"elin karısıyla uğraşamam" gibi avuntularla ve bahanelerle yaşamaya başlayan erkektir.
30'una bastıktan sonra, eline işini ve mesleğini aldıktan sonra, 30'una kadar geçici ve gecelik ilişkilerini dolu dolu yaşadıktan sonra, ve bunların bütününün tamamından bir süre sonra ister istemez düzenli bir ilişki (evlilik) kurmak ister bir erkek. çünkü yaşayacağını yaşamış, ve günlük geçici ilişkilerden bir bok olmayacağını anlamıştır.
gidip de önüne gelen kadına paldır küldür atla demiyoruz. ama içine sinebilen, ilgi duyabildiğin, beraber zaman geçirmekten keyif alabildiğin düzgün karakterli birisiyse kim, neden evlenmek istemesin 30 yaşından sonra? düzenini kurmuşsun zaten, neden aile kurmak da istemeyesin? ha düzen müzen kuramadıysan eyvallah. zira kendine halen yetemiyorsun, bir kadına nasıl yeteceksin? (maddiyat ve kişisel gelişim) o ayrı konu. benim bahsettiğim gerçekten adam akıllı düzen oturtabilen, 30'una basan erkekler.
"elin karısıyla bu saatten sonra uğraşamam" avuntusunu asla kabul etmiyorum. bu saatte değil, hangi saatte uğraşacaksın? sorusuna da nedense hiç gelmek istemiyorum.
öğrenmeye gerek yok, zaten 80 beden ve altı hemen hemen her kadın destekli giyiyor. yani öğrenmek için direkt sütyeni sorgulamak yerine bedeni sorgulamak yeterli. normal sütyen kullanan sevgililerim gerek geçmiş, gerek de gelecekte bir elin parmağını geçmez. erkek cinsi olarak alıştık bu duruma artık.
anormal bir durum mu? hayır. memeler sütyenden çıkmadığı sürece gayet de estetik duruyor. bu da kadınların özgüvenlerini yükseltiyor haliyle.
mantıksız bulduğum eylem. 3-5 dakikalık filmlerle hem anlatmak istediğin şeyi anlatamazsın, hem de aşırı kolaya kaçarsın ve bu da kendini geliştirememene sebebiyet verir. ha denemelik yaparsınız o ayrı konu, ama tutup da 3-5 dakikalık kısa filmlerden ödül kazanmayı beklemek aptallıktan başka bir şey değil. zaten genelde bu tarz filmler diyalog özürlüsü olurlar. seyir zevki yaşatmaktan daha çok, sanki vlog videosu izliyormuş hissi verirler.
yapacaksanız adam akıllı bir proje oluşturup, ardından senaryoyu yazıp genel bir hazırlık süreci geçirip, en kötü 1 saat civarında film çekmek hem izleyici için, hem de oluşturan kişi için iyi sonuçlar doğuracaktır. güzel bir sinematografi pratiğiyle yapılması imkânsız bir şey değil. bugün rastgele peş peşe çektiğiniz standart videolar bile, bir kurgu programında birleştirdiğinizde en kötü 30-40 dakikalık bir video elde ettirebiliyorlar. film neden olmasın?
zor iş mi? evet zor iş. hem maddi anlamda, hem de oluşturduğunuz projeyi görüntüye aktardığınızda istediğiniz görüntüyü elde edememek anlamında. bunun için bol bol sinematografi pratiği yapmak gerekiyor, yapmamız gerekiyor. ben de çekeceğim, senaryo fikri biriktirmeye çalışıyorum. maddi konuya gelirsek de bugün en dandik dslr makine 15.000 tl'den başlıyor. boom mikrofonlara zaten değinmek bile istemiyorum. hepsi dudak uçuklatıyor. akıllı telefonla da adam akıllı alan derinliği edilebileceğini sanmıyorum ben. ama akıllı telefonla + filmic pro uygulamasıyla çekilen bazı uzun metraj filmler var dünya çapımda vizyona giren, ya da oskar ödülü olan. yani olay telefonla da olsa imkânsız değil. yeter ki ortaya yeterli uzunlukta ve anlatıcıda bir eser ortaya koyabilmeniz.
kısa film kolaya kaçmaktır. kendim sinemayla içli dışlı biri olarak, şuana kadar izlediğim hiçbir kısa filmden seyir zevki almadım. sessiz istila hariç. o da daha çok belgesel tadındaydı zaten. ama sağlam mesajları ve diyalogları olan bir filmdi. o filmin amacı da sinematik kaygı gütmek değil, türk toplumuna uyandırıcı ve yapıcı mesajlar verebilmekti zaten. o sebeple sessiz istila, o bizim bahsettiğimiz kısa filmlerden farklı bir yapım.
pek bir numarası olmayan eylem. ama can sıkıntısında ve ne yapmanız gerektiğini bilemediğiniz zamanlarda gidilebilir.
gece karanlığının ve teknolojik ürünlerin ışıklarının yarattığı atmosfer, lüks bir dekor, spor giyinmiş genç kadın garsonlar, hunharca bira ve fütursuzca futbol maçı seyrinden ibaret.
isterse lucius'un aduketi bir taraflarıma kaçsın, ama ben sırf o malikanedeki atmosferi dibine kadar hissedebilmek için, yine de o oyunun dünyasında bir ömür sürmeye razıyım. müzikleeerr, dekorlaaar, karakterleer...
önceki alışkanlıklarınızın yerini mevcut alıştığınız alışkanlıklarınıza bırakmanız, ve önceki alışkanlıklarınıza tekrar dönmek icap ederse, o alışkanlıklara tekrar sıfırdan adapte olmak zorunda olmanız.
insanlık işte. adapte olamadığı bir şey yok, taa ki eski adaptasyonlarına 23:34 uçağıyla uçana kadar...
hiçbir duygu bunun kadar etkilemedi beni. özellikle iyi bir insansanız, haketmeyen birine bir şekilde kötü bir an yaşattıysanız, veya da haketmediği halde onun hoşlanmadığı şeyler dediyseniz ya da yaptıysanız her neyse işte, bir süre sonra vicdan duygusu başgöstermeye başlıyor. işin daha da kötü tarafı, üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala ara sıra dürtebiliyor.
işte bu sebeple, bu hayatta vicdan kadar etkili ve vurucu bir duygu yok.
cumartesi günlerinin gerek okul hayatında, gerek de iş hayatında hep farklı bir yeri olmuştur. her ne yaşanmış olursa olsun, severiz ve sayarız kendisini. 8'i hakeder.
evet, ama bu hayatta hiçbir baltaya sap olamamış bok püsürlerin avuntu kaynağı da olmamalı bu söz.
belki kimse mükemmel değil, ama hiçbir insan da birbirleriyle eşit değil. mesela ben gün içinde kendimi geliştirmek için tonla şey yapıyorum, ama başka biri bütün gün kıçını serip yatıyorsa, kendini geliştirmek için, hayatını güzelleştirmek için hiçbir çaba sarfetmiyorsa, bu insan benimle aynı seviyede olamaz. olmamalı da zaten.
o sebeple bu sözün gerçekten avuntuluk için mi, yoksa gerçekten bu sözün gitmek istediği kişiler veya olaylar için mi kullanıldığını detaylı bir şekilde değerlendirmek gerek. ama işin özü genel olarak şu;
evet kimse mükemmel değil, ama ''ben senden daha mükemmelim''
24h2 versiyonuyla garip bir şekilde geliştirilmiş olan işletim sistemi.
yalnız halen daha çok ciddi sıkıntıları mevcut. mesela %100 win11 destekli masaüstü bilgisayarıma temiz kurulum yaparken, saçma sapan önyükleme hataları aldım. buna mavi ekran da diyebilirsiniz. hata kodu neydi onu tam hatırlayamıyorum, ama öyle bir hataydı ki kurulum bir türlü tamamlanamıyordu ve bilgisayar sürekli kendini yeniden başlatıyordu. bu zaten başlı başına windows 11'e küfür etmeye yetiyor. ayrıca bu hatayı 23h2'yi kurarken de alıyordum, bunu da belirteyeyim. hadi bu sefer de şansımı 24h2'de deneyeyim dedim, sonuç yine aynı. araştırmaya koyuldum. bu hatanın donanımsal olduğunu belirtmişler. ram'den, diskten vs. tabi ben ilk başta deneyebileceğim tüm yazılımsal yöntemleri denedim, ama çözemedim. sonra bir yerde şöyle bir yazıya denk geldim, ''çift slot ram kullanıyorsanız o ram'lerin birini çıkartın, ve kuruluma öyle devam edin'' diye. ben de sıfır beklentiyle denedim. bu sefer kurmayı başardım. ama yine armut piş ağzıma düş edasıyla olmadı tabi. windows 11 bu sonuçta, hata eksik olmaz. bu sefer de ''bilgisayar beklenmedik şekilde yeniden başlatıldı'' hatası aldım. bunun da çözümünü araştırdım. aynı ekrandayken shift+f10 tuşuyla önce regedit'i açtım, daha sonra hkey_local_machine - system - setup - status - child completion kısmına gelip, ''setup.exe'''ye çift tıkladım, ve orada rakamsal bir değer girebildiğim ekran geldi. onu 3 yazıp enterladım, ve çıkan uyarıya tamam deyip olayı kapattım. bilgisayar yeniden başlayınca kurulum tamamlanmış oldu. yani ölme eşeğim ölme. hiç bilgisi olmayan bir insan, %100 destekli sisteme windows 11 kurarken bu tarz hatalar alınca, nasıl çözsün ey microsoft? bir kullanıcıya kıçı kırık bir işletim sistemi yüklemesi için bile bilgisayarcıya gitmesini önermiyoruz, ama bu tarz hatalar yüzünden adamlar gitmek zorunda kalıyor. bu olayı çözmeyi geçtim, bilmeyen bir adam ram'i çıkarıp yerine nasıl geri taksın? saçma sapan işler.
neyse işte bu tarz sorunları geçersek, adam olmuş dedik. arayüz 23h2'ye göre geliştirilmiş, akıcı hale getirilmiş. sağ tık menüleri düzenlenmiş. kopyala, kes gibi seçenekler geri getirilmiş. bir pencere veya program açtığınızda o programın ekranının gelmesindeki gecikmeler düzeltilmiş. taak diye açılıveriyor. yani şaşırıyorum, düzelmeye başlamış. zira hiç umudum yoktu. yalnız bu konuda da şöyle bir sıkıntım var. abi bir simgeye veya sağ tık menüsündeki öğelere tıklayacağım zaman, neden tıkladığımı hissedemiyorum ben? mesela 10 ve öncesinde bir simgeye tıkladığınızda, o simgenin seçildiğine dair bir işaret veriyordu, tıkladığınızı anlıyordunuz. bunda tıklıyorsunuz, simge tepki vermiyor anasını satayım böyle iş mi olur? sanki boş duvara tıklıyorum gibi hissediyorum. bu 23h2'de de böyleydi. muhtemelen kronik bir problem. ya da problem değil, 11'in ana özelliği.
arama kısmında varsayılan olarak reklamlar gösteriliyor. bu ne saçma bir iştir? bunu gidip manuel olarak kapatmanız gerekiyor, yoksa arama ekranında o reklamlar bütün gün sineklenipduruyor. para verip etkinleştirdiğim işletim sisteminde reklam görmek niye isteyeyim?
arayüz tasarımı fena değil, yiğidi öldür hakkını yeme. ama aşırı mobilite edilmiş. microsoftçuğum bunu anla artık, sen masaüstü bilgisayar devisin, tablet devi değil! ya bu mobil aşkını bir türlü anlayamıyorum. başaramadın, windows phone bok gibi oldu, tablet piyasasında yok gibi bir şeysin. olmayınca olmuyor, sal artık şu piyasayı evladım benim! görev çubuğundan tutun da sağ alt durum simgelerine kadar her şey mi mobile göre tasarlanır arkadaş? özellikle laptopta daha da fazla hissediyorsunuz bunu. wifi açma kapama, bluetooth gibi ayarlar neredeyse tıpatıp benim cep telefonumla aynı arayüze sahip. bu da klavye ve mouse kombinasyonuyla çok abes kaçıyor açıkçası. ama yapacak bir şey yok artık, windows 11'in genel yapısı bu yönde. windows 12 bundan daha beter olacak muhtemelen. battı balık yan gider. teknoloji tüketicileri olarak yeni teknolojilere ayak uydurmak zorunda olduğumuz da bir gerçek. önce windows7'yi allah'ına kavuşturdular, şimdi de sırada ekim ayında windows 10 var. ona destek kesilince de, piyasa tamamen 11 ve çıkarsa 12'ye kalacak.
yani abi sadete gelirsek, inişli çıkışlı bir deneyim. kişisel zevkler de etkileyebilir elbette bu durumu. ama o başta belirttiğim sorun devam ettiği sürece, halen daha windows 11 kullanımının verimsiz olduğunu düşünmekteyim. tamam geliştirmişler, ama önyükleme hatalarından da arınması lazım. yoksa işi çok zor. bu işlemci desteği, tpm olayına zaten girmek bile istemiyorum. bu da kullanıcıların win11 kullanmasını engellemekte. özellikle türkiye'de.
neyin alfası kardeşim? dünyada 9 milyar insan var. bu erkek neyin alfası, nerenin lideri? ya da kime göre, neye göre alfa?
günümüzde çok çok çok şişirilen bir kavramdır alfalık. tamam ilkel doğada, bir sürünün içerisinde alfa kavramı her ne kadar adı koyulmasa da kabul edilen bir şeydi. ama bu onu dünyanın en vazgeçilmez, ya da en güçlü erkeği yapmaz. her insan gibi onun da zayıflıkları, yaraları, bereleri ve hayatsal davaları vardır. e bu özellikler, doğada hayat süren tüm insanlarda bulunmuyor mu? ne bu alfa çöplüğü? kaldı ki zaten günümüzde alfalık kavramı sadece"karı kız avı" tadında değerlendiriliyor.
bir erkek düşünün, bu erkek kendini sürekli geliştirsin, sağlığına dikkat etsin, kişisel bakımına özen göstersin, hayat tecrübesi kazanarak hayatta kalmayı öğrensin ve yüksek bir değere sahip olsun. bu erkek tekniken alfa statüsüne oturtturuluyor. çünkü bu özelliklere sahip olan insanlar liderlik yapabilecek kabiliyete sahip olan insanlar zaten. ayrıca bu liderlik statüsü kadınların gözünde de o erkeği vazgeçilmez yapıyor. e bu özelliklere sahip milyarlarca insan varken, her birine "aaa bu alfa la" diye bir tanımlama koymak ne kadar sağlıklı? yani gerçekten "hayat" denen vazgeçilmez ve sadece bir tane bulunan bir kavramı, "alfalık" denen medeniyet sıçması bir kavramın içerisine tıkıştırmak, bir insanın kendine yapabileceği en büyük saygısızlıklardan bir tanesi zannımca.
kendinizi geliştirin. kendi tarzınızı, kendi karakterinizi, kendi çerçevenizi oluşturun. dünyanın en iyisi değil, kendinizin en iyisi olmaya çalıştığınızda faydalı şeyler sizi bulacak. güçlü ve yüksek bir değer erkek olacaksınız. kadınlar da "kendiniz" olduğunuz, olabildiğiniz sürece sizi tercih edecekler elbette. hayat bir sarmal, ve kıçı kırık bir kavrama sıkıştırabilmek için fazla büyük.
niye utansın? ahmet kaya'nın çok başarılı bir sanatçı olması sebebiyle doyumsuz dinlediği için neden utansın? yoksa bu konuda mı politik? off.
bakın benim ana müzik tarzım ahmet kaya'dan çok çok alâkasız bir tarz. ama konu müzikaliteye geldiği zaman destur sinyalini almanız gerekiyor. çünkü adam inanılmaz bir yorumcu. adam okuyor, adam ritim yaparak okuyor, adam vurgu yaparak okuyor, adam hissederek okuyor, adam ruhunu vererek okuyor, adam içtenlikle okuyor. adam çok iyi bir sanatçı. adam gerçek müzik yapıyor. ve şuan ahmet kaya'ya sırf politik görüşler sebebiyle bok atan tiplerin, "biz kötüyüz, aynen" tadında 2. sınıf değil, 5. sınıf şarkılar dinlediğinden adım gibi eminim. çünkü müzikal bir değere bok atan tiplerin, bu tarz 5. sınıf şarkılarla kendi kültürlerini metalaştırması son derece tahmin edilebilir bir şey.
ahmet kaya'nın başarılı bir sanatçı olması gerçeğini, hiçbir politik veya siyasi görüş değiştiremez. o boktan politika ve siyasetinizi müzik sanatından uzak tutun!
biraz çelişkili ve tutarsız tanımlardır. aslında tanım değil, direkt bu sistemin uygulanışı tutarsız.
mesela zaman zaman "zannımca" madalya değeri taşımayan tanımlara rastlıyorum. bol bol alıntı içeren, tanımın içeriği 2 paragrafı dahi geçemeyen, bütünlüğü olmayan, kendini tekrar eden ve anlatım değeri düşük olan tanımların da madalya aldığını görüyorum. bu neden böyle? ayrıca hatırladığıma göre madalya şartlarından birinin "tanımın alıntı yazılar içermemesi" olması, ama bir tanımın alıntı içeren bir tanım olmasına rağmen madalya alabilmesi bu sistemin ne kadar çelişkili ve tutarsız işlemesine bir örnek.
kendimi "zannımca" iyi bir yazar olarak değerlendiren biri olarak, yetkililere birkaç tutarlı tavsiye vermek isterim. öncelikle her ne içerirse içersin bir tanımın madalya alabilmesi için, minimum dolu dolu 4 paragraftan oluşması gerekiyor. (belki daha fazla) bunu kendi tanım tarzım bu olduğu için söylemiyorum. ciddi ciddi objektif olarak değerlendiriyorum. zaten bir yazar kendi kalemini bu 4 paragraf için konuşturuyorsa, her türlü madalyayı haketmeli. çünkü bu tanımı üretmek emek, zaman ve bilgi birikimi gerektirir.
onun dışında asla alıntı içermesin. (kurallarda olduğu gibi) %100 özgün olmalı ki, yazar o madalyayı hakedebilsin. anlatım bütünlüğünü korusun. madalyayı da geçtim, en azından o tanımı okurken ne anlattığını anlayabilelim. okuyalım, faydalanalım. kendini tekrar da etmesin. bu da okuma kalitesini çok düşüren bir şey. kendimi tekrar ettiğim madalyalı bir tanıma sahip biri olarak söylüyorum bunu. bu tarz bir tanım madalya haketmemeli.
salt bilgi içermesine de gerek olmadığını düşünüyorum. yazarlık sadece bilgi birikimiyle yapılan bir şey değil. yazar sonuçta bu bilgileri kaleme alabilmek için kabiliyete ihtiyaç duyuyor, ve kendi tarzında bir şeyler çıkartıyor. bunu icra ederken bile tek başına yazarlık statüsü kazanıyor zaten. tanımda hiç bilgi olmasın demiyorum elbette. ama koşulsuz şartsız sadece bilgiden oluşmasın. yazar kendi tarzını bilgi içermeyen, ama güzel bir anlatım diliyle göstersin. bu kural veya şart artık adına ne diyorsanız, zaten gevşetilebiliyor. ama işte bunları dememdeki sebep, madalya şartlarından birinin "tanımın bilgi içermesi" gerekiyor gibi bir şartın olması.
bir de son olarak şunu söyleyeyim, evet her tanımı madalya amaçlı girmiyoruz, ama adam akıllı böyle 10.000 küsür karakterden oluşan 5-6 paragraflık gerçekten madalya hakeden bir tanım girdiğimizde de, özelden madalya müracaat etmek zorunda kalmayalım. moderatörler insan. her daim görebilecekler diye de bir şey yok. gözlerinden kaçabilir. bu tarz durumlara çözüm için yapay zekâ destekli bir sistem geliştirilebilir. mesela ben bu tarz bir tanım girdim, sistem bunu direkt algılayıp madalyayı otomatik verebilsin. evet bu durum çok ütopik farkındayım, ama bu kadar faydalı bir şey sözlükte neden olmasın? hem özelden de moderatörleri darlamamış oluruz her ne kadar müracaatin bokunu çıkartmasak da.
normal sözlük'ten midir nedir, bu platformda ne zaman hayvani bir tanım girsem, o tanımın madalya almamasından rahatsız oluyorum. çünkü madalyayı hakettiğini düşünüyorum. umarım bu sistem adam akıllı çalışacak bir seviyeye gelir.
ekosistemdaşım sayesinde, beni haftalar sonra ilk defa memnun etmeyi başarabilen spotify şeysi.
eğer bu gece de beni memnun edemeseydi, şarkı bulma stratejimi tamamen youtube üzerinden manuel'e çevirecektim. zaten aktif olarak dinleme aracım değil. sadece haftalık keşif için kullanıyordum.
bu gece bir çılgınlık yaptım ve kendi haftalık keşif listemi dinlemek yerine, uzun zamandan beri istişare halinde olduğum ekosistemdaşımın listesini dinledim. abi liste öyle böyle değil. ilk 2 şarkıda bile 2'de 2 yaptırabilir mi bir algoritma? evet, yaptırabiliyormuş. bunu da yakından tecrübe edebildik. deli gibi şarkı keşfettim bu gece. ve haftalardır aradığım, ama bir türlü ulaşamadığım müzikal doygunluğa da bu gece tekrar ulaşabildim.
tabi bu keşfediş sonrası bana bir motivasyon geldi. hadi dedim bir de kendi haftalık keşfimi dinleyeyim... dinlemez olaydım. 6. şarkıdayım, ruh sıfır. müzikalite sıfır. müzikal doyum sıfır. iğrenç iğrenç deep house şarkılar. ulan ekosistemdaşımın keşiflerinde de house ve deep house vardı, ama ondakiler gerçekten çok kaliteliydi ya. benimkisi çorba gibi bir şey olmuş. bu saatten sonra bu algoritmadan bir bok olmaz. eğer bir aksilik olmazsa her hafta düzenli olarak, ekosistemdaşımın keşiflerini dinleyeceğim.
üreme içgüdülerinin salgıladığı bir takım hormon kokteylinin genel tanımı. "aşk" denilen mitin gerçek ve bilimsel açıklaması.
bazı yiyecekler olumlu yönde etki etse de, genel olarak yeme içme düzeniyle doğrudan alâkalı olan bir şey değil. partnerlerin ikili ilişkilerde gerek üreme, gerek de stratejik olarak beklentilerini %100 karşılayabilmesi durumunda maksimum seviyeye ulaşır. zaten bunu başarabilen partnerler, birbirleriyle üreme eşiğine gelmiş partnerlerdir.
bu beklentiler dışında erkekler kanadında dolgun memeler ve dolgun kalçalar, yapısı iyi durumda olan bacaklar ve basenler, dişinin çeşitli dişil beden dilleri ve jestleri libidonun yükselmesinde en büyük etmen. kadınlarda ise bu çok değişken. bu sorunun kadınsal cevabını kadınlar cevaplasın, en verimlisi o olur.
hayatınızın belirli döneminde yoğun bir ayrılık yaşadıysanız, ve genel olarak boşluktaysanız libidonuz düşebilir. bu psikolojik olarak gayet normal bir durum. eğer bir partneriniz yoksa, ama ortada hiçbir şey olmamasına rağmen siz aşırı libidoluysanız, genel olarak sperm hızınızın çok yüksek olması, bunun beraberinde ise çok kısa sürede ve daha fazla sıklıkla sperm üretilmesi, hepsinin totalinde ise bu spermleri vücudunuzun biran önce boşaltmak istemesiyle bağlantılı olabilir. mastürbasyon geçici, ama o an için tek çözümdür.
genel olarak seviyeli ve yeterli libidoya sahip olmak sağlık göstergesi iken, hiçbir anlamı yokken aşırı derecede libido, spermler haricinde büyük psikolojik bozuklukların varlığını işaret edebilir.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.