topu beşiktaşlı _bektaşi den alıp alçak gönüllü bektaşi'ye bırakıyorum.

sofunun biri bektaşi’yi denemek ister.
-baba erenler, sizler için kerametli diyorlar. isterse ağacı bile ayağının yanına getirir diyorlar. bize de gösterin de biz de görelim, der.
baba erenler, kendisi ile alay edilmek istendiğini fark ederek, sofuya bir ders vermek gerektiği düşünür ve ağacı çağırmaya karar verir:
-ağaç gel der, fakat ağaçta hareket yok.
-ağaç gel der, fakat yine gelmez.
-ağaç gel der, üçüncü çağırışında da ağaçta hareket yoktur.
bunun üzerine, bektaşi ağacın yanına gider ve derki:
-eğer ağaç bize gelmezse biz ağaca gideriz.
devamını gör...
bektaşi baba istanbul’da gezinirken, padişahın sarayı olduğunu zannettiği görkemli bir binanın yakınından geçmekte idi. binanın önünde şatafatlı bir fayton durmakta idi. binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selama durdu. adam faytona binerken, bektaşi meraklalandı ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sordu.
-faytona binen padişahmıdır?
-hayır padişahın bir kuludur. cevabını aldı.
bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama baktı. sonrada kendi haline baktıktan sonra, ellerine açarak:
-tanrım, bir padişahın kuluna bak! sonra, bir de senin kuluna bak! diye söylendi.
devamını gör...
köylü yağmur duasına çıkıyormuş, bektaşi'ye "sen de gel" demişler. baba erenler kalabalığa katılmış, yolda küçük tarlasının yanından geçerken elindeki sopayı tarlaya dikmiş, göğe bakarak:
- bizimki de burası, demiş.
duadan sonra bir yağmur bir yağmur; ortalığı seller basmış. bektaşi'nin tarlasında ne varsa sular almış götürmüş. bu manzarayı gören bektaşi, ellerini yukarı kaldırmış:
- kabahat sende değil, bu tarlayı sana gösterende...
devamını gör...
hoca ile bektaşi birlikte yola çıkmışlar, bir süre sonra hoca:
-namaz saati! demiş, başlamış kılmaya.
rekat üstüne rekat, selam üstüne selam.
bektaşi’nin beklemekten canı sıkılmış, hoca namazı bitirince sormuş:
-yahu bu ne uzun namaz böyle?
-kazaya kalmış namazlarım vardı, onlarıda kıldım! demiş hoca.
yola koyulmuşlar, bir müddet sonra mola verdiklerinde bu kez namaz kılmak için bektaşi müsaade istemiş ve başlamış namaza.ama ne namaz, bitmiyor! sonunda hoca dayanamamış :
-erenler, senin namaz da uzun sürdü!
-önümüzdeki haftanın namazını kıldım! diye cevaplamış bektaşi.
hoca şaşırmış:
-yahu olur mu böyle şey?
bektaşi gülmüş:
-yukarıdaki senin veresiyeni kabul ediyor da, benim peşinimi niye kabul etmesin?
kynk
devamını gör...
adamın biri, sohbetlerinde gündelik yaşamdaki olumsuzluklardan örnekler vererek:

-böyle giderse kıyamet kopacak, dünyanın altı üstüne gelecek..... diyerek hiç durmadan çevresindeki insanları karamsarlığa itiyormuş. bu konuşmalardan birisini duyan bektaşi dayanamayıp cevap vermiş:

-gelsin imanım demiş, şu dünyanın haline bak, belki altı üstünden iyidir.

burada şemsi tebrizi'de analım:
düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

ben bir garip vişne beşiktaşlı_bektaşi ile yarışır...*
devamını gör...
bektaşi bir dervişi ramazan’da yemek yerken görmüşler.

“neden oruç tutmuyorsun?”

bektaşi sinirlenmiş:

“ulan aç gezerken kimse bir şey sormuyor, bugün bir yiyecek buldum, hepiniz üstüme geliyorsunuz!”


ben sizinle aşık atamam a dostlar! yeşillik olsun diye geldim, yazdım, gidiyorum. *
devamını gör...
hu hu beşiktaşlı_bektaşi ne oldu fıkra mı kalmadı da uğramazsın buralara.*
neyse ki vişne var. güzel mahlasına istinaden bu seferlik affedile..

içkinin şiddetle yasaklanmış olduğu bir zamanda, gizli meyhanelerden birinde demlenen bektaşi, salına salına giderken, birdenbire tanıdık bir çehre ile karşılaşmış. hemen samimi bir tavırla elini o çehre sahibinin omzuna koyarak, sormaya başlamış:
- imanım! seni iyice gözüm ısırıyor. acaba nerede gördüm? fener deki çardaklı meyhanede mi?
- hayır.
- öyleyse, tavukpazarındaki küplüde.
- hayır.
- eh, o halde mutlaka uzunodalarda.
- hayır.
- allah, allah... bari söyle de meraktan kurtulayım.
- her halde sen beni selamlık ettiğim zaman görmüş olacaksın.
bektaşi, karşısındaki adamın padişah olduğunu anlamış. artık söyleyecek söz bulamamış. hemen oraya sırt üstü yatarak:
- ey ahali... ben kalıbı değiştiriyorum. buyurun cenaze namazına. diye bağırmış.
devamını gör...
bektaşi kıra gitmiş. ateş yakıp et pişirmeye başlamış. bir yandan da demleniyomuş. birden bi fırtına çıkmış, her şey bi tarafa savrulmuş, yağmur ocağı söndürmüş, şişe devrilmiş, her taraf perişanlık.
baba yüzünü göğe çevirmiş.
-imanım, demiş, ben içiyorum, sen sarhoş oluyosun..
devamını gör...
aldı bektaşi o halde, sevgili kuzguncuktaki vişne
baba erenlere sual etmişler;
- namaz vakti camide secde ettiğin olur mu?
baba erenler hızlıca cevaplamış:
- tabii tabii bayramdan bayrama
demiş. ardından şöyle sual etmişler;
- peki içki içer misin?
baba erenler bu kez yayarak cevaplamış;
- eh işte, akşamdaaaaan akşama...*
devamını gör...
iki molla bir bektaşi, kar kış günü orman içinde yollarını kaybederler. gece vakti yaklaşırken, orman içerisinde küçük bir ev görürler ve tam donmak üzereylerken kapıya varırlar. kapıyı yaşlı bir nine açar “gelin içeri evlatlarım” der. bizim üç kayıp, yanan sobanın başında ısınırken nine der ki “evimde bir parça un helvası var. başka da yiyecek bir şey yok. birazını ben alayım, kalanını paylaşın.”

bizimkiler bakar helvaya, kimseye yetmeyecek kadar azdır. mollanın biri der ki “bu helva kimseye yetmez. en iyisi yatıp uyuyalım, kim en güzel rüyayı görürse sabah o yesin helvayı.”

sabah olur. mollanın biri hüzünlü bir sesle anlatır rüyasını “ben camide namaz kılıyordum. tam selamı verirken, hz. ebubekir’i gördüm. öyle güzel gülümsedi ki bana” der. ikinci molla ağlamaklı bir sesle “ben rüyamda abdest alıyordum, yanıma hz. ömer geldi. ben ona su verdim abdestini aldı sonra sırtımı sıvazlayarak berhudar ol oğlum dedi” sıra gelir bizim bektaşi’ye.

bektaşi gülümseyerek anlatır rüyasını “ben rüyamda bizim ali’yi gördüm. zülfükarıyla dürttü beni ve dedi ki; kalk ya erenler! hiç aç acına yatılır mı?” ben de kalktım, helvayı yiyip yattım.

kaynak kişi babam. çok kaynak adamdır.
devamını gör...
adamın biri tanrı’ya yalvarır;
“allahım bana bir evlat ver. yirmi yaşına geldiğinde al benim canımı”

adamın bir evladı olur, büyür gelir yirmi yaşına. ancak tanrı almaz adamın canını. tanrı’ya bir söz verdim, gereğini yapmak gerekir der ve kadı’ya gidip durumu anlatır. kadı efendi;
“allahın işine karışılmaz ama sen bir söz vermişsin, benim bilgim buna yetmez. sen müftü’ye git. alim adamdır, bulur sana bir çare.” der ve başından savar. adam müftü’ye gider ve durumu anlatır. müftü karıştırır kitapları, bir çare bulamaz ve der ki; “allaha bir can borcun var ama bunu kitaplarda bulamadım. şu yakınlarda bir bektaşi köyü var. sen oraya git. baba erenlerin elbet bir cevabı vardır.”

adam düşer yola, gider bektaşi köyüne ve karşısına çıkan ilk kişiye sorar; “baba erenler, kadı’ya gittim çare bulamadı, müftü’ye gittim, derman olmadı. nedir benim derdimin dermanı?”

bektaşi sorar adama; “sen bu sözü verirken, bir duyan, gören oldu mu? bir şahidin var mı?” adam yok der, yalnızdım. bektaşi verir cevabı;

“e o zaman inkar et be adam.”
devamını gör...
güldürürken düşündüren fıkralardır. örnek olarak bektaşi'den imama osurukla yıkılan dinin direği ayarı
devamını gör...
bir gün bir bektaşi içki içtiği iddiası ile derdest edilip derhal 2. mahmud'un huzuruna çıkarılır. 2. mahmud'u bilirsiniz, yeniçeri ocağı'nın defterini düren ve bektaşi tekkelerini kapatan padişahtır.

huzura apar topar getirilen bektaşi elindeki içkiden kurtulamamıştır, türlü numaralarla gizlemeye çalışacaktır. fakat padişah da zekidir, bektaşi'de bir haller olduğunu sezinlemiştir:
-sol elini göster, der padişah bektaşi'ye; içkinin sol elinde olduğundan şüphelenmektedir zira.

bektaşi el çabukluğuyla içkisini cübbesinin altından sağ eline geçirir ve sol elini gösterir. padişah yetinmez elbette, bu defa da sağ elini göstermesini ister. bektaşi numarasını tekrarlayarak sağ elini de gösterir. işin nereye varacağını merak eden sultan:

-iki elini birden göster bakalım, deyince bektaşi içkisini kendisiyle hemen ardında bulunan duvar arasına gizleyerek iki elini birden göstermeyi başarır. sultan ise henüz pes etmiş değildir, bektaşi'den yaklaşmasını isteyecektir. bunun üzerine bektaşi dayanamaz ve haykırır:
-halt etme mahmut! bana şişeyi kırdırtacaksın!
devamını gör...
dine bakış açısı geleneksellikten uzak, nüktedan bir “bektaşi” içeren fıkra türüdür. örnek fıkra:

mahallenin sofusu bektaşiye islamın şartını sorar:

- birdir der bektaşi. sofu:

- daha islam'ın şartının 5 olduğunu bilmiyorsun, bir de bilimden dem vuruyorsun" deyince bektaşi:

- hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı da biz kaldırdık, geriye kelimeyi şahadetten başka ne kaldı?
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"bektaşi fıkrası" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim