1.
şu anda ne düşünüyorsun sorunsalı
onu…
gözlerini…
sesini…
gülüşlerini…
ihtimalleri…
ve bunların yitip gitme olasılığını…
işte bu yüzden, düşünceler beynimin odalarında zelzelelere tutuluyorken, ordan oraya savrulan korkularla beraber ekşi bir tat bırakıyor kalbimin orta yerine. korkuyorum sevgilim ben, hem de çok korkuyorum. bazen otobüsün camına ilişiyor gözlerim, dışarıda akıp giden hayatı izliyorum. yol bitiyor, gidenler iniyor kalanlar başka bir istikamete yol alıyor ve ben kirpiklerimi ıslatarak düşünüyorum öylece; “ben geç mi kaldım sana?”
yanından geçip gittim mi mesela? aynı anda başımızı kaldırdık mı gökyüzüne hiç? sen kanca’da çayını yudumlarken yürüdüğün yollarda ayak izlerimi bıraktım mı? aynı kitaplara dokunduk mu? yağmur aynı anda ıslattı mı bizi hiç? bir köşe başında değdi mi omuzlarımız birbirine? ya kader bize defalarca fırsat sunduysa da, biz hep bir adım geç kaldıysak? ya gözlerimizin ucundan kaçan o küçük anlar, aslında koca bir ömrün başlangıcı olabilseydi?
olsaydı farkederdik, kokundan tanırdım seni, gülüşümden anlardın beni, o insan olduğumuzu bilirdik.
olmamasına içerleniyorum işte. ya geç kaldıysam sana. ya “hikayemiz buraya kadarmış” diyeceğimiz zamanlar varsa… ya yalnız bırakırsak hayatta ötekimizi. ya benden önce gidersen.
ödüm kopuyor işte. paslı bir bıçakla lime lime ediyor içimi bu his. sana doyuncaya dokunmadan seni yitirmiş gibi…
seni ilk gördüğüm ana, hatta daha da öncesine, sana hiç geç kalmayacağım bir zamana dönebilsem… sonsuza dek sürecek olan bu döngüye de girsem, seni defalarca kez yaşamaktan bıkmam.
işte şu an bunları düşünüyorum ben, tıkalı bir burun ve şelaleye dönmüş gözlerle…
gözlerini…
sesini…
gülüşlerini…
ihtimalleri…
ve bunların yitip gitme olasılığını…
işte bu yüzden, düşünceler beynimin odalarında zelzelelere tutuluyorken, ordan oraya savrulan korkularla beraber ekşi bir tat bırakıyor kalbimin orta yerine. korkuyorum sevgilim ben, hem de çok korkuyorum. bazen otobüsün camına ilişiyor gözlerim, dışarıda akıp giden hayatı izliyorum. yol bitiyor, gidenler iniyor kalanlar başka bir istikamete yol alıyor ve ben kirpiklerimi ıslatarak düşünüyorum öylece; “ben geç mi kaldım sana?”
yanından geçip gittim mi mesela? aynı anda başımızı kaldırdık mı gökyüzüne hiç? sen kanca’da çayını yudumlarken yürüdüğün yollarda ayak izlerimi bıraktım mı? aynı kitaplara dokunduk mu? yağmur aynı anda ıslattı mı bizi hiç? bir köşe başında değdi mi omuzlarımız birbirine? ya kader bize defalarca fırsat sunduysa da, biz hep bir adım geç kaldıysak? ya gözlerimizin ucundan kaçan o küçük anlar, aslında koca bir ömrün başlangıcı olabilseydi?
olsaydı farkederdik, kokundan tanırdım seni, gülüşümden anlardın beni, o insan olduğumuzu bilirdik.
olmamasına içerleniyorum işte. ya geç kaldıysam sana. ya “hikayemiz buraya kadarmış” diyeceğimiz zamanlar varsa… ya yalnız bırakırsak hayatta ötekimizi. ya benden önce gidersen.
ödüm kopuyor işte. paslı bir bıçakla lime lime ediyor içimi bu his. sana doyuncaya dokunmadan seni yitirmiş gibi…
seni ilk gördüğüm ana, hatta daha da öncesine, sana hiç geç kalmayacağım bir zamana dönebilsem… sonsuza dek sürecek olan bu döngüye de girsem, seni defalarca kez yaşamaktan bıkmam.
işte şu an bunları düşünüyorum ben, tıkalı bir burun ve şelaleye dönmüş gözlerle…
devamını gör...