ne var bunlarda bilmiyorum ama bana çok çekici geliyorlar. hoşlandığım bütün erkeklerin gürül gürül saçları vardı. herkese yakışmıyor ama yakışanda da müthiş oluyor.
doğu felsefesiyle batı felsefesini harmanlamış, müthiş ses tonu ve aksanıyla saatlerce dinlenebilecek kişi. "ya biz tanrıysak, kontrolü bırakıp bilinmeyeni deneyimlemeyi arzu etmişsek?" sorusuyla isim veremediğim var oluş inancımın ne olduğunu gösterdiği için de ayrı severim.
pandemi öncesindeki halini tarif edemeyeceğim kadar çok özlediğim yer. yeniden geceleri moda'da yanımda sevdiğim insanlarla yürümeyi, sahilini, küçük dükkânlarında gezinmeyi, bir pubında oturmayı sabırsızca bekliyorum.
hem sancılı hem keyifli, bir garip süreç. karşınızdakiyle aynı hisleri paylaşıp paylaşmadığını çözmeye çalışırken kafayı yememeye çalışın. bir de asla daha farklı biri gibi davranmamaya... çok da zorlamadan, keyfini çıkararak yaşayın gitsin.
henüz ilk iki sezonunu izlediğim ve bayıldığım dizidir. her sahnesi özenle işleniyor, oyuncular müthiş bir iş çıkarıyor ve dizi her detayıyla buram buram ingiliz kokuyor.
beni üzen tek detay elizabeth'i canlandıran claire foy'un partneri matt smith'ten daha az kazandığını öğrenmek oldu. claire foy her hareketiyle bir kraliçe olmayı başarmışken bunu adaletsiz buldum.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.