1.
michael crichton' ünlü islam gezgini ahmet ibn-i fadlan'ın seyahatnamesinden esinlenerek kaleme aldığı, okurken su gibi akan ve ne ara bittiğini anlamadığım bu romandan bahsedeyim biraz.
öncelikle konusuyla başlayalım. yıl ms.922... bağdat halifesinin emriyle saka krallığına yola çıkan ibn-i fadlan, yolculuk boyunca gördüğü insanları anlatmaya başlıyor ki bu kısımları gerçekten seyahatname'den alınmış... misal oğuz türklerini görüşü, onların yaşamlarını, inançlarını anlattığı kısımlar çok enteresan... sonrası mı? saka krallığına varamadan buliwyf isimli bir kuzeyliyle tanışıyor ve bir anda kendisini kuzey topraklarında buluyor... kuzeyli insanların birbirlerinden ayrıldığı noktaları, gündelik hayatlarını, yediklerini, içtiklerini, ritüellerini görüyoruz... ve bir zamandan sonra olay korku-gerilim kısmına ilerliyor...
nasıl ilerlediğini şöyle açıklayabilirim, korkusuz olan kuzeylilerin sis çökünce küçük çocuk gibi korkmaları ve sisin içerisinde tuhaf varlıklar olduklarına inanmaları... dahası da var, bu varlıkların insanları öldürmelerine şahit oluyor ibn-i fadlan, biz de onunla birlikte şahit oluyoruz tabi...
roman inanılmaz güzel bir gidişata sahip... ilerledikçe bizi de içerisine atıp sürüklüyor diyebilirim, korku-gerilim ve gizem kısımlarıyla bizi elde tutmakla kalmıyor, kuzey insanının bilmediğimiz ölü gömme ritüellerine kadar ilerliyor... bu konuda çok akademik kitaptan daha iyi demek yanlış olmaz herhalde...
kitabın sanırım tek kötü kısmı kısa olması. 200 sayfalık bir şey, gönül isterdi ki uzatılarak 500-600 sayfaya çıksın, daha da detaylar eklensin.. ilk kez bir şeyin tadında bırakılmasnıdan rahatsız oldum.
öncelikle konusuyla başlayalım. yıl ms.922... bağdat halifesinin emriyle saka krallığına yola çıkan ibn-i fadlan, yolculuk boyunca gördüğü insanları anlatmaya başlıyor ki bu kısımları gerçekten seyahatname'den alınmış... misal oğuz türklerini görüşü, onların yaşamlarını, inançlarını anlattığı kısımlar çok enteresan... sonrası mı? saka krallığına varamadan buliwyf isimli bir kuzeyliyle tanışıyor ve bir anda kendisini kuzey topraklarında buluyor... kuzeyli insanların birbirlerinden ayrıldığı noktaları, gündelik hayatlarını, yediklerini, içtiklerini, ritüellerini görüyoruz... ve bir zamandan sonra olay korku-gerilim kısmına ilerliyor...
nasıl ilerlediğini şöyle açıklayabilirim, korkusuz olan kuzeylilerin sis çökünce küçük çocuk gibi korkmaları ve sisin içerisinde tuhaf varlıklar olduklarına inanmaları... dahası da var, bu varlıkların insanları öldürmelerine şahit oluyor ibn-i fadlan, biz de onunla birlikte şahit oluyoruz tabi...
roman inanılmaz güzel bir gidişata sahip... ilerledikçe bizi de içerisine atıp sürüklüyor diyebilirim, korku-gerilim ve gizem kısımlarıyla bizi elde tutmakla kalmıyor, kuzey insanının bilmediğimiz ölü gömme ritüellerine kadar ilerliyor... bu konuda çok akademik kitaptan daha iyi demek yanlış olmaz herhalde...
kitabın sanırım tek kötü kısmı kısa olması. 200 sayfalık bir şey, gönül isterdi ki uzatılarak 500-600 sayfaya çıksın, daha da detaylar eklensin.. ilk kez bir şeyin tadında bırakılmasnıdan rahatsız oldum.
devamını gör...