1.
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
umutlu olma durumu gitgide daha da grift bir hâl almaya başladı. bazen geleceği, bir okyanus kadar büyüleyici hayal ediyor, bazen de içindeki okyanusta fırtınalar kopuyordu. bu fırtınalarda yolunu bulmaya çalışırken kendini kaybediyor, sağa sola savrulmaktan bitkin düşüyordu. umut ne zaman ufukta parlasa, hemen arkasından fırtınanın işaretini veren o kulak tırmalayıcı ses duyuluyordu. zamanla bu sesin kaynağının yakınlarda olduğunu hissetmeye başladı ve içindeki o canavarla tanıştı.
"bugünün değeri, gelecekteki güzel günlerin geleceğine dair inancın kuvvetiyle ölçülür. yaşanılan zaman, güzel günler gelene kadar yalnızca bir oyalanmadan ibarettir ve gelecek için yaşamak, bugünü feda etmekten başka bir şey değildir. gerçeklik mutluluğun katilidir."
yıllarca varlığını gizlemeyi başarmış olan canavar, sonunda kendini ele vermişti. canavara bir isim koymayı düşündü; ancak bunun, canavarın varlığını kabul etmek anlamına geleceğini fark edip vazgeçti. canavarın varlığı zaten umutlara gölge düşürerek bir hayli zarar veriyordu; fakat varlığının fark edilmesi çok daha büyük etkiler oluşturmaya başladı.
artık içinde bir canavarın yaşadığını bildiği için kurduğu düşler tat vermiyor, geleceği artık ufukta kaymak üzere olan bir yıldız gibi son ışıklarını umutsuzca okyanusa yansıtıyordu. ne düşünürse düşünsün, bu düşüncelerin üzerine saldıracak bir canavarın varlığını bilmek, bu güzel düşüncelere olan inancını gitgide sarsıyordu. yarın için içini heyecanla dolduran şeyler, zamanla yerini korkunç kabus senaryolarına bırakıyordu.
"insanın hayat mücadelesi kendisiyledir. çevresinde gelişen bütün durumlar onu besler; kimi büyük bir lokma olur, kimi ufak bir kırıntı. kiminin tadını hayatı boyunca unutmaz, kiminin tadını yok etmek için her şeyi yemeye başlar. sonuç olarak, bütün bunlarla beslenen insan, yaşadığı küçük büyük, acı tatlı her anın birleşiminden oluşur."
artık canavarın farkındaydı ve geri dönüşü yoktu; bu savaşı kazanmalıydı. kararlı bir şekilde artık canavarın seslerini ciddiye almayacağını, bunun o kadar da zor olmadığını düşündü. ne de olsa canavar bu sesleri rahatsızlık vermek için çıkarıyordu, bir dayanağı yoktu. gerçekten sesleri ciddiye almıyor ve hayallerini en uç noktalara taşıyordu. fakat okyanus her zaman rahatlatıcı değildi. devasa dalgaları, tozu dumana katan fırtınaları vardı. bunlarla baş etse bile okyanus onu sessizce dibine çekebilirdi, derinlerde gerçekten hiç ışık yoktu.
canavar onun içindeydi; onu yok etmek, kendinden bir parçayı sökmek gibiydi, eksikti. canavar rahatsız ediciydi ama ona okyanusların tehlikelerinden bahsediyor ve derin bir uykuya dalıp dibe batmasını engelliyordu. canavar karanlık, umut ise aydınlıktı. sadece beyaz bir ışık görerek yaşamak, kör olmaktan farksızdı; canavar yaşamalıydı. içinde canavarlar için bile bir umut vardı.
"masallar, öyküler, romanlar, efsaneler... hepsi aynı şeyi konuşan farklı ses tonlarıdır. bu sesler, yazarın tüm hayat yolculuğu boyunca sağa sola çarpıp yankılanır, kendini duyabilecek kulakları arar ve her gittiği kulakta farklı sesler çıkarır, anlatılmak istenen tek şey anlaşılandan ibarettir."
"bugünün değeri, gelecekteki güzel günlerin geleceğine dair inancın kuvvetiyle ölçülür. yaşanılan zaman, güzel günler gelene kadar yalnızca bir oyalanmadan ibarettir ve gelecek için yaşamak, bugünü feda etmekten başka bir şey değildir. gerçeklik mutluluğun katilidir."
yıllarca varlığını gizlemeyi başarmış olan canavar, sonunda kendini ele vermişti. canavara bir isim koymayı düşündü; ancak bunun, canavarın varlığını kabul etmek anlamına geleceğini fark edip vazgeçti. canavarın varlığı zaten umutlara gölge düşürerek bir hayli zarar veriyordu; fakat varlığının fark edilmesi çok daha büyük etkiler oluşturmaya başladı.
artık içinde bir canavarın yaşadığını bildiği için kurduğu düşler tat vermiyor, geleceği artık ufukta kaymak üzere olan bir yıldız gibi son ışıklarını umutsuzca okyanusa yansıtıyordu. ne düşünürse düşünsün, bu düşüncelerin üzerine saldıracak bir canavarın varlığını bilmek, bu güzel düşüncelere olan inancını gitgide sarsıyordu. yarın için içini heyecanla dolduran şeyler, zamanla yerini korkunç kabus senaryolarına bırakıyordu.
"insanın hayat mücadelesi kendisiyledir. çevresinde gelişen bütün durumlar onu besler; kimi büyük bir lokma olur, kimi ufak bir kırıntı. kiminin tadını hayatı boyunca unutmaz, kiminin tadını yok etmek için her şeyi yemeye başlar. sonuç olarak, bütün bunlarla beslenen insan, yaşadığı küçük büyük, acı tatlı her anın birleşiminden oluşur."
artık canavarın farkındaydı ve geri dönüşü yoktu; bu savaşı kazanmalıydı. kararlı bir şekilde artık canavarın seslerini ciddiye almayacağını, bunun o kadar da zor olmadığını düşündü. ne de olsa canavar bu sesleri rahatsızlık vermek için çıkarıyordu, bir dayanağı yoktu. gerçekten sesleri ciddiye almıyor ve hayallerini en uç noktalara taşıyordu. fakat okyanus her zaman rahatlatıcı değildi. devasa dalgaları, tozu dumana katan fırtınaları vardı. bunlarla baş etse bile okyanus onu sessizce dibine çekebilirdi, derinlerde gerçekten hiç ışık yoktu.
canavar onun içindeydi; onu yok etmek, kendinden bir parçayı sökmek gibiydi, eksikti. canavar rahatsız ediciydi ama ona okyanusların tehlikelerinden bahsediyor ve derin bir uykuya dalıp dibe batmasını engelliyordu. canavar karanlık, umut ise aydınlıktı. sadece beyaz bir ışık görerek yaşamak, kör olmaktan farksızdı; canavar yaşamalıydı. içinde canavarlar için bile bir umut vardı.
"masallar, öyküler, romanlar, efsaneler... hepsi aynı şeyi konuşan farklı ses tonlarıdır. bu sesler, yazarın tüm hayat yolculuğu boyunca sağa sola çarpıp yankılanır, kendini duyabilecek kulakları arar ve her gittiği kulakta farklı sesler çıkarır, anlatılmak istenen tek şey anlaşılandan ibarettir."
devamını gör...