artık iyice yaşlandığımın kanıtıdır sanırım. üç saatte üç otuz üçlük içip sabaha dek -uyku arasında- hissettiğim, şu anımın da -ancak uyanabildim- rezil olmasına sebeptir.
ama mesele alkolün zehri ile sigaranınkinin karışmasından olabilir. sigarayı bıraktığımdan beri içkinin arkadaşı sadece. ama çok dokunuyor. vücut zehirlere olan toleransını iyice bırakmış. iyi bir şey mi kötü mü anlamadım.
çanakkaleli olmak okul çıkışı vapurla merkeze geçerken ooo bu mis gibi havada eve mi gidilir, hadi biraz takılalım cümlesinin bira içelim demek olduğunu bilmek demektir. artık çıkışlarda hemen her gün eve, spora falan geçiyorum. arkadaşlarımla az takılıyor, onda da gidip kahve falan içiyorum. sosyal medyadaki antin kuntin tüm mekanlara bakıp oyun kafe falan buluyorum. ama bir yerde içimdeki bu akşam da içmeyek mi sesini susturamayınca böyle uyanıyorum. her böyle gecenin sabahında da tövbe ediyorum. allaha değil, bedenime. yaptığım kötülük için çok üzgünüm, lütfen dün akşamın intikamını alma, içerken sohbet hep daha güzel.
edit: sevgili dostlar içki ile bol su içmek ağrıyı azaltır cümlesi, az su içenler için. ben gitmeden c vitaminimi aldım, bolca suyumu içtim. zehir bu, ve bedenin iyilik hali yükseldikçe insana nasıl rezil bir şey yaptığını daha çok fark ediyoruz.
bu arada daha önce biz de dinozor'u yayınlamıştık sözlük radyosunda dört sene önce, tabii ki küfürsüz versiyonu yayınlayacakken yanlışlıkla olmuştu. bilmeden yapınca tanrı bile günah yazmaz der annem. olur öyle arada. sizinki de spontane oldu.
resmen türkiye magazin tarihi gibi yayın oluyor. ağzınıza sağlık. çok aydınlandım. (:') hiç öyle düşünmemiştim, muazzez ersoy resmen replikaymış.
bu arada capelo #3739384 çok iyi betimlemişsin.
bildiğin aydınlandım. herkes izlemiştir diyorsunuz ama bu akşamki konuları, programları ilk kez duydum ben. bir tek medyumlar hariç, onlara bir yerde maruz kalmışım.
yukarıdaki yorumu burada editlemiş olayım. ben dedikodu nedir bilmiyormuşum. gayet de eğlenceliymiş.
dedikodu yapınca mutlu olamıyorum ben ya, üzülüyorum daha çok empati yapıp. sadece gerçekten tanıdığım ve kızdığım insanların dedikodusunu yaparken mutluyum.
birkaç yıldır her sabah uyanınca bir kitabın eşliği ile içtim muhteşem içecek. daha önceleri de çok keyifle içiyordum ama ya yanına sigara eşlik ediyordu ya da sohbetler. artık bana özel bir anın parçası. en keyifli kısmı ise eşimin ritüel gibi kalkıp kahvemi hazırlaması. tam bir sabah insanı olduğu için enerjisini yansıtarak yapar sunumlarını, alırım onları gülümseyerek, başlarım güne. bugün de kalktı, beni öptü. kahve hazırlamak için gitti, elektrik olmadığı için alt kata indi. bir şeyler oldu orada, bir konuşmalar içeriğini tam anlayamadığım, bir kapı sesi. üç dakika sonra kayınvalidem geldi - birkaç haftadır onun misafiriyiz güzel bir şehirde - elinde bir büyük bardak türk kahvesi. sabah kahveniz efendim, su da getirdim diye. biraz mahcup daha çok mutlu oldum. bir kahvenin kırk yıl hatırı olur ama bunun alt metni çok daha fazla bende.
tarihe not düşülsün. bugün ilk kez, kumarda tüm sigaralarımı kaybettim. üstelik sigaralar benim bile değildi. önce kocam insanın sigaralarına çöktüm-çünkü ben artık yeşilaycıyım- * sonra da onları kaybettim. ben ettim siz etmeyin. bir de kuzen, koca gibi ünvanları var diye insanlardan merhamet beklemeyin, kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. ne diyordum: ben yandım eller yanmasın!..
benim canım kulaklığım biraz iki yüzlü. ister kabloylan ister bluetooth ilen kullanılıyor. yani demem o ki ben her iki gruba da göz kırpan cinstenim. *
her yaşını ayrı sevdiğim küçük kurbağanın bugünkü izi.
eskiden evde komik bulduğum, çok sevdiğim iki erkek vardı, babam ve ozi. şimdi bunlara bir üçüncüsü eklendi. bu hikâye onun sebebiyle başladı.
bilen bilir de bilmeyenler için söylüyorum evde adımın sağlık nazisine çıkmasına mütevellit sebepler çoktur. vücudumun bana açtığı savaş, türkiye'de yaşamanın verdiği kortizol yüksekliği falan derken hayatta kalmaya çalışmak olarak başlayan sağlıklı olma çabam ölümsüzlüğü yakalama isteğine dönüştü. sağlıklı besleniyorum, paketli gıda yemiyorum, takviyelere spor eşlikçi falan derken bence bu yolu yarıladım. neyse çok sevsem de kendimi * konu ben değilim. aldım, yaşamıma giriş sırasında üçüncü olarak tanıttığım ama hayatımın önceliği olan adamı doktora götürdüm. doktor baktı. tahlillerinizde hiçbir şey yok dedi. anlattı, komutları sıraladı; kolesterolü düşür, paketli gıdadan uzak dur, egzersiz yap, biraz kilo ver... cilt problemleri - özellikle sivilce- için hamur işi ve şekerden uzak dur.
eve geldik. ozi de öğle yemeği için gelmişti. eniştesi ozi'ye anlatmaya başladı. doktor tahlillerime baktı supermanmişim, herolar yanımda halt yemişmiş; diyor. onları dinledim.
ozi de büyüyor artık ve biraz sivilcesi olmaya başladı. sözleri bitince, yalnız, doktor sivilce için şeker ve hamur işinden uzak durmak lazım dedi, dedim. omzunu silkti. dedi ki "doktora ben gitmedim ki kim gittiyse o yemesin, bana kimse öyle bir şey demedi."
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.