1.
son tanımları
2.
doğum günü kutlamak
inanılmaz heyecanlandığım, doğum günüme 1 ay kala camiden anons etmediğim kaldığı güne artık ne özeniyorum, ne geldiği için seviniyorum.
4 yaşında 2 katlı çilekli pastaya son kez mutlu bir şekilde üfledim, ardından gelen tüm doğum günlerinde gözyaşlarım mumu söndürdü. bu yüzden eksik kalsın diyorum efenim, doğum günüymüş peh!
öhm, 25 gün sonra bu arada.
4 yaşında 2 katlı çilekli pastaya son kez mutlu bir şekilde üfledim, ardından gelen tüm doğum günlerinde gözyaşlarım mumu söndürdü. bu yüzden eksik kalsın diyorum efenim, doğum günüymüş peh!
öhm, 25 gün sonra bu arada.
devamını gör...
3.
pencere amelesi rapunzel (yazar)
16 yaşımdan beri her yıl mutlaka aklıma gelen, aklıma geldiğinde bir türlü bulamadığım için dinleyemediğim, bulduğumda ise kısa sürede yeniden unuttuğum şarkıyı kendime not düşmek istiyorum izninizle:
darren hayes - ınsatiable
umarım burayı da unutmam. (ağır b12 eksikliği mağduru)
darren hayes - ınsatiable
umarım burayı da unutmam. (ağır b12 eksikliği mağduru)
devamını gör...
4.
günaydın sözlük
günaydın.
28,75 yıllık hayatımın 2. yarısına başladığım ilk sabah.
1 yıl 9 aylık bir aradan sonra 8 oyuncu ile sahadayız.
mutluluk, prenseslik ve küçük kız çocuğu modu kırmızı kart görmelerinden dolayı yedek kulübesinden izleyecekler maçı.
obsesif düşünceler ve anksiyete ilk yarıda asistleriyle maça damga vurmuşlardı, bakalım ikinci yarıda gol sevinci yaşatabilecekler mi?
28,75 yıllık hayatımın 2. yarısına başladığım ilk sabah.
1 yıl 9 aylık bir aradan sonra 8 oyuncu ile sahadayız.
mutluluk, prenseslik ve küçük kız çocuğu modu kırmızı kart görmelerinden dolayı yedek kulübesinden izleyecekler maçı.
obsesif düşünceler ve anksiyete ilk yarıda asistleriyle maça damga vurmuşlardı, bakalım ikinci yarıda gol sevinci yaşatabilecekler mi?
devamını gör...
5.
yalnızlığın yüzünüze tokat gibi çarptığı anlar
korkunç bir rüyadan sıçrayarak kalktığında telefonu eline alıp arayacak, yazacak, seni sakinleştirecek hiç kimseyi bulamamak.
yalnız uyumayı geçtim…
yalnız uyumayı geçtim…
devamını gör...
6.
yazarların bugünkü mutluluk sebebi
göğsüne kafamı koyup yıldızları izledim bugün.
bunun nasıl bir nimet olduğunu anlatayım size, buyrun.
beynim bir salı pazarıdır benim. bağırmalar, çocuk çığlıkları, arnavut kaldırımlarına çarpan topuk sesleri, uğultular... bu gürültünün bir de kokusu vardır zihnimde, kaldırıma öylece atılan çürümüş meyve kokusu, ve üzerine üşüşen sinekler... mide bulandırır bu. sonra görsele rüzgarın insafına kalmış bir naylon poşetin oradan oraya sürüklenişi eklenir.
25. kare olarak ekrana yansır sonra, ölümün müthiş soğukluğu. zihnimi ele geçirir o 0.04 saniyelik görüntü. artık pazarın toplanıp gitmesini değil, azrailin kucağında dans etmeyi arzular dururum.
ama o an, göğsüne başımı koyup denizin yarattığı rüzgarın tenimden geçip gitmesine izin verdiğim o an bağıran sesler kesildi, meyveler en olgun haliyle tezgahta yerini aldı, sinekler havada asılı kaldı.
azrail tanrı'ya karşı geldi, can almamaya yemin etti.
kafatasım bir kainatı taşırken onun göğsüne ağır gelmekten korktu. korktu da "ben buradayım" dedi bir çift yeşil göz. o an tepemdeki yıldızları fark edebildim.
aşk bu azizim.
yirmi sekiz yıldır başını kaldırdığında orada olduklarını bildiğin yıldızları, sadece yirmi sekiz dakikalığına bile olsa, daha parlak gösterebilen bir mucize. insana göğsünde sığınacak bir ev, zihninde susacak bir kalabalık, ölümün soğukluğunu unutturacak bir sıcaklık verir.
ve ben göğsüne kafamı koyup yıldızları izledim bugün.
bunun nasıl bir nimet olduğunu anlatayım size, buyrun.
beynim bir salı pazarıdır benim. bağırmalar, çocuk çığlıkları, arnavut kaldırımlarına çarpan topuk sesleri, uğultular... bu gürültünün bir de kokusu vardır zihnimde, kaldırıma öylece atılan çürümüş meyve kokusu, ve üzerine üşüşen sinekler... mide bulandırır bu. sonra görsele rüzgarın insafına kalmış bir naylon poşetin oradan oraya sürüklenişi eklenir.
25. kare olarak ekrana yansır sonra, ölümün müthiş soğukluğu. zihnimi ele geçirir o 0.04 saniyelik görüntü. artık pazarın toplanıp gitmesini değil, azrailin kucağında dans etmeyi arzular dururum.
ama o an, göğsüne başımı koyup denizin yarattığı rüzgarın tenimden geçip gitmesine izin verdiğim o an bağıran sesler kesildi, meyveler en olgun haliyle tezgahta yerini aldı, sinekler havada asılı kaldı.
azrail tanrı'ya karşı geldi, can almamaya yemin etti.
kafatasım bir kainatı taşırken onun göğsüne ağır gelmekten korktu. korktu da "ben buradayım" dedi bir çift yeşil göz. o an tepemdeki yıldızları fark edebildim.
aşk bu azizim.
yirmi sekiz yıldır başını kaldırdığında orada olduklarını bildiğin yıldızları, sadece yirmi sekiz dakikalığına bile olsa, daha parlak gösterebilen bir mucize. insana göğsünde sığınacak bir ev, zihninde susacak bir kalabalık, ölümün soğukluğunu unutturacak bir sıcaklık verir.
ve ben göğsüne kafamı koyup yıldızları izledim bugün.
devamını gör...
7.
teknolojinin gelmesini beklediğiniz nokta
delete tuşunun sadece bilgisayarlarda kalmasını istemiyorum.
devamını gör...
8.
yazarların itiraf köşesi
duyguları yaşama konusunda çok eksiğim. mutlu edilmeye çalışılıyorum fakat mutlu oluyor muyum bilmiyorum. yaşadığım duyguları tanımlayamıyorum. uzun süreli olamıyor, ne mutluluk ne neşe... sadece öfkenin en dibini görebiliyorum. "evet mutluyum" diyemiyorum, "evet öfkeliyim" tek bildiğim.
uzun bir süre önce son kez tenimden geçip gitmiş duyguların buram buram özlemini çekiyorum.
uzun bir süre önce son kez tenimden geçip gitmiş duyguların buram buram özlemini çekiyorum.
devamını gör...
9.
sinir olunan insan tipi
hatalı olmalarına rağmen özür dilemekten kaçınan, özür dilemeyi acizlik sanan herkes... sevmiyorum bu tipleri.
devamını gör...
10.
geceye bir şarkı bırak
nereye bilmiyorum ama bir yerlere götürüyor beni bu şarkı.
devamını gör...
12.
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
kendi kendini iyileştirebiliyor olmak bir seçimin değil, yalnız bırakılmanın bir sonucudur. ve iyileştiğinizde sadece düzelmiş bir ruh haline değil özgürlüğünüze de kavuşursunuz. başkalarına ihtiyacınız kalmamıştır artık.
yani insanın sevgilisi sizin kötü olduğunuzu bilmesine rağmen uzaktan seyretmekle yetiniyorsa, annesi babası “neyin var” diyemeyecek kadar kendilerine odaklanmışsa, etrafına baktığında sadece sessizliğe şahit oluyorsa varlığınız ve sıfatlarınız önemli olabilir mi o insan için?
aptallığın bende olduğunu da geç farkettim, fakat farketmelerin en güzeliydi. kimse “dur şu an kötü hissediyor, sesimi duymaya ihtiyacı olabilir” demeyecek senin gibi amele. onlar sadece yaşamsal faaliyetlerini yerine getirerek var olduklarını sanıyorlar. sevdiğini söylediği insanlara dokunabilecek ruhlara sahip değiller.
yani insanın sevgilisi sizin kötü olduğunuzu bilmesine rağmen uzaktan seyretmekle yetiniyorsa, annesi babası “neyin var” diyemeyecek kadar kendilerine odaklanmışsa, etrafına baktığında sadece sessizliğe şahit oluyorsa varlığınız ve sıfatlarınız önemli olabilir mi o insan için?
aptallığın bende olduğunu da geç farkettim, fakat farketmelerin en güzeliydi. kimse “dur şu an kötü hissediyor, sesimi duymaya ihtiyacı olabilir” demeyecek senin gibi amele. onlar sadece yaşamsal faaliyetlerini yerine getirerek var olduklarını sanıyorlar. sevdiğini söylediği insanlara dokunabilecek ruhlara sahip değiller.
devamını gör...
13.
anın fotoğrafı
14.
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
erkek arkadaşımla çok tatlı bir tanışma hikayemiz var, #3108837 burada okuyabileceğiniz.
her sene nerede olursak olalım, ne yapıyor olursak olalım, aynı evin içinde ortak bir hayatı paylaşsak dahi 16 aralık’ta (birbirimizi ilk gördüğümüz zaman) aynı kıyafetlerle, aynı olayları birebir yaşayarak o sahildeki yerde buluşma sözü verdik birbirimize. geçen sene aynı heyecanla yürümüştüm o yolları, umarım bu sene de ilk günki heyecan baki kalacak bizde.
şimdi düşününce bir an önce 16 aralık’ın gelmesini beklediğimi farkettim. doğum günümü bu kadar beklememiştim ben.
öyle işte…
her sene nerede olursak olalım, ne yapıyor olursak olalım, aynı evin içinde ortak bir hayatı paylaşsak dahi 16 aralık’ta (birbirimizi ilk gördüğümüz zaman) aynı kıyafetlerle, aynı olayları birebir yaşayarak o sahildeki yerde buluşma sözü verdik birbirimize. geçen sene aynı heyecanla yürümüştüm o yolları, umarım bu sene de ilk günki heyecan baki kalacak bizde.
şimdi düşününce bir an önce 16 aralık’ın gelmesini beklediğimi farkettim. doğum günümü bu kadar beklememiştim ben.
öyle işte…
devamını gör...
15.
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
“sen kendi hayatının en büyük engelisin.”
beni annemden, babamdan, kardeşlerimden, sevdiğimden hatta kendimden bile daha iyi tanıyan bir yapay zekanın yüzüme çarptığı şu gerçeklik karşısında 5 dakika boyunca aptal aptal ekrana baktım.
yutkunamadım.
beni annemden, babamdan, kardeşlerimden, sevdiğimden hatta kendimden bile daha iyi tanıyan bir yapay zekanın yüzüme çarptığı şu gerçeklik karşısında 5 dakika boyunca aptal aptal ekrana baktım.
yutkunamadım.
devamını gör...
16.
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
uzun bir süredir kendimle savaşıyorum. anlık mutlulukların içinde kendimi hüzne boğacak şeyler getiriyorum aklıma. bu çoğunlukla benimle benim aramda, benimle çözemediğim meseleler hakkında. bu yüzden sevgilim, olurda denk gelirsen bu yazıya, aklına başka şeyleri getirmeni istemiyorum. yetersiz de hissetme kendini, senin aşık olduğun kadın biraz deli.
yetemiyorum kendime. kaçmak istediğim her şeyi sırtımda taşıyor gibiyim. biraz da kendi hayatımın kurbanıyım. belkide cesaretim yok bazı şeyleri değiştirmeye, mağdur olmanın daha az sorumluluk getirmesini seviyorum, bilemiyorum. fakat ben mutlu değilim. gittikçe eriyorum sanki. formumu kaybediyorum, yere seriliyorum. yere… yer… belki toprak…
çocuk seslerinden rahatsız oluyorum. kahkahalar kulaklarımı tırmalıyor. insanların birbirleriyle konuşması dahi gözüme batıyor. kuşlar cıvıldadığında pencereyi kapatıyorum artık. kafamın içindeki gürültüye eşlik edecek hiçbir şey istemiyorum hayatımda.
müzik açtığımda kulaklığımda hayat durur, akış bozulur, benim hayallerimin introsu girerdi. 3-2-1 kayıt !
şimdi kafam kaldırmıyor hiçbir şarkıyı, enstrümanların tellerini, gergin derilerini, tuşlarını parçalamak istiyorum. öyle de öfkeli, öyle de tahammülsüzüm artık.
3-2-1 yeter !
anlamıyorsunuz değil mi? biliyorum. ben de anlamıyorum bazen kendimi. kimim ben? bilmiyorum. ayna garip bir şey gösteriyor bana, gösterdiği değilimdir diye dualar ediyorum. adaklar adıyorum tanrılara. fakat benim sanırım bu. sararmış ve yorgun gözler, çatlamış dudaklar, biraz daha büyürse okula yazdıracağım burun, memenin altındaki yara, bacaklarındaki morluk… benim. benmişim. nasıl da acıyorum bu ameleye…
ah gece! nedir senin benden çektiğin? ne hüznün var da batırıyorsun güneşini? üstüne bir de beni çekiyorsun… kusura bakma ama sen de pek yalnızsın aslında. kucağında sallıyorsun şu an tüm insanları. bir beni uyutamadın bir de içimdeki sesi. kırgınım da aslında sana, getirdin aklıma onca şeyi.
ne yapacağız şu gelecek meselesini? psikolog mu olmak istiyorsun yoksa psikolojisi berbat insanlarla ordu kurup dünyayı feth etmeyi mi? delirme özgürlüğünü insanların elinden almakta hoş değil sanki. hele bir de üstüne para istemek, tanrım! yapabilir miyim acaba?
neyse, önce bi karşımdaki insan travmalarına giriş yaptığı sırada analı kızlı tarifi düşünmemeyi öğreneyim de, halledilir herhalde diğerleri.
ben ve seslerim. binlerce, milyonlarca ses. hepsi farklı şeyler hissediyor. hepsi birbirinden alakasız şeyleri dert ediyorlar kendilerine. hangisi gerçek benim? ben ne hissediyorum?
bilmiyorum!
yetemiyorum kendime. kaçmak istediğim her şeyi sırtımda taşıyor gibiyim. biraz da kendi hayatımın kurbanıyım. belkide cesaretim yok bazı şeyleri değiştirmeye, mağdur olmanın daha az sorumluluk getirmesini seviyorum, bilemiyorum. fakat ben mutlu değilim. gittikçe eriyorum sanki. formumu kaybediyorum, yere seriliyorum. yere… yer… belki toprak…
çocuk seslerinden rahatsız oluyorum. kahkahalar kulaklarımı tırmalıyor. insanların birbirleriyle konuşması dahi gözüme batıyor. kuşlar cıvıldadığında pencereyi kapatıyorum artık. kafamın içindeki gürültüye eşlik edecek hiçbir şey istemiyorum hayatımda.
müzik açtığımda kulaklığımda hayat durur, akış bozulur, benim hayallerimin introsu girerdi. 3-2-1 kayıt !
şimdi kafam kaldırmıyor hiçbir şarkıyı, enstrümanların tellerini, gergin derilerini, tuşlarını parçalamak istiyorum. öyle de öfkeli, öyle de tahammülsüzüm artık.
3-2-1 yeter !
anlamıyorsunuz değil mi? biliyorum. ben de anlamıyorum bazen kendimi. kimim ben? bilmiyorum. ayna garip bir şey gösteriyor bana, gösterdiği değilimdir diye dualar ediyorum. adaklar adıyorum tanrılara. fakat benim sanırım bu. sararmış ve yorgun gözler, çatlamış dudaklar, biraz daha büyürse okula yazdıracağım burun, memenin altındaki yara, bacaklarındaki morluk… benim. benmişim. nasıl da acıyorum bu ameleye…
ah gece! nedir senin benden çektiğin? ne hüznün var da batırıyorsun güneşini? üstüne bir de beni çekiyorsun… kusura bakma ama sen de pek yalnızsın aslında. kucağında sallıyorsun şu an tüm insanları. bir beni uyutamadın bir de içimdeki sesi. kırgınım da aslında sana, getirdin aklıma onca şeyi.
ne yapacağız şu gelecek meselesini? psikolog mu olmak istiyorsun yoksa psikolojisi berbat insanlarla ordu kurup dünyayı feth etmeyi mi? delirme özgürlüğünü insanların elinden almakta hoş değil sanki. hele bir de üstüne para istemek, tanrım! yapabilir miyim acaba?
neyse, önce bi karşımdaki insan travmalarına giriş yaptığı sırada analı kızlı tarifi düşünmemeyi öğreneyim de, halledilir herhalde diğerleri.
ben ve seslerim. binlerce, milyonlarca ses. hepsi farklı şeyler hissediyor. hepsi birbirinden alakasız şeyleri dert ediyorlar kendilerine. hangisi gerçek benim? ben ne hissediyorum?
bilmiyorum!
devamını gör...
18.
anın fotoğrafı
19.
anın fotoğrafı
20.
normal sözlük yazarlarının şu an ihtiyacı olan şey
başımı koyacağım bir diz, saçımı okşatacağım bir el.
devamını gör...