whitney goodman'ın yazdığı kişisel gelişim / psikoloji kitabıdır. totemimin de 30. kitabı.
olumlu düşünmek, manifest yapmak, her gün kendimize "olumlama cümleleri" okumak, panomuzu, bilgisayar ekranımızı acayip acayip pozitif zımbırtılarla donatmak moda oldu son zamanlarda. kitap tam olarak bunların karşısında bir yerde duruyor, benim gibi huysuz ve gönlünce bir şeylerden nefret etmek isteyen insanlar için birebir :d.
pozitif düşünmenin hangi noktada "toksik bir şey" olacağını açıklıyor kitap. kekliğim oku bunu bak, tam da senin nickaltına yazdığım gibi şeyler söylüyor.
yazar "olumlu düşünme" ve iyimser bir bakış açısına karşı değil tabii ki bu arada. ancak bu "olumlu olma" baskısının insanların duygularını bastırmasına veya görmezden gelmesine neden alan ve uzun vadede onları daha yalnız / umutsuz / "olumsuz" hissettiren bir hal olduğunun altını çiziyor.
manifestin karşısında "gerçekçi ve işlevsel olmayışı" nedeniyle duruyor ve kendimize söylediğimiz "olumlu yalanlar"ın altını çiziyor. sırayla gelelim. manifestin insanları istedikleri şeylere ulaşma konusunda atalete düşürdüğüne inanıyor her şeyden önce. bir şeyi yalnızca istiyoruz ve hayal ediyoruz diye bize gelmeyeceği aşikar. ancak bu inancın insanların eksiklerini görmeleri, kendilerine bir yol haritası çizmeleri ve istedikleri şeyler için çaba göstermeleri açısından ket vurucu olabileceğini düşünüyor. çünkü bunu manifestlediniz ve zaten olacak! ama gerçekte hayat bu şekilde çalışmıyor.
olumlama cümlelerine tümüyle karşı değil yazar. yalnızca bunların anlamlı ve faydalı olabilmesi için gerçekle tutarlı olması ve uygulanabilir olması gerektiğini düşünüyor. kendisinden nefret eden birinin her gün "kendimi seviyorum" deyip her gün kendisini bir şekilde sabote edecek davranışlar sergilemesinin bir çatışma yaratacağını düşünüyor. yaşamda uyguladığı bir şey olmadığı müddetçe insanların bu söylemlere "inanmasının ve içselleştirmesinin" mümkün olmadığının altını çiziyor. bu örnekte olumlamayı "kendimi sevmeyi öğrenebilirim" veya "kendimi sevmeyi öğreniyorum" gibi daha gerçekçi bir zeminde revize edip kendine tekrarlamakta bir sakınca görmediği gibi, gerçekten olumlu yanları da olabileceğini düşünüyor.
benim için en çarpıcı kısım, insan ilişkilerinde ve bu bakış açısının bize hissettirdiklerinde ortaya çıkıyor. yazar olumlu düşünmenin yanlış olduğunu söylemiyor, ancak olumlu düşünmeyi kendimize veya başkalarına "dayatmanın" zararlı olduğunu ifade ediyor.
özellikle sağlık, kayıp ve yas, etnik köken, cinsel yönelim ve şiddet ve istismar gibi durumlarda bize kendisini açmaya çalışan herhangi birine zottirik "haline şükret" veya "iyi tarafından bak" gibi "pozitif" cümleler kurmanın zararlarından bahsediyor. mesela ailesinden birini kaybetmiş ve bu nedenle acı çeken birine "ama güneş ne kadar güzel parlıyor, hem anan öldü ama sen hayattasın, hadi şükredelim!" demenin o insanın kendisini açmasına engel olduğunu ve acısı içinde yalnızlığa ittiğini söylüyor. üstelik bu tür olumlamaların, halinden o an için memnun hissetmeyen insanlara suçluluk ve utanç hissettirdiğinin altını çiziyor ki bence çok haklı.
toplumsal eşitsizlik konusunda özellikle bunun yapmanın, bu sorunlara çözüm bulmanın önünde duvar ördüğüne inanıyor. eğer bir şeyden "şikayet ediyor olmazsak" onu "değiştirmek de istemeyiz."
her duyguya alan açmamız gerektiğinin üzerinde duran kitap yaşamın zaten bazen "kötü de hissettiren bir şey olabildiğini" ve "aslında olumsuz duygu diye bir şeyin olmadığını", bize kötü hissettiren duygulara da alan açmamız gerektiğini ve o duygunun içinde bulunmanın da aslında bize kendimiz ve ihtiyaçlarımız hakkında bir şeyler söylediğini düşünüyor.
kitabı baştan sona çok mantıklı buldum.
tüm sevgi kelebeklerine tavsiye ediyorum.
#3762238
figürleri getirseler ben de yapıcam da getirmiyorlar allahın belaları.
bizim kaplumbağa ekibini toplayacağım, her birine bir dostumun adını veriyorum. :d
#3762229
hocam 300 tlye almıştım. bilsem alırdım sana da 1 tavşan, ucuzdu.
bunları türkiye piyasasından mı çekiyorlar ne bok yiyorlar anlamadım, sürpriz figürleri hiçbir yerde yok. peluşları 1000 lira yapmışlar.
anasının şeyi yani değmez bnc :(
geç kaldık :(
sevdiğim 4,5 - 5 yazardan birisi.
bana çok pozitif bi vayb veriyor ayrıca ruh hastası, manyak veya kezo değil.
işte standartlarım bunlar. insan olsanız yetecek, onu bile yapamıyorsunuz geri kalanlar.
bence bu gün kendinize tükürün yatmadan...
edit: neye delirmiş anlamadım ama bi bildiği vardır eminim...
ya fşwkkflel çok güldüm gece gece.
ne olduğunu bilmediğim erkek. şimdi redpilci archie kardeşimi örnek alıp çetcipitiye soracağım:
bu demekmiş. bu arkadaşların geleneksel türk erkek tanımına göre performatif bi tarafı yok her şeyden önce.
her şeyden sonra ben çok mutluyum erkeklerin de cart curt diye etiketlenmesine. kendime yapılmasını istemediğimi başkası için de istemem normalde ama bunu biraz gerekli gördüm, başlarına gelmeden anlayamadılar çünkü. o yüzden biraz ağlasınlar bakalım, ayaklanma ihtiyacı duysunlar :d.
ben de etiketliyorum bol bol o yüzden keyifle kolpadan :d. (bkz: ilk paragraf)
ne kadar sevgili gibi davrandığı önem ihtiva eden durum.
beraber zaman geçirirken insanlar duygusal yakınlık ihtiyacı duyabiliyor. bence bunda bir sakınca yok. herhangi bir şekilde hayatınızdan, kaygılarınızda, kendinizle alakalı bir şeylerden konuşmak istemek veya sarılmak istemek veya birlikte uyumak istemek bence çok insani ihtiyaçlar. bu nedenle de sırf bunları paylaştık diye birilerinin aşkımızdan öldüğünü düşünüp tribe girmemize gerek yok. ben bunları "sevgililik emareleri" olarak görmüyorum. evet sevgililikte de oluyor tabii ki ama o durumda bambaşka duygular da devrede oluyor.
kıskançlıklar, karışmalar, hesap sormalar gibi durumlar baş gösterdiyse o zaman bence tarafların oturup bi beklentilerini dürüstçe konuşması gerekiyor.
herkes benim gibi değildir, bazı insanlar bir şeylerin bir başka şeye sessiz sedasız evrilmesini severler. ben sevmem. anlayamam çünkü :d. çok romantik anlar da yaşadığımız fakbadim sevgilim gibi davranmaya başladıysa kafam karışır ve laps diye "hocam noluyo, hayırdır?" derim. böyle diyorum, halı saha arkadaşı gibi aıcujwkf. insanı geren bir şey çünkü.
ben böyle durumlarda beklentileri değişen tarafın biraz götü yiyip kendisini ifade etmesinden tarafım. hiç sevmem muğlaklık. hayatıma karışılmasını hiç hiç sevmem zaten.
bi de beylerde "ben fakbadi olmam" tribi çıktı başıma. son 3 beyde yaşadım bunu. duygusuz sevişemezmiş. abicim ikimiz de kerhanede olmadığımıza göre zaten seksüel çekim, beğeni, hoşlanma gibi duygular var, bir miktar sevgi var ortada. ee tamam duygun var o zaman bana diyosun, kızım sen kafanda kurmuşsuna bağlıyor. abicim manyak mısın sen? senin beyanlarına göre konuşuyoruz hasta mısın? :d ilişki istemiyor ama ilişki istiyor. ya kadın yedekleme taktikleri bunlar. sen durucan kenarda, başkasıyla yatmanı da istemiyor çünkü belli olmaz yani, belki başkasıyla ciddileşir işler kendisi göt gibi kalır ortada diye. o yüzden kafası karışık cool çocuk oluyor birden beyimiz. kibarca kapıyı işaret edince de çirkinleşmeceler.
bence bu arada yukarda söylediğim şeyde samimiyse de çok önemli değil, kafası karışık falansa yani. benim sorunum değil bu, zattirik zottirik davranıp benim ayarlarımı bozmaya hakkı yok. o zaman otursun takkesini önüne koysun düşünsün, ne istiyor netleşsin ve bi zahmet ifade etsin. bunu yapamayan beylerin bana zilzurna aşık olduğuna yüzde yüz emin bile olsam salağa yatarım, çok netim. bir milim kıpırdamam. anlamaya anlamaya devam ederim hayatıma :d. ben böyle biriyim. toksik ve tatlı kadın *.
benim param yok, o yüzden kullandığım en pahalı parfümler yves rocher parfümleri maalesef.* bu yaz moana vücut kremini kullandım ve kokusuna bayıldım. şimdi kısmetse parfümüne göz diktim. yaz yaz bir pazarlama ama bence kışa da olur. garip bayık bi kokusu var. bir koku nasıl hem bayık hem de çok güzel olabilir aklım almıyor...
kendimi parfüm koklama deytine çıkarırsam burayı güncelleyeceğim. sonuçta koklamak parayla değil. anladığım kadarıyla yasemin kokusuna her türlü okeyim, bayılıyorum. gül de iyi ama bi yasemin değil. vanilyaya yeni alıştım.
vanilyalı kış parfümleri konusunda burayı influunzlarsanız da çok sevinirim.
şekerli veya kurabiye gibi kokmasın pls.
teşekkürler.
edit: hocam şuraya koku notalarını, verdiği hissi falan yazsanıza bilenler. isim verip geçmiş herkes... beni çok üzdü bu. ben moana'nın bayık olduğunu yazdım en azından mesela :d
#3761770
ilk sıraya yapıştırmaları lazımdı...
tantuni muazzam bir şey. tanım: muazzam bir yiyecek. * benim şahsi zevkim et tantuniden yana ve de mümkünse yoğurtlu. ama bazen de yağlı lavaş veya ekmek arasında olunca da kendimden geçiyorum. hepsine rağmen tavuk tantuniye de okeyim.
ekmek arası olursa limon ve acı biber turşusu ile tüketmeyi sevenlerdenim.
limon sıktığım tek yemek de tantuni sanırım zaten.
yani bilemediğim hede.
henüz başıma şahsiyetsizlik ve kezoluk gelmedi.
ufak kaşarlıklar geldi başıma* ama ufak kaşarlıkları kınamıyorum zaten :d.
kınadığım her şeyle yaptığım her şey arasında "nüans" var.
ve de nüans çok önemli... :d
geçenlerde keşfettiğim yazar.
kaykaycı birisi belli ki. hocam ben de büyüyünce kaykaycı olucam bu yüzden her türlü skate tanımını çok sevdim her şeyden önce.
acayip acayip ilgileri var, hepsi de madalyalı. süper bişi bence. böyle insanlar görmek istiyorum.
"uzun yazıyor" diye boklamayacağınızı umuyorum. #3760651
hocam kim laf soktu sana ya? keşke entry numarası verseydin. şimdi dedektiflik edeceğiz hiç hesapta yokken...
kıskanç deli kuduruk bi kezo mu acaba? beta lena'ysa diye çok korkuyorum şu anda. çünkü en sevdiğim kadın yazar. o kıskanç deli kuduruk ve kezo da değil üstelik...
#1221911
hayatımda gördüğüm en güzel çiçeklerden birisi olabilir.
kendime not düşmek adına buraya yazdım.
bi de işte kawga mı var diye merak edenler de nasiplenebilir, gözleri gönülleri açılır.
yine iyiyim, yine meleğim :d
başıma pek de gelmeyen durum.
bana gelen kitapların genelde en fazla kenarı falan bükülmüş oluyor ya da iç sayfası kıvrılmış. böyle şeyleri takmıyorum.
çok fazla kitaplarla alakalı içerik üreten hesap takip ediyorum. bazen kutudan öyle kitaplar çıkarıyorlar ki, kitap tozlu değil, çamurlu. :d
böyle bir şey yaşasam fıttırırım.
aynı şekilde insanlar hırpalanmış kitap görünce öfkelenmekte haklı bence. yıpranmış kitap okumak isteseler gider 2. el kitap alırlar.
ben 2. el de alıyorum. ama bazı insanlar çok hassaslar bu konuda. kitapların bükülmesi, sayfanın kıvrılması veya çizilip notlar alınması, cinayet işlemişsiniz gibi tepkilere neden olabiliyor. bu kadarı biraz şov bence, kendi kitabıma istediğimi yapabilmeliyim :d. ama onları da öyle kabul ediyoruz tabii.
düşünüyorum...
son zamanlarda saçma bir olay yaşamadım...
en son yaşadığım saçma olayı çok detaylı anlatmam olmaz, insanların da hayatını ifşa etmiş olurum ama genel olarak bipolar olmam bi tık bana karşı kullanılabiliyor.
antalya'da sarhoş oldum. bizim kaplumbağa projesinin sponsor firması (bkz: mavi jeans) her yıl çalışanlarından bir grupla kampı ziyarete geliyor. bizim ekip de davetli idi btw. kalktık gittik. havalı *fotilerimi paylaştım zaten. ama kezo kudurtmak için anımsatmak isterim yine de emo pozumla oaudkeo:
neyse işte. içtik falan. gecenin sonunda da insanlarla sohbet ediyorduk. herkes yatmıştı ve 5 kişi falan kalmıştık. bu mavi çalışanları da zeyno'mla bana tospaa hakkında sorular soruyorlardı. tabi konu üremeye de geldi falan. bir şeyler konuştuğumuzu hatırlıyorum.
sonra sabah bir arkadaşım "insanlarla seks konuşuyordun" diyerek yüreğime indiriyordu. dernek imajını zedeleyecek kadar seks konuşmuşum havası vardı. bazen alkol beni tetikler ve çok da anımsamam ne yaptığımı. bu kez hatırlıyordum ama insan daha önce abuk sabuk şeyler yaşayınca kendi beyniyle "lan?!" diye şüpheye düşüyor. tam panik oluyordum ki zeyno cengaver bi şekilde atıldı ve "hayır kimse seks konuşmadı, biz orda canlıların üremelerinden konuşuyorduk, bize sordular!" diyerek sağ olsun hafızamı doğruladı.
bu belki bir yanlış anlaşılma ve kötü niyetli değildi ama ben artık çok sıkıldım bu aklımla oynanması durumundan. ya ortalıkta "aman allahım, bipolarım, çok bipolarım, bipolar olduğum için hayat çok zor ühü" diye ağlamadığım için sanırım, bu konuda hiç empati göremiyorum. ayrıca bence bazen bazı insanlar bozuluyor da buna :d.
ya geberseniz de bu konuyu dramatize etmeyeceğim kardeşim. bence yok çünkü dramatik bir yani. zaten sekko sekko şeyler yaşıyorum, yaşarken de zor oluyor. bi de kendime acıyarak her şeyi daha zor, daha depresif bir hale sokmadığım için özür dileyecek değilim.
bu kezo kudurtma işine de değinmek istiyorum. deli kezolar dışında hiç kimsenin ilgisine mazhar olmak istemiyorum. buradaki pek çok insan için* de şunu söylemek isterim, booook gibi insanlarsınız zaten...
kezolar konusunda tek hedefim de sözlük popülasyonu değil. çok uzun yıllar kendimi vasat buldum hatta vasat altı. şimdi hiç de öyle bulmuyorum. zeki birisiyim, canım isterse başarılı birisiyim, öz güvenim var, ayrıca da herhalde havalı birisiyim.* bu durum sosyal yaşantımda da biraz insanların bana bilinmesine neden olabiliyor. stalkerlarım varmış canım kardeşim sljdjd. hem sözlükte hem gerçek yaşamımda.
tabii ki hayatım dört dörtlük değil, kendimi eleştirdiğim pek çok nokta da var. ama hayatımın en zor en savunmasız yıllarımda utanmadan bana bilenen sözde kadın arkadaşlarıma,ve hatta erkek arkadaşlarıma, çarpık zihinlerinde üretip kıskandıkları "ben süperim" pozunu kesmekte hiçbir sakınca görmüyorum. diplerden çıktık canım kardeşim. hayatında seni tatmin edecek hiçbir şey yapamayacak kadar beceriksiz ve sığsan bu benim sorunum değil. senin de sorunun değil, seçimin.
zaten bu manyaklar bir nebze mantık sahibi olup gördükleri şeyi bütünlüklü olarak değerlendirebilse tüm insanlar gibi benim de 50 tane derdim olduğunu ve bunlarla boğuşurken de zorlandığımı görür. gizlemiyoruz tüm bunları.
sadece var olduğun için tehdit altında hissetmek de bok gibi bir şey. bunlar benim güven duygumu çok sarstı. bu ruh hastalarına sadece öfkeli değilim, aynı zamanda kırgınım çünkü benim güvenli arkadaşlık balonumun içine sıçtılar.** bunu hırçın bi şekilde gösterince insanlar çok "ego" ile alakalı ya da "öfke" ile alakalı sanabiliyor. bizim de bir kalbimiz var, zırlamıyoruz diye kırılmıyor değiliz...
sonuç olarak sözlerime şöyle son vermek isterim: qudurun deliler...
bacınız bu gün de nailart hünerlerini konuşturdu.
bordo ojem kurumuş, istediğim performansı alamadım ama genel olarak böyle "kirli" hissettiren bi görüntüyü severim.
bunu kırmızı + nude ojeyle yapmak lazım. yok elimde böyle renkler. alınca artık...
hangi birini sayayım?*
benim yeteneğim inat ve de pes etmeyiş sanırım. beni atın bir felaketin ortasına, hamam böceği gibi sağ çıkarım ondan. sonra da yaşamaya devam ederim.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.