ona zarar vermek isteyen diğer insanı durdurmasına sebep olan, oyunu durduran bir el işareti olacaktı fakat burası ne bir ringti ne bir hakem vardı ne de ona zarar vermek isteyen adamın elinde basit bir boks eldiveni...

kendisine doğru bıçakla koşan birine karşı yerde, yeni uyanmış ve silahsız biri olarak saldırganın ona aşırı yaklaşmasını da hesaba katarak karşı koymak için zamanın aşırı azaldığının ama yine de yerde onu boğazından kesmeye gelen adama karşı bir büyükbaş hayvan gibi hareketsiz kalmaması gerektiğinin farkındaydı ve karşı koyamasa bile en azından ayakta ölmeyi yerde yatarak ölmeye tercih etmesi gerektiğini hissediyordu. insanı hayvandan ayıranın da bu olması gerektiğini, ölürken bile onurlu bir şekilde ölmek gerektiğini düşündü.

adam artık ona çok yaklaşmıştı. yattığı yerde burnuna çok ağır ve kötü bir koku geldiğini hissetti. bu kokunun, belki de az sonra gelecek olan ölümün kokusu olduğunu düşündü. o an parmaklarının arasında bir şekerleme paketi tutan bir çocuğun, kendisine yine o parmakları ile "kaç." dercesine işarette bulunduğunu gördü. "bazen en büyük gerçekleri çocuklardan duymayana kadar aklımız başımıza gelmez." diye düşünerek artık hiç düşünmeden hareket etmesi gerektiğini düşünürken adam ile arasında sadece üç beş adım kalmıştı. adam artık neredeyse ona doğru eğilecekti. can havliyle ellerini koyduğu yerden destek alarak diklenmeye çalıştığı anda yeniden her yer simsiyah oldu.

acaba detayları fazlaca düşünmekten kalkıp direnmek için çok mu geç kalmıştı? acaba adam bıçağı çoktan saplamıştı da acı çekmeye bile fırsatı olmadan bayılmış ve ölmek mi üzereydi? bilincinin açık olduğundan bile emin değildi? emin olması için bir şeyler düşündüğünün farkında olması gerekiyordu ama o kadar silik şeyler düşünüyordu ki o an bir şeyler düşündüğünden bile emin değildi. belki de ölüm zaten böyle bir şeyle başlıyordu. belki ölmeden önceki 3-5 saniyesini yaşıyordu. bu kez film şeridi gerçekten gözünün önünden geçiyordu ama ekrandaki karıncalanma her geçen saniye daha da artıyordu. artık karıncalanmalardan şeridi göremez oldu. normalde herkes ona çok keskin görüşlü olduğu için "şahin gözlü." derdi fakat artık o şeridi şahin gözleri ile bile neredeyse hiç göremiyordu. bu ölüme gitmeden önceki son silik görüntüler olmalıydı. ağlamak istedi ama o da olmuyordu çünkü ruhuyla beraber bedeni de ölüyordu ve bu sebeple bedeni buna izin vermiyordu. ufukta kaybolan bir gemi gibi gittikçe siliniyordu hayattan. bir yerden sonra geminin bacasının bile artık görünmediği gibi o da hayattan tamamen koptuğunu hissetti. artık hiçlikteydi. hissetmeyi bile hissedemiyordu artık.

bir anda yeniden gözlerini açtı. elinde bıçakla ona doğru koşan adam hâlâ ona eğilmeye devam ediyordu. elini onun tam boğazına uzattığı anda adam yeniden çırpınmaya başladı, bu artık kesin son olmalıydı. bıçak boğazına battığı an öleceğini biliyordu çünkü adamın eli tam boğazına gelmek üzereydi fakat bir an adamın ellerinde bıçak olmadığını gördü, yere düşürdüğünü, geri alması için çok az zamanı kaldığını düşündü fakat adam bıçağı almak için yere falan eğilmiyordu. adamın bıçakla öldürmeye cesaret edemeyip kendisini boğarak öldürmeye çalışacağını anladı. çırpındıkça çırpınıyordu fakat karşısındaki adam onu sakinleştirmeye çalışıyordu. kendisi boğularak öldürülürken katilin, kendisinin bağırmasını istemediği için sakin kalmasını istediğini düşündü fakat sesini duyurmalıydı, bu sebeple çığlıklar atmaya başladı ama adam ne susturmak için boğuyordu ne de öldürmek için... bir an onun bir korkak olduğunu düşündü. biraz olsun rahatlamıştı, bu küçücük rahatlıkla adamın yüzüne iyice bakma fırsatı buldu. adamda artık o öfke yoktu. acaba bir insanı öldüremeyeceğini anladığı için mi böyle olmuştu? bunun cevabını bulamadı ama artık emin olduğu tek bir şey vardı ki adam onu artık öldürmek istemiyordu.

bir an başının çok ağrıdığını hissetti. o an artık üşümediğini de fark etti. asfaltın üzerinde olmadığına da adı gibi emindi artık. bu sırada kendi çığlık seslerinden dolayı yanına gelmekte olduklarından emin olduğu bazı insanların kendisine giderek yaklaşan ayak seslerini giderek azalan mesafeden dolayı her saniye daha yüksek bir sesle duymaya başlıyordu.

tüm bunları düşünürken bir anda açıldığını görünce varlığının farkına o an vardığı bir kapıdan beyaz önlüklü, yeni boyandığı belli olan simsiyah saçlı, 60-65 yaşlarında orta boylu bir adamın kendisine gülümseyerek "günaydın." dediğini duydu. karşısındaki adamın bir doktor olduğunu anlaması hiç zor olmadı. çok şaşırmıştı. nerede olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyordu.

doktorun "günaydın" demesinin ardından karşı duvarda duran saate baktığında sabah olmadığını anladı fakat doktorun ona neden günaydın dediğini o an anladı. asfaltın üzerinde ikinci kez bayıldıktan sonra uzun süredir bilincinin kapalı olduğunu ve henüz uyandığını o an anladı. o bunları düşünürken doktor "umarım daha iyisinizdir. nasıl hissediyorsunuz?" diyerek yeniden söze atıldı. bunu duyduktan sonra tüm algılarını kapattı ve yeniden derin düşüncelere daldı. şimdi her şeyi daha iyi anlıyordu. adeta bir puzzle parçalarını birleştirir gibi her şeyi birleştirmeye başladı.

bir an yeniden artık bıçaksız bir şekilde kendi boğazına doğru elini uzatan adama doğru baktı ve kendi üzerindeki örtüyü de görünce onun sadece kendi üstünü örtmek için elini uzattığını anladı ve öldürülme korkusundan ve bunun şokundan da artık kurtulduğu için karşısındaki kişinin kim olduğunu da hatırlamaya başladı. o 20 yıllık arkadaşı mehmet idi. artık olayları daha net hatırlamaya başlıyordu.

doktor hâlâ bir cevap bekliyordu ama o derin düşüncelerde dolaşmaya devam ediyordu. elindeki kanların yerinde durduğunu gördü. kanların sebebini o an daha iyi anladı çünkü o kanlar bir insana değil, birkaç saat önce kesmeye çalıştıkları kurbana aitti. baş ağrısının sebebini şimdi daha iyi anlıyordu. ellerinden kaçan kurbanın ona çok sert bir darbe vurduğunu ve onu sert bir şekilde yere devirdiğini hatırladı. o esnada her şeyi iyice anlamaya başladı. elindeki kan bir başka insana ait değildi, ne bir insana zarar vermişti ne de ona bir komplo kurulmuştu.

kendisine doğru büyük bir öfke ve bıçakla koşan adamın aslında kendisi için değil, onu az önce büyük bir darbeyle yere düşüren hayvan için koştuğunu da anlamaya başladı. zaten yirmi yıllık arkadaşı mehmet neden onu öldürmek isteyebilirdi ki? bu kadar şok yaşamak ve şimdi de olayları jet hızıyla hatırlamak ona çok ağır gelmişti, adeta dehşete kapılmıştı, bu kadar şey nasıl 1 güne sığmayı başarabilmişti?

fakat taşlar yerine oturmaya başladıkça derin bir rahatlama da hissediyordu. mehmet ona doğru bıçakla koşarken düşündüğü onca şeyi hatırladı ve hiçbir detayın tesadüf olmadığını anladı.

o an yerde yatmasının sebebini anlamlandırmaya çalışırken içki içmeyen biri olduğunu düşünmesi çok alakasız değildi, o daima dini kurallara uyardı. dolayısıyla kurban kesmesi de yine bununla alakalıydı.

öte yandan asfaltın üzerinde, ona koşan adama karşı hareketsiz kalmayıp direnmeyi düşünürken "bir büyükbaş hayvan gibi ölüme teslim olmamalıyım." diye düşünmesinin sebebinin de yine bayılmadan hemen önce kurban kesmeye çalışması olduğunu anladı.

ayrıca yerde yatarken burnuna gelen o ağır kokunun da onu henüz devirmiş olan hayvandan geldiğini anladı o an.

hatta ona elinde şekerleme paketi tutarak "kaç." diye işaret eden çocuğun aslında bıçaklı adamdan dolayı değil, onu yere deviren hayvandan dolayı öyle dediğini şimdi çok daha iyi anlıyordu. hatta onun neden şeker yediğini ve o şekerin sıradan bir günde yenilen bir şeker olmadığını, bir bayram şekeri olduğunu da anlıyordu. "hiçbir şey tesadüf değildi." diye sayıkladı farkında olmadan.

dakikalardır "nasıl hissediyorsunuz?" sorusuna cevap bekleyen ve hastasını şaşkınlıkla izleyen doktor cevap olarak "hiçbir şey tesadüf değildi." sözünü duyunca hastanın akıl sağlığının yerinden gitmiş olabileceğinden endişelendi ve artık izlemeye ve cevap beklemeye dayanamayıp tekrardan söze atıldı: "beyefendi beni duyabiliyor musunuz? beni görebiliyor musunuz?" bütün olayı bir dedektif edasıyla çözüp tüm tehlikeden, korkulardan arınmanın haklı mutluluğunu yaşayan adam çok uzun bir süre sonra ilk defa gülerek, cevap verdi: "hem de bir şahin gibi."
devamını gör...

black swan


+"doğrusu sana bakınca tek gördüğüm beyaz kuğu. evet ürkeksin, kırılgansın, güzelsin. rol için biçilmiş kaftansın. ama ya siyah kuğu? ikisini birden yapabilmek zor bir iştir."

-"siyah kuğu olarak da dans edebilirim."

+"gerçekten mi? buradaki dört yılında, her dansında senin hareketlerini her seferinde daha kusursuzlaştırma takıntını gördüm ama kendini rahat bıraktığını görmedim hiç. hiç! tüm bu disiplin ne için?"

-"mükemmel olmak istiyorum, hepsi o."

+"ne olmak istiyorsun?"

-"mükemmel olmak istiyorum."

+"mükemmellik sadece kontrollü olmaktan geçmez. aynı zamanda kendini bırakabilmen demektir. kendini şaşırtacaksın ki, seyirci de şaşırsın. rolünü aşmalısın."
devamını gör...

scottish fold

ilk kez 1961 yılında iskoçya'da `:william ross` adındaki bir çiftçi tarafından fark edilen, gri rengiyle, kısacık kulaklarıyla kendine has bir görünümü olan çok tatlı bir kedi türü.
devamını gör...

akademia

dünyanın ilk yükseköğretim kurumu olarak kabul edilen, atina'da bulunan, platon tarafından kurulan bir okul.
devamını gör...

töton şövalyeleri

töton şövalyeleri ya da teutonik şövalyeler, yahut tam adıyla kudüs azize meryem hastanesi ve töton şövalyeleri tarikatı bir cermen-roma dini tarikatıdır. tarikat, katolik hacılara, hac yolunda yardım etmek, hasta ve yaralı katoliklerin bakımlarını sağlamak üzere hastane kurmak amacıyla kurulmuştur. adlarını özellikle ortaçağ’da haçlı seferleri'ne katılarak duyurdular. normalde asıl üyelerin sayısı her zaman sınırlıydı ancak ihtiyaç durumunda gerek gönüllülerin gerekse paralı askerlerin katılımıyla sayıları hayli artmaktaydı.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim