yaşlı bir ermiş nasıl anlamaz tanrının öldüğünü yazar profili

yaşlı bir ermiş nasıl anlamaz tanrının öldüğünü kapak fotoğrafı
yaşlı bir ermiş nasıl anlamaz tanrının öldüğünü profil fotoğrafı
rozet
karma: 1616 tanım: 341 başlık: 103 takipçi: 7
Ben sizin yılgın bir hoşgörüyle beni benimsemenize mi kaldım?

son tanımları


sözlük'te son birkaç gündür yaşanan lise 1 kavgası

hepsini okumadım ama yok birbirlerine hesaplarını vermişler sevgililer, yok kalp atmış adam, kesin sevgilimle ilgili ayıp şeyler düşünülüyor, 15 yaşında bile böyle değildim lan ben, sözlüğe yaş sınırı getirilsin, zeka yaşı sınırı...

bu arada sıfır sıfır sözlüğe dönünce, "hoşgeldin" diye mesaj atmışım. şansa yaşıyoruz valla.
devamını gör...

düzenli oda sihri ve nobel yolu

uzun süredir çekmecelerimi düzenlemeyi düşünüyordum; çünkü otuz yıldır aynı çekmecelere mektuplarımı ve faturalarımı gelişigüzel atıveriyordum ve bu karmaşık düzensizlik genellikle canımı sıkıyordu. ancak bir şeyleri düzenleme fikri bile öylesine ruhsal ve bedensel bir yorgunluk hissettiriyordu ki bu berbat işi yapmaya asla cesaret edememiştim. böylece masamın başına çöküp, eski belgelerin büyük bir bölümünü eleyip yok etme gayesiyle çekmeceleri açtım. ilk başta bu sararmış kağıt yığını karşısında afalladım, sonra içlerinden birini elime aldım.

evet bu bir hikaye taslağıydı. çocukluktan beridir hikaye yazmayı çok severdim. çocukken hikayelerimi edebiyat öğretmenim çok beğenir, "çalışırsan senden büyük bir hikayeci olur yavrum" derdi. ancak ne zamandır elime kalem almamıştım, eğer bu kağıdı elime almasaydım hikaye yazmaya yeteneğim olduğunu dahi unutmuştum. bunun sebebi de benim iflah olmaz bir erteleme hastası olmamdı. hem erteleme hastasıydım, hem aşırı dağınıktım, hem de psikiyatri onaylı dikkat eksikliği tanım vardı. bu hastalıklar beni çok geriye götürmüş, potansiyelime ihanet etmeme neden olmuştu.

bu bilinçten sonra yaptığım ilk şey odamı toplamak olmalıydı. bana göre insan önce odasını toplamaktan başlamalıydı. dünyayı değiştirmek sonraki iş. hemen bütün bu kaosu tertiplemekten başladım. odam o kadar kötüydü ki, aralıksız çalışmama rağmen odamı toplamak bir tam günümü almıştı. ama bittiğinde bu yorgunluğa değdi. kendimi o kadar iyi hissetmiştim ki. işte her şey bu andan sonra, odamı toplama işine koyulduktan sonra başlayacaktı....

odamı topladıktan sonra çocukken yazdığım bir sürü hikayeye ulaşmış oldum, hikayelerim bir ilkokul talebesine göre olağanüstüydü, ben nasıl bu yeteneğimin üstüne gitmemiştim? ama pişmanlığa kapılıp kendime acımak yerine işe koyulmayı tercih ettim. bunun çok akıllıca bir tercih olduğunu ilerleyen satırlarda siz de göreceksiniz.

hemen her gün eski yazdığım hikayeleri geliştirmeye, sabahlara kadar hikaye yazmaya başlamıştım. işe gider gibi sabah erkenden kalkıyor, gün boyu bir şeyler yazıyordum. ayrıca dikkat eksikliğim beni zorladığından psikiyatrik ilaç kullanmaya başladım, psikiyatristler kibirli insanlar, onlara derdimi anlatmaya çalıştığımda sözümü kesip ritalin yazıp yolladılar yine. küfür ettim içimden sadece. erteleme hastalığım için de psikologtan terapi alıyordum. cebimdeki bütün para sağlık harcamalarım için gidiyordu. güya sosyal devletiz. 41 yaşında kendime yatırıma başlamıştım, çok kişi geç kaldığımı düşünüyordu, biri "bu yaştan sonra ne kitabı yahu sanki yaşar kemal olacaksın, gir bi fabrikaya çalış işte" bile dedi, aldırmadım, sadece adım adım kendimi iyileştirmeye odaklandım.

hem ruhsal durumum iyileşti hem de hikayelerimi geliştirmekteki çabam meyvelerini verdi. başta "yağmurda sürüklenen kitap" ve "gezegene fırlatılmış radyo" adında iki absürd hikaye yayımladım. yayınevine yayınevi gezdim, tam 15 yayınevi beni reddetti, 16.'sı kabul etti, dünyalar benim olmuştu, akıllıca bir tercih yaptıklarını ve onları utandırmayacağımı söyledim onlara. sözümü tutma yeteneğimin iyi olduğunu söylerler. hikayelerim geniş kitlelere ulaştı. ulusal bazda birkaç ödül aldım. sevinçten birkaç gün boyunca uyuyamadım. hedefim artık uluslararası ödüllerdi. güldüler. ama son gülen onlar olmayacaktı.

odamı toparladığımda çekmecede z kuşağının konuşma tarzını eleştiren hiciv dolu bir hikaye buldum. bu hikayeyi genişletmeye karar verdim. "no, aynen, boş yapma, tekte" gibi yeni nesil kelimeler bana ilham kaynağı oldu, dil dezenformasyonu eleştirisi 480 sayfalık akıcı bir roman yazdım. roman tam 25 dile çevrildi. "en iyi çaylak yazar" dahil uluslararası birçok ödül aldım. newyork times kitabımı, "görülmüş en iyi postmodern bir kuşak eleştirisi" olarak duyurdu. ama burada durmak niyetinde değildim.

bir sonraki romanınımın konusu "yanmış bir kağıdın yarattığı giz" idi. bu romanla hem hüseyin adında bir adamın içsel psikolojik çatışmalarını yansıttım okura hem de merak duygusunu hep canlı tuttum. bana herkes "modern dostoyevski" demeye başladı bu romanla birlikte. ünüm afrika kabilelerinin üyelerine kadar gitmişti artık.

geriye bir şey kalmıştı. bu neydi sizce? evet. nobel edebiyat ödülü. 2034 nobel edebiyat ödülünün mutlak favorisiydim. o yıl beklenen gerçekleşti ve nobel edebiyat ödülü benim oldu. bu ödülü ermeni soykırımını kabul ederek almadım. ben orhan pamuk'tan daha iyiydim. nobel konuşmamda ağlayarak ödülümü atatürk'e ve silah arkadaşlarına adadım. her şey odamı toparlamamla başlamıştı. dünyayı değiştirmek istiyorsan önce odandan başla.
devamını gör...

yağmurda sürüklenen çalıkuşu ve dangalak ahmet

ben ülkenin en iyi, en ünlü, en harikulade kitabı olan reşat nuri’nin çalıkuşu kitabıyım. benim sayemde bir sürü öğretmen idealist bir öğretmen oldu. bu ülke şu an ayaktaysa en önemli sebebi benim bence. ancak dangalak sahibim ahmet kıymetimi bilmiyor. altın çantalarda taşınacağım yere, ne bileyim evin en nadide köşesine koyacağı yerde beni, har vurup harman savuruyor. hatta biliyor musunuz okurken benim sayfalarımı büküyor. insan bi kitap ayracı alır be.

(sahne ahmet’e geçer)

ben ahmet, edebiyat öğretmeniyim edebiyat öğretmeni olmamdaki asıl etken canım kitabım reşat nuri’nin çalıkuşu kitabı, bugün idealist bir öğretmensem bu kitaptaki feride karakteri sayesindedir. kitabım ilkokul 8. sınıftan beri bende, maalesef biraz hoyratça kullandım kitabı, cahillik işte, eskidi, buna o kadar fazla dertleniyorum ki.

(sahne tekrar kitapta)

işte bu dangalak ahmet efendi, tüm ülke sel uyarısıyla çalkalanırken, fırtına, dolu uyarısı verirken meteoroloji, sakın dışarı çıkmayın derken tüm memur camiası, eline beni aldı üniversite kütüphanesine gitti ders çalışmaya. hadi gittin ben ne alaka, 50 kere okudun zaten arkadaş beni.

(sahne ahmet’e geçer)

bir haftasonu tekrar başmak istedim benim emektara, marmara üniversitesi’nin göztepe kampüsüne yürümeye karar verdim, sessiz bir kütüphane, beni de içeri alıyorlar. ama o gün fırtına, sel uyarısı veriyormuş tüm haber kanalları, ben haberleri takip etmem, nereden bilebilirdim ki?

(sahne kitapta)

ışte benim salak ahmet efendi aldı beni moda’dan göztepe’ye yürüyecek.
ikisinin arası nereden baksan 10 kilometre falan, bin otobüse git işte, adamda beyin yok ki. cimri dangalak. bu yürürken bir fırtına başladı bir dolu başladı, ben zaten o zaman anladım son günlerim olduğunu.

(ahmet’te)

ben yürümeyi severim, benim için bir hobi bu, o gün de her zamanki yürümeye, yürüyerek gitmeye karar verdim. hava kapalıydı ama önemsemedim, ne salakmışım, bir fırtına başladı, bir dolu başladı, nereye kaçacağımı şaşırdım, ben önemli değildim o an, ah kitabım, ah emektar, kendimi nasıl affedeceğim ki?

(kitaptayız)

fırtına ve yağmur başlayınca ben bildiğim bütün duaları ediyorum ama önce önlem sonra tevekkül değil midir azizim? benim sahibin elinden kayıp yağmur suyuna kapıldım, benimki bağırıp çağırıyor, ağlama numaraları yapıyor, rolcü pezevenk. benim orada gözüm bi karardı, sonrasını hatırlamıyorum, gözümü açtığımda cennetteydim.

(ahmet)

fırtına başlayınca hemen kitaba sarıldım ama nafile, kitabım sulara kapıldı, arkasından koştum ama olmadı, annem öldüğünden beridir böyle bir acı yaşamamıştım, ağladım, zırladım ama ne işe yaradı ki, kitabımı kurtaramadım. günlerce evden çıkmadım, psikiyatriye gittiğimde doktor intihar riskinden dolayı yatış verdi. gözümü açtığımda erenköy ruh ve sinir’de yatışım başlamıştı.


(kitaptayız)

sahibime kızgın olsam da cennette rahatım, yediğim önümde yemediğim arkamda. sahibimi yine de affediyorum, dünya hayatından kurtuldum, belki de iyi oldu, son cümlemi feride için sarfediyorum:

“kamran allah belanı versin”

(ahmetteyiz)

kitabımı kaybettiğim için çok üzülüyorum ama erenköy ruh ve sinir bana iyi geldi. insan her acıya alışıyor. buradan çıkmama da çok az kaldı. hayat devam ediyor. son cümlemi canım feride’m için sarfediyorum:

“kamran allah belanı versin”
devamını gör...

no dedim aynen

doruk ve toprak 2008 yılında doğmuş, lise 2. sınıfa giden z kuşağı iki ergen gençti. bu ikili bir gün fatsa'da, dolunay sahilinde yürürken ağaçların arasında altın renkli garip ve şaşalı bir nesne gördüler. evet bu alaaddinin sihirli lambasıydı, meğer hikaye gerçekmiş. lambayı okşadılar hemen, alaaddin lambadan çıktı ve o ünlü sorusunu sordu bu ikiliye: "dileyin benden ne dilersiniz?"

ikisi ortak bir karar vermeliydi. tek dilek hakları vardı. bu iki zıpır çocuk, geçmişi osmanlı devrini çok merak ediyordu, milliyetçi öğretmenleri osmanlı'yı övüp duruyordu, bakalım osmanlı nasıl bir yerdi? konsensusun sonunda 1500'lü yıllara, istanbul'un fethinin ilk yıllarına gitme dileğinde bulunmaya karar verdiler. alaaddin bu dileklerini kabul etti ve onları bir günlüğüne 1513 istanbul'una ışınlandı.

ışınlandıkları anda zaten onların başka bir zamandan geldiği hemen anlaşıldı. toprak ve doruk'un altlarında cırtlak renkli adidas eşofman üstlerinde ise anime karakterlerinin bulunduğu basit baskılı tişörtler vardı. pek istanbul beyefendilerine benzemiyorlardı. o dönemde istanbul'da yaz sıcağında bile grand tuvalet gezilirdi.

herkes doruk ve toprak'a hayretle bakıyordu. ikili meraklı insanlara 2025 yılından bu zamana ışınlandıklarını, bir gün boyunca bu zamanda yaşayacaklarını anlattı. ancak iki zamanda da türkçe konuşulmasına rağmen anlaşmaları çok zor olacaktı...

doruk'un yanına hattatlık yapan bir adam yaklaştı ve onunla sohbet etme girişiminde bulundu:

-azizim, sizin devrinizde kitaplar el yazısıyla mı yazılıyor hala?
+no
-no ne demek oluyor? bu galiba batı gavurcasından bi kelime. ingiliz düşesinden hatırımda kalmış sanki.
+yes
-efendim, zat-ı ali'leriniz türkçe konuşmaktan pek hazzetmiyor sanırım.
+no

bu sefer de bir istanbul hanımefendisi toprak'a yaklaştı:

-demek zaman seyyahısınız bu iki güzel dost.
+aynen
-fevkalade farklı bir tarzınız var.
+aynen
-muhterem, sizin devrinizde hep böyle mi konuşulur?
+aynen

osmanlı halkı doruk ve toprak'ı hiç görmemiş olmayı tercih ederlerdi. bu ikili 2025 yılına geri döndükleri zaman çocuklar ve bebekler hariç bütün istanbul gece teheccüd namazına kalktı. şükür namazı kıldılar z kuşağıyla aynı dönemde yaşamadıkları için.......
devamını gör...

gezegene fırlatılmış radyo

ben fatsa'nın kabakdağı köyünden süleyman çavuşun radyosu cem. cem karaca'yı çok severdi bizim rahmetli. evet öldü kendisi. maalesef. hayırsız evlatları 20 yıldır bi kere düğmeme basmadı. walkman falan çıktı, mertlik bozuldu. müzik zevki de olmayınca kendilerinde unutuldum işte. evde, arada ortaya çıkan fındık faresi dışında canlı yok 2 yıldır.

taa ki 96 senesinin 22 ağustos sabahına kadar. dışarıda bir ışık gördüm, ardından bir gürültü. iki yıldır hayvan sesi dışında bir şey duymuyordum. kulaklarımın paslandığını anladım. içeriye 8gen yüzlü mor renkli kısa boylu yapıkredi reklamlarındaki vadaaa'ya benzeyen canlılar girdi. demek uzaylılar böyle görünüyormuş dedim direkt. bana "seni almaya geldik cem" dediler. kalbim yerinden çıkacak gibiydi. iki yıldır ilk defa bir eğlence çıktı bana. "ne duruyorsunuz alın o zaman" dedim ve kendimi vadaaa kılıklı uzaylıların kollarına attım neşeyle. bana "bugün fatsa'da yaşlı ermiş adında bir çocuk doğdu, seni onun yüzü suyu hürmetine plüton'a götürüyoruz" dediler . yaşlı ermiş'den allah razı olsun dedim içimden.

ve beni uzay mekiğine bindirip plüton'a götürdüler. plüton'u ilk bakışta yozgat'a benzettim. ama radyo cenneti bir yozgat'a. bu uzaylılar müzikten anlıyor cidden, hep klasik müzik, rock, sanat müziği çalıyorlar radyodan.

çok mutluydum burada, "beni gezegene kaçırdı uzaylılar" diye hava atıyordum dünyadaki radyo arkadaşlarıma. ancak bu çok uzun sürmedi. plüton'u gezegenlikten çıkardı dünyadaki yetkili büyüklerimiz 2010'lu yıllarda. artık gezegene fırlatılmış radyo değilim. plüton belirsiz cisim falan oldu herhalde. olsun en azından uzaylılar tarafından kaçırılmış bir radyoyum. evet tarafından.
devamını gör...

bazı yazarların hak ettiği değeri alamaması

efendim ben ki 16-17 yaşından beri sözlükler camiasının içindeyim-ki bu 12-13 sene yapar- edebi yönüm kuvvetli, zeki olduğum için ironi, kara mizah, absürdizm falan yapabiliyorum, her şey var bende, on parmağımda on marifet. şu an bi yayınevine gitsem, "abi elini ayağını öpeyim bizim yayınevinden çıksın kitabın" diye ayaklarıma kapanırlar.

ancak gel gör ki burada görünmezim, ne bir tebrik mesajı atılıyor bana, ne nickaltı cancişliği yapılıyor, ne de editörlük modluk teklifi geliyor...

bütün bunlar güzel bir kız olmadığım için bence. veyahut da yoldaş denen adama yalakalık yapan erkolardan olmadığım için. çevren yoksa kıymetin bilinmiyor bu kadar basit.

benim burada yazmam bu sözlük için çok büyük bir lütuf. eğer bu tutum devam ederse sözlük'ten ayrılmak durumunda kalacağım.

bu entry son uyarımdır....
devamını gör...

erkek neşesi

erkekler en çok neşeli kızlara vurulur. insan kendinde eksik olana vurulur çünkü.
devamını gör...

top

maradona'nın ingiltere'ye attığı gol, michael jordan'ın maç kazandıran son saniye üçlükleri, majesteleri federer'in nadal'la rekabeti, vargas'ın smaç servisleri, neslihan darnel'in tüm türk kızlarına voleybolcu olma hayali kudurması, galatasaray'ın uefa kupasını alması, tiger woods, semih saygıner'in defalarca dünya şampiyonu olması ve benim çorabı top haline getirip kardeşimle evde birebir maç yapmam.(bence en değerlisi sonuncusu) toplu oyunlar toplumun afyonu mudur bilmem ama benim afyonum olduğu kesin. teşekkürler top bu dünyayı daha yaşanılır kıldığın için, teşekkürler top hayata anlam kattığın için, teşekkürler top küçük yuvarlak bir nesnenin nasıl bu kadar önemli bir eğlence aracı olacağını tüm dünyaya gösterdiğin için. bence bu, insanlığın ateşi bulunmasından sonraki en önemli icat.......
devamını gör...

dünyanın en zor sorusu

nick'im.
devamını gör...

coup de grace ile merhamet vuruşu

size bir soru sorayım o zaman, kadın bakış açısını anlayalım: bana bihter'in adnan gibi varlıklı, statülü, olgun, yetenekli, saygın, tırnaklarıyla imparatorluk yaratmış vs vs. bir adamı bırakıp behlül gibi hazıra konmuş toy bir delikanlıyı seçmesi garip geliyor. evet biraz yakışıklı ama yakışıklılık nedir ki diğer özellikler arasında. neden behlül'e vuruluyor bu kadın adnan'ı bırakıp?
devamını gör...

kadınlardaki erkekler çok düz varlıklar biz süperiz kafası

redpill'ci dalyarakların kadın versiyonu. umarım birbirlerini bulup evlenirler de birimizin başı yanmaz.
devamını gör...

sözlük yazarlarının içki tavsiyesi

(bkz: kolonya)
devamını gör...

rorschach testi

bugün bana ikinci kez yapılan test. olması çok eğlenceli bir olay ama maalesef sonucu bana gösterilmiyor. doktor bakıyor sonuca sadece. kim bilir ne kişilik bozuklukları çıkıyordur bende.(şaka lan şaka hepinizi cebimden çıkarırım, sapasağlamım, dünya iyisi şeker mi şekerim)
devamını gör...

ruh sağlığı

ruh sağlığına toplumumuzda maalesef gereken ihtimam gösterilmiyor. bir kişinin ayağı ağrısa hemen hekime başvurur ama ruhumuz acıdığında, ruhumuz hastalandığında ne biz ne de çevremiz buna gereken önemi veriyor. halbuki ruh sağlığı insanın sağlıklı olabilmesi, hayatını idame ettirebilmesi ve kişinin hayat kalitesi için en önemli bileşenlerden biri.

örneğin majör depresyona girmiş hasta yataktan çıkmak istemez, elini yüzünü yıkamaya dahi güç bulamaz, sonsuza dek uyumak ister ve belki de intiharı düşünür. ancak bilinçli olmayan yakınındakiler "yataktan kalk, hiçbir şeyin yok, gün boyu yataktasın, şımarıksın" gibi laflarla hastayı anlayamaz, onu daha da kötü hissettirir. depresyon gibi diğer ruhsal hastalıklarda da benzer şeyler ruhsal acı çekenin başına gelir maalesef.

bunun için ne yapabiliriz? öncelikle ruhsal hastalıkların varlığını kabul edip, onlar hakkında görüş için uzmana danışabiliriz, bu konuda kitaplar okuyabiliriz, ruhsal hastalıkla boğuşanlarla empati yapmaya çalışabiliriz.

unutmayalım ki hepimiz belli derecelerde ruhsal acı çekiyoruz. hayat gerçekten zor. dolayısıyla ruh sağlığına artık gereken değer verilmesi dileklerimle.
devamını gör...

chatgpt'ye entry yazdırmak

sözlük ruhunu p.ç eden şey. bu yavşaklar tespit edildildikleri anda sözlük'ten direkt şutlanmalılar. entry yazmaya beyinleri yetmeyenlerin burada yerleri yok.
devamını gör...

30 eylül 2025 galatasaray liverpool maçı

beklentinin aksine(beşiktaş'ın gol yeme rekorunun kırılmasını bekliyorlar) galatasaray'ın - puan alabilir mi bilmiyorum ama- iyi bir maç çıkaracağını düşünüyorum. galatasaray iyi takımlara iyi oynuyor.(örnek tottenham maçı)
devamını gör...

erkek olmak

türkiye'de kadınlara göre 3-0 önde falan başlamazlar. türkiye'de erkek olmak da kadın olmak da zor. bırakın bu işleri. nasıl ki türkiye'de erkek olmak çok zor kadın olmak daha kolay diyenler mal muamelesi görür. tersini söyleyenler de aynı şekilde.
devamını gör...

coup de grace ile merhamet vuruşu

yav scare, size küfür ediyor alenen herif, ne kibar adam maşallah falan mı demesi gerekiyor, yüzüne tükürene yarabbi şükür dememek lazım haha.
devamını gör...

coup de grace ile merhamet vuruşu

moda, makyaj, dedikodu ve dizi analizi. kadınlar hiç şaşırtmıyor.

biz erkekler olarak atom fiziği konuşuyoruz hep halbuki.......
devamını gör...

popüler olmayan sözlük yazarlarının yazma amacı

sözlük'te popüler olmak zor bir şey değil. 2 haneli iq sahibiysen(en az) ve popüler olmak istiyorsan olursun zaten. toplumca kabul görmüş birkaç fikre karşıt bir şeyler yazmana bakar.

bizimki tercih yani şekerim. kendi yağımızda kavruluyoruz.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim