iskandinav polisiye mini dizisi. toplam beş bölümden oluşuyor ve 2 cinayet konu ediliyor. genel olarak izlenilebilesi bir dizi, sardı şahsen.
kar teması diziye dair güzel olan şey. manzara beni mest etti izlerken. ancak cinayetlerin işlenişini pek beğenmedim. ikinci cinayet nispeten daha güzel işlenmişti.
şu an trt 2’de 19 mayıs özel konserini dinleyerek neşe içinde kutluyorum bayramımızı, güzel atamın samsun’a çıkışını. samsun devlet klasik türk müziği korosu harika bir iş çıkartıyor.
kendi şehrimin merkezinde bir hastaneye atanmamla beraber almayı düşündüğüm araç. şehirlerarası kullanılmaması canımı sıkıyordu ama şehir dışına arabayla çıkmak bana göre olmadığından artık alabilirim diye düşünüyorum.
kullanan kadın yazarlar varsa bana ulaşabilirler mi? çok memnun olurum.
bugün dördüncü yirmiliğimi de çektirmemle beraber umarım ki uzun süre yaptırmayacağım eylem.
yalnız şaka maka felaket oluyor yirmiliğin iyileşmesi, tek tek çektirerek ancak idare edebildim. siz siz olun asla ikisini aynı anda çektirmeyin.*
“iyi bir insan” olmak ne ki? ben hiç iyi bir insan görmedim, kendim de öyle değilim. insan doğası zaten çelişkili bir yapı.
din konusu zaten ayrı, inanmayanı zorla inandırmaya çalışan cahiller kadar sinir bozucusu yok. müslüman olmadığını söylediğinde kendince sana kuranı anlatmaya çalışırlar falan. sence senden önce hiç araştırma yapmadım mı ben? sana mı ihtiyacım var? ama bunları diyemiyorsun işte nazik olmak adına.
kanımca doğru düşünen insandır.
insan gençken ve tecrübesizken hata yapmaya meyilli oluyor, özellikle benim gibi dürtüsel hareket eden bir insansanız. dünyaya kendi pencerenizden bakıyorsunuz. artık sizin bakış açınız nasılsa her şeyi, herkesi de öyle görüyorsunuz. hamsınız yani. sonra duvarlara çarpmaya başlıyorsunuz. uykusuz geceler, ağlayarak düşünmeler, hatalar ve küçük düşmeler… bunları atalatabilirseniz de dünyayı bambaşka görüyorsunuz. ama atlatamazsanız da vicdansız oluyorsunuz, tekrar eden döngüyü devam ettiriyorsunuz. buna inanıyorum ben, atlatamayan insanların kendilerini inciten insanlara dönüştüğüne. yani acıyorum aslında böyle insanlara.
olgun olmayı seçin, acı çekmeden yontulamazsınız.
acayip stresli bir süreç.
branşınıza kaç kontenjan ayrıldı, türkiye’nin neresine gideceksiniz hepsi belirsizlik. özellikle benim gibi kavanozda yetişmiş biriyseniz ve bir anda sizden birey olmanız beklenecekse. bakalım umarım birkaç ay sonra işleri yoluna sokmuş olurum.
2007 yılında belgrad’da doğup, berlin’in gri sokaklarında kendine ikinci bir kalp bulan darkwave/synthpop ikilisi. lidija andonov ve laslo antal’dan oluşan grup, sadece müzik değil, bir hissiyat yaratıyor- güvenilmez bir huzur, sanki gecenin ortasında tek başına yürürken duyduğun bir ses gibi. karanlık ve huzur dolu yani! <3
zaten darkwave ve synthpop’un hastasıyım; başlığını açtığım çok grup var halihazırda. ama back for a day… başka bir yerde duruyor. o şarkı bir hatıraya dönüşüyor dinledikçe. tek kelimeyle harika.
grubun everytime (2010) ve virgo rising (2017) gibi albümleri de aynı karanlık şiirsellikle ilerliyor. sinematik prodüksiyonları, 80’ler estetiğine sahip ama bugünün duygusal boşluğuna dokunuyor.
elbette back for a day’i aşağıya bırakıyorum :)
bir başyapıt. remake’i oynadıktan sonra etkilenmemek imkansız.
bu oyun bana hayatı anlattı aslında. belirli amaçlarla bir yerde toplanmamız, her insanın bir anlamının olması. korkular, en temel arzular, kendinle yüzleşmek… dünya başlı başına silent hill kasabası değil mi zaten? ve hepimiz bu yüzleşmeleri yaşamıyor muyuz? ayrıca, promise reprise bence en iyi oyun müziklerinde top 3’e girer.
bu aralar hayko cepkin'e sardım, bu gecenin şarkısı da sıkı tutun oldu. ne denir ki? klip başlı başına harika, özgün. zaten eskiler biraz böyleydi. özlem tekin zamanlarını hatırlattı bana, gerçekten ruhu olan insanların sanat yaptığı dönemleri. müziğin bir şey anlattığı, progresif olduğu dönemler.
çocuk gelinler üzerine yazılmış harika bir hayko cepkin şarkısı.
bugün uzun uzun düşünüyordum kadın olmak üzerine. bedensel zayıflık, en basitinden bir erkeğe göre daha hassas olmak mesela. çocuk doğurabilmek, bunun için olan hormonların duygularımıza bile sirayet etmesi. cinsel bir obje olman, birilerini tatmin etmek için hep bazı standartlara uymak zorunda olman. bunun bir başka yansıması da çocuk gelinler. küçücük bir çocukken bile birilerinin emellerine alet olman.
kadın olmak budur işte, hayko’yu dinlerken de yine bunlar geçti aklımdan.
hiç şans vermemiştim bu grubun şarkılarına. nedense önyargım vardı. ama “en güzel yerinde” isimli şarkıları sardı, dinliyorum bir saattir ve evde güzel sakin bir hava oluştu. diğer şarkılarına da bir göz atacağım.
bugün üçüncüsünü çektirdim, haftaya da sonuncuyu çektireceğim. zorlu bir çekim olmamasına rağmen her seferinde mahvediyor beni. zorlu bir işlem diye düşünüyorum.
doktorunuz vermese bile başından antibiyotik başlamayı eksik etmeyin, öbür türlü insan çok zor iyileşiyor.
love quinn en etkileyici karakterdi. neden bu hikayede en önemsiz karakter ilan edildi? anlamak mümkün değil. üçüncü sezondan sonra aslında dizi gerçekten bitti. son sezon kadar olmasa da dördüncü sezon da berbattı.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.