amerikalı şair. beat kuşağının öncüllerindendir. howl ve kaddish gibi iki muhteşem şiiri yazmıştır. kendisinin can yücel ile istanbul'da rakı içmişligi ve can yücel'e bir şiir yazmışlığı da vardır:

"aynalar insan değil
aynalar insan
hem de ikisi
hem insan hem ayna
ister manhattan’ın doğu yakasında
ister boğaz şehrinin kumkapı’sında
herkes yalanları söyler
doğruları söyleyerek
yeni rakı masasındaki sarhoş ağızlar bile"

ve son olarak diğer bir muhteşem şiiri olan amerika'da şöyledir:

"amerika sana her şeyimi verdim,şimdi bir hiçim ben.
amerika, iki dolar yirmi yedi sent 17 ocak 1956.
kendi kafama bile dayanamıyorum.
amerika, ne zaman bitireceğiz insanlarla savaşı?
al da kıçına sok atom bombanı.
keyfim yerinde değil, sıkma canımı.
kafam düzelmeden yazmıyacağım şiirimi.
amerika ne zaman melekleşeceksin?
ne zaman soyunacaksın çırılçıplak?
ne zaman bakacaksın kendine mezarlıktan?
ne zaman yaraşır olacaksın milyonlarca troçkistine?
amerika neden gözyaşı dolu kitaplıkların?
amerika yumurtalarını hindistan'a ne zaman yollayacaksın?
amerika bu senin çılgın isteklerinden artık bıktım.
ne zaman süpermarkete gidip gerekeni alabileceğim
güzel gözlerimin hatırı için?
amerika ne de olsa bir sen varsın, bir de ben kusursuz
olan, öteki dünya değil.
şu makinaların da sıkıyor artık beni
bana ermiş olma isteğini sen verdin.
bir başka yolu olmalı bu tartışmayı sona erdirmenin.
burroughs tanca'da şimdi, döneceğini de sanmıyorum, korkunç
bir şey bu.
sen de korkunçlaşıyor musun, yoksa bir eşek şakası mı bu?
konuya gelmeye çalışıyorum.
saplantılarımdan vazgeçmeyi reddediyorum.
amerika itip kakma öyle, ben ne yaptığımı biliyorum.
amerika erikler çiçek döküyor.
aylardır gazetelere bakmadım, her gün birileri yargılanıyor
insan öldürmekten.
amerika wobbly'leri düşündükçe duygulanıyorum.
amerika küçükken komünisttim ben, pişman da değilim.
şimdi her fırsatta marihuana içiyorum.
günlerce evde oturup kenefteki gülleri seyrediyorum.
ne zaman çin mahallesine gitsem sarhoş olup kimseyle
düzüşemiyorum.
sen beni asıl marx okurken görecektin.
hiçbir şeyim olmadığını söylüyor ruh doktorum.
rabbin duasını okumayacağım.
mistik hayaller görüyor, kozmik ürpermeler geçiriyorum.
amerika sana daha söylemedim max amca'ya yaptıklarını
rusya'dan geldikten sonra.

sana sesleniyorum amerika.
duygusal hayatını time dergisinin yönetmesine
göz yumacak mısın?
şu time dergisine de çok bozuluyorum.
her hafta düzenli okuyorum.
kapağı hep bana bakıyor köşedeki şekercinin önünden
gizlice geçerken.
berkeley halk kitaplığının bodrum katında okuyorum time'ı
durmadan sorumluluktan söz ediyor bana. iş adamları ciddi.
film yapımcıları ciddi. herkes ciddi benden başka.
birden anlıyorum ki ben amerikayım.
gene kendi kendimle konuşmaktayım.

asya ayaklanıyor bana karşı.
bir çinlinin bile şansı yok bende.
yeniden düşünsem iyi olacak ulusal kaynaklarımı.
iki plaka marihuana, milyonlarca cinsellik organı, asatte
1400 mil hızla giden basılamıyacak bir özel edebiyat ve
yirmi beş bin akıl hastanesi ulusal kaynaklarım.
zındanlarımı, beş yüz güneş ışığı altında saksılarda
yaşıyan milyonlarca hakkı yenmiş insanı hesaba katmı-
yorum.
fransa'daki genelevleri kapattım, şimdi sıra tanca'dakilerde.
katolik olmasına katoliğim ya, gene de cumhurbaşkanı olmak
bütün tutkum.

amerika senin bu budala havanda nasıl kutsal bir övgü yazarım?
ben de henry ford gibi işi bırakmıyacağım benim dörtlükler de
onun çıkardığı otomobiller kadar kişisel, hem de
daha özgün çünkü her biri değişik cinsiyetten.
amerika sana tanesi 2500 dolara dörtlüklerimi satacağım,
verdiğin her eski dörtlüğü de 500 dolar eksiğine
alacağım.
amerika tom mooney'i serbest bırak.
amerika ispanyol cumhuriyetçilerini kurtar
amerika sacco vanzetti ölmemeli
amerika scottsboro çocuklarıyım ben.
amerika ben yedi yaşındayken komünist hücre toplantılarına
götürürdü beni anam bir bilete bir avuç dolusu leblebi
satarlardı bize bir bilet beş sent konuşmalar parasızdı
herkes melek gibiydi duyguluydu işçilere karşı her şey
o kadar içtendi ki bilemezsin partinin 1935'te ne kadar
iyi bir şey olduğunu scott nearing sapına kadar erkek
heybetli bir ihtiyardı bloor ana ağlatmıştı beni bir
kez de ısrael amter'i görmüştüm orda yakından. herhalde
herkes birer casustu.
amerika gerçekten savaşa girmek istemiyorsun biliyorum.
amerika o kötü ruslar savaşı isteyen.
o ruslar o ruslar sonra o çinliler. evet o ruslar.
çiğ çiğ yutmak istiyor bizi rusya. rusya iktidar delisi.
otomobillerimizi almak istiyor garajlarımızdan.
şikago'yu ele geçirmek istiyor. bir kızıl reader's digest
istiyor rusya. sibirya'ya götürmek istiyor otomobil
fabrikalarımızı. o koca bürokrasi işletsin istiyor
benzin istasyonlarımızı.
iyi bir şey değil bu. of. var rusya öğretmek kızılderililere
okumak. var istemek koca koca zenciler. yaa. var bizi
çalıştırmak günde on altı saat. imdat.
amerika bu işin şakası yok.
amerikan televizyonu seyretmekten edindim bu izlenimleri.
amerika doğru mu bütün bunlar?
en iyisi hemen kolları sıvamak.
doğrusu ne askere gitmek istiyorum, nede fabrikada tornacı
olmak, hem gözlerim iyi görmüyor, hem de ruh hastasıyım
üstelik.
amerika o biçim bir omuz da ben veriyorum şu dönen çarka."
devamını gör...
amerikalı savaş karşıtı şair ve aktivist. beat kuşağının kurucuları arasında yer alıyor. carl solomon'a ithafen yazdığı "howl" adlı şiirini sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım.

gördüm kuşağımın en iyi beyinlerinin çılgınlıkla yıkıldığını, histerik çıplaklıkla açlıktan geberdiğini,

zenci sokakların şafağında gördüm onları bozuk kafalarıyla mal ararken,

gecenin makinesinde yıldızlı dinamo ile eski cennetsel bağ için yanıp tutuşan melek kafalı hipsterler,

yoksulluk ve paçavralar ve sahte gözlerle şehirlerin üstünde yüzen sıcak suyu olmayan ucuz odaların doğa üstü karanlığında yükseğe doğrulup sigara içerken jazzı seyredenler,

yaradan’ın cennetinde zihinleri apaçık olanlar aydınlatılmış ucuz çatı katlarında ve yeraltlarında muhammed’in dolaşaduran meleklerini görenler,

arkansas ve blake-ışığı trajedisi arasından parlak ifadesiz halüsinatif gözlerle bilgi savaşının üniversitelerinden geçip gidenler,

akademilerden delilik ve ahlaksızlığa düzdükleri methiyeleri kafatası üzerindeki pencerelerde yayınladıkları için tekmeyi yiyenler,

parasını çöp sepetlerinde yakarak ve dehşeti duvardan dinleyerek tıraşsız odalarda don gömlek sinenler,

apış arasındaki marihuanayla laredo’dan dönerken new york’da içeri tıkılanlar,

ucuz otellerde ateş yiyenler ya da paradise alley’de terebentin içenler, ölüm, ya da geceden geceye gövdelerini arafta bırakanlar,

düşlerle, ve uyuşturucularla, uyandıran kabuslarla, alkol ve sik ve sonsuz taşaklarla,

ürperen bulutların emsalsiz kör sokakları ve canada ve paterson’un kutuplarına doğru sıçrayan aradaki zamanın hareketsiz dünyasını aydınlatan aklın şimşeği,

geçitlerin peyote dayanışması, arkabahçe, yeşil, ağaç, mezarlık sabahları, çatı katlarında şarap kafası, kafaları iyi olduğu esnada çıktıkları zevk gezilerinde mahallelerin dükkanlarının vitrinlerinde trafik ışıkları gibi yanıp sönen neonlar, güneş ve ay brooklyn’in sert kışının alacakaranlığındaki ağacın titremesi, esrar külünün laneti ve aklın yüce ışığı,

hayvanat bahçesi ışığının iç karartıcı parlaklığında boğazları paramparça ve kasvetli beyinleri örselenmiş,

benzedrine boğulmuş halde rayların ve çocuk seslerinin gürültüsü arasında titreyerek

battery’den bronx’a sonsuz bir gidiş için kendilerini yeraltında zincirleyenler,

gece boyunca bickford’da loş ışığın altında dibe vurmuşçasına gömülüp kalanlar ve dışarı çıkanlar ve gün ortasında ıssız fugazzi’de bayat bira içerek otomatik plak çalarda çatırtıları dinlemeye mahkum olanlar,

yetmiş saat durmaksızın konuşarak, parktan mekana, mekandan bara, bardan bellevue’ye belleuve’den müzeye, müzeden brooklyn köprüsüne

ayın ötesinde/ki empire state’in pencere pervazlarından sarkan yangın çıkışından atlayan platonik belagatçilerin yitik bölüğü,

olayları ve anıları ve anekdotları ve görme zevkini ve hastane şoklarını ve cezaevlerini ve savaşları bağırıp çağırıp fısıldayıp kusarak konuşanlar,

yedi gün yedi gece harap olmuş anımsamalarıyla parıldayan gözlerle kaldırımların üzerini örten mağlup sinagog eti,

artlarında atlantic city hall’ün belirsiz resminin kartpostalını iz bırakıp

zen new jersey’i terk ederek hiçbir yere doğru gözden yitenler,

kederli doğunun sıkıntı veren terlemesiyle tanca’nın kemik gıcırdatanları,

çin’in migreninden mustarip, iç karartan döşemesiyle newark’ın boktan bir odasında esrarın etkisiyle pelte-k-leşenler,

geceyarısı demiryolu boyunca oradan oraya amaçsızca gidip gelen yurtsuzlar, hiç kalp kırmadan çekip gidenler, gece, yükvagonlarında yükvagonlarında yükvagonlarında sigaralarını yakanlar,

eroin için para sızdırmaya çalışarak dalavereyle, yalnızlık hissi veren çiftliklerinden geçenler büyükbabanın,

kansas’ta kozmosun tinlerinde vızıldayıp ayaklarına değin titrediklerini hissettiklerinde plotinus poe st. john üzerine kafa yorup haç çıkarıp telepati, bop ve kabala ile uğraşanlar,

ıdoha sokaklarından birbaşına geçip giderek düşsel kızılderili meleklerle düşsel kızılderili melekleri arayanlar,

parıldadığında baltimor çılgına dönüp doğaüstü esrimeye dalanlar,

etkisiyle kış gecesinin ortasında sokak ışığının küçükkent yağmurunun

oklahoma’nın çin göçmeni herifleriyle limuzinlerde takılanlar,

houston’da aylak ve aç cansıkıntısıyla yalnızlığın jazz seks ya da çorba için takılanlar

amerika ve sonsuzluk hakkında tartışmak için parlak ispanyolların peşinden gidip,

afrika’ya giden bir gemiye çaresiz kapağı atanlar,

artlarınca chicago’nun mekanlarında yakılmış şiirlerin külünden lav işçi tulumlarının gölgesi ve döküntülerden başka hiçbir şey bırakmayarak mexico volkanlarında gözden yitenler,

batı kıyısı’nda f.b.ı’ı soruşturarak sakallı ve kısa pantolonlu büyük barışçıl gözleri ve cinsellik kokan koyu derileriyle hatların ötesinde bildiri dağıtıp yeniden ortaya çıkanlar,

cigaralarını üstlerinde söndürerek kapitalizmin ot tezgâhını protesto edenler,

staten ısland feribotu bastırdığında korkunç sesini wall’un ve bastırdığında los alamos’un korkunç seslerini feryat ederek çırılçıplak soyunarak union meydanı’nda kıyakkomünist bildiriler dağıtanlar,

beyaz okullarında yerleşmiş çetelerin doğrulttukları makineler karşısında çıplak ve titrek ağlayarak yere yığılanlar,

düzüşmeksizin haykırarak sevişmekten, “zıkkım”lanmaktan ve oğlancılıktan başka hiçbir şey yapmadıkları için bir suçu olmayıp polisaraçlarında mest olmuş halde enselerinde dedektifler bitenler,

metroda dizlerine vurarak uğuldayanlar ve elyazmalarına bir göz atıp siklerini pantolonları üstünden sıvazladıkları için uzayıp gitmesi istenenler,

bi işleri olmadığından azizimsi motorculara götlerini siktirip zevk çığlığı atanlar,

meleksi insanlıklarıyla uçanlar ve uçuranlar, atlantik ve karayip aşklarını okşayan denizciler,

gülbahçelerinde, halk parklarının çimlerinde ve mezarlıklarda önüne gelen herkese özgürce spermlerini attırarak sabah akşam otuzbir çekenler,

durmaksızın hıçkırarak tükenenler, kıkırdayıp coşarken sarışın & çıplak bir melek artlarında belirdiğinde deşmek için onları palasıyla, bir türk hamamının odasında mahvolanlar,

aşkoğlanlarını kaderin şirret üç ihtiyar kaşarına, heteroseksüel doların tek gözlü kaşarına, dölyatağından göz kırpan ve kıçını kırıp oturmaktan,

dokuma tezgâhındaki aydınlanmış altın sarısı ipleri kırpmaktan başka bir şey yapmayan tek gözlü kaşara kaptıranlar,

doyumsuzca ve esriyerek çiftleşenler bir bira şişesiyle bir sevgiliyle bir sigara paketiyle bir mumla ve yataktan düşenler,

ve zemin boyunca yuvarlanıp salonu sürüklenerek devam edip duvarın dibine yaslanarak son amcık vizyonuyla nihayetinde kendinden geçenler ve bilincin son attırımından sıyrılarak gelenler,

günbatımında milyonlarca kızın amcıklarını akıtanlar ve sabah yeri gözleri kıpkırmızı olsa da gündoğumunun deliğini de sulandırmaya hazır olanlar, ahırlarda götleri alevlenenler ve göllerde çıplak olanlar,

sayısız çalıntı gecearabasıyla colorado’da bir boydan bir boya orospulukla hayat sürenler,

n.c, bu şiirin gizil kahramanları, yarakadam, denver’ın adonis’i, yemek vakti arkabahçede sayısız kıza döşeyerek akıtanlar, sinemanın arka koltuklarında takanlar, sarsakça yan yana dizilenler, dağların tepelerinde mağaralarda bildik; sıska garson kızlarla ıssız yol kenarlarında oynaşanlar- elbiselerini yukarı sıyırarak & bilhassa kıyı benzin istasyonları tuvaletlerinde “tekbencilik” yapanlar & memleketin çokça ıssız yollarında; solgun demode büyük leş sinemalarında, düşlerini değişenler, ansızın manhattan’da uyananlar ve kendilerini bodrum katlarından dışarı atarak, kalpsiz macar şarabının tüketmişliği ve 3. caddenin demir düşlerinin dehşetiyle işsizlik maaşlarını almak adına, büroya dek tökezleyerek yürüyenler,

tüm bir gece boyunca karla kaplı iskelelerde kan dolmuş ayakkabılarıyla yürüyüp, east river’da arzu dolu esrar odalarının kapılarında açılması için bekleşenler,

hudson kanyonunun dik kayalıklarına kurulu evlerinde ayın savaş zamanı ışığına benzeyen projektörün mavi ışığında büyük intihar dramaları yaratanlar & başlarında defne taçlarıyla unutulacak olanlar,

düşlerinde kuzugüveci yiyenler ya da bowery nehrinin çamurlu sularında yengeç lüpletenler,
sarma kâğıdı ve kötü müzikle mal satıcılarının arabalarında sokakların romansına ağlayanlar,

bir köşede oturup köprü altının karanlığında nefes alanlar, tavanaralarında klavsenle orgazm olanlar,

teolojinin turuncu sandığıyla tüberkülozlu bir göğün altında alevlerle taçlanmış harlem’de altıncı katta öksürüğe boğulanlar,

gece boyunca sihirli sözlerle esriyip sallanıp yuvarlanarak bir şeyler karalayanlar, tan ağarmasının sarılığında anlamsızlığın şiirini yazdıklarını görenler,

salt bitkisel bir krallık düşleyip de çürümüş hayvanlar ciğer yahnisi yürek paça pancar çorbası ve meksika pizzası pişirenler,

bir yumurta peşinden et kamyonlarının altına dalanlar,

saatlarını çatılardan fırlatarak zaman dışı sonsuzluğu seçenler & sonraki on yıl boyunca her gün çalar saat sesine uyananlar,
art arda en az üç defa bileklerini kesip de başarılı olamayan ve vazgeçip mecburen içinde yaşlanıp mızmızlanacakları bir antikacı dükkânı açanlar,

kurşuni dizelerin patlamaları & cepleri dolmuş modacıların kafa ütüleyen safsataları & reklamcılığın ibnelerinin nitrogliserin çığlıkları & zeki editörlerin fesatlığının zehirli gazında madison avenue’da uyduruk elbiseleri içinde yanarak tükenenler, ya da mutlak gerçek’in taksicilerinin sarhoşlukla çarpıp yere devirdikleri,

brooklyn bridge’den atlayanlar, bu gerçekten oldu ve yitik adımlarla yürüyenler çin mahallesinin büyüsünde ruhları kendinden geçenler

yol boyu çorba & yangın kamyonları, beleş bira yok,

umutsuzluk içinde pencerelerden dışarı country söyleyenler, metro kapılarından fırlayanlar, pislik passaic durağında atlayanlar, zencilerin üzerine atılanlar, tüm sokak boyu ağlayanlar, yalınayak şarapkadehi kırıkları üzerinde dans edenler, 1930′ların avrupasının nostaljik tükenmiş alman jazz fonograf kayıtlarını paramparça edenler, viskiyi tüketip inleyerek ıstırap içinde iğrenç tuvaletlerde çıkaranlar, kulaklarında inlemeler ve uğultusu devasa buhar kazanlarının.

geçmişin seyahatlerinin otoyollarından aşağı uçar gibi birbirlerini golgotha’ya taşırcasına yol alanlar hapis-yalnız uyanık veya birming- ham jazzın vücut buluşu,
sonsuzluğu bulmak için benim bir vizyonum ya da senin bir vizyonun ya da onun bir vizyonu var mı diyerek tüm ülkeyi arabayla yetmişiki saatte katedenler,
denver’a yola çıkanlar, denver’da ölenler, denver’a geri dönenler & boşyere bekleyenler, denver’ı bekleyenler & kuluçkaya yatanlar & denver’da yalnız kalanlar ve sonunda zamanı keşfetmek için uzayıp gidenler & şimdi denver bu kahramanları için yalnızlıktan sıkkın,
ruh bir saniyeliğine de olsa saçlarını halelendirene dek ışığıyla umutsuzca katedrallerde dizleri üzerine çökerek birbirlerinin kurtuluşu ışık ve sineler için yakaranlar,
parçalanmış zihinleriyle altın gibi kafaları yüreklerinde gerçeğin tılsımı cezaevinde imkansız suçlar için beklerken alcatraz’a tatlı blueslar düzenler,
bir alışkanlığı yetiştirmek için mexico’ya ya da rocky dağlarına buddha’yı yumuşatmaya ya da oğlanlar için tanca’ya ya da kara lokomotif için güney pasifik hattı’na ya da narkissos için harvard’a mezarlıktaki papatya öbekleri için woodlawn’a çekilenler,
radyoyu hipnotizmayla suçlayarak akılsağlığı davası açılmasını talep edenler ama delilikleriyle elleriyle kararları askıda bırakan bir jüriyle kalakalanlar,
new york şehir kolejinde dadaizm sunumu yapanların üzerine patates salatası atanlar ardından tıraşlı kafalarıyla ve intiharın soytarı söyleviyle akılhastanesinin granit basamaklarında lobotomiye kuvvetle istek duyanlar,

ve bunun yerine kendilerine insülin ve metrazol şok terapisi elektrikli su terapisi psikoterapi meşguliyet terapisi masa tenisi & hafıza kaybının somut boşluğu sunulanlar,
katatoni içinde kısasüreliğine duralarken şakası olmayan bir karşıkoyuşla yalnızca sembolik bir pinpon masasını devirenler,
yıllar sonra kandan peruklarını saymazsak geriye kel dönenler, doğunun kaçıkkent koğuşlarında salt delirmişlerde zuhur eden kötü kader esriklik içerisinde parmakla(n)mak,

pilgrim state’in rockland’in ve greystone’un kokuşmuş koridorları, ruhlarının gölgeleriyle ağızdalaşına girenler, geceyarısı aşkın topraklarında-dolmen setleri üzerinde- bir başına sallanıp yuvarlanarak, yaşam düşü bir kabus, vücutları ay denli ağır taşa dönenler,
nihayetinde anayla******, ve ucuz apartman dairesinin penceresinden fırlatılmış son fantastik kitap, ve sabahın 4ünde kapatılmış son kapı, ve cevaben şiddetle duvara çarpılmış son telefon, ve zihinsel mobilyası son parçasına dek boşaltılmış son döşeli oda, gömme dolapta tel askıya iliştirilmiş kağıttan sarı bir gül, ve bu düşsel bile olsa, hiçbir şey ama küçük umut dolu bir sanrı işte-
ah, carl, sen güvende değilken ben de güvende değilim, ve şimdi sen gerçekten zamanın tüm pisliğinin içindesin-

ve bundan dolayı buz tutmuş sokaklar boyunca koşanlar, elips katalog metre titreşen düzlem kullanımının simyasındaki ani parıldamaya takıntılı,

hayal kurup bitiştirilmiş imgeler boyunca zaman ve uzayda somutlaştırılmış geçitler açanlar ve 2 görsel imge arasında ruhun başmeleğini kapana kıstıranlar ve doğadaki elementlerin özlerini birleştirip pater omnipotens aeterne deus’nun heyecanıyla coşup bir sıçrayışta bilincin ismini koyup çizgisini belirleyenler,

yoksul beşeri nesrin ölçü ve söz dizinini yeniden yaratmak için ruhlarında kafalarındaki çıplak ve sonsuz düşünüşün ritmini uyumlu kılacak ikrarı reddederek huzurumuzda dilleri tutulmuş ve zeki ve utançla titreyerek ayakta dikilenler,

zamandaki kaçık serseri, ve kutsanmış melek, bilinmeyen, yine de ölümden sonraki zaman boyunca söylenecek ne varsa koyanlar ortaya,

ve jazzın hayaletimsi giysisiyle orkestranın altın rengi nefesli borularının gölgesinde yeniden dirilerek doğrulanlar ve amerika’nın çıplak zihninin aşk için çektiği ıstırapları, kentleri son radyosuna varasıya paramparça eden eli eli lamma lamma sabacthani çığlığıyla üfleyenler saksafonu
parçalanarak vücutlarından çıkartılmış yaşam şiirinin saf kalbiyle ki bin yıl afiyetle yenir.



ıı

alüminyum ve çimentodan nasıl bir sfenkstir ki kafataslarını açıp parçalamış beyinleri ve imgeleri yiyip bitirmiş?

molok! yalnızlık! pislik! çirkinlik! külkovaları ve elde edilemez dolarlar! merdiven diplerinde çocuk çığlıkları! ordularda hıçkırarak ağlayan oğlançocukları! parklarda gözüyaşlı ihtiyar adamlar!

molok! molok! kabus molok! sevgisiz molok! zihinsel molok! molok ezici yargıcı insanların!

molok akıl almaz zindan! molok kurukafa bayrağı çekilmiş ruhsuz hapishane ve elemlerin kurultayı! yapıları yargı olan molok! savaşın sayısız taştan abidesi molok! sersemlemiş hükümetler molok!

zihni salt bir makine olan molok! damarlarında kan yerine para dolaşan molok! parmakları on ordu olan molok! göğsü kendi cinsinin etini tüketen bir dinamo olan molok! kenarlarından dumanlar tüten bir gömüt olan molok!

molok gözleri binlerce kör pencere! uzun sokaklarında ebedi yahovalar gibi gökdelenler dikilen molok! sis içindeki fabrikalarında düş kurup cavlağı çeken molok! devasa bacaları ve antenleriyle kentleri taçlandıran molok!

sevdası sonsuz petrol ve taş olan molok! ruhu elektrik akımı ve bankalar olan molok! yoksunluğu dehanın sureti olan molok! yazgısı cinsiyetsiz bir hidrojen bulutu olan molok! molok adı us olan!

molok içinde yapayalnız oturduğum! kendinde melekleri düşlediğim molok! molok delirdiğim! sikemiciyim molok’ta! aşksız ve erkeksizim molok’ta!

molok ruhuma çok önceleri giren! molok içinde gövdesiz bir bilincim ben! molok beni doğal esrikliğimden korkutan! kendimden geçtiğim molok! uyandığım molok! gökyüzünden boşalan ışık!

molok! molok! robot apartmanlar! görünmez banliyöler! hazine çatıkları! kör sermayeler! şeytansı endüstriler! hayaletimsi uluslar! mağlup edilemez tımarhaneler! granit yaraklar! canavarca bombalar!

onlar cennete kaldırırken molok’u parçaladılar sırtlarını! kaldırım taşları, ağaçlar, radyolar, daha bir dünya şey! zaten varolan ve hep içinde olduğumuz şehri cennete kaldıranlar!

vizyonlar! kehanetler! halüsinasyonlar! mucizeler! esrimeler! amerikan nehrinde batıp gitti!

düşler! tapınmalar! aydınlanmalar! dinler! bir gemi yükü duygu zırvası!

kirişikırmalar! nehrin diğer tarafına! evirip çevirmeler ve çarmıha germeler! tufana kapılıp gitti! yükselmeler! anlık tanrı görümleri! umutsuzluklar! on yılın hayvani çığlıkları ve intiharlar! bellekler! yeni aşklar! kaçık nesil! zamanın kayalıklarından aşağı!

gerçek kutsal kahkaha nehirde! gördüler her bir şeyi! vahşi gözler! kutsal haykırışlar! çekip gittiler eyvallah deyip! atladılar çatıdan! ıssızlığa! el sallayarak! yanlarında çiçeklerle! nehre doğru! sokağa!



ııı



carl solomon! seninleyim rockland’da

benden daha kaçık olduğun

seninleyim rockland’da

fazlasıyla tuhaf hissettiğin

seninleyim rockland’da

annemin gölgesine öykündüğün

seninleyim rockland’da

on iki sekreterini öldürmüş olduğun

seninleyim rockland’da

o görünmez nüktedanlığınla güldüğün

seninleyim rockland’da

aynı korkunç daktiloda büyük yazarlar olduğumuz

seninleyim rockland’da

vaziyetin ciddileştiği radyodan bildirilen

seninleyim rockland’da

kafatasındaki melekelerin zeka asalaklarını artık içeri sokmadığı

seninleyim rockland’da

utika’nın evlenmemiş kadınlarının göğüslerinden karnını doyurduğun

seninleyim rockland’da

bronx’un kartal bedenli kadınlarının vücutlarında kelime oyunlarıyla eyleştiğin

seninleyim rockland’da

cehennemin dipsiz kuyularında asıllı bir pingpong maçını kaybettiğinden deligömleği içinde feryatlar ettiğin

seninleyim rockland’da

katatonik bir halde takıldığın piyanonun başında ruhun masum ve ölümsüz olduğunu donanımlı bir tımarhanede asla imansız ölmemesi gerektiğini söylediğin

seninleyim rockland’da

elliden fazla elektroşokla ruhunun hac yolunda gerildiği çarmıhtan bedenine asla yeniden dönmeyeceği

seninleyim rockland’da

doktorlarını akıl hastalığıyla itham edip ulusalcı faşist golgotha’ya karşı sosyalist ibrani devrimi entrikaları çevirdiğin

seninleyim rockland’da

long ıslang göğünü yarıp insanüstü kabrinden çıkararak yeniden dirilteceğin kendi yaşayan insan isa’nı

seninleyim rockland’da

yirmi-beş-bin çılgın yoldaşla hep bir ağızdan enternasyonel’in son kıtasını söylediğimiz

seninleyim rockland’da

birleşik devletleri öpüp sarmaladığımız çarşaflarımız altında o birleşik devletlerin alışkanlık yaptığı öksürüğüyle gece boyu bizi uyutmayacağı

seninleyim rockland’da

seninleyim rockland’da

rüyalarımda üzerinde bir deniz yolculuğunun damlalarıyla yürüdüğün amerika’da bir batı gecesinde gözyaşlarınla otoyol kavşağındaki kulübemin kapısına vardığın

san francisco 1955–56

howl’a dipnot

kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal! kutsal!

dünya kutsaldır! ruh kutsal! ten kutsaldır! burun kutsal! dil, sik ve el ve götdeliği kutsal!

her şey kutsaldır! herkes kutsal! her yer kutsaldır! her gün sonsuzluk! her adam melek!

kaçık olduğu sürece dört büyük melek kutsal! sen ve ruhum delinin kutsallığı kadar kutsal!

daktilo kutsal şiir kutsal ses kutsal dinleyenler kutsal esrime kutsal!

kutsal peter kutsal allen kutsal solomon kutsal lucien kutsal kerouac kutsal huncke kutsal burroughs kutsal cassady kutsal gizli hayvan sikiciler ve ıstırap içindeki dilenciler ve iğrenç insan melekler kutsal!

kutsal tımarhanedeki annem! kansas’taki atalarımın siki de kutsal!

inleyen saksafon kutsal! kutsal mahşerî bop! cazcılar ot hipsterler barış & junk & sarma kutsal!

kutsal gökdelen ve kaldırımların ıssızlığı! milyonlarla dolan kafeteryalar kutsal! sokakların aşağısındaki gizemli gözyaşı nehirleri kutsal!

doyumsuz yalnızlık kutsal! orta sınıfın büyük kuzusu, isyanın çılgın çobanı kutsal! kim los angeles’ ı los angeles yapan!

kutsal new york kutsal san francisco kutsal peoria & seattle kutsal paris kutsal tanca kutsal moskova kutsal istanbul!

kutsal zamanın sonsuzluğu kutsal sonsuzluğun zamanı kutsal boşluktaki saatler kutsal dördüncü boyut kutsal beşinci enternasyonel kutsal melekteki molok!

kutsal deniz kutsal çöl kutsal demiryolu kutsal tren kutsal görüler kutsal halüsinasyonlar kutsal mucizeler kutsal gözçukuru kutsal cehennem!

kutsal bağışlama! merhamet! iyilik! iman! kutsal! bizler! bedenler! kederli! yüce!

kutsal ruhun doğaüstü çokça göz alıcı yetenekli şefkati.
devamını gör...
(bkz: howl) isimli uzun şiiri ile hem kendi kuşağını hem de dünyanın amerika'dan nasıl göründüğünü anlatmış şair.

"bir ülkenin kötü durumu yüzünden politikacıları suçlayamayız… suçlu olan şairlerdir. çünkü politikacıların bir ülkenin durumu hakkında bilinçleri ve kapasiteleri yoktur ama şairlerin vardır."
devamını gör...
çok gins bir herif.
devamını gör...
çok sakallı ve eşcinseldi rahmetli.
devamını gör...
allen ginsberg

1926/1997 yılları arasında yaşamış amerikalı şair.
beat kuşağının en önemli ismidir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

benim şiirim çılgınlıktır, meleksel çılgınlık!
tamam mı?
benim şiirimin, kimin kime ateş etmesi gerektiği
konusundaki materyalist önerilerle
hiç bir ilgisi yoktur.
birey, düşgücünün gizleri...
bir başka deyişle, koşullara sığmayan can,
böylesi bilinçlikler için satılığa çıkarılmamıştır.
evren yepyeni bir çiçektir.
ve amerika keşfedilecektir.
devamını gör...
tam adı ırwin allen ginsberg

beat kuşağı'nın önemli isimlerinden olup 1926/ 1997 yılları arasında yaşamış amerikalı şair olarak tanınır; savaş karşıtı bir tavır sergilemiş ve 70 yaşında hayatını kaybetmiştir.

bazı kitapları

uluma ve öteki şiirler
yage mektupları
toplu halüsinasyon

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

herkes lise mezuniyetinin ertesi günü ölür.

ama verelim hakkını
epey cesurdu,
ne de olsa sevdiğini
mezarına koydu...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"allen ginsberg" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim