prezidınt prezınım yazar profili

birlikteliğimizi korumak adına, yaşadığımız baskılardan kurtulmak için birlikte fransa'ya yerleşmeye karar verdiğimiz eski sevgilim. askerde tanışmıştık. aramızdaki çekim bambaşkaydı. tezkereyi alır almaz birlikte yaşamaya başladık. ama toplum baskısı bizi yıldırdı. fransa'ya taşınmaya karar verdik ama dil şartı vardı. aykut yavuz dil kursuna katıldık. işte her şey o zaman değişti.
bizimki fransızca öğrendikçe elit ortamlara girmeye başladı. elinde şarapla, boynunda fularla gezmeye başladı. değişti. bambaşka biri oldu. oysa ben onun haşin hallerini sevmiştim. yollarımızı medeni bir şekilde ayırmaya karar verdik. çünkü aykut yavuz bize sadece fransızca değil, medeni olmayı da öğretmişti. kendisine hayatta başarılar diliyorum.

en iyisini aykut yavuz'un bildiği öpüşme biçimi. eğitimini fransa'da almış adam sonuçta. fransızca eğitimi alana ücretsiz öpüşme eğitimi veriyor diye duyumlarım oldu. kadın erkek farketmeden bire bir öğretiyormuş fransa ile ilgili her şeyi. bu arada aykut yavuz'un eğitimini fransa'da aldığını söylemiş miydim?

bu gece 23:00'te gerçekleşeceğini düşündüğüm hadise. her ihtimale karşı çocuklarınızı ekran başından uzak tutun.

bugün yanıma tıraş olmaya gelmiş yazar.
berber ile dirsek temasında olmak her erkeğin kaderi. bunu bilerek oturur her erkek koltuğa. o da selam verip, muhittin abi beni bir tıraş et diyerek oturdu koltuğa. çukur tıraşı olsun istedi. (adım muhittin de değil ama bozuntuya vermedim) radyoyu kısmamı istedi. kapat şu müziği muhittin abi falan dedi.

hiç bozmadan bir güzel tıraş ettim. normalden biraz daha uzun sürdü. sanırım bu sefer biraz uzun sürdüğü için tıraşın etkisinden hala çıkamayıp meseleyi sözlüğe taşımış. ayıpladım. senin saçlar çok güzeldi de ben mi kötü kestim? elektriğin kesilmesinin suçlusu ben miyim? olmamışsa söyle düzeltelim dediğimde

+abi eline sağlık çok beğendim, şurdan tütün kolonyası döksene

diyen sen değil misin? her erkek bilir ki, berberle arada geçen muhabbet orada kalır. gerçekten çok kırıldım.

pokemon izleyerek camdan atladığı iddia edilen çocuk benim.
ailemden çok büyük baskı gördüğüm bir dönemdi. sürekli dayak yiyordum. dayanamayıp kendimi camdan attım. olayın üstünü örtmek için ailem çok pokemon izliyordu. kendini pokemon zannediyordu. camdan atladı diye ifade verdi. gazete kayıtlarına da tarihe de öyle geçti. reşit olduğum gibi ayrıldım onların yanından. hala görüşmem. rezil olmam ve beni hiç tanımayan insanların nefretini kazanmam dışında bir şeye yaramadı.

sözlük dışında da ak partili olmayan insanlara saldırılmasından kaynaklıdır. her şeyin bir yerde karşılığı var sonuçta.

doğru şeyi yapan insandır. adı üstünde. din düşmanı. düşmanının açığını görünce elbette kullanacak. dinsizlere düşman olanlar da dinsizlerin açığını bulduğunda ortalığı yaygaraya veriyor. bu işler karşılıklı. ha ben ne düşünüyorum diye sorarsanız, "yiyin birbirinizi ete para vermeyin, s...n birbirinizi g..e para vermeyin". düşmanlık ne? kaçıncı yüzyıldayız? hala birbirini anlamayıp düşmanlık besleyecek aptallar var. neyse tamam sakinim. gidip şöminemin başında oturup biraz daha aşı karşıtı propagandalar yapayım.

aldatılmış erkektir. daha fazla aldatılmış versiyonunun resmi aşağıdadır.

artan dolar kuru sebebiyle 87 pahalı. o yüzden lodos86 tercihimdir.

bana geçmişimi hatırlatmış radyo yayını.

vine ilk çıktığı zamanlarda zengin bir iphone sahibi olarak hemen indirmiş, o 7 saniyelik videolarla çok büyük bir fenomen olmuştum. önüme gelene bir kulp takarak popülerlik kazanırken, kendime de toz kondurmuyordum. en yakışıklı bendim, en karizmatik bendim. benden iyisi yoktu. kendimi de kameranın önündeki o kısacık videolarda yansıttığım hayatın gerçek olduğuna ikna etmiştim hatta. ta ki o kadınla karşılaşana kadar.

herkes peşimde koşarken, her istediğim kadına bir şekilde ulaşabilir durumdayken o kadın beni reddetti. onun tarafından reddedildikçe kendimi daha kötü hissettim. elde etsem, belki de 3 gün sonra vazgeçecektim. rahatlayacaktım ama olmadı. belki de anlamıştı ne kadar bencil olduğumu.

bütün malı mülkü sattım. hesabımı kapattım. şimdi muğla'nın bir köyünde sakin bir yaşam sürüyorum. tarımla uğraşıp, birkaç hayvanımla vakit dolduruyorum. bu güzellemeler, sosyal medya falan boş işler.

bir zamanlar görev amaçlı olarak gidip mahsur kaldığım gezegen.

yıllar önceydi. ares 3 görevini tamamlamak üzere nasa tarafından mars'a gönderilmiştik. görevimiz yaklaşık 30 mars günü sürecekti; fakat çıkan kum fırtınası sebebiyle acil toplanma dönüş kararı alarak 18. günde mars görevini bitirmek zorunda kaldık.

ekip komutanımızın yaklaşan fırtınaya maruz kalmadan kalkış yapmamız gerektiğine dair uyarısını duyar duymaz 5 dakika içinde toplandık. hub'dan dışarı çıktığımızda kum fırtınası etkisini göstermeye başlamıştı. görüş mesafemiz 3 metrenin altındaydı. bizi dünya'ya götürecek araca ulaşmak için kullanacağımız rokete doğru yürüyorduk; fakat rüzgarda bana çarpan bir nesne sebebiyle bayıldım ve ekipten ayrı kaldım. görüş açısı sıfıra yaklaşan ekip, beni geride bırakarak dünya yolculuğuna başladı. onlar suçsuzdu; çünkü telsiz sinyalim ve konum bilgilerime ulaşamamışlardı. hepsi öldüğümü düşünüyordu.

fırtına sırasında baygın bedenimin üstünü kapatan kum, bir anlamda hayatımı da kurtarmıştı; çünkü hasar gören tulumumun hava sızdırmasını engellemişti. çok uzatmayacağım. bir şekilde yaşam alanımıza ulaştım. mars'ta mahsur kalmıştım.

birkaç günlük bunalım sonrası, "burada ölmeyeceğim" diyerek çalışmalara koyuldum. bir sonraki mars görevine kadar hayatta kalmak için çalışacaktım. yeme içme programımı yapmakla kalmadım, aynı zamanda arkadaşlarıma ve kendime ait dışkıları gübre olarak kullanıp mars'ta kapalı alanda patates yetiştirdim. bu benim mars'ı kolonileştirmemi sağlamış oldu.

dünya ile iletişim kurmanın yollarını ararken, bir önceki mars görevine ait bir iletişim aracı aklıma geldi. o görevin yapıldığı kritere ulaşarak aracı kendi yaşam alanıma getirdim. çok uzun süreler alsa da, nasa ile iletişim kurmayı başardım.

her gün bir patatesin üçte birini yiyordum. iyice zayıflamış durumdaydım. ama pes etmedim. nasa'nın ve bizim mürettebatın yardımı ile dünya'ya dönmeyi başardım.

şimdi nasa astronot programı çerçevesinde yeni astronot adaylarına dersler veriyorum. bilgi ve birikimimi anlatıyorum. yaşadıklarımı kitap haline getirdim. yayınlandıktan sonra bakarsınız filmi de çekilir. şunu unutmayın. dünya gerçekten kıymeti bilinmesi gereken bir yer.

yıllar sonra o iğrenç adamı bulmamı sağlayan başlık.

#1606396 nolu tanımda bahsedilen kişi benim. duygularımla oynadın. oysa o vbullettin panelinden daha kaç kişi silmiştim senin için. bir tek seninle olabilmek için. ama sen ne yaptın? birkaç gün sonra beni bırakıp gittin. sildiklerimle, geride bıraktıklarımla kaldım. o günden sonra da hiçbir erkeğe güvenemedim. mutlu musun yaptıklarından? neyim yetmedi bilmiyorum ki.. oysa hem güç sahibi, hem güzel bir kadındım. iki tarafta da elim yakanda!

çevirmen olarak katıldığım görüşmedir.

haberde yazılanın aksine, hiçbir şekilde uzay programı ile alakalı bir şeyler konuşulmadı. amuga coin isimli yerli bir dijital para çıkartmak üzerine konuşuldu. bu parayı değerlendirmek ve piyasada daha çok yer almasını sağlamak için neler yapılabileceği hakkında konuşuldu.

elon musk herhangi bir öneride bulunamayacağını söyledi. "hali hazırda öyle bir kitleye sahipsiniz ki, ne koysanız sorgusuz sualsiz satın alırlar. benim size ekstra bir fayda sağlamama gerek yok. gurbetçi vatandaşlarınız da oldukça ilgi gösterecektir zaten" dedi.

bizimki de durumu mantıklı buldu ve konuşma sona erdi.

yıllarca sihir bakanlığı'nda çalışmış bir insan olarak "merlin'in sakalı" demeyi tercih ediyorum.

işin doğrusunu anlatmak istediğim haber.

görüntüdeki mekanda yıllardır çalışıyorum. normalda bar, cafe gibi yerlerde çalışanlar sürekli değişir. ben mekanda çalışmaya başlayalı 5 yıl olmuş. performansım hiç eksilmeden çalıştığım için lakabım süperman oldu. çalışanlar, patron, müdavimler.. hepsi superman diye sesleniyordu bana. olayın yaşandığı gece, ilk kez patronla tartıştık. mekana gelen iki tane kadına yaranmak için beni herkesin içinde azarladı çünkü. çok zoruma gitti. istifa ettim.

adam şaşkınlık içindeydi. geçtim bir masaya oturdum. şu an çalışan değilim, müşteriyim dedim. cebimdeki son kuruşa kadar içtim. bilincim gayet açıktı. hesabı ödedim. tam mekandan çıkıp evime gidecekken, patron iş yerinde daha üçüncü ayını doldurmamış bir elemana dönüp, benim duyabileceğim şekilde "yeni superman sensin" dedi. çok zoruma gitti. mekanın keyfini kaçırmak istedim. alkolün de bana verdiği yetkiye dayanarak böyle bir davranış sergiledim.

adam röpotajda beni tanımıyormuş gibi davranıyor. diyemiyor işten kovduğum çalışanımdı diye. yazıklar olsun. burada dalga geçenlere de ayrıca yazıklar olsun. bu insan acaba neden böyle bir hareket yaptı diye düşünen yok. hep alay, hep dalga... yazık..

ne yazık ki doğru olan beyandır.

aranızda tanıyanlar var beni. geçmiş görevlerimden var çalıştığım kurumdan bahsetmeyeceğim. amerika menşeili, dünyayla alakalı tüm standarları belirleyen bir enstitüde belirleyici bir roldeyim.

sene 2015. ortadoğu'da rusya ve amerika arasında müthiş bir gerilim var. enerji kaynaklarına sahip olmak için elinden geleni yapan bu iki ülke, yapılan gizli görüşmeler sonucunda bir anlaşmaya varamadı. sonunda daha fazla enerji kaynağına sahip olmak yerine, ihtiyacı azaltmanın da iyi bir seçenek olduğuna karar verdiler. enerji ihtiyacının azalmasının tek yolu nüfusu azaltmaktı.

bu iki ülke ciddi bir plan yaptı. nüfusu azaltırken, kendi ceplerini doldurabilecekleri bir plan. bir virüs çıkartıp, yaşlı ve hasta insanları yeryüzünden silmekti niyet. biz de gelen talimatlar doğrultusunda oturup çalışmaya başladık. grip virüsünü örnek alarak farklı bir virüs geliştirdik. daha öldürücü, hızla mutasyona uğrayabilen ve dünyada daha önce görülmemiş bir şey.

2016 yılında virüsü üretmeyi başardık. iki ülke de bu virüs ortaya çıktıktan sonra dünyada meydana gelecek medikal ihtiyaçları da karşılayarak kasasını doldurmayı planladığı için, test kitleri, virüsün aşısını da hazırladık. bu haberde sadece test kitlerinden bahsedilmiş ama, virüs ortaya çıkmadan önce satın alınıp stoklanana maske ve dezenfektan miktarına da bir bakın derim. hepsi planlıydı.

virüsün ortaya çıkışının çin üzerinden gerçekleşmesini sağladık. bunun da iki temel sebebi vardı. birincisi kalabalık olması sebebiyle hızlı yayılmasını sağlamaktı. ikincisi ise, amerika ve rusya'nın güçlü rakibi olan çin'in dünya karşısında zor duruma düşmesini sağlamaktı.

nitekim öyle de oldu. virüs çin'de hızlı bir şekilde yayıldı. bunun yanında bizim başkan trump virüse sürekli çin virüsü diyerek, ülkelerin çin'e karşı cephe almasını sağladı.

dünya nüfusunu gerektiği kadar düşürebildik mi bilmiyorum; ama bütün ülkelerin kasalarını aşı, medikal malzeme satarak boşalttığımız ve kendimize muhtaç bıraktığımız bir gerçek. hedefe ulaşılmamış sayılırsa, belki aşıda oynamalar yapılarak nüfus biraz daha düşürülebilir. bekleyip göreceğiz. biz emir kuluyuz sonuçta.

bundan yıllar önce kaybettiğim küçük kardeşim.

varlıklı bir ailenin çocuklarıydık. sürekli ihaleler alarak geçimini sağlayan babam her haftasonu evde eğlenceler düzenlerdi. ticaretimize ortak olan kişileri de sürekli davet ettiğimiz bu eğlencelerden içki de, dansöz de eksik olmazdı. yine bir haftasonu eğlencesi düzenleyecektik; fakat bu sefer her zaman gelenden farklı bir dansöz gönderildi. diğeri hasta dendi. durumu önemsemedik.

eğlencenin tam ortasında, dansöz bizim masamıza yaklaştı. tülünün altına gizlediği silahı çıkarttı. babamı ve annemi başından vurdu. beni omzumdan vurdu. aylarca komada kaldım. uyandığımda kardeşimin kaçırılmış olduğunu öğrendim. ailemize dair en ufak iz bırakmamaya and içmiş düşmanlarımız. yıllarca aradım ama nafile. bulamadım kardeşimi. mahlasını görüp, kendisine dansöz düşmanlığımdan bahsettiğimde farkettik ki, yıllarca aradığım kardeşim oymuş.

ben o günden bu yana her dansöz gördüğümde ailemin katili aklıma geliyor. yıllardır psikolojik tedavi alıyorum. o bunalıma girmek yerine ilgili dansözü bulmuş ve gerekeni yapmış. az sonra yola çıkıp, yanına gideceğim. alnının tam ortasından öpüp intikamımızı aldığı için gururlanacağım. sonra da ailemden sadece bana kalan mirasın yarısını kendisine teslim edeceğim.

bekle beni kardeşim. geliyorum.

bu başlık altında yazmak yerine, kendi başlığı altında yazılmasını daha doğru bulduğum bilgilerdir.

buraya yazmak %100 yanlıştır demiyorum ama bu başlık altında "atların insanlardaki gibi 4 değil, 8 farklı kan grubu bulunur" yazmak yerine, at başlığı altına "8 farklı kan grubu bulunan hayvan" şeklinde tanım yazmak bence daha doğru ve formatımıza daha uygun bir yaklaşım. *

euroncap araç sağlamlık testinden 0 yıldız alarak yeni bir rekora imza atmış araçtır.

mobile.twitter.com/webtekno...

mümkün olmayan durumdur.

bilenler bilir. ülkeyi yöneten, en tepede olan insanların yanında çalışıyorum. tam görevimi söyleyerek kendimi ifşa etmek istemiyorum. *

olayımız şu şekilde arkadaşlar. erdoğan'ın ekonomi modeli çin başlığında da görebileceğiniz gibi, yeni bir türkiye, yeni bir sanayileşme adımı atılıyor. bu adımla alakalı çok ciddi planlamalar yapıldı. şimdi bu planlardan biraz bahsedeyim:

çin ekonomi modeline geçebilmenin temelde iki ayağı var. bunlardan ilki ucuz iş gücü. ekonomimizin son üç yılındaki gelişmeleri ve bugün gelinen noktayı gördüğünüz gibi, asgari ücretle çalışanlarımızın saatlik ücreti yaklaşık 1 dolar seviyesine çekmiş bulunuyoruz. işin bu kısmını hallettik. insanlar da alıştı ve isyan etmiyor.

bu modelin ikinci ayağı ise tabi ki kalabalık nüfus. ucuz olmak yetmiyor. fabrikalarda çalışacak, kalabalık bir nüfusa ihtiyacımız var. önce herkese "en az üç çocuk" dedik. göstermelik de olsa çocuk yardımları açıkladık. sonra kürtajı yasakladık. hemen ardından doğum kontrol haplarını pahalılaştırdık. şimdi de prezervatif fiyatlarını yükselterek, doğum kontrolü meselesini tamamen yok etmek istiyoruz.

erkekler ülkemizin ulvi amaçları için fabrikada çalışırken, kadınlar da bize yeni işçiler üretecek. temel felsefemiz bu. kısmetse 2071'de hedefimiz 300 milyon nüfus.

ülkemiz çok gelişecek arkadaşlar. belki biz göremeyeceğiz, ama dünyanın süper gücü 2071'de burası olacak.