1.
scaremongering ama kekliğim sisikuş da diyebilir :d ve ayrıca:
We are what we pretend to be, so we must be careful about what we pretend to be.
son tanımları | başucu eserleri
2.
barbaros kozan
gün geçmiyor ki bir çılgın, bir deli keşfetmeyeyim. astrolog & yazar kendisi.
barbaros bey'i dün gece tam anlamıyla irdeleme fırsatı buldum. belli ki ilgi alanları konusunda ateşli ve üslup açısından şahsına münhasır bir bey.
şöyle anatomik yaklaşımları varmış zodyak'a:
ben yay burcu olduğum için şunu da bırakmak isterim:
barbaros hocam korkutma insanları ya :d. zaten evlenemedik :d.
barbaros bey'i dün gece tam anlamıyla irdeleme fırsatı buldum. belli ki ilgi alanları konusunda ateşli ve üslup açısından şahsına münhasır bir bey.
şöyle anatomik yaklaşımları varmış zodyak'a:
ben yay burcu olduğum için şunu da bırakmak isterim:
barbaros hocam korkutma insanları ya :d. zaten evlenemedik :d.
devamını gör...
3.
bir üstteki yazar hakkında düşünülenler
şahsına münhasır biri olduğu ve öyle kaldığı yönünde bir iddiası var belli ki.
devamını gör...
4.
ilber ortaylı vs celal şengör
nedenini anlayamadığım vs.
ilber ortaylı jeoloji konuşmuyordur çünkü içinde sayı olan bilimlerle hobi olarak uğraşmak beşeri bilimlerle uğraşmaktan daha zor.
ben sosyoloji konuşabiliyorum mesela ama fizik konuşamıyorum. ki sayısalcıyız :d düşün :d
ilber ortaylı jeoloji konuşmuyordur çünkü içinde sayı olan bilimlerle hobi olarak uğraşmak beşeri bilimlerle uğraşmaktan daha zor.
ben sosyoloji konuşabiliyorum mesela ama fizik konuşamıyorum. ki sayısalcıyız :d düşün :d
devamını gör...
5.
yanlış hatırlamıyorsam
son 3 yıldır kullandığım cümle. ki yüzde %80-85 doğru hatırlıyorum yine.
eskiden %97 doğru hatırlardım. alkol, depresyon mepresyon mahvetti valla güzelim beynimi.
neyse allahtan zekiydik de kurtardık yine bi şekil.
eskiden %97 doğru hatırlardım. alkol, depresyon mepresyon mahvetti valla güzelim beynimi.
neyse allahtan zekiydik de kurtardık yine bi şekil.
devamını gör...
6.
sıradan halkın en büyük derdi
fil dişi kulemden çıkmadığım için tam hakim olamadığım dertlerdir *.
devamını gör...
7.
köylü yazardan ironiler
normalsozluk.com/b/yerli-ve...
kekliğim, islamic ve yandaş yapay zekâ yapmışlar sevebilirsin sen :d.
gözünden kaçsın istemedim.
kekliğim, islamic ve yandaş yapay zekâ yapmışlar sevebilirsin sen :d.
gözünden kaçsın istemedim.
devamını gör...
8.
korkunç bir şekilde çiftleşmek
aklıma şunu getiren hede:
ben bunu ilk dinlediğimde inanılmaz travmatize oldum adam tecavüze uğruyor diye... yemin ediyorum... sakinleştirdiler beni sonra erkek kankilerim...
ben bunu ilk dinlediğimde inanılmaz travmatize oldum adam tecavüze uğruyor diye... yemin ediyorum... sakinleştirdiler beni sonra erkek kankilerim...
devamını gör...
9.
kendini bulmak
bana sürekli dedikleri kelime öbeği.
kendini buldun diyolla. buldum heralde ya, bilmiyorum. 10 sene önce bulmuştum bi, 2020 dolaylarında geri kaybettim. 5 senede bir kendimi güncelliyorum belki de, ondan oluyor olabilir... yeni sürüme alışana kadar kaybolmuş gibi oluyorum belki de, bilemedim.
kendini buldun diyolla. buldum heralde ya, bilmiyorum. 10 sene önce bulmuştum bi, 2020 dolaylarında geri kaybettim. 5 senede bir kendimi güncelliyorum belki de, ondan oluyor olabilir... yeni sürüme alışana kadar kaybolmuş gibi oluyorum belki de, bilemedim.
devamını gör...
10.
palyatif dindarlık
byung chul han'ı şöyle bi zihnimden geçirdim ve siyasal islam demek istiyorum.
bence öyle yani... islamic havasında ve islamdan uzak bir şey. islamın acı veya zorlayıcı tarafları hiç yok.
bence öyle yani... islamic havasında ve islamdan uzak bir şey. islamın acı veya zorlayıcı tarafları hiç yok.
devamını gör...
11.
paranoyak deli
#3760460
valla bi tek de benim tanımsız entrylerimi falan siliyolar. hep diyorum biri bana aşık diye, açılsa rahatlayacak...
demek biri de sana aşık :d
valla bi tek de benim tanımsız entrylerimi falan siliyolar. hep diyorum biri bana aşık diye, açılsa rahatlayacak...
demek biri de sana aşık :d
devamını gör...
13.
huzurlu ama kalitesiz bir hayatı seçmek
mümkün olacağını düşünmediğim bir eylemdir.
ben kalitesiz bir hayatın huzurlu olabileceğine inanmıyorum ya. kaliteli hayat da benim için "cilt bakımı da yap, spor da yap, araban olsun, parlak bir kariyer, çeşitli hobiler, seyahat ve güzel yemek" ve bunların hepsine de sahip olmak değil bu arada.
kaliteli hayatı kaliteli insanların üretebileceğini düşünüyorum. köyde domates sulayan dayı da "kaliteli" hayat yaşıyor olabilir bence. burada kaliteyi metalarla ilişkilendirmiyorum.
bence zaten kaliteli yaşamanın anahtarı kendi iç ahengini bulmak. her zaman stabil olamaz insan ama çatışmalarını da bi noktada kabullenmek. ya para da olursa iyi olur tabii. :d
metayı şu anlamda önemsemiyorum, of para ve imkanlar vizyonla beraber güzel. bok gibi parası olup müthiş bir vücudu da olup ama pilatese bedeninden nefret ede ede giden birinde nasıl huzur olsun ya? ne bileyim ben dizilerdeki "güçlü-başarılı-pehlivan ve frijit kadın" tiplemesine ayar oluyorum mesela. sevgi ve yardım kabul edemeyen insanda huzur ne arasın? ama para da olsa yine de iyi olur tabii :d.
ben kalitesiz bir hayatın huzurlu olabileceğine inanmıyorum ya. kaliteli hayat da benim için "cilt bakımı da yap, spor da yap, araban olsun, parlak bir kariyer, çeşitli hobiler, seyahat ve güzel yemek" ve bunların hepsine de sahip olmak değil bu arada.
kaliteli hayatı kaliteli insanların üretebileceğini düşünüyorum. köyde domates sulayan dayı da "kaliteli" hayat yaşıyor olabilir bence. burada kaliteyi metalarla ilişkilendirmiyorum.
bence zaten kaliteli yaşamanın anahtarı kendi iç ahengini bulmak. her zaman stabil olamaz insan ama çatışmalarını da bi noktada kabullenmek. ya para da olursa iyi olur tabii. :d
metayı şu anlamda önemsemiyorum, of para ve imkanlar vizyonla beraber güzel. bok gibi parası olup müthiş bir vücudu da olup ama pilatese bedeninden nefret ede ede giden birinde nasıl huzur olsun ya? ne bileyim ben dizilerdeki "güçlü-başarılı-pehlivan ve frijit kadın" tiplemesine ayar oluyorum mesela. sevgi ve yardım kabul edemeyen insanda huzur ne arasın? ama para da olsa yine de iyi olur tabii :d.
devamını gör...
15.
kadınların para ve tipten başka bir şeye bakmadığı gerçeği
bunlara ek olarak ben mangal yapabiliyor mu diye de bakıyorum. adanalı bir hanım olarak mangalı önemsiyorum. mangal için para lazım. et alacak parası var mı kısmı bu yüzden önem ihtiva ediyor.
devamını gör...
16.
yaşamak için ihtiyaç duyulan oda sayısı
virginia woolf'a katılıyorum, kendime ait bir oda diyorum...
devamını gör...
17.
paranoyak deli
#3758633
bacım bazen fotoğraf başlığına açılmayan linkler atıyorsun.
bilmeden oluyor sanırım, haber ediym dedim...
bacım bazen fotoğraf başlığına açılmayan linkler atıyorsun.
bilmeden oluyor sanırım, haber ediym dedim...
devamını gör...
18.
sincaplı gece
bir cem akaş romanı. totemin 28. kitabı. insanolun bunu kesin kıskanır bence :d neyse.
cem akasın herhalde 2 kitabını okudum daha önce. beni heyecanlandıran, sevdiğim bir yazar. bunu da almışım fi tarihinde e-kitap olarak.
biraz aksiyon, biraz bilim kurgu, ne ararsan var bi kitap olmuş. kısa pasajlar halinde neredeyse, bu nedenle hızla okunuyor. konusu da güzel ama bence bu kez cem akaş çok anlaşılmaz, biraz acayip yazmış kitabı. çok anlam veremedim.
kitapta bir fotoğraf makinesi üretilmiş, insanların "hale"lerini gösteren. bazı fotoğraflarda insanlar beliriveriyor ve bunların haleleri yok. kurguda halesi olmayan insanların ruhu olduğu, başka bir alemden geldikleri söyleniyor. fotoğraflanan bu "ruhlu insanların" ise öldüğü. bunun üzerine fotoğraf makinesinin mucidi kadın (emine miydi, fatma mıydı neydi adı) bu gizemi anlamak için kolları sıvıyor.
öbür yandan fotoğraflarda beliren bir adam var. buluyor ana karakterimizi ve bu ölümleri engellemek için ona yardımcı oluyor öte alemden gelen yağuşuklu kahramanımız.
kitap biraz ters köşe, sonunu söylemeyeyim.
ama o kadar laps diye bitiyor ki. bunu çok tatmin edici bulabilir insan, çok yüksek bi yerde pat diye hikayenin kesilmesi hoş olabilir. whiplash filmini anımsarsınız, oradaki son baya iyi bir örnek bence bu anlamda. ama bu kitapta olmamış...
gizemler bir bir aydınlanıyor ama kurguda kafamızda soru işareti bırakan pek çok kısım bilinmez olarak da kalıyor.
yakıştıramadım cem akaş diyorum, ne diyeyim? :d
cem akasın herhalde 2 kitabını okudum daha önce. beni heyecanlandıran, sevdiğim bir yazar. bunu da almışım fi tarihinde e-kitap olarak.
biraz aksiyon, biraz bilim kurgu, ne ararsan var bi kitap olmuş. kısa pasajlar halinde neredeyse, bu nedenle hızla okunuyor. konusu da güzel ama bence bu kez cem akaş çok anlaşılmaz, biraz acayip yazmış kitabı. çok anlam veremedim.
kitapta bir fotoğraf makinesi üretilmiş, insanların "hale"lerini gösteren. bazı fotoğraflarda insanlar beliriveriyor ve bunların haleleri yok. kurguda halesi olmayan insanların ruhu olduğu, başka bir alemden geldikleri söyleniyor. fotoğraflanan bu "ruhlu insanların" ise öldüğü. bunun üzerine fotoğraf makinesinin mucidi kadın (emine miydi, fatma mıydı neydi adı) bu gizemi anlamak için kolları sıvıyor.
öbür yandan fotoğraflarda beliren bir adam var. buluyor ana karakterimizi ve bu ölümleri engellemek için ona yardımcı oluyor öte alemden gelen yağuşuklu kahramanımız.
kitap biraz ters köşe, sonunu söylemeyeyim.
ama o kadar laps diye bitiyor ki. bunu çok tatmin edici bulabilir insan, çok yüksek bi yerde pat diye hikayenin kesilmesi hoş olabilir. whiplash filmini anımsarsınız, oradaki son baya iyi bir örnek bence bu anlamda. ama bu kitapta olmamış...
gizemler bir bir aydınlanıyor ama kurguda kafamızda soru işareti bırakan pek çok kısım bilinmez olarak da kalıyor.
yakıştıramadım cem akaş diyorum, ne diyeyim? :d
devamını gör...
20.
sezgi mantığın ötesini bilmek
bir osho kitabıdır ve aynı zamanda totemimin 27. kitabıdır.
seneler önce lisans yıllarımda terapistim 2 kitabını okutmuştu bana ve o zamanlar pek de ısınmamıştım kendisine. hem o tecrübeler hem de kitaplarını genelde kişisel gelişim raflarında görmek itiyordu beni. ama bu aralar biraz ilgileniyorum böyle şeylerle. diş hekimi sonrası annemi kandırdım, korkularımın üzerine gittim, bana kitap hediye et dedim :d. 2 kitap seçtim.
osho'nun okuduğum diğer 2 kitabını zaten zerre kadar hatırlamıyorum ama bu kitapta aslında felsefi bir tarafı olduğunu düşündüm. benim zannettiğim gibi "iyi düşün iyi olsun", "37 gün bilmemne meditasyonu yap ve sezgilerine ulaş" gibi saçma sapan bir tavrı yok.
kitap boyunca akıl, zeka, duygu, içgüdü gibi kavramları tanımlamaya ve açıklamaya çalışıyor osho. "sezgi" denen şeyin ne olduğunu değil, ne olmadığını anlatıyor daha çok. burada bir yol haritası çizmemesi bence tutarlı ve çok hoş, muhtemelen sezgilerinize ulaşmak için de sezgisel bir yol izlemeniz gerek çünkü :d.
sezgi'yi ruhun içgüdüsü gibi bir yere koyuyor. içgüdü nasıl bedensel dünyaya ait varoluştan gelen bir şey ise, sezgi de bunun ruhsal olanı gibi bir yere varıyoruz. yani herkesin içinde var olan bir şey sezgi. ancak modern dünyanın, aklı ve zekayı parlatan ve duyguları ve güdüleri bir kenara iten ve "işlerlik" gözeten dünyanın sezgilerimizi duymamızı engelleyen temel neden olduğunu düşünüyor. bu yaşam biçimi, zihni çok fazla konuşturuyor, ruhun sesi bu kakafonide kayboluyor osho'ya göre.
aklınızı dinlemeyin, sadece iç sesinizle ve iç güdünüzle hareket edin demiyor tabii ki. aklınızı iç sesinize hizmet eden bir araca dönüştürün diyor, çünkü zaten aklın bunun için var olduğunu düşünüyor. istediğiniz zaman onun sesini susturup kendi sesinizi duyabilmeniz gerektiğini, çünkü düşüncelerin uçuculuğunu ve aklın etki altında kalmaya meylini vurguluyor.
ben zaten "sezgi diye bi şey var mı ya?" gibi bir yerde durmayı bile lüzumsuz buluyorum.
her türlü yaratıcı eylemin, düşüncenin çok sezgisel bir rota izlediğini, sanattan keyif alabilmenin sezgilerle mümkün olduğunu düşünen taraftayım ezelden beri.
beni kitabı okumaya iten şey tam anlamıyla zaten zihnimin sesini durdurup iç sesimi duymakta zorlanıyor oluşum olmuştu. teşekkür ederim osho nasıl yapacağımı söylemediğin için :d. her neyse, az çok düşündüğüm şeyleri daha kapsamlı ve derli toplu okumak zaten çok sevdiğim ve faydalı bulduğum bir şey.
hiçbir önerisi yok değil.
her şeyden önce doğada zaman geçirmek ve meditasyon ve zen öneriyor osho. burada duyguları akıl ile sezgi arasında bir köprü gibi düşündüğü için, duygularınıza kulak vermeye başladığınızda sezgilerinizi keşfetmeniz daha kolay olacaktır gibi bi trick de veriyor sağ olsun.
ben oldukça beğendim kitabı.
seneler önce lisans yıllarımda terapistim 2 kitabını okutmuştu bana ve o zamanlar pek de ısınmamıştım kendisine. hem o tecrübeler hem de kitaplarını genelde kişisel gelişim raflarında görmek itiyordu beni. ama bu aralar biraz ilgileniyorum böyle şeylerle. diş hekimi sonrası annemi kandırdım, korkularımın üzerine gittim, bana kitap hediye et dedim :d. 2 kitap seçtim.
osho'nun okuduğum diğer 2 kitabını zaten zerre kadar hatırlamıyorum ama bu kitapta aslında felsefi bir tarafı olduğunu düşündüm. benim zannettiğim gibi "iyi düşün iyi olsun", "37 gün bilmemne meditasyonu yap ve sezgilerine ulaş" gibi saçma sapan bir tavrı yok.
kitap boyunca akıl, zeka, duygu, içgüdü gibi kavramları tanımlamaya ve açıklamaya çalışıyor osho. "sezgi" denen şeyin ne olduğunu değil, ne olmadığını anlatıyor daha çok. burada bir yol haritası çizmemesi bence tutarlı ve çok hoş, muhtemelen sezgilerinize ulaşmak için de sezgisel bir yol izlemeniz gerek çünkü :d.
sezgi'yi ruhun içgüdüsü gibi bir yere koyuyor. içgüdü nasıl bedensel dünyaya ait varoluştan gelen bir şey ise, sezgi de bunun ruhsal olanı gibi bir yere varıyoruz. yani herkesin içinde var olan bir şey sezgi. ancak modern dünyanın, aklı ve zekayı parlatan ve duyguları ve güdüleri bir kenara iten ve "işlerlik" gözeten dünyanın sezgilerimizi duymamızı engelleyen temel neden olduğunu düşünüyor. bu yaşam biçimi, zihni çok fazla konuşturuyor, ruhun sesi bu kakafonide kayboluyor osho'ya göre.
aklınızı dinlemeyin, sadece iç sesinizle ve iç güdünüzle hareket edin demiyor tabii ki. aklınızı iç sesinize hizmet eden bir araca dönüştürün diyor, çünkü zaten aklın bunun için var olduğunu düşünüyor. istediğiniz zaman onun sesini susturup kendi sesinizi duyabilmeniz gerektiğini, çünkü düşüncelerin uçuculuğunu ve aklın etki altında kalmaya meylini vurguluyor.
ben zaten "sezgi diye bi şey var mı ya?" gibi bir yerde durmayı bile lüzumsuz buluyorum.
her türlü yaratıcı eylemin, düşüncenin çok sezgisel bir rota izlediğini, sanattan keyif alabilmenin sezgilerle mümkün olduğunu düşünen taraftayım ezelden beri.
beni kitabı okumaya iten şey tam anlamıyla zaten zihnimin sesini durdurup iç sesimi duymakta zorlanıyor oluşum olmuştu. teşekkür ederim osho nasıl yapacağımı söylemediğin için :d. her neyse, az çok düşündüğüm şeyleri daha kapsamlı ve derli toplu okumak zaten çok sevdiğim ve faydalı bulduğum bir şey.
hiçbir önerisi yok değil.
her şeyden önce doğada zaman geçirmek ve meditasyon ve zen öneriyor osho. burada duyguları akıl ile sezgi arasında bir köprü gibi düşündüğü için, duygularınıza kulak vermeye başladığınızda sezgilerinizi keşfetmeniz daha kolay olacaktır gibi bi trick de veriyor sağ olsun.
ben oldukça beğendim kitabı.
devamını gör...