#ödüllü filmler
türkçe adı: siyah kuğu
yönetmen koltuğunda darren aronofsky'ın yer aldığı 2010 yapımı bir filmdir.
nina adlı genç bir kadının karanlık ve aydınlık tarafı etrafında dönmektedir. nina, yetenekli bir balerin olmakla birlikte kuğu gölü balesi için baş dansçı olarak seçilir. fakat bu seçim, nina'nın role kendisini fazlasıyla kaptırmasına ve içindeki karanlık tarafı keşfetmesine önayak olacaktır.
yönetmen koltuğunda darren aronofsky'ın yer aldığı 2010 yapımı bir filmdir.
nina adlı genç bir kadının karanlık ve aydınlık tarafı etrafında dönmektedir. nina, yetenekli bir balerin olmakla birlikte kuğu gölü balesi için baş dansçı olarak seçilir. fakat bu seçim, nina'nın role kendisini fazlasıyla kaptırmasına ve içindeki karanlık tarafı keşfetmesine önayak olacaktır.
*akademi ödülleri (2011) - başrolde en iyi kadın oyuncu performansı [natalie portman]
*bafta ödülleri (2011) - en iyi başrol kadın oyuncu [natalie portman]
*altın derbi ödülleri (2011) - baş aktris [natalie portman]
*cineuphoria ödülleri (2012) - yılın en iyi 10'u / en iyi yardımcı kadın oyuncu [mila kunis]
film toplam 97 ödüle sahiptir.
*bafta ödülleri (2011) - en iyi başrol kadın oyuncu [natalie portman]
*altın derbi ödülleri (2011) - baş aktris [natalie portman]
*cineuphoria ödülleri (2012) - yılın en iyi 10'u / en iyi yardımcı kadın oyuncu [mila kunis]
film toplam 97 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "kıymetlimis" tarafından 31.12.2020 00:23 tarihinde açılmıştır.
1.
natalie portman'ın başrolünü oynadıgı dram-gerilim türünde bir film ama psikolojik alt yapısı oldukça iyi.hamile kaldığı için baleyi bırakmak zorunda kalan bir annenin kızına karşı içten içe olan öfkesi ve baskıcı,otoriter,mükemmelliyetçi bir annenin küçük tatlı kızının beyaz kuğudan siyah kuğuya evrilmesini anlatıyor.
devamını gör...
2.
natalie portman’a oscar kazandırmak için her ayrıntının düşünüldüğü film. kadın film için bir senede bale yapmayı öğrenmiş, takdire şayan. filmde her izleyenin “allah belanı versin!” diye çemkirdiği sahne gelir hep aklıma adını görünce.
partiye katıldığı bölümde, bir ara tuvalete gidip tırnak etiyle oynayıp cart diye ebesinin nikahına kadar o eti çektiği iğrenç sahne.
partiye katıldığı bölümde, bir ara tuvalete gidip tırnak etiyle oynayıp cart diye ebesinin nikahına kadar o eti çektiği iğrenç sahne.
devamını gör...
3.
pyotr ilyich tchaikovsky'nin swan lake isimli dört perdelik bale eserinden uyarlanan film. başrollerinde natalie portman, mila kunis ve vincent cassel bulunuyor.
film, daha ilk sahnesinden zaten bir darren aronofsky olduğunu belli ediyor. sinematografisi ve renkleriyle gerilim dolu bir dünyanın içine giriyorsunuz.
natalie portman, nina sayers karakterinde öyle başarılı bir karakter ortaya koymuş ki, izlerken bir film değil, gerçek hayattan uyarlanan bir belgesel seyrediyormuşsunuz hissi alıyorsunuz. nina'nın gelgitli ruh hali, annesiyle yaşadığı sancılı süreç ve içinde büyüyen mükemmelliyetçilik duygusu büsbütün sarıyor bedenini. nina kabul ediyor aslında en büyük düşmanın kendisi olduğunu. işine olan aşkı ve her şeyden öte gözünü bürüyen hırsı büsbütün bir bilinmezliğin içine çekiyor onu.
aronofsky için söylenecek çok bir şey yok. tıpkı requiem for a dream gibi... baştan aşağı kusursuz! mila kunis'i severim ancak bu filmde onu bu kadar büyük oynatan da yönetmenin başarısıdır.
gereksiz bir bilgi vereyim o halde. * bilenler bilir, natalie portman ve mila kunis yakın arkadaşlar. bu filmde kunis'in oynaması için yönetmene tavsiye eden kişi de natalie portman. haberi detaylı okumak isteyenler için buraya bırakıyorum.
filmi izledikten sonra şu videoyu da izlemenizi tavsiye ederim. ingilizce altyazı mevcut.
filmde kullanılan soundtrack'ler ise müthiş. özellikle tchaikovsky'nin swan lake eseri birkaç formatta kulaklara geliyor. clint mansell'e ait film müziklerine buradan ulaşabilirsiniz. özellikle, nina's dream ve a room of her own eserleri dinlenmeye değer.
film, daha ilk sahnesinden zaten bir darren aronofsky olduğunu belli ediyor. sinematografisi ve renkleriyle gerilim dolu bir dünyanın içine giriyorsunuz.
natalie portman, nina sayers karakterinde öyle başarılı bir karakter ortaya koymuş ki, izlerken bir film değil, gerçek hayattan uyarlanan bir belgesel seyrediyormuşsunuz hissi alıyorsunuz. nina'nın gelgitli ruh hali, annesiyle yaşadığı sancılı süreç ve içinde büyüyen mükemmelliyetçilik duygusu büsbütün sarıyor bedenini. nina kabul ediyor aslında en büyük düşmanın kendisi olduğunu. işine olan aşkı ve her şeyden öte gözünü bürüyen hırsı büsbütün bir bilinmezliğin içine çekiyor onu.
aronofsky için söylenecek çok bir şey yok. tıpkı requiem for a dream gibi... baştan aşağı kusursuz! mila kunis'i severim ancak bu filmde onu bu kadar büyük oynatan da yönetmenin başarısıdır.
gereksiz bir bilgi vereyim o halde. * bilenler bilir, natalie portman ve mila kunis yakın arkadaşlar. bu filmde kunis'in oynaması için yönetmene tavsiye eden kişi de natalie portman. haberi detaylı okumak isteyenler için buraya bırakıyorum.
filmi izledikten sonra şu videoyu da izlemenizi tavsiye ederim. ingilizce altyazı mevcut.
filmde kullanılan soundtrack'ler ise müthiş. özellikle tchaikovsky'nin swan lake eseri birkaç formatta kulaklara geliyor. clint mansell'e ait film müziklerine buradan ulaşabilirsiniz. özellikle, nina's dream ve a room of her own eserleri dinlenmeye değer.
devamını gör...
4.
psikolojik olarak çok derinden etkileyebilecek, izleyicinin tüylerini tüm film boyunca diken diken ettirecek kült bir filmdir.
önce bir oyunda başrol olmak için sonra da mükemmel olmak için kendinden hem psikolojik hem de fiziksel olarak ödün veren bir genç balerini anlatır. bu sırada da takıntıları, ruhsal hastalıkları ortaya çıkar ve en sonunda genç kadın kendini mükemmel bir şekilde ya gerçekten ya da hayalinde yok eder. bu kısım tam olarak belli değildir.
müthiş bir görsel şöleni de var. görsel şölenden kastım sadece oyunlar değil bir de vincent cassel beyefendimizdir.
düzeltme!! filmin yönetmeni bir ropörtajında açıklamış sonda kız ölmüyormuş. yaralandığı görüntüler eski halini öldürdüğüne dair bir meteformuş.
önce bir oyunda başrol olmak için sonra da mükemmel olmak için kendinden hem psikolojik hem de fiziksel olarak ödün veren bir genç balerini anlatır. bu sırada da takıntıları, ruhsal hastalıkları ortaya çıkar ve en sonunda genç kadın kendini mükemmel bir şekilde ya gerçekten ya da hayalinde yok eder. bu kısım tam olarak belli değildir.
müthiş bir görsel şöleni de var. görsel şölenden kastım sadece oyunlar değil bir de vincent cassel beyefendimizdir.
düzeltme!! filmin yönetmeni bir ropörtajında açıklamış sonda kız ölmüyormuş. yaralandığı görüntüler eski halini öldürdüğüne dair bir meteformuş.
devamını gör...
5.
pek sevmediğim bir filmdi..
izlemeyen varsa, lütfen yazının geri kalanını okumasın. nedenleri sıralarken mecburen olay örgüsüne girmek zorundayım.
black swan sadece psikolojik arka tabanı olan ve gerilimi sadece bireysel çıkış noktası bulunmayan kadından alan bir film. filmde izlediğiniz her şeyin sebebi kızını yanlış yetiştiren, davranış problemi olan bir annenin varlığından oluşuyor. kızına alan tanımayan ve kendi hayallerini zorla kızının üstüne giydirmeye çalışan potansiyel problemli bir anne, kız çocuğu yetiştirirse ne olur ? filmin özeti bence tam olarak bu soru.
aslında filmin kurgusunun müthiş bir sosyolojik ve psikolojik taşlama olduğunu düşünüyorum. ''mükemmelliyetçilik ya da obsesyon'' problemi olan bir ebeveyn, çocuğuna normal bir yaşam ortamı veremeyebilir ve bu anormallik çocukta farkında olmadığı bir kırılma yaratabilir. filmin konusu tam olarak bu soru ve paragraf üstüne şekilleniyor..
annesinin bırakmak zorunda kaldığı bale kariyeri sebebiyle, balerin olmaya zorlanan bir kadın izliyoruz.. anne gerçekleştiremediği hayalini, kızının üstünden elde etmeye çalışıyor.. ulaşmak istediği aslında o hayalin vereceği tatmin duygusu.. bu.. bu bencilce tatmin isteği öyle bir baskı oluşturuyor ki kızcağızın üstünde, en iyisi olmaya çalışırken; potansiyel rakiplerinin ötesinde kendisine asla aşamayacağı bir rakip geliştiriyor. - gerçek olmayan bir rakip.- annesinin yarattığı trauma etkisiyle kendisine sürekli onu alt etmeye çalışan, uyumayan, güzel görünen bir düşman geliştiriyor ve bu düşman sonunda onun sonunu getiriyor.
biz film boyunca her şeyi karakterin gözünden izlediğimiz için yaşadığı psikolojik problemin gerçek olmadığını anlayamıyoruz. çoklu kişilik bozukluğu, şizofreni vb rahatsızlıklar bunları yaşayan insanların gerçeğidir. dolayısıyla gördüğümüz her şey karakterin gerçeği iken, objektif gözle baktığımızda karakterin tüm film boyunca bir hayaletle savaştığını görüyoruz. dolayısıyla kafasındaki düşmanı öldürmesi, kendisini öldürmesi oluyor. saldırdığı kendi zihni iken, bunu fizikselliğe taşıdığı noktada, saldırdığı kendi vücudu oluyor. finalin aslında bize resmettiği portre bu açıdan korkunç..
aslında çok keskin bir mesajdı.. çok çarpıcı..
çocuklarınız duvara çarpmadan, duvarın varlığını yok edin.
yani psikolojik problemleri aşmak gerekiyor. nefes aldıkça, onlarda sizinle nefes alır çünkü.. hele ki çocuk yetiştirecekseniz, ilk iş onları aşmak olmalı. mükemmelliyetçilik ve çocuklarınızı yönetme isteği / mesleklerine karar verme saplantısı ağır sonuçlar doğurabilir.
bir insanın elinden psikolojisini alırsanız, onu kendi kararlarını almaktan mahrum; yaşayan ölüye döndürürsünüz.
nina bu konuda açıkça kurbanken, sonunda hayatından da oluyor.
izlemeyen varsa, lütfen yazının geri kalanını okumasın. nedenleri sıralarken mecburen olay örgüsüne girmek zorundayım.
black swan sadece psikolojik arka tabanı olan ve gerilimi sadece bireysel çıkış noktası bulunmayan kadından alan bir film. filmde izlediğiniz her şeyin sebebi kızını yanlış yetiştiren, davranış problemi olan bir annenin varlığından oluşuyor. kızına alan tanımayan ve kendi hayallerini zorla kızının üstüne giydirmeye çalışan potansiyel problemli bir anne, kız çocuğu yetiştirirse ne olur ? filmin özeti bence tam olarak bu soru.
aslında filmin kurgusunun müthiş bir sosyolojik ve psikolojik taşlama olduğunu düşünüyorum. ''mükemmelliyetçilik ya da obsesyon'' problemi olan bir ebeveyn, çocuğuna normal bir yaşam ortamı veremeyebilir ve bu anormallik çocukta farkında olmadığı bir kırılma yaratabilir. filmin konusu tam olarak bu soru ve paragraf üstüne şekilleniyor..
annesinin bırakmak zorunda kaldığı bale kariyeri sebebiyle, balerin olmaya zorlanan bir kadın izliyoruz.. anne gerçekleştiremediği hayalini, kızının üstünden elde etmeye çalışıyor.. ulaşmak istediği aslında o hayalin vereceği tatmin duygusu.. bu.. bu bencilce tatmin isteği öyle bir baskı oluşturuyor ki kızcağızın üstünde, en iyisi olmaya çalışırken; potansiyel rakiplerinin ötesinde kendisine asla aşamayacağı bir rakip geliştiriyor. - gerçek olmayan bir rakip.- annesinin yarattığı trauma etkisiyle kendisine sürekli onu alt etmeye çalışan, uyumayan, güzel görünen bir düşman geliştiriyor ve bu düşman sonunda onun sonunu getiriyor.
biz film boyunca her şeyi karakterin gözünden izlediğimiz için yaşadığı psikolojik problemin gerçek olmadığını anlayamıyoruz. çoklu kişilik bozukluğu, şizofreni vb rahatsızlıklar bunları yaşayan insanların gerçeğidir. dolayısıyla gördüğümüz her şey karakterin gerçeği iken, objektif gözle baktığımızda karakterin tüm film boyunca bir hayaletle savaştığını görüyoruz. dolayısıyla kafasındaki düşmanı öldürmesi, kendisini öldürmesi oluyor. saldırdığı kendi zihni iken, bunu fizikselliğe taşıdığı noktada, saldırdığı kendi vücudu oluyor. finalin aslında bize resmettiği portre bu açıdan korkunç..
aslında çok keskin bir mesajdı.. çok çarpıcı..
çocuklarınız duvara çarpmadan, duvarın varlığını yok edin.
yani psikolojik problemleri aşmak gerekiyor. nefes aldıkça, onlarda sizinle nefes alır çünkü.. hele ki çocuk yetiştirecekseniz, ilk iş onları aşmak olmalı. mükemmelliyetçilik ve çocuklarınızı yönetme isteği / mesleklerine karar verme saplantısı ağır sonuçlar doğurabilir.
bir insanın elinden psikolojisini alırsanız, onu kendi kararlarını almaktan mahrum; yaşayan ölüye döndürürsünüz.
nina bu konuda açıkça kurbanken, sonunda hayatından da oluyor.
devamını gör...
6.
film, nina adlı genç bir balerin etrafında şekillenir. nina mükemmeliyetçilik ve içsel baskı nedeniyle kendini hem fiziksel hem de psikolojik olarak zorlamaya başlar ve bu süreçte gerçeklikle hayal arasındaki sınırlar bulanıklaşır ayrıca nina'nın öz benliğiyle yüzleşmesi, psikolojik gerilimler ve travmalarını keşfetmesiyle film derinleşir. black swan, hem bireysel psikolojik çözümleme hem de sanatın katı ve boğucu talepleriyle ilgili anlamlı bir eleştiridir denilebilir.
devamını gör...
7.
deli gibi merak etmeme rağmen her seferinde ertelediğim bir filmdi ama sonunda izleyebildim.
filmi izlerken gerçekten de o gerilimi köküne kadar hissettiğimi söylemeliyim. nina'nın sadece bakışları bile filmde bahsedilen başarı hırsını, mükemmelliyetçiliği anlatmasına yetiyordu bence.
bu duygular nina'da her daim görülen şeyler, öyle ki olumlu bir duyguyu gerçek bir şekilde nina'nın surat ifadesinde göremedim film boyunca. mükemmelliyetçiliğin insanda yaratabileceği etkiler gayet iyi bir şekilde yansıtılmış.
film, nina'nın başarı hırsını ve mükemmelliyetçiliğini , kendi baskısı altında kalmasını konu alıyor kısacası.
kuğu gölü dansında oynayacak beyaz kuğu için oldukça iyi bir rol çizerken kendisine rakip olan lily ile yarışmak zorunda kalmasıyla mükemmelliyetçiliğin baskısı altında halüsinasyonlar görmeye başlar.
gördüğü halüsinasyonlar onu gitgide daha da dibe çeker , dansta ve birçok konuda hatalar yapmasına sebep olur.
mükemmeliyetçi kişilikte olan nina'nın bu hataları kaldıramamasıyla film daha da merak uyandırıcı bir hâl almaya başlar.
o merak duygusundan dolayı kendi çapımda nina'nın başına ne gelceğini düşünsem de tahmin ettiğim gibi bir şey olmadı, filmdeki o hırs dolu bakışmalarda sanki kendime o şekilde bakılıyormuş gibi hissederek rahatsız oldum, her saniye filmin içinde gibiydim.
fazlasıyla etkileyici bir filmdi bu yüzden benim gözümde, yüksek ihtimalle tekrar tekrar izleyeceğim bir film olacak.
filmi izlerken gerçekten de o gerilimi köküne kadar hissettiğimi söylemeliyim. nina'nın sadece bakışları bile filmde bahsedilen başarı hırsını, mükemmelliyetçiliği anlatmasına yetiyordu bence.
bu duygular nina'da her daim görülen şeyler, öyle ki olumlu bir duyguyu gerçek bir şekilde nina'nın surat ifadesinde göremedim film boyunca. mükemmelliyetçiliğin insanda yaratabileceği etkiler gayet iyi bir şekilde yansıtılmış.
film, nina'nın başarı hırsını ve mükemmelliyetçiliğini , kendi baskısı altında kalmasını konu alıyor kısacası.
kuğu gölü dansında oynayacak beyaz kuğu için oldukça iyi bir rol çizerken kendisine rakip olan lily ile yarışmak zorunda kalmasıyla mükemmelliyetçiliğin baskısı altında halüsinasyonlar görmeye başlar.
gördüğü halüsinasyonlar onu gitgide daha da dibe çeker , dansta ve birçok konuda hatalar yapmasına sebep olur.
mükemmeliyetçi kişilikte olan nina'nın bu hataları kaldıramamasıyla film daha da merak uyandırıcı bir hâl almaya başlar.
o merak duygusundan dolayı kendi çapımda nina'nın başına ne gelceğini düşünsem de tahmin ettiğim gibi bir şey olmadı, filmdeki o hırs dolu bakışmalarda sanki kendime o şekilde bakılıyormuş gibi hissederek rahatsız oldum, her saniye filmin içinde gibiydim.
fazlasıyla etkileyici bir filmdi bu yüzden benim gözümde, yüksek ihtimalle tekrar tekrar izleyeceğim bir film olacak.
devamını gör...