prof dr who yazar profili

lahmacun yiyerek dahil olduğum itham.
neresinden tutup neresini ciddiye almak gerekir bilmiyorum. belki de troldür arkadaş.
her nasıl maydanoz yediğin için çam yaprağı yememen iki yüzlülük olmuyorsa, dana kıyma yediğim için kedi kıyması yememem de iki yüzlülük olmamalı. kaldı ki lahmacunun arasına maydanoz dürüp yemeyi de severim.
ayrıca, danayı, kuzuyu tavuğu da severim, yiyor olmam sevmeme engel değil, ya da seviyor olmam yememe engel değil. hatta inanır mısın domuzu da severim ama yemem. hem de inançla alakasız bir şekilde, tadını sevmediğim için.
gel gelelim hayvan refahı konusuna; sırf bizlerin zorunlu/keyfi ihtiyaçları için tavukların kalabalık bir şekilde kafeslerde ya da sığırların sürekli olarak bağlı bir şekilde ahırda yetiştirilmelerine karşıyım. sonucunda kesip yiyor da olsak yaşamlarına saygı göstermek zorundayız.

yarıda kesilmiş bir cümle örneği.

(bkz: ne yazık ki dansözlerin burs alması gerektiği)
(bkz: veganların tavla oynamaması gerektiği)
aynı kullanıcı tarafından açılmış olan gözüme çarpan 2 diğer başlık.
bana mı öyle geliyor yoksa sizce de yarım kalmış gibi değil mi bu başlıklar? tamamlanması gerekiyor gibi gelmiyor mu size de?
"veganların kadınbudu köfte yememesi gerektiğini düşündüğüm için akşam onlara iftarda küçük bir sürpriz hazırladım." gibi.
ya da,
"ne yazık ki dansözlerin burs alması gerektiğibirçoklarımız tarafından göz ardı ediliyor."
"veganların tavla oynamaması gerektiği hakkında sosyal medyada karşımıza çıkan bazı paylaşımlar gerçeği yansıtmamaktadır."

bu bilgiyi aradan çekersek beni şaşırtmayan ve ilgimi çekmeyen oranlardır diyebiliriz.

başlığı okurken "kişisel alanlara uyulmamasına dair bir metafor" olarak düşünmüştüm lakin durum başkaymış. katılmadığım önermedir. rahmetli dedem bizimle birlikte oturup bugs bunny, tazmanya canavarı, coyote ve road runner, seyreder bir yandan da kıs kıs gülerdi. türk insanı olarak genellemek doğru değil kanımca. ha ama vardır elbette böyle profiller.

"ulan ne kadar da çok silkelenecek keriz varmış" sırıtışını gizlemek için peçe kullandığına dair şüphelerim var.

ne çok gezen, ne çok okuyan... şahsım bilir

görüyor ve artırıyorum. ben watsap gibi uygulamalarla yazışmayı da sevmem. görüşmelerim ve yazışmalarım işimi halledecek kadar olmalıdır. cep telefonları olmadan önce acil bir durum yoksa akşam belli bir saatten sonra insanlar aranmazdı mesela, şimdi sürekli bildirimler mesajlar çağrılar... görüşmek istediğimiz arkadaşlarla önceden haberleşir gider yüz yüze görüşürdük. şehir dışındaki akrabalarla da bayramlarda seyranlarda araşırdık olur biterdi. eski kafalılıksa eski kafalıyım, gayet de memnunum.

tartışma kültürü olduğunu düşünüyorum. tartışabiliyor musunuz trafikte ya da çarşıda pazarda? ben edilebildiğini görmedim, hep bir bağırış çağırış laf kalabalığı ve muhtemelen de sonunda kavga... bırakın trafiği sokağı çarşıyı pazarı okulda öğretmenle, üniversitede hocalarla bile tartışamazsınız. ben tartışamadım en azından, üstten üstten konuşup susturmayı tercih eder çoğu, bir kısmı da açık açık notla tehdit eder.
neydi o bir laf vardı, "beyinlerimiz savaşsın isterdim ama görüyorum ki siz silahsızsınız"
neyse şuraya güzel bir tartışma bırakayım da az keyfiniz yerine gelsin. bıraktım.

açılın arkadaşlar, kesin bilgi veriyorum.
ekmek arasına en çok yakışan yiyecek kesinlikle ve kesinlikle kuyruk yağıdır.
kuşbaşı doğradığınız kuyruk yağını tavada kavurduktan sonra ekmeğinizin arasına güzelce seriyor ardından tuzunu ve az biraz kimyonunu serpiyorsunuz.
afiyet olsun.

içerisi buram buram "o kızın o saatte ne işi varmış" zihniyeti kokuyor.
çok değil 8-9 sene önce işe yeni başladığım küçük bir iç anadolu şehrinde çay bahçesi benzeri bir yere götürmüştüm ziyaretime gelen anne babamı. çay bahçesinde isteyen çayını kahvesini isteyen birasını rakısını içiyordu ve kimsenin kimseyle de uğraştığı yoktu. hatta başı bağlı bir abla sırlı bardakta rakı içiyordu hiç unutmam. babamın çok hoşuna gitmişti gittikçe yozlaşan ülkede hala böyle yerlerin olabilmesi. şu an yok tabi, yenilenmedi içki ruhsatı yıkıldı orası.
her neyse, konuyu dağıtmayalım. diyeceğim o ki, ben anne-babamı götürdüm, eşim olsa eşimi de götürürdüm. sevdiklerimle gidemeyeceğim yerlere kendim de gitmem zaten. devletin işletme ruhsatı verdiği bir mekana giderken ben neden güvenliğimi düşünmek zorundayım biri bana açıklasın lütfen?

komşuların rahatsızlık hissetmelerini önlemek adına yapabileceğiniz şeyler hakkında daha fazla bilgi için bölüm 3'e bakın.*

magazin muhabirlerinin halt yemesidir. izzet yıldızhan'ın hiç bir kabahati yoktur boşuna yüklenmeyin adama.
izzet'e böyle bir soru sorarsan alacağın cevap da bundan daha medeni olamaz.
siz dua edin ''unga munga'' deyip elindeki sopayla kovalamamış sizi. cahiliye dönemi adamına mikrofon uzatırsan, mikrofonu yememesini kâr belleyeceksin. dolayısıyla izzetin bu şekildeki beyanatını ben medeniyete attığı bir adım kabul ediyorum. tebrikler kendisine.

yanlış anlaşılmış hakim beyanatıdır.
hemen topa tutuyorsunuz, anlamaya çalışmıyorsunuz.
aslında hakimin orda aklından geçen "ulan sahi, erkekler de öldürülüyor biz de mi toplansak acaba?" şeklinde bir aydınlanmadır.
yalnız kadını takdir ettim, güzel cevap vermiş;

kaynağı belli olmayan iddia.
merak ettim google abiye sordum biraz dolaştım ama mike tyson ve türk şirketle ilgili şu haberden ötesine geçemedim.

videoyu görebilsek gerçekliğini tartışalım. çok isterim.
-edit-
önce başlık ve ilk tanım düzenlenip link paylaşılmış,
sonra da başlığı açan kaçmış.
tartışacaktık daha halbuki.
bence reklam gerçek, tartışılacak olan jojobetin türk şirketi olup olmadığı. onu da tartışmak isteyen tartışsın. benim tartışasım kaçtı.
ergunben, oldu mu kardeş bu yaptığın şimdi.

yüzüme söylense, "gerekiyor arkadaş, yarım simit yemeniz, yarım ekmek yemeniz gerekiyor. soğan ekmek yemeniz gerekiyor fakirin halinden anlamanız için. vatandaşa nasihat etmeyi bırakıp önce kendiniz uygulayın önerilerinizi." şeklinde cevaplayacağım açıklamalardan biri.

muhabbet açmaya çalışan insandır. aldığı cevaba göre ''oo oralar çok sıcakmış, ben 5 sene yaşadım orda, ankara'nın yukarısında mı ora, askerde oralı bir arkadaşım vardı iyi adamdı, kebapçıyım diyorsun yani" gibi girişler yaparak sohbet etmeye çalışır. art niyetli olarak bu soruyu soranı da vardır elbet ama bana hiç rast gelmedi.

bilinç dediğimiz şey tdk'de "insanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur." olarak açıklanmış.
buna göre 2015 yılında yapılan bir çalışmada, ilk kez bir robotun kendi varlığının farkına vardığı görülmüş.

haber için buradan

orijinal makale için buradan

yakında robotlar bizim bilincimizi sorgulamaya başlayacak bu gidişle.

kabullenilmiş bir durumdur. hayır kabullenmesek ne olacak? farz-ı misal öleceğimizi bilmiyoruz, hatta ölümsüzüz. dünyada da yaşayan herkesi barındıracak alan ve doyuracak gıda da var diyelim. yani öyle nüfus patlaması problemi de yok. ee napacaz şimdi? ölmüyoruz ya, kaç yaşına kadar çalışıp kaç yaşında emekli olacaz. mecbur çalışmak lazım. düşünsene sonsuza kadar çalıştığını. ya da sonsuza kadar emekli olduğunu. ölmeyeceğiz ama illaki yaşlanacağız. ne olacak o zaman. sonsuza kadar şekere tansiyona mı dikkat edeceğiz? ne tadı kaldı yaşamanın? dolayısıyla bilsek de bilmesek de güzel bir olaydır hayırlısıyla ölmek.

bkz: seni kim doğurdu?

özdemir asaf'ın başka bir becerisi var mı yok mu bilmem. ama özdemir asaf'a sadece bir becerisi var diyerek sataşan kişinin en azından herhangi bir konuda bir becerisi olması gerekir diye düşünüyorum.