pıstıyladostakorkuverenairwickodaspreyi yazar profili

günün en harika zamanı.
gecenin laciverdi yavaş yavaş açılır, yerini grimsi bir maviye bırakır; soğuk soğuk esen rüzgar saçları hareketlendirir, büyük badireler atlatıp güzel günler bekleyen biri gibi sakin sakin uzaklara bakılır. geçmişin hatırladıkça insanı içten içe hüzünlendiren iyi kötü anılarıyla, gelecekte olacak şeylerin heyecan verici düşünceleri kaynaşır birbiriyle. birazdan güneşin ısıtacağı, şimdilik kimselerin görünmediği caddeye, yaprakları tatlı tatlı kıpırdayan yerdeki ağaçlara, görüş alanından gittikçe uzaklaşan yüksekteki kargalara bakılır. şehri yeni bir gün beklerken heyecanın verdiği his karnın içini gıdıklar, bir bardak kahveyle uğruna ne geceler verilir. *

king oyunu içinde söylenen ceza ellerinden biri. kupa papazını alan -320 ceza alır.

bir özlü sözümüz.*

bolca alışkın olduğum, görünümleri aşırı rahatsız edici böcek.

eğer evinizde bulunuyorlarsa -ki dışarıda yaşadıklarına hiç şahit olmadım- bu böcekleri gördüğünüz vakitler çoğunlukla gece olur, ışıktan ve hareketlilikten hoşlanmazlar. nemli bölgeler onlar için idealdir ve çiftleşmelerini de karanlık kuytu yerde yaparlar ki bu yerler genellikle dolaplar olur, hatta mutfak kapağını açtığımda içerideki böceğin tezgahta duran bardağa düştüğünü çok gördüm.

gece tüm ev sessizleşip karanlığa boğulunca mutfak yerlerinde fink atıp kırıntıların üzerine çıkarlar, gece yarısı onları avlamak için idealdir. isimleri üzerilerindeki gümüş renkli derilerinden gelir ve avlarken eğer peçeteyle tuttuktan sonra kaçırırsanız peçetede o gümüş rengi derinin izlerini görürsünüz, hassas ve ince bir deridir yani. deri soyulduğunda alttaki krem rengi vücutları ortaya çıkar. vücutlarının yanlarındaki çok sayıda bacak da krem rengidir, hızlı bir şekilde kaçabilirler. bir de oynata oynata yürüdükleri antenleri.
yavrularını da bu zamanlarda görebilirsiniz. gözle zor fark edecek kadar minik ve üzerindeki deri oluşmaya bile başlamamış kadar küçükleri de vardır, derisi koyu gri olmuş büyük besilileri de.

bu beslenme zamanları dışında duvar köşelerindeki veya bitişik mobilyalar arasındaki boşluklar gibi saklı evlerinde kalırlar. kitaplıklarda yaşadıklarını da duydum ancak hiç kendim görmedim, dolap yüzeyi, cam, duvar gibi düz zeminlere tırmanamıyorlar. ancak biraz pürüzlü duvarlara kolayca tırmanıyorlar. mutfak tezgahı dışında yüksek yerdeki mobilyaların üzerinde de hiç karşılaşmadığımı söyleyebilirim. ama yine de hızlı çoğalıyorlar ve zapt etmesi zor.

saklandıkları köşeleri bulup ilaçlamak azaltmaya yardımcı olur, bu şekilde bir minicik köşeden 7-8 böcek çıktığını gördüm.
bazı tuzak yöntemleri de var, böcekleri toplamak için bir kavanozun içine yiyecek koyup etrafını kağıt bant gibi tırmanabilecekleri bir şeyle sardıktan sonra en çok görüldükleri yerlere bırakma gibi. yiyecek için tırmandıktan sonra iç yüzey düz cam olduğu için çıkamıyor ve içinde kalıyorlar.
ayrıca eğer peçeteyle alınamayacak bir yerdelerse kolonya sıkınca öldüklerini fark ettim. neden bilmiyorum ama üzerilerine birkaç fıs kolonya sıkıldığında hızlıca kaçmaya çalıştıktan bir süre sonra yavaşlayıp mallaşarak durup tık diye ölüyorlar.

bir şarkının her saniyesi mi mükemmel olur dedirten candlemass şarkısı. grubun dinlediğim ilk şarkısıydı. muazzamlığı kulakta tattırıyor, geçişler, solistin sesi...
buradan

1943 yılında satışa başlamış, farklı koku çeşitleriyle spreyler, otomatik oda spreyleri, kokulu mum/çubuklar ve benzeri ürünler üreten bir marka.

bu fani bedenimde, monotonlaşmış hayatlarımızda kaybolmuş heyecanın ve yaşama isteğinin özleminin derinlerde bir yerlerde saklandığı yüreklerimizden bir 'pıst'ı esirgemeden gerçekleştirdiğim eylem. köleleştirilerek benliğimizin unutturulduğu bu sistemde sizle muhteşem okyanus esintimi paylaştım. bunun için pişman mısın diye sorarsanız, hayır değilim. kabarık göğsüm ve dik fısfıs başım ile bir saniye vazgeçmeden tüm dünyayı kötülüklerinden airwick ile arındıracağıma ant içerim.

görünce aklıma aniden fıtrat kelimesini getiren başlık. düzgün bir yerde kullanımını görmem çok nadir.

yanthema diyip vurmamanızı istediğim başlık.

hayatımın anlamı.
yanında oturduğum pencereden gecenin laciverdini izlerken açtığım şarkılar, eğer o gece şansım yaver giderse tüm duyguların birleşip odama vuran dolunay ışığı gibi zihnimi aydınlatmasına sebep oluyor. öyle bir his ki, yeni kalbini kaptırdığın şarkıyı tekrar tekrar başa sarmak, doyamamak, her saniyesine aşık olup her notayı damarlarında akan sıcak kanda hissedebilmek. kederi, nefreti, umudu, özlemi, tutkuyu birkaç dakikaya sığdırıp ruhunu göklere yükseltmek, kalbinin atışlarına yansıtmak. hele hızını alamayıp kalemini dile getirmek, o ender rastlanan duygu cümbüşünü kağıdına dizeler olarak akıtmak, akıttıkça kendi içinde bir daha güneş gibi zihninin sokaklarına vuran o parlak ışıkları, hayattaki en büyük hazzını gönlünün derinliklerinde daha güçlü duyumsayabilmek, bir yandan da bu nadide duyguyu uzun bir süre daha tadamayacağının bilincinde olarak o mükemmel ana kendini daha sert bir şekilde kaptırmak... bağımlı olmak, bu döngünün bitmesini, içinde kıpraşan o tüm arzuların dinmesini istememek, sürüklendiğin nehrin akışında kendini bulmak... müziğin tetiğini çektiği o hayallerden çıkan kurşun olmak, havada süzülüp durdurulamamak. bana göre budur müzik, yüksek doz yaşam almak, hayatının her anını tek ana sığdırmak...

bir ihtimal mor/kırmızı lahana indikatör olma özelliğine sahip ve bu yüzden asidik ortamda yapılan turşusu kırmızı renkte olan bir bitki olduğundan kaynaklanmış olabilecek durum.

beni aşırı geren olay. yeni tanım yazıyorum, beğeni geliyor, aradan dakikalar geçiyor bir bakıyorum aynı. kalbime dolan bir umutla yeniliyorum, gelmiyor, beni endişeye sürükleyerek komşuya verilip geri gelmeyen tabak gibi geceleri içim içimi yiyor, gözlerim yollarda kalıyor sözlük...

ekmek, makarna, simit, börek, kek, kurabiye, bisküvi, poğaça ve benzeri undan üretilen yiyeceklere verilen isim.
küçükken bu yiyecekler çok sık tüketildiği için isimlerinin "ünlü mamüller" olduğunu ve pastanelerin paketlerin üzerindeki yazılarda u'ların üzerine nokta koymayı unuttuklarını zannediyordum.

sıvıların hacmini ölçmeye yarayan, içine konulan sıvının üzerinde yazan ölçü değerlerine göre hizasına bakılarak hacim ölçümü yapılmasını sağlayan laboratuvar ekipmanı. mutfakta da malzeme ölçümü için kullanılır.

"dermatofaji" olarak da geçen ve aşırı bağımlılık yapan, mazoşistçe eylem. yalnızken ellerin boşta kaldığı bir işte can sıkıntısından ya da stres, heyecan gibi durumlarda istemsizce başlanabiliyor. bazen acıtmadan sonuna kadar getirildiğinde "heeeh ne güzel soydum" diye düşünerek başarı ve mutlulukla o deri parçası ağızda ön dişler arasında sıkıştırılıp yenir, özellikle başparmakların içteki çıkık bölümündeki kuru deri kısmında çok güzel oluyor. benim gözlemlediğim kadarıyla bir kere başlandığında gerisi daha çok o yenen derilerden sonra kalan kalkık ve kuru küçük derilerin oraya buraya sürtünüp rahatsız etmesi sonucu onlarla baş etmek amacıyla yapılıyor, tabi onlar da 30 saniye sonra kuruyup yine rahatsız ediyorlar. eğer yoğun bir şekilde yapılan bir döneme denk gelirse banyo sonrasında su ile şişen derilerin görüntüsü aşırı kötü oluyor.

bir karışımdaki herhangi bir etken maddeyi uygun çözücü aracılığıyla ayırma işlemine verilen isim. "özütleme" olarak da bilinir.

nostalji gibi insanın içini bir hoş yapan, hem mutlu ederek hem de derinde bir yerlerde bir duygusallığa, acıya mahkum ederek iki zıt duyguyu birleştirip en güzel şekilde sunan fevkalade parçalardan biri.

bir doğal indikatör. asidik ortamda kırmızıyken, bazik ortamda yeşil renge döner. antioksidan içeriği de yüksektir.

prelude in c# sharp minor'ü favorim olan, büyük elli besteci. tüm birikmiş duyguların bir anda dışavurumu ile hüzünlü bir nefret gibi geliyor kulağa, dehşeti iliklerinize kadar hissedebiliyorsunuz.
buradan dinleyebilirsiniz

doğal indikatör olarak sıkça kullanılan bir bitki. bu etki turşusunda da görülür, normal haline göre daha çok kırmızı-magenta renginde olur. bunu sebebi asidik ortamda kırmızı-pembe renk almasıdır.